- 761 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Önyargı Ve Yapılaşması
Ön Yargı Ve Yapılaşması
Bazı temel bilgileri aklın gerisine baskılarsak, artık sürecimiz aklın kontrolünden çıkmış olmakla; bu kontrolden çıkmış haliyle, yeniden aklın kontrolüne alınmağa, çalışılır. Yani kontrol dışı, ehlileştirilir.
Örneğin, ne başlangıçta ve ne de gelecekte (şimdiyi biraz ayrı tutuyorum), insanın davranışça bilir olduğu, davranması gereken mutlak doğrulardan oluşla bir yol yoktu. Ne kendisine böyle bir şey fısıldanır olmuştu. Ne de evren bu yolu; bir yol, bir yöntem olacakla seçmişti. Zaten böyle bir yol olsaydı insan nefesinden ayrı kalmak gibi olacakla, elinde bırakmazdı. Eğer böyle bir yol olsa, bu yol da bırakılmış olsaydı; o zaman belki insanlar yolunu azıtmış sapıtmış olmakla, bataklığa gömülürdü.
İnsanlığın sosyal birlikti bulunuşla, birbiriyle temastı olmayan; birbirinden izole ve birbirinden soyut anlamalı olacakla; çok çeşitli tabudur totemdi oluşmalı uzun bir dönemleri vardı. Bu çok çeşitli mantık anlamalı dönemden, ittifak eden döneme geçtiler.
İttifaklar dönemi de, bu çok çeşitli sosyal anlamalı yaşantılım birikmelerin üzerine, mülk edinme ve mülksüzleştirme süreçlerinin dramatik çelişkilerini de ortaya koydu. Böylece geriden getirilen çok çeşitlilikti aktarım, yeni durumun sınıfsal yansımalarıyla ortaya koyduğu çelişkilerden ötürü, sınıfsal mücadeleleri ve bunlara değin ahlaki tutumların girişen dışlanmalarını kaçınılmaz kılmıştı.
Böylesi bir yol gidim bilinmezliğine değin yapı ve var olma mücadelesinden kaynaklı kendi çatışmaları vardı. İnsanlığın neden farklı farklı yol ve anlayışlar üzere olduklarını bilmeyen ittifak dönemi sonrası kör aktarıcıları olan sosyal akıl; bilinmezliği eski tutumlardan dönmenin bedeli sandıkları bir açıklama yoluna gittiler. Yeni döneme dek tutumlarını; azıtma sapıtma gibi ne idiğü belirsiz bir söylemlerle, her anlayanın kendi kafasında başka başka yansılar oluşturan bir aktarımdı söylemle dile getirmiştirler.
Hâlbuki daha sonra bu söylemler, sentezci dinler zamanında sentezci dinlerin söylemine denk düşen ’şirk, put’ gibi kendi zamane söylemleri; o gündeki sosyal, toplumsal siyaset anlayışlarına uygun düşer bir siyasi doğrular olmaktan öte, hiçbir yeni; bilimsel, nesnel ve tarihi; anlamları yoktur.
Evet, insanlar çeşitli anlama anlatım ve aideti totemse (put) söylemler içinde, plüralist panteon anlayışı ile yaşıyorlardı. Bu “şirk ve putçu sayılan azıtmış sapıtmış dönemler” insanlığı; Sümer(1500 totemle) Asur, Babil, Mısır, Roma gibi imparatorluklarıyla bir uygarlaşma dönemine getirmişti. Yani şemaya göre davranılır bir azıp sapma diye genel bir olgu ve olay dönemleri yoktu. Bu halkçı mantık dili anlatım ve söyleminde, terekkübü olamayanlar için bu böyleydi
Bu kabil söylemler, illa ki kendisini konjonktüre göre onatmak meşrulaştırmak isteyen inancın kabulcü olabilmesi için kendisini ortaya ihale ettiği bir iknacı söylemi, olmaktan öte bir şey değildir. Doğaldır da. Bura da, bu gibi çıkarımlar yanlış olmakla birlikte; insanları sembolizm üzerinden topluma ve yeni sosyal yaşam şartlarına adapte eden bu gibi tutumlardı ifadelerle, yanlış olan bu söylemler, değildir. Bizim sonraki süreçlere bu gözlükle bakar olmamız yanlıştır. Yine yanlış olan; sosyal olanı, toplumsa olanla karıştırmamızdır.
Doğa, önceden bilinir olanın söylemce olanını ve önceden bilinirse olanın şemalı yol haritasını, bizim elimize vermemişti. Bunun yerine, daha pekin ve kesin bir yol eğimi ortaya koymuştu. Bu da değişen gelişen ilişkin süreçleri siz de; size denk gelen kısmına, sizin yeni tutumlar içinde olacakla, akıl edişti olması gereken yolu tutmaktı. Yani çevreniz soğuyarak değişti ise sizin işiniz, palto giymekti. Çevreniz dâhiliyesinde av azalmışsa, av nesnesini kendinizin beslemesiydi.
Bu nedenle içinde yaşanılan şimdiki durum, nesnel ve nesnelliğin eğim olacakla, sizleri getirdiği düzey içinde değişik şekilde, değişik girişmeleri olurdu. Girişmelerin size yansıyan olan, olumlu veya olumsuz sahiplikleri güncel, nesnel ve ilişkin bilinir şema davranışlarıydı. Ama şimdiki bu şema davranışları tek doğru davranış şekli değildi. Yani gelecekte de kullanır olacağımız, terk edilen bir azıtma sapıtma şekli değildiler.
Öyle olsaydı, azıtmamak adına; şimdi traktör değil, kara saban kullanıyor olacaktık. Ve traktördü yaşama ilişkin değil; karasabana ilişkin ahlaki ve mesleki düşünüştü yaşamları sürüyor olacaktık. Yani ne karasabandı döneme dek yaşam, tutum ve ahlaki değerlere düşüncelerimiz tek doğru yoldu; ne o bağıntılardan sıyrılmamız sapıklıktı. Ne de şimdiki dönemimiz, geleceğin dosdoğru bir kullanım hanif yolu olacaktı (bk. köleleştirme ve siyaset yazımda 7. İle 11. paragrafa dek inancın kavranması süreci).
İnsanlık; azıtmayı, sapıtmayı bilmeden zaten çoklu bir yapı olan; her biri ayrı bir sosyal birlikti totem mantıktan geliyordular. Sentezci semavi dinler, çevrelerindeki bu oluşumların varlığını gördüklerinde kendi zaman düzlemlerinin imparatorluklar (Milletlerin idari, siyasi, ekonomik ve toprak birleşmesi olma) mantığına da aykırı olan bu eski plüralist grup bulunuşları, artık rahatlıkla, sapıklık ve azıtma olacaktan tanımlaya bilirdiler.
İnsanlar tek bir sosyaldi totem anlayış içinde hiç olmamışlardı ki, bu tek oluşa göre ancak çoğalmış olmalarıyla azıtıp sapıtmış olsunlardı. İnsanların çeşitli, içti dıştı faz geçiş durumları vardır. Bu iç fazdı durumları kişilerde, dıştaki sosyal aitti ortamınızın, istenilen tutumla eksenle şen çekim alanı olması gibi bu iç faz kırılma alanı da, sizin çeşitli durumla kişisel osilasyonlar üretmenize dek konumlanmaya çok uygundurlar.
Bu nedenle insanlar ne inanma eğilimli, ne de inanmama eğilimlidirler. İnandırılırlar. İnsanın kendi bilememe eğilimi de insanı inandırır. Ancak insanda inanca dek yüklemleri osile etmeye uygun olan; içti bu faz noktalarına konumlanabilen bilme eğilimleri kişiyi öznel aitti kılar. Evren’e ait olma, Tanrı’ya ait olma gibi çek imleyicilerden biri de; inançlar ya da imanınızdırlar. İnsanın bilme eğilimi, olan merak duygusu vardır.
Merakınız, bir seçme ayıklama temelli olan kaygılarınızı gidermeye yöneliktir. Kaygı ve hoşlanma verir olanı kendi çevrenizde kritiğe etme, tanıma, bilme eğiliminize merak diyebiliriz. İnsanın oyun severlik macerası bu merak eğiliminden dolayıdır. İnsanın giderilir bir korku ve giderilebilir kaygı ve hoşlanma eğilimleri olmasaydı; insanın bir merakı (bilmek istemesi) da olmayacaktı.
Kaygı vereni tanıma ve kaygı verenden kaçınma, hoşnutluk vereni tanıma ve hoş olana yanaşma; merakın kaynağıdır. Ki temeli hayatla ilgilidir. Hayatın sizi yönlendiren, kendisini garantiye alan bir belirme eğilim şeklidir. Bu nedenle tam bilme olmayan, ben neyim? Nereden geliyorum? Gibi den kaygılara, hoşlanmalara dek tutumlar bu faz durum salınımları üzerinde dalgalanışla, giderek insanın inanma dediğimiz zaman süre boyut tanımı içine sokuldu.
İnancın bu bibi kaynağı; sosyal aktarımlarla gelen; gelenek, görenek önyargı kutsanması ile insanın ben nereden geliyorum? Gibi yalnızlığını hissettiği kaygı durumuna verdiği her cevaplarla birleşmiştir.
Dinler süreç içi gelişmelerin; sosyal ve toplumsal aşamasını hıfz eden, bir gerçeklik ve insan zihninin bir aktarımsa hakikiliğidirler.
Sizdeki kuş bilgisi hakiki bilgidir. Kuşa dayalı olmakla nesnel doğru yanlar taşır. Ne var ki kuşa dek tüm yansımaları verememekle de eksik bilgidirler ve ikmal edilirlikler içerirler. Bu hakikilik kuş olmamakla da gerçek değildir.
Din şuurunu geliştirmeniz de insanca bir yücelmedir.
Bu nedenle ben, dinlerden kuşkulu değilim. Ama dinler dönemine ait olan iliş kinliklerini günümüze; her an, her durumda, örnekti referans göstererek anlayan ya da anlamayan, davranışlardan, kuşkuluyum.
25.09.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.