- 630 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KABUS VE BİR HİBAKUŞA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Tarih 6 Ağustos 1945, saatler 08:15’i gösteriyor... Hiroshima’dayız…Küçük bir Japon kız çocuğu uykusundan gürültüyle uyanıyor ve o çocuksu meraklı bakışları ile burnunu cama dayıyor kulaklarını sağır eden B-29 Superfortress uçaklarının sesine aldırmaksızın.Kentine 15 bin tonluk TNT’nin patlayıcı gücüne eşdeğer atom bombasının atıldığının farkında değil.Olanları daha iyi görebilmek için pencereyi aralıyor, annesine sesleniyor fakat annesi hala uyuyor.Küçük kızın sesi bir daha yankılanıyor evin duvarlarında ve o evde yankılanan son ses çocuğun annesini çağıran sesi oluyor…Amerikalıların ‘Little Boy’ (küçük oğlan) diye adlandırdıkları atom bombası o sabah konuk oluyor evlerine; ama hiç gitmeyecek sevilmeyen bir konuk...Çocuk, Japonların hibakuşa diye adlandırdığı ünvanı alamıyor yani nükleer bir felaketten sonra ölmeyip yıllarca genlerinde bozuklukla yaşayan insanlar grubuna giremiyor, oracıkta ölüyor…Üç gün sonrasında ise ’The Fat Man’ (şişman adam) Nagasaki’yi yerle bir ediyor ve ne yazık ki bu bombanın patlama gücü ilkinden çok daha yüksek ve 21 bin tonluk TNT’ye eşit olduğu söyleniyor!Bu bombayı atan pilot “Allah’ım biz ne yaptık!" diye yazıyor daha sonra önündeki deftere büyük bir şaşkınlık içinde…
Tarih 26 Nisan 1986, saatler 01.24’ü gösteriyor.Ukrayna’nın başkenti Kiev’deyiz…Ve Çernobil felaketi…Kenti terk edilmiş zavallı bir köy görünümüne çeviren nükleer radyoaktif sızıntı milyonlarca insanın kaderini bir mezarlıkta topluyor. Hatta öyle ki bu yıkım 25 Haziran 2005 günü Kazım Koyuncu’yu da bizden koparıp alıyor.Kazım Koyuncu ölüme gülümserken bir ayrılık şarkısı ile bize veda ediyor.Karadeniz halkı ayağa kalkıyor, Greenpeace eylemler yapıyor, bir kamuoyu yaratılmaya çalışılıyor ama yetkililerin tam desteği ne yazıkki alınamıyor.Dönemin bakanları çaylar içiyor, çayları imha edin diye gelen raporlar hasır altı ediliyor, bizler Kazım’ın mezarına dualar ediyoruz…
Greenpeace 1971’den bu yana gönüllü hizmet veren bir çevre kuruluşu.Şu anda 101 ülkede 2 milyon 800 bin destekçisi var.Takdir ve tebriğe değer çalışmalarının biz de destekçileriyiz…Hükümetlerden ve özel şirketlerden hiçbir yardım talep etmeden tamamen bireylerin el birliği ile ayakta tutulan bir kuruluş, hükümetlerden yardım kabul etmenin onların eylemleri üzerinde bir engel oluşturacağı düşüncesinde…Kuruluşun en büyük hayallerinden biri nükleer silahlanma ve nükleer kirliliğe son verilmesi, bir diğeri de zehirli kimyasalların ortadan kaldırılması.Onlarınki ütopya değil, olası hayaller!..Orta doğu için daha aydınlık bir gelecek mümkün, bu da tüm nükleer teknolojileri bölge içinde reddeden bir yaklaşımla sağlanabilir diyor bir Greenpeace yetkilisi…
*** *** *** *** ***
Tarih 6 Eylül 2004, saatler 15:10’u gösteriyor…Güney sahillerinin göz bebeği İskenderun Körfezi’ndeyiz…İki bin iki yüz ton kanserojen atık yüklü İspanyol Ulla gemisi dört yıldır demirlemiş olduğu İskenderun Körfezi sularında kıyıdan üç mil açıkta yavaş yavaş suyun dibine iniyor.Aslında batırılıyor…Bir çevre felaketine tanıklık ediyor insanımız.Greenpeace yine eylemler yapıyor, halkı bilgilenmeye teşvik ediyor…
Yakında ekolojik ortamı bozulduğu ve belki de yüksek düzeyde radyoaktiviteye maruz kaldığı için dört gözlü ya da üç kuyruklu balıklara tesadüf edecek balıkçılarımız, hibakuşa diyeceğimiz balıklarımız olacak, kanser vakaları artacak belki de biz hibakuşa olacağız!Bunlar benim değil su işleri müdürleri, jeoloji mühendisleri ve araştırmacıların öngörüleri. Zamanında gerçekleşen hızlı balık ölümlerinin hesabını bize kim verdi ya da sakat çocuk doğumlarının nedenini hiç denizimizin kirletilmesinde aramak gelecek mi aklımıza bundan sonra?Sus payı olarak İspanyol yetkililer gelip sadece iki yüz ton zehri çıkartmışlar sularımızdan, ama bu zehri giderken tekrar denizimize dökmediklerinin garantisini kim verebilir?
Aradan tam 7 yıl geçmesine rağmen unutmadık Ulla’yı; çünkü bu su bizim suyumuz ve bu balıklar bizim balıklarımız.Kanserojen atık her geçen gün çözünüp sahilimizi kirletmekte ve çevreci uzmanlar bu felaketin izinin en az seksen yıl silinmeyeceği düşüncesinde hemfikir.Neden böyle bir oyunun odağı olduk, neden böyle bir kimyasal savaş oyununa alet edildik bilinmez…Ama etkilerinin şimdilik(!) Çernobil kadar olmadığına şükretmeliyiz.Belki de haksız olan bizizdir; umarız gelecekte biz de, Greenpeace de haklı çıkmayız ve yetkililerin çay içmesi olayına dönmez yaşayacaklarımız…
Düşünceleriniz mürekkep iziniz olsun Hoşça Kalın!...
YORUMLAR
Doğru saptamalar. Karadeniz kazadan kalpten, başka hastalıklardan, kuş gribi domuz gribi, keçi gribinden değil de kanserden ölüyor artık. Ölen yakınlarının hepsi kanser vakasına yakalanmış biri olarak söylüyorum bunları.
Hükümetler değil, halk en büyük suçlu. Umurumuzda değil hiç bir felaket çünkü. Daha sorumlu ve ısrarcı olabilseydik, bu memlekette terörden çevre sorunlarına hiç bir sorun kalmazdı diye düşünmekteyim.
Kutluyorum.
Saygılar.
Okuyup unuttuğumuz, yaşayıp umursamadığımız gerçekler... Bizler unutkanlıklarımızla birer hibakuşa olmuşuz zaten.... Yazının önemini anladığımı ve okuyanların en azından gelecekleri için Greenpeace destek vermelerinin gerekliliğini umarak belirmek istiyor emeğinden dolayıda sevgili yazara tebrik ve teşekkürler ediyorum.....