Pamuk kese aldılar göle maya çaldılar peh.. peh.. demaaa..! gitsin
Orhan Pamuk..
Deli Deli Tepeli Kulakları Küpeli filminin; Buzlar çözülmeden ve KAR erimeden şehri terk eden Deli Kaymakamı’na benzettiğim adam. O’, KAR’dan istifadeyle her ne kadar bizim ilçeye gelmediyse de bizim toplum, romanları revaçta olan bu muhayyel alemciye, hem bol bol para, hem de kahkaha atarak gitti..
İyi de oldu mu? Oldu, zira KAR’lı kış uykularının daha da ağırlaşmaması için, sözde 1 milyoncuk Ermeni Soykırımı’nı icad eden, deli kaymakamvari bir mizah ustasına ihtiyaçları vardı. Buldular ve KAR’lı kış uykularından uyanabildiler.. Ne zaman? "Bastır parayı, bul Ermeni’yi" fetret devrinden sonra..
Alfred Bernhard Nobel.. İsveçli dinamit mucidi ve ölümünden 5 yıl sonra barışa ödül vasiyet eyleyen tezatların bilim adamı. Dinamitle; Fizik, Kimya, hatta Edebiyat’a ödül neyse de bu dinamitin barışa nasıl bir yakınlığı var ki ödül veriliyor, alınıyor.. Bizim en çok şehit vermemize sebeb bu dinamit değil mi? Dinamit marifetinin daha arkası da var..
Bu, her yıl Nobel Vakfı’nca dağıtılan 7 daldaki ödül arasında kavrayamadığım tek husus. Şimdi, düşünün.. 1901’de başlatılan ödül dağıtımından nasiplenenleri, 7 dal-105 yıl ile çarptırın. Rakam ne çıktı? 735.. Birkaç yıl verilmeyenleri düşün içinden.. Haydi 700 olsun.. Tam 700 kişiye, 1993’e kadar "al bu senin fiziğine, al bu senin kimyana tıpına" diye diye ama hemen hepsi de Hıristiyan ve Haçlı tipine ödül dağıtılmış.. İyi de "insanlığa hizmet edenlere ödül" listesine bakıyorsunuz, Doğulu olup da, kökenlerine aykırı milletlerden 1901’den 1993’ kadar sadece 7 Bilin (!) adamı var. Gerisi kendi cemiyetlerinden. Peki bu işi nasıl başarabilmiş de Nobel Vakfı, Doğulu 7 mütefekkir veya İlin-Bilin (!) adamı seçebilmiş?
Doğu’dan 1913’te ilk ödül alan isim Hindistanlı Şair Sir R. Tagore olmuş. Sonra 1930’da yine Hindistanlı Fizikçi Sir Ç. Raman’la devam eden Doğu’ya ödül macerası; 1973’te 3. Adam Vietnamlı Barışcı Le Duc Tho ile inkitaya uğruyor ve Tho "bana ödül değil, sizin insanlığa saygınız gerek" diyerek iki yüzlü Batı’nın ödülünü reddediyor. 1930’dan 1973’e kadar ki "43 yıllık sürenin Doğu Bilin(!) adamlarına lakaytlığı" Tho’dan tepkisini alsa da, bu defa 1974’te Japon Barışçı Sato Eisaku, aynı mizacı, hem de Atom düşmanı ABD’ye en çok ödül veren Nobel Vakfı’na karşı koyamıyor ve Hiroşima’nın kavruk topraklarına bu ödülü taşıyor.
Bu defa, 1978’de Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’a da bir ödül uzatıyorlar. "Sato’nun aldığını ben alamaz mıyım" diyor ve Tho’nun basiretinden bir basiret gösterip, Fransız Soykırımı’na uğrayan kardeş ülke Cezayir adına "istemem" deme yürekliliğini gösteremiyor. ..Ve Nobel Halkası’nın ödüllü bir adamı da 1984’te Güney Afrikalı Barışçı Desmond Tutu oluyor. Sonra, bir daha, 1993’e kadar NOBEL, Doğu’ya yüzünü göstermiyor. Peki.. Tek ve müstesna vasfını koruyan Hindistanlı Şair Tagore’den, yani 1913’ten bu yana tam 93 yıldır, Doğu’nun İlin-Bilin (!) adamlarına dondurulup KAR haline getirilen Nobel Edebiyat Ödülü, şimdi 2006’da ne oldu da birdenbire, hem de "ezeli düşmanları Türk"ten bir romancı adama veriliverdi.
Batı Dünyası da aynı kanaattedir.. Nobelciler; "Bir daha rejimini yerin dibine batırıcı, dininin akıl, mantık ve bilim (onlara göre, Doğu ise: Bilin) tabularının üstüne giderek halkından lânet alıcı bir adam çıkmaz" diye 1988’de Mısırlı Yazar Necip Mahfuz’u ödüllendirmişken.. Nasıl oldu da Orhan Pamuk Batılı sömürgecilerin gözüne ve özüne girmeyi başardı.. Eğer sebeb romansa Dostoyeviski’yi es geçin, Tolstoy ve Steinbeck’ten geri kalmaz nice Gazap Üzümler’iniz vardı ya.. demeyin. Önce Pamuk. Çünkü Pamuk, milletine, ‘Zihniyet Birliğimizin Emelleri’nden olan sözde Ermeni Soykırımı’nı dayatan cesaretli bir şövalyemizdir. Biz, bu ödülle bunu tescilledik’ demeseler de durum budur.
Onlar; Necip Mahfuz’a ödül verdiler. Çünkü O’ kendi halkının düşmanıydı. Onlar 2001’de Yahudi asıllı İngiliz V. S. Naipul’a verdiler. Çünkü O’da katı bir İslâm düşmanıydı. Naipul, Orta Çağ’ın karanlığı Engizisyon’u es geçip, demişti ki; "İslâmiyet karanlık çağlara demir atan bulaşıcı bir hastalık. Onun için karantineye alınmalı." Bak şu şerefsize.. Onlar 2003te Güney Afrikalı John Maxwell’e verdiler, yerleşik halk anlayışına karşı çıktığı ve vatanını satıp Avustralyalı olduğu için..
..Ve onlar 2006’da da Türkiyeli Orhan Pamuk’a verdiler.. Niçin? Kendilerinin soykırım iddialarına şahidlik ettiği ve "Türkler 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürdüler" diyerek saçmaladığı için.. Hem de bu ödülü, Fransa’nın "Ermeni Soykırımı yoktur" diyenlere para ve hapislik cezasını yasalaştırdığı günde verdiler. Sadece bu son çıkışı mı Pamuk’a ödül getirdi? Hayır.. Pamuk, 1985’te "Aydınlara Baskıyı Kınama" bahanesiyle gelen Nobel ödüllü İngiliz Harold Pinter’la, Artur Miller’a Türkiye’de eşlik ettiği, Türk düşmanı Naipul’u Türk okurlarına tanıttığı ve çevirilerine önsöz yazdığı için.. Sevildi, listeye alındı ve halkına yakınlığı noktasında Mahfuz sayılarak ödüllendirildi.
Ama, Kuzey Vietnamlı mert, vatansever Barış Adamı Le Duc Tho; Peygamberlere hakaretçi, bir milletin Millet-i Sadıka’sını sözde soykırım yalanlarıyla ayağa kaldırıcı, 3 T talebiyle; Tanıma, Tazminat ve Toprak yolunu açıcı, Türkiye’yi harita üzerinde bölücü.. Engizisyoncu, işgalci, zulümcü, sömürgeci ve esas soykırımcı iki yüzlü Batı’nın ödülünü elinin tersiyle itiverdi.
Çünkü O’: ülkesine sözde Ermeni Soykırımı’nı dayatanlardan değil, ama ülkesinin 2. Vietnam olmasını istemeyen asillerden biriydi.. Listeden çıktı, ödülsüz kaldı, ama halkının sevgisinden, vatanının mukaddesatından asla ayrı kalmadı.. İşte, KAR bir yana, MAR bir yana, kesinlikle okunacak tek roman budur..