Kadifeye Bürünmüş Kılıç Kalem /Kalemimin Sesini Dinle
Yazı yazmak, çeliğe su vermekten zor iş aslında. Daha doğrusu sözcüklerin özünü, usaresini yakalayıp onu okuyucuyla paylaşmak isteyen kalem sahibinin işi zor. Girişteki ifadeyi kullanmamın sebebi kalemin kılıç gibi görülmesine atıfta bulunmaktan başka.Yazı yazma işinin kılıca su vermekten ve onu maharetle kullanmaktan daha kolay olmadığına işaret etmektir.
Bu yazımda sizlerle kalemimin sesini paylaşmak istiyorum. “Kalemin de sesi mi olurmuş?” demeyin. Sözcüklere şekil ve ses veren insan ağzı ve diliyse, onlara bembeyaz kâğıt üzerinde renk veren de kalemdir. Ve o renkler kalemin sesidir.
Bence, sözcüklerin de rengi vardır. Ama o renklerin adı konulamamıştır henüz. İnsanoğlu bir gün o renklerin de adını bulacaktır. Belki o zaman, bütün insanlar okumayı sevecektir. Tıpkı, gülü , karanfili, orkideyi, nilüferi, kır çiçeklerini sevdikleri gibi. Yahya Kemal’in “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar.” Sözü ve Ahmet Hâşim’in “Yârin dudağından getirilmiş/ Bir katre alevdir bu karanfil.” dizeleri bana, sözcüklerin de renkleri olduğu düşüncesini ilham etti. Fakat henüz keşfedemedik o renkleri.
Sözcüklerin keşfetmeye çalıştığımız başka yönleri de var. O yönleri yakalayabildiği kadar başarılı her şair ve yazar. Bunlar, sözcüklerin ahengi, kokusu, tadı ve özsuyu. Ki insan okuduğu bir yazıyla, duyduğu bir sözcükle; kulağında, burnunda,damağında ve yüreğinde hisseder bunları. Buna göre, değişik duygular yaşar, tatlar alır.
Her okuyucu, kendine uyan ahengi, kokuyu arar bulur sözcükler diyarında. Okumayı seven insan ne istediğini bilen insandır. Tutkunudur, sevdalısıdır sözcüklerin. Ne yaparsanız yapın, ayıramazsınız onları sevdiklerinden. O, cebindeki son parasını da kitaba yatırır, şehrin bir ucundan diğer ucuna yaya gider. Bir öğün yemeğinden fedakârlık eder ya da çayla simide fit olur çoğu kez. Ama vazgeçmez kitapların sayfaları arasına gizlenmiş büyülü dünyadan.
Bir de ikinci sınıf insanlar vardır. Kedi karnavalının ortasına düşmüş fare sarhoşluğunda yaşarlar bunlar. Ne renkten anlarlar, ne ahenkten ne kokudan. Oysa, her türlü imkanları vardır maddî olarak. Bu zavallılar,karınlarını doyururlar da dimağlarını aç bırakırlar.Bundan daha da vahimi, her şeyi bildiklerini sanırlar. Ahenkten, kokudan, renkten bir şey anlamayan dimağları, zamanla dumura uğrar. Sadece damak zevkleri gelişen bu yaratıklar, hep midelerinden yakalanırlar. Uçkurlarından bir de. Onların gönülle işi yoktur. Adam gibi sevmeyi bile bilmezler.
İşte, benim kalemimin sesini paylaşmak istediğim insanlar, bu ikinci sınıf insanlar değildir. Kitapların büyülü dünyasından vazgeçemeyen, densizliğin, dengesizliğin uzağında olan; mütevazı, engin gönüllü insanlardır. Her ne kadar kalemim, kelimelerin gücünü ve rengini kâğıda hakkıyla yansıtamasa da, karınca kararınca bir şeyler karaladım. Renkler ve sesler keşfedilinceye kadar. Siyah beyaz ve griyle idare edelim. Bu yolda bizlere, yine çayla simide talim etmek gözüküyor. Mubarek olsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.