Faili belli yaşantılar
Geniş mermer merdivenlerden yukarı çıktık . Çalışanların bölümüne geldiğimizde kız döndü
giriş kapısının önünde bir oğlanla şakalaştı . Oğlan şakaya uyum sağlayamadı , dahası ma-kinalığını bozamadı . Kız yanıma geldi . Konuşmasını sürdürdü .. Ben başka yerlerdeydim .
Çubuk çayının kıyısında ,bendin üstünde koşuyordum . Çocukken çok severek söylediğim
bir şarkı dilimde . Hem seke seke koşuyor , hem şarkı söylüyordum . (Raspa raspa ras . ya-
nıma gel biraz .N,apacaksın beni . Seviyorum seni . Sevdiğim oğlan sarışın olmalı . Gözleri
ela , çapkın olmalı . ) Çay kıyısındaki söğüt ağaçları henüz kesilmemişti . Söğütlü gölgeler-
den neşe içinde süzülüyordum . Evden on dakikalık bahçemizin yolu beş dakikaya iniyor ,
bahçenin yığma taş duvarının önünde buluyordum kendimi .Derme çatma , kavak dalların-
dan yapılmış bayçe kapısını açıp içeri giriyordum .
Gerçek olan ne ? İçinde yaşadığım , birazdan geçecek olan zaman mı ? An mı ? Hep korktuğum yarın mı ? Yarın bilinmeyen olduğu için ürkütücü ..
Yanımda yürüyen kız bir şeyler anlatıyor . Duymaya çalışıyorum .. Bu gün bir arkadaşımı-
zın çukolatısını yedik . İlgilenmiş göründüm . Öyle mi , ne güzel ! İşte burası dikiş bölümü ,
dedi önümde yürürken .. Tozlu , büyükçe L tipi bir salona girdik .. Masaların önünde kızlı
oğlanlı çalışan bölümden ilerledik . Karşıda cam bölmeli bir odacık vardı . Kızın ardında o odaya girdim . Makinaların , masaların başında tozlu , buğulu havada çalışanlara baktım .
Çoğunun annesi yaşındaydım . Eh artık çocuğum , hiç büyümedim diyemezdim . Acılar,hüz-
ünler , aldanışlar , kısacası yaşam , kişiyi vaktinden önce olgunlaştırıyor . İnsanın yüzüne
yaşantısının çizgileri yerleşiyor . Yüreğinde de o görünmez çizgiler ince ince sızlıyor .
Soluk soluğayız kardeşimle .. Günlerden pazar . Bahçeden bir koşu gidip kopardığımız no-
hutları Karagöl,e giden Ankara,lı turistlere satmışız . Yeniden bahçeye koşuyoruz , nohut
koparmaya . Nohutları karıkların kıyısındaki tonçlardan koparıyor , alel acele bağlayıp tek
rar koşuyoruz . Nohutları sattığımız , satacağımız için çok sevinçliyiz . Gülüşüyoruz ..
Şimdi yok edilen kavak ağaçları , gölgeleri , söğütler tepemizde esiyor .. Tertemiz yeşil do
ğa , yaşamı soluyoruz .. Ellerimizde bölüşerek götürdüğümüz nohutlar , nohutların çiğ tane
si kokuları .. Turistler arabalarına binip gitmeden , nohutları çarşıya yetiştiriyoruz ..
Tavan yüksek .. Sıra sıra dizili pencereler ..Havasız ortam . Bir kaç kadın ağızlarını ve burnu örten bir bez bağlamışlar .. Kendimi böyle düşünüyorum . Ağzım burnum kapalı . Za-
ten gözlük bunaltıyor , bir de o örtü olursa kendimi zincirle bağlı zannederim . .
Müdür dedikleri kısa boylu adam geldi az sonra . İki genç erkek vardı , benden önce bekle-
yen . Biri ütücüyüm , diğeri ne iş olsa yaparım dedi . . adam ikisini de savdı başından . Laf
olsun diye , doldurdukları kağıtları cam önünde yığılı duran kağıtların arasına bıraktırdı..
Gerekirse sizi ararız demeyi de ihmal etmedi .Gençlerin umutsuz oldukları gözlerinden oku
nuyordu .. Çıktılar ..
Az sonra soğuk ama temiz havada gençlerin yanındaydım . Düpedüz uzayıp giden bir yolun
önündeydik .. Siz de mi Ankara, ya gidiyorsunuz dedim .. Biri Ankara,ya diğeri Çubuk,a gi
decekmiş ama önce bir başka fabrikaya daha uğrayacakmış ..
Hiç işe yaramadı , yaramayacak . Çırpınıp durmam .Kanatlarımı koparıp uçmaya çalışmak gibi bir şey .İnsanım ; istersem her şeyi yapabilirim diye düşünürdüm . Çok az mı çalıştım .
Kendimi olağan hayatıma bıraktım . Yine boynumdan tutup götürüyorlar . Uçsuz bucaksız
bir tarlaya bırakıyorlar . İnsanlığımı yalnız benim bilmem yetmez .Kanıtlamam gerekirdi .
Önüne sürüleni yemekle , elne getirilen işi yapmakla olmuyor ..Saçlarımı ağartmaya yarıyor yürüyememem . Ah öyle uykuya dayanıksız olmasam . Hiç olmazsa uykumdan bir
iki saat çalabilsem ve sabah verimliliğinde iş yapsam . Dayanaksız bünyeme kızıyorum .
Gözlerim öylesine yorgun en geç gece yarısı kendimi yatağa bırakıyorum .. Son bir iki saatlik zamanımda okuyor , şiir yazıyorum . Hiç yayımlanmayan şiirler .. Kendimi durmadan
azarlıyorum . Hazır evde , önüne gelen işi yapmak varken neden ? Neden bu kez gerçekten
boyunduruk altına gireceksin .. Arkamdan , önümden iteleyen birileri var . Ailem .. Tık diye aybaşı gelince paramı alırmışım . Zaten evde kazandığım kaç liraymış . Hem herkesin
ağzının kokusunu çekmez mişim . El ile uğraşmak kolay değilmiş . Fabriikada herkes ne iş yapıyorsa ben de onu yapar , rahat edermişim . Herkesten ayrı düşünüyorum . Kendimi makinanın bir halkası gibi göremiyorum Ama kalktım ayağa , ya da zorla kaldırıldım . Dürt-
ükleyerek . Bir kez denerim . Kimbilir katlanabilirim. Ailemin dediği belkide doğrudur ..
Herkesle ayrı ayrı uğraşmaktan kurtulurum .. mu ? ...
Akyurt,a dek yine kızlarla geldim . Sabahın ayazında buz gibi otobüse oturdum .Muşamba kanepeler üşütüyordu . Bir iki kişi derken , otobüs doldu sonunda .. Hareket etti . Bu kez
biraz deneyimliydim .İş yeri sağ tarafımdaydı . Hep o yöne bakıyordum . Otobüs biraz ilerleyince muavine gideceğim iş yerinin ismini söyledim .
İşe girebilmek için yapılacak işlamleri yaptırmıştım . Bir sürü gereksiz şeyler . Çantamın içine yeniden baktım .Tamamdı herşey . Huzursuzdum . Ben bu işi istiyor muydum ? Değer
mi ? Bunca gerekli mi ? Tüm bunları düşünüyordum. Beğenmezsem bir ay çalışır çıkarım diyordum kendi kendime .
Gerçek denilen şey yaşanılan şu an olmalı . Denize bırakılan hiç yüzme bilmeyen bir çocuk gibi hissediyorum . Karşıdan bakıldığında herhalde olgun bir kadın görünümündeyim . oysa
yanımdaki benimle yaşıt insanları yaşlı buluyorum .Benim içimdeki o bir yerlerde duramaz çocuk , o an otobüsü durdurup çimlenen ekin tarlalarına dalmak , şu bilmediği tepelerin ardında ne var ne yok görmek istiyor .. Soğuğa biraz hantallaşan gövdesine aldırmadan ilerdeki köye uzayan yolda ,seke seke koşmak şarkı söylemek istiyor . .
Cıyak pembesinden ,mavisinden tanıdım iş yerini .Otobüs durdu , indim . İlerdeki bekçi ku
lübesine girdim . İşlemlerimi yaptırdığımı , işe gireceğimi söyledim . Görevli beni tanıdı :
İşe alındınız mı dedi .Sağ göğsümün üstüne takmam için iş yeri kimliğini verdi ..Yine elime alarak yürüdüm .Evden erken çıkmıştım . İşçilerin girdiği yan kapıdan onlarla birlikte gir-
dim . Erkek işçiler hepsi genç çocuklardı . Kapının yanına dizilmişlerdi . Kız işçilere :
Değerinizi bilin , size karşılama töreni yaptık , dediler . Bizden önce gelenler sigaralarını
yakmış , içiyorlardı .Sağlıklarını düşünmediiklerine üzüldüm ..
İşçileri takip ederek , onlarla birlikte üstlerini çıkardıkları , giyindikleri , herkesin özel dolabı bulunan odaya girdik . Bir tablo düşünürsek , ben canlı renkler arasında silik bir bej rengi veya griydim .. Aralarında yitivermiştim . hemen herkesin arkadaşları vardı .. Birbir
leriyle gülüşüyor , konuşuyorlardı .. kabanını çıkaran dolabına asıyor , oradan iş önlüklerini
ve terliklerini çıkararak giyiyorlardı ..
Ben boşluktayım ; arasattayım . Durmadan kendime soruyorum : Ben ne arıyorum burada ?
YORUMLAR
Sıcacık geldi, içime dokundu yazınız. Ağabeyimin nohut satma, dayak yeme hikayesi aklıma geldi. Ve daha bir sürü şey...
Elinize sağlık.
glenay
Bizde dayak yok ama çocukluğumuz , annemin ektiği sebzelri satmakla
ve bahçe beklemekle geçti ..Çok teşekkürler . selamlar ..
Kaldığı yerden... Devam... Evvelde okuduğum gibi lezzetli ve sonuna dek içinde kalarak... Sonlanmasa ve bir rüyaymış gibi örtse gündüzleri. Tebrikler.
glenay
Güzel , insanın içini ısıtan ve yazma hevesi veren yorumunuza
çok teşekkürler . Ne dersiniz bu öyküyü daha sürdürsem mi?
Selam ve saygımla ..