- 2352 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Melekler Kanatsız Uçar Ölüme...
Ben, seni sevdim, sende beni. Şimdi gideceksen, sevmedim deme bari. Çünkü iyi bir yalancı değilsin, sevgilim. Ölmeyi sadece sen değil, ben de hak ediyorum. Gel, beraber Azrail’e, el ele gidelim.
-Belfü, taneciğim, gülüm benim. Gelecek misin bugün?
-Geleyim mi?
-İstersen gelme. Yorgunsan hani. Bir gün boyunca hastanede nöbettesin, dinlenmen lazım.
-Ama seni çok özledim Peyami. Yarım saatte olsa, geleyim ya yanına. Ne olacak sanki canım benim, yine yatarım hem…
-Sen bilirsin fıstığım. Buz gibi oldum ben de esasında sensiz. Isıtsan, hani böyle senle ısınsam diyorum.
-Canım, bu soğuk da bankın üzerinde oturunca kötü oluyor. Geçen de ishal olduk ikimizde, unuttun mu?
-Tamam tamam, arabada otururuz daha iyi. Hem seninle sahilde köfte ekmek yemeğe bayılıyorum, biliyorsun zaten.
-Ya yemek de olmasa olmaz mı canım ya! Uff, neyse geliyorum. Peyami, dur dur kapatma telefonu.
-Ne oldu zümrüdüm?
-Omzunu yasladığın ağaç korkutuyor beni. Ya sen var ya, ya sen Peyami, uff ya! Yine mi hastanenin önüne geldin.
-Özledim seni. Hem gözlerini görmediğim günlerde canım çok sıkılıyor, nefessiz kalıyorum sanki!
-Gelecek misin diye bir de soruyorsun bana, delisin sen, gıcıkkk! Bekle beni, beş dakikaya iniyorum.
-Tamam canım.
-Peyami?
-Efendim canım?
-Seni Seviyorum...
Sensizliğin en acı tarafıydı, üç noktalar biriktirmek avuçlarımda.
-Peyami kendine gel! Peyami, oğlum kendine gel!
-Belfü, zümdürüm, belfüm, hayatım, hayatım benim, Belfü’m…
-Oğlum, Peyami, canım oğlum uyan, rüya görüyorsun.
-Hah, ne, ne oldu; anne…
-Oğlum, su gibi olmuşsun, terlemişsin. Yine mi aynı kabus, yine mi o kız?
-Evet…
-Ah oğlum ah! Dur şu şişeden bir bardak su doldurayım sana. Al bakayım, yudumla yavaş yavaş… Hah, aferin oğlum.
-Anne, olmuyor, yapamıyorum.
-Neyi oğlum?
-Onu, onu unutamıyorum anne. Ne kadar denesem de olmuyor! Belfü hep yanımda, her günüm, her anım onumla. Uyusam da birazcık olsun rahatlarım diyorum, ama olmuyor anne, unutamıyorum.
-Oğlum, yapma böyle canım. O gitti, artık yok; biliyorsun. Artık kendine bir hayat kurman şart!
-Anne, anlamıyorsun beni, hem de hiç anlamıyorsun anne beni, hiç…
-Neydi onu bu kadar özel kılan?
-Anne, Belfü’nün varlığı özeldi. Sen nasıl annemsen, hep özelsen; o da benim için öylesine özeldi, aşkımdı. Ama kime anlatıyorum ki! Sen aşka dahi inanmayan bir insansın!
-Oğlum, yapma böyle, söyleme. Hiç olmadı psikolojik destek alsan, nasıl olur?
-Anne… kabuslarımdan uyanıyorum ve çoğu zaman kapkaranlık oda içerisinde hayalini görür gibi oluyorum. Sen, sen bana inanmıyorsun ki hem hiç! Sevdiğime o kızı, unutamayacak kadar sevdiğime…
-Yatacak mısın oğlum, atlet vereyim de rahatla az, olur mu?
-Yok yatmıyorum, uykum kaçtı yine. Sen yat, ben bir çay koyarım; sabah namazına kaldırırım seni artık!
-Oğlum uykunu almıyorsun aylardır…
-Anne, hadi, atleti veriyorsan ver, sonra uyu ne olur! Rahatla, iyiyim ben.
-Hiç iyi değilsin, ama neyse…
Tüm beyaz sayfalar, gözlerinin akı kadar masum. Ama ben kirletiyorum yaşlarımla onları.
-Abi, işler de kesat bu günlerde. Ne bok yiyeceğiz ya?
-Siktir et, umurumda mı değil hiçbiri!
-Abi, hala geçmedi mi acın?
-Taylan, ibnelik yapacak başka bir vakit bul. Oğlum şerefsiz misin sen? Her seferinde sormak zorunda mısın göthoşaf! Bıktım, sormayın artık. Lanetli misiniz oğlum ya!
-Tamam be abi, sorduğum pişman ettin inan. Ben seni düşünüyorum, ama Varol haklı demek ki, değmezmiş…
-Varol piçinin götü kalktı yine değil mi?
-Abi, adam zengin kızı bulunca; villalar, son model arabalar, takılar, elbiseler derken, buralarda uğramaz oldu artık zaten!
-Allahın beyinsizi… Mal oğlu mal! Adam gibi dolaşıyor zamanın en iyi pezevenkçisi şimdi. Ne dünya bu be, ne bu be! Allahım, neden, neden ya?
-Abi, abi…
-Lanet olsun…
-Abi ağlama lütfen, üzme kendini, ne olursun…
-…
-Abi, Peyami abi, al şu kolonyadan az nefes al…abi gözünün yağını yiğim ağlama, hırpalama kendini.
-Taylan, koçum benim… çok özledim onu, olmuyor, olmuyor Taylan…
-Abi…
Sen bir yıldızsın. Güneş, ay, dünya aramıza girse de, orada olduğunu biliyorum hala.
-Bu Peyami bu ay da mı taksitleri ödemedi?
-Yok Erol Bey… Ödeyemiyorlar, kredilerini ödeyecek kadar değil; hatta yemek için bile zor para kazanıyorlar.
-Neyi var bu çocuğun, sen biliyor musun Hayri? Altı ay oldu, hala ödemedi kirayı, krediyi.
-Erol Bey, bir sevdiği vardı hani bunun. Biliyor muydunuz?
-Evet evet, bilmem mi o kızı. Çok güzel, yeşil gözleri vardı. Allah sahibine bağışlasın.
-Ne sahibi Erol Bey, sizin hiç haberiniz olmadı mı?
-Neden, anlamadım?
-Kız, yani Peyami’nin sevgilisi olan kız var ya…
-Eee…
-Erol Bey, o kız yedi ay önce öldü.
-Ne, nasıl, ya nasıl ya? Benim nasıl haberim olmadı; ulan biz ne başıyız burada?
-Erol Bey, siz daha yeni geldiniz Türkiye’ye. Yurtdışında siz…
-Ben keyif çatarken diyecektin… Haklısın Hayri… Ayıp ettik çocuğa desene. Peki, neden ölmüş biliyor musun?
- Erol Bey, siz Allah tanımaz adamsınız, ama bir şey var ki siz de inanırsınız galiba ona.
-Neye?
-Erol Bey, süresi bu kadarmış diyeceğim, ama ne bileyim; anladınız mı?
-Anladım Hayri, anladım. Allah bilmesek de, ölümü iyi bilirim. Anamı ve babamı kaybettiğim o İkindi vaktini iyi hatırlarım, iyi bilirim ölümün nasıl bir şey olduğunu. Peki o zaman…
-Nasıl Erol Bey?
-O zaman Peyami birkaç kafasını dağıtsın, açılsın iyicene. Kiralarını almak için gitmeyin. Kredi ödemelerini de dondurun hemen. Rahat olsun çocuk, tamam mı Hayri?
-Tamam Erol Bey, siz diyorsanız böyle, güzeldir tabi. Çok iyisiniz…
-Hayri, iyi değilim ben; sen bu dediklerimi yap da, olmazsa bir gün başsağlığına gidelim.
-Olur Erol Bey… Güzel olur hem de!
-Ah ulan kancık dünya! Gencecik kızı da aldın ya yokluğuna, lanet olsun senin gibi yuvarlağa.
Alıştım desem de sensizliğe, aslında sensiz her günüm cehennemde bir dem.
-Sen, sen… Hayır hayır, bu gerçek değil!
-Ben geldim canım; zümrüdün, yeşil gözlü meleğin.
-Ama, ama sen gerçeksin; dokunabiliyorum sana.
-Evet Peyami, inanmıyor musun bana sen? Üzüyorsun ama beni…
-Belfü, nasıl oldu bu, nasıl oluyor, anlamadım. Sen ölmedin mi?
-Öldüm canım, öldüm… Ama senin için geldim, seni görmek için.
-Rüya olmalı bu!
-Hayır canım, rüya değil, gerçek bu!
-Ama nasıl olur bu, olamaz canım, olamaz. Sen bir hayalsin sadece.
-Dokun bana istersen, anlarsın o zaman.
-Hayır hayır, olamaz. Şu anda rüya görüyorum, biliyorum.
-Gerçek ne ki hayatım, boşuna düşünüp kendini yorma. Birazdan gidecek sevgiline böyle mi davranıyorsun? Özlemedin mi beni hiç?
-Özlemek mi? Şaka mı bu? Her saniyem seninle, seninle beraberim. Sensiz bir anım dahi yok. Kokuna, saçlarını çenemde hissedişlere, sımsıkı sarıldığımız o soğuk kış günlerinde ki banklarda oturuşumuza ve hatta son kavgamıza kadar, her şeyi, sana dair her şeyi özlüyorum…
-Ağlama Peyami, ne olur ağlama… Senin mutlu olmanı istiyorum sadece.
-Belfü’m, zümrüt gözlüm; seni çok seviyorum.
-Ben de Peyami’m, ben de seni çok seviyorum.
Sevmek kimi zaman da mutlu eder, bir gün kavuşacağını bildiğin için Ahiret’de.
-Neden o çocuğa güldün Belfü? Sana karşı bir şeyler hissediyor, biliyorum.
-Peyami, yapma ne olursun böyle! Üzüyorsun, kırıyorsun beni. Bana nasıl güvenmezsin sen?
-Ama, ama çocukla nasılda samimi sohbet ediyordunuz. Az kalsın saçlarını çözüp, elleriyle okşayacaktı.
-Peyami, abartıyorsun canım. Senin düşündüğün gibi ortada hiçbir şey yok!
-Gözüme mi inanacağım …
-Bana inanmıyor musun sen?
-Hayır, ama…
-Ama ne Peyami?
-Hiç…
-O çocuk stajyer doktor burada, alışmak istiyor hastaneye. Bana abla diye hitap ediyor. Nasıl böyle düşünebilirsin, anlamıyorum seni.
-Neydi adı?
-Uzay…
-Tamam…
-Çocuğa bir şey yapma, bir şey söyleme Peyami, ne olursun sakin ol!
-Sen, sen de bir daha onunla böyle sohbet etme, dikkat canım, ne olur, yapma, üzme beni…
-Seni kırmam Peyami. Söz veriyorum, çocuğa da derim senin dediklerini aynen.
-İyi olur!
Her kavga, daha bir alevlendiriyordu aşkımızı; ikimizin.
-Fersude Hanım, nasılsınız iyi misiniz?
-Cavidan Hanım, ay pardon tanıyamadım sesinizi ilk başta. Evet canım, iyi olmaya gayret gösteriyoruz. Yaşlanıyoruz yavaş yavaş…
-Aman, neyse canım. Sizin oğlan nasıl, iyi oldu mu?
-Aynen efendim, hiçbir şey değişmedi. Hala aynı. Çok üzgün. O kız öldükten sonra, her gün uykusunda kâbuslarla uyanıyor.
-Fersude hanım, bir kısmet var size esasında. Güzel, hanım mı hanım bir kız. Üniversite eğitimini de görmüş, fiziği düzgün, eli ayağı tutuyor. Sen gelip görsen, belki Peyami’de düşünür.
-Ah Cavidan Hanım! Keşke kabul ettirebilsem! Ama gelip göreyim kızı, belki bizimkinin fikrini değiştirebiliriz.
-Peki canım. Fersude hanım, ben size haber ederim yarına. Olur mu, size uygun mu?
-Çok teşekkürler canım. İnşallah uygun olurum. Yarın görüşmek üzere.
-Teşekkürler, hayırlı günler canım.
-Hayırlı günler.
-Eh..
Hala muhtacım, hala aşığım; sensin benim en büyük ilacım. Neredesin?
Nerede kaldı bu? Of ya, of Belfü ya! 15 dakika oldu, hala inmedin aşağıya. Sevgilim neredesin ya? En iyisi çıkayım, yanına gideyim.
-Belfü’yü arıyordum ama…
-Siz kimsiniz, yakını mı?
-Ah kafam, tanıyamadım Aysun, pardon. Benim; Peyami!
-Peyami…
-Ne oldu Aysun?
-Belfü içeride…
-Nasıl, anlamadım…
-Bel…
-Ağlama Aysun! Belfü, Belfü’ye bir şey mi oldu, ne oldu?
-10 dakika önce yığılıp kaldı. Bir anda her şey oldu. Kalp krizi geçiriyordu, kurtaramadık.
-Ne???
-ve son cümlen kadar güzeldi her şey sevgilim-
s e n i s e v i y o r u m
Melekler Kanatsız Uçar Ölüme... Yazısına Yorum Yap
"Melekler Kanatsız Uçar Ölüme..." başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.