Merdivenler (1. bölüm)
Erkek bir kedi, genişçe basamaklara sahip başı sonu belli olmayan bir merdivenden yukarı çıkıyordu. Ne zamandan beri yukarı çıktığını bilmiyor, geriye dönmeyi aklının ucundan bile geçiremiyordu. İleri gidiyor olmasına ve geriyi düşünememesine rağmen ilerisi hakkında da hiçbir fikri yoktu. Belki bir metre ilerisini ancak görebiliyordu, bunun ötesi yoğun bir sisle görünmez kılınmıştı. Bildiği bir şey vardı ki, bütün kedilerin kaderi bu merdiveni tırmanmaktı. Babası, ona da onun babası, ona da onun babası; kedilerin varoluş amaçlarının bu merdivenin sonuna ulaşmak olduğunu söylemişlerdi. Bu yüzden kahramanımız kedi, önünü göremese de, sona dair umutları olmasa da, içgüdülerinden olsa gerek, adım atmaya devam ediyordu.
Doğduğu gün başlamıştı yürümeye, etrafta pek kimseyi de görmemişti bugüne kadar. Annesini babasını, kardeşlerini çoktan kaybetmişti bu sisin içinde. Ara sıra ona dalaşmaya gelen kötü bir kediyle karşılaşıyor, ama bir süre sabrettikten sonra onun da kaybolmasına şahit oluyordu. Bazen bir iki laf edeceği başka bir kediyle karşılaşıyor, bir süre sonra onun da yavaş yavaş sis içinde kaybolmasını seyrediyordu. Bunlardan bazılarının konuşmalarından tek kelime anlamıyor, bazılarının kelimelere yükledikleri özel anlamaları çıkaramıyor, bazılarıyla ise hiç konuşmuyordu bile. Şimdi dönüp geriye bakınca geride bıraktıklarının hiç birinin varlığından emin olamıyordu. Geçmişle hayal arasındaki farkı çözemeyenlerden olmuştu çoktan.
Merdivenlerin özelliği her basamağın bir kedi için bile zorluklarla dolu olması, bir sonraki basamağa tırmanmanın- belki de sisten dolayı – kedilere bile zor gelmesiydi. Zaten kediler için yapılmıştı bütün merdiven, tırmanmanın zor olması bu nedenle normal karşılanabilirdi. Ama bütün bu zorluklar bugüne kadar bir şekilde aşılmıştı ve bu durum kedilerin her basamağın bir şekilde aşılabileceği yanılsamasına kapılmalarına sebep oluyordu. Kahramanımız kedi de basamakları aşamayan bir kedi ile konuşmamıştı bugüne kadar. Basamaklardaki zorlukların bir diğer özelliği ise kedilerde bıraktıkları yaraların çoğu zaman dışarıdan gözükmemesiydi. Bugüne kadar karşılaştığı onlarca kedi kendisine yaralarını ve acılarını anlatmıştı, ama kahramanımız hiç birinin tam olarak neyden bahsettiğini anlayamamış; kendi yaralarını anlatmaya başlayınca da karşısındakinin şaşkın bir anlamazlıkla baktığını fark etmişti. Bazen yaralar dışarıdan görünebilir – yani “gerçek”- oluyorlardı ama o zamanlarda bile anlaşılmayan görülmeyen bir acıyla bağlantılı olduklarından kedimiz karşılaştıklarının acılarını anlamaktan vazgeçmişti yavaş yavaş. “Acılar yalnız yaşanır” diyordu yeni tanıştıklarına artık.
İşte bu kedi, işte bu merdivende dişi bir kediyle karşılaştı. Karşılaştığı ilk dişi kedi değildi, bakınca bugüne kadar karşılaştığı kedilerden çok çok farklı gibi de durmuyordu. Ama farklı bir şey vardı ortada, adını koyamadığı. Her kediyle olan şeyler oldu, önce havadan sudan konuştular, birbirlerine biraz alışınca, gerçek olduğuna konuşarak kendilerini inandırabileceklermiş gibi, eski basamaklardan bahsettiler. Bir süre sonra, acılarından ve yaralarından bahsediyorlardı artık.
“Bak işte o basamaktayken, şu göğsümdeki yara oldu” diye gösteriyordu dişi olan, erkek olan orada hiçbir şey görememesine rağmen.
“Benim de kafamdaki yarayı şu basamakta şöyle şöyle edindim” dedi erkek olan, karşısındakinin boş gözlerle baktığının bilincinde olarak. Bir kedi içindeki bir şeyi nasıl anlatabilirdi ki.
Her şeye rağmen küçük tiyatrolarına rol yaptıklarının farkında olmadan devam ettiler, bir süre sonra birbirlerini anladıklarını sanıyorlardı ve birbirlerine alışmaya başlamışlardı. Aylardan Mart olmamasına rağmen karşılıklı varlıklarına dayanabileceklerini düşündüler ve erkek olan sordu:
“Baksana, yürümeye beraber devam edelim mi? Birbirimize çok yakın durursak sisin içinde birbirimizi kaybetmeyiz sanırım.”
“Olur, yürüyelim. Peki, ama nereye gideceğiz?”
“Bilmem, merdivenin sonuna doğru yürümeye devam edeceğiz, şu ana kadar nereye yürümeye çalışıyorduk ki?”
Dişi kedi şaşkınlıkla baktı yeni arkadaşına: “ Nasıl yani sen bir şeylere ulaşmaya çalışmıyor musun?”
“Hayır, bu sisin içinde ulaşılabilecek şeyler de mi var? Sen bir yere ulaşmaya mı çalışıyorsun?”
“Ben yüzüncü basamağa ulaşmaya çalışıyorum kendimi bildim bileli. Orada çok mutlu olacağımı zannediyorum."
“Yüzüncü basamak da nesi, ne var orada bu kadar özlemle beklenecek?”
“Yanımdan geçen kedilerden biri söylemişti, oraya ulaşan kedinin mutsuz olmasına ihtimal yokmuş. Bir kedinin isteyebileceği en mükemmel şey o basamakmış. Ölmeden cennet gibi bir şeymiş. Ben de bilmiyorum tam olarak ne olduğunu, ama madem yürüyoruz bir hedefimiz olmalı değil mi?”
“Yani o basamağa gelince ayrılacak mıyız?”
“Bilmem, bugüne kadar hep onun hayaliyle yaşadım, şimdi birden vazgeçmek zor geldi. Ulaşırsak bakalım mı?”
“Peki. Ben zaten bir yere ulaşmaya çalışmıyorum, sadece yürümeye devam ediyorum. Bakarsın ben de mutlu olurum yüzüncü basamakta.”
“A, bir şeyi daha bilmen gerek. Beraber yürüyebilmemiz için Onlar’ın da bize izin vermesi gerekiyor.”
“Onlar mı? Onlar da kim?”
“Onlar canım işte sisin arkasındakiler, kedilerin merdivenlerde yollarına devam etmesini bir şekilde sağlayanlar. Düzenleyiciler. Hiç karşılaşmadın mı onlarla bugüne kadar?”
“Hayır, sisin arkasında birileri mi var?”
“Evet, bu oyunu onlar devam ettiriyorlar.”
“Garip, ben hep yalnız olduğumu sanmıştım. Peki, sen hiç karşılaştın mı onlarla, nasıl varlıklar bunlar böyle?”
“Düzenleyiciler, belli bir yaşa gelmiş kediler aslında. Merdivenlerdeki tecrübeleriyle biz yenilere yol göstermeye çalışıyorlar. Biz etrafımızı görmediğimiz için yanlış şeylerin peşine koşmaya meyyaliz ya. Ama emin olamıyorum gerçekten bizleri mi düşünüyorlar, yoksa yaptıklarından zevk aldıklarından mı bunu yapıyorlar. Ben birkaç kere karşılaştım onlarla. Bir keresinde, çok açken, basamağın birinde bir balık görmüştüm. Çok güzel gözükmüştü gözüme, onu hemen mideye indirmek istedim, ama ben daha ne olduğunu anlayamadan sisten birileri fırladı, balığı alıp yok oldular, birkaç saniye görebildim onları sadece. Bir keresinde de, basamağın bir yerine gitmek istemiştim, karşıma dikildiler ve beni bir güzel patakladılar, pek bir sebep de söylemeden.”
“Peki onlar nasıl doğruyu yanlıştan ayırabiliyorlar bu sisin içinde?”
“İşin eğlencesi de o ya. Ayırmalarına gerek yok, sadece bir şeyleri engelleyebilecek güçleri var. Hem biz de ileride onlardan olacağız. Yeterince yürüyünce bu merdivenlerde…”
“Ben onlardan olmak istemiyorum.”
Dişi kedi burada tatlıca gülümsemişti. “İşte bundan çok farklısın. İşte bundan sen de onlardan birisi olacaksın.”
Erkek kedi öğrendiği gariplikler içinde şaşkın, dişi kediye kalbinin derinliklerinden acıyarak bakıyordu. En nihayetinde kendini toplayıp sorabildi.
“Eee, izin verip vermediklerini nereden anlayacağız Düzenleyicilerin?”
“Biraz beraber yürüyelim anlarız. Çok fazla gitmeden çıkarlar karşımıza zaten. Çıkmazlarsa da biraz miyavladık mı anlarlar durumu.”
Bunu demesiyle birlikte sisin dışından birkaç kedinin fırlaması bir olmuştu. Dişi kediyi almış götürmüşler, erkek olana ise anlatamayacağı görünmez yaralardan bir tane daha vermişlerdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.