- 3183 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çukurovada (Çok Yönlü Sanatçı Münevver Düver)le Söyleşi Betül Uçak
Betül UÇAK
Okul NO: 080405053
Yöresel Aşıklık Geleneği
Münevver DÜVER
İÇİNDEKİLER:
1- Betül Uçak-Sayın Münevver Düver Âşıklık geleneği nedir?
2- Betül Uçak-Sayın Münevver Düver Şair Kimdir?
3- Betül Uçak- Sayın Münevver Düver Şiir Nedir?
4- Betül Uçak- Sayın Münevver Düver, Şiir İle İlgili Kavramlar – Tanımlar Nelerdir?
5- Betül Uçak- Sayın Münevver Düver, kaç yıldır edebiyatla uğraşıyorsunuz?
6- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Bugüne kadar kaç kitap yayımladınız?
7- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, toplam 25 kitap yayımladınız ve 8 civarında yeni kitap yolda dediniz. Nedir bu kitaplar, Konuları nelerdir?
8- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Günümüz edebiyatında şiirin yeri nedir?
9- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Son dönem şairlerden, bir Yunus Emre, bir Karacaoğlan, bir Pir Sultan Abdal çıkmayışının sebebi nedir?
10- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Şiirlerinizle okurların yanı sıra müzik sektörünün de dikkatini çeken bir ozansınız, şairsiniz. Bestecilerden bugüne kadar şiirlerinizin bestelenmesi için çok talep aldınız mı? Bestelenen şiirleriniz oldu mu?
11- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Televizyonlarda bir sürü program yapılıyor fakat edebiyat ve şiir adına programlara pek rastlanmıyor, Neden acaba?
12- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Kültürel gezilere nasıl bakıyorsunuz? Edebiyata katkı sağlıyor mu?
13- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Fotoğraf konusunda ne düşünüyorsunuz, çok güzel fotoğraflarınızı görüyoruz yayımlanmış.
14- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Kültür ve Sanat Festivallerinin şiire ve edebiyatın diğer alanlarına; ozanlara, şairlere ve yazarlara katkısı var mıdır?
15- Betül Uçak - Münevver Düver kimdir? Kısaca kendinizi tanıtır mısınız
16-Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Gazeteciliğin genelde sanata, özelde şiire ve edebiyatı etkisi nedir?
17- Betül Uçak -Sayın Münevver Düver, sizin şiirlerinizde özellikle kullandığınız bir tarz var mı?
18-Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Gelecekte edebiyat alanında hedefleriniz nelerdir?
19-Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Genç ozan, şair arkadaşlarımıza tavsiyeleriniz nelerdir? Kimleri okumalıdır ve şiirlerinizi yazarken hangi kurallara dikkat etmelidir?
20-Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Kitaplarınızın isimlerini verebilirmisiniz?
21- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Aktif olduğunuz derneklerin isimlerini verebilirmisiniz?
22- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Bestelenmiş Eserleriniz ve şiirlerinizden örnek Verebilirmisiniz?
23-Betül Uçak-Sayın Münevver Düver, Ropörtaj için çok teşekkür eder iyi çalışmalar diler
OZAN, ŞAİR GAZETECİ, ARAŞTIRMACI YAZAR VE FOTOĞRAF SANATÇISI MÜNEVVER DÜVER HANIMEFENDİ İLE SÖYLEŞİ:( ÇOK YÖNLÜ SANATÇI )
1- Betül Uçak-Sayın Münevver Düver Âşıklık geleneği nedir?
Münevver Düver - Âşıklık Gelenekleri:
Bir toplulukta eskiden olmalarından ötürü saygın tutulup, kuşaktan kuşağa iletilen kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi,töre ve davranışlar olarak ifade edilen aşıklık geleneği diğer kültür değerlerinde olduğu gibi,belirli bir işlevi yerine getirmek,bir ihtiyacı karşılamak üzere geleneksel kültürün yarattığı kültür değeridir.Halk şiirinde aşıkların şiirlerini dörtlük düzenine göre söylemesi gelenektendir.Yine dörtlük düzeninde hece ölçüsünü ve bu ölçünün yedili,sekizli, onbirli olanlarını kullanmaları geleneğin belirgin örneklerindendir.
Aşıklık geleneklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
1)Mahlas Alma
2)Rüya Sonrası Aşık Olma. (Bade içme)
3)Usta - Çırak
4)Atışma - Karşılaşma
5)Leb - değmez (dudak değmez)
6)Askı (muamma)
7)Dedim - Dedi Tarzı Söyleyiş
8)Tarih Bildirme
9)Nazire Söyleme
10)Saz Çalma.
1)Mahlas Alma
Mahlas,şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ada denir.Halk edebiyatında mahlas geleneğe bağlı uygulanan bir kuraldır. Aşıkların çoğunun asıl ismi unutulmuş,mahlasları isim olarak kullanılır olmuştur.Dadaloğlu’nun asıl adı Veli,Sümmani’nin Hüseyin,Gevheri’nin Mehmet vb.’dir.Aşık geleneğe uygun olarak kullanacağı mahlası şu yollarla alır:
a)Mahlasını Kendi Seçerek Alma:
-Adını,soyadını mahlas olarak kullanır.
-Yaşayışına ve sanatına uygun olarak kendi seçtiği herhangi bir ismi mahlas olarak kullanır.
b)Bir Usta Aşıktan İmam, Pir Ya Da Mürşitten Alma.
- Usta aşık çırağı sınava tabi tutar.
- Usta aşık çırağının durumuna göre bir mahlası uygun görür.
- Şeyh ve pirin manevi tesiriyle mahlas alır.
c) Rüyasında bade içerken alma.
2 - Rüya Sonra Aşık Olma (Bade İçme)
Rüya motifi Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir motiftir.Genellikle halk hikayelerinde yer alan bu motif bazı aşıkların hayat hikayeleri içinde de görülmektedir.Aşıklar aşıklığa başlamayı ya da yetişip usta aşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol,usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli aşık olmaya bağlarlar.
Bade,şerbet,su gibi içilecek bir mai olabileceği gibi elma,nar,ekmek,üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olabilir.Aşık edebiyatında bade içme rüya motifi bir gelenek icabıdır. İnanışa göre aşık olmak için ya usta yanında yetişmek ya da mutlaka "pir" elinden bade içmek gerekir.
Bade aşığa;
- Bir pir tarafından,
- Üçler tarafından,
- Beşler tarafından,
- Yediler tarafından,
- Kırklar tarafından verilir.
3 - Usta - Çırak
Aşık edebiyatında yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de usta çırak geleneğidir.Aşıklar genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetenekler ölçüsünde olgunlaşırlar.Gelenek gereği icracılık ve aşığın şairlikteki ustalığı için üstat da denilen bir aşığın yanında ders almaları gerekmektedir.Genç aşığın ustasının yanında çok büyük bir sabır göstermesi gerekmektedir. Sabrın sonunda çırak ustasının hayır duasını alarak tek başına halk önüne çıkma iznine kavuşur.
4 - Âşık Karşılaşmaları:
Atışma,aşıkların dinleyenler karşısında,deyişme sırasında birbirini iğneleyici fakat mizah çerçevesi içinde söyleşmeleridir.Karşılama,aşıkların rakibine üstün gelmek için soru cevaplı tarzı seçmesi yada onu mat etmenin yollarını aramasıdır.Aşıkların doğaçlama, karşılıklı olarak belirli bir kural çerçevesinde söyleşmelerine "atışma" denir.Atışma, en az iki aşığın dinleyici huzurunda karşı karşıya gelerek birbirlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denenmeleri esasına dayanır.
5 - Leb - Değmez
Aşıkların ustalıklarını sergilemek için bir nevi söz hüneri olarak başvurdukları bir biçimdir.İçinde (B,P,M,V,F) dudak ve diş-dudak sesleri bulunmadan söylenilen şiir demektir.Aşıkların dudakları arasına iğne koyarak yarıştıkları bir atışma biçimidir.
6 - Askı (Muamma)
Muamma, halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Aşık edebiyatında muammanın özel bir önemi vardır. Âşıklarca muamma düzenlemek ya da bir muammayı çözmek bilgi ve zeka ister."Murat Uraz" muammanın uygulanışını şu şekilde anlatmaktadır:
Kahvelerde muamma teşhir edildiği gecelerde; sigara ve nargile içilmez, kimse sesli konuşmaz,herkes intizam içinde oturur. Halk şairi tarafından hazırlanmış muamma büyük ve uzaktan okunabilecek bir yazı ile kağıda yazılır ve tahtaya yapıştırılır. Tahtaya bir milimetre kalınlığında bal mumu sürülür.
Âşıklar nöbetle kahveye gelenlere işine ve halk arasındaki derecesine göre ağırlamalar söylerler. Ağırlanan kişi de ağırlığına göre muammanın etrafındaki bal mumu sürülmüş tahtaya para yapıştırır. Muammayı kim çözerse paraları alır ve muammayı tertipleyen aşık da bir taksim çıkarırdı. Şayet bu muamma birkaç gece kahve duvarında asılı kalır, kimse tarafından da çözülmemiş olursa sahibi olan aşık bunun ne olduğunu söyler ve bütün paraları alırdı.
7 - Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi
Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve semailerdeki aşık ve sevgilinin (dedim-dedi ifadesine bağlı) karşılıklı söyleşmeleridir.
8 - Tarih Bildirme
Aşık, kıtlık, yangın,sel felaketleri,salgın hastalık,önemli savaşlar vb. toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla kendi doğum tarihini şiirlerinde tarihi birer belge olmasını istemiş ve genellikle ilk yada son dörtlükte bazen de ara yerde tarih belirtmiştir.
9 - Nazire Söyleme
Nazire, bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı uyak ve ölçüde benzer bir biçimde yazma demektir.
10 - Saz Çalma
Saz, aşık için ilhamı kamçılayan bir alet olup aşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir.
2- Betül Uçak-Sayın Münevver Düver Şair Kimdir?
Münevver Düver- Şair öncelikle bir yazın insanıdır, Şiir yazan ve söyleyen kişidir. İlk çağlardan günümüze kadar toplumun ileri gelenlerinden, bilici ve sözcü olduğu için toplumun kutsadığı, toplumun ortak duygu ve duyarlıklarının kaynağı olarak görülen ilerici ve dönüştürücü bir kişidir. Yazının icadından bu güne kadar toplumumuzda yazarının, ozanının, şairinin ve diğer sanatçılarının hep değeri bilinmiştir. Büyük önder Mustafa Kemal “ Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli Kültürdür.” Sözleri her şeyi anlatmaya yetiyor. Her şeye rağmen şair, kendi toplumunda düşünen, güzel söz söyleyen ve sözü dinlenen bir kişi olarak kabul ve saygı görmüştür.
Şairin toplumdaki işlevi ilkel çağlarda daha keskin çizgilerle belirlenmiş iken, günümüzde belirli bir şair rolünden söz etmek daha zordur. Bunun nedeni düşüncenin ve sözün yerini alan yeni değerlerdir diyebiliriz.
Şair yaşadığı dünyayı, olayları ve insanları herkesten farklı algılayan bir kişidir ya da olmalıdır. İzlenimlerini ve halktan aldığı duyguları tekrar halka aktarırken, diğer sanatçılar kadar rahat değildir. Şairin dili diğer tüm yazın türlerinin dilinden üstün ve zahmet vericidir. Şair; duygularıyla, yaşantısıyla kendi toplumuna örnek teşkil ederek yazdıklarına ve yaptıklarına dikkat eden kişidir. Her toplumda olduğu gibi Türk toplumunun da yazın ustaları vardır. Bu ustalar; (Şairler) kendi toplumun kültürünü yaşatmak için bu sorumluluğu üstlenirler. Kültürün vazgeçilmez kaynakları olan halkın örf, adet ve geleneklerini, öykülerini, ağıtlarını, destanlarını, mani ve şiirlerini yazarak gelecek nesillere aktarmakla mükelleftirler.
Örneğin: Benin şiirimden de alınmış şu dizelerde görülebilir.
Deli Gibi Sevdim
İki şeyi deli gibi sevdim
Hayatta.
Bir seni, bir de; maviyi
Seni sevdim çünkü;
Maviydi gözlerin
Maviyi sevdim çünkü;
O gözler senin
İki şeyi deli gibi sevdim
Hayatta…
Bir seni, bir de; kalbini
Seni sevdim çünkü;
Güzeldi kalbin
Kalbini sevdim çünkü;
O kalp senin
İki şeyi deli gibi sevdim
Hayatta…
Bir seni, bir de; kendimi
Seni sevdim çünkü
Kalbim seni istedi
Kalbimi sevdim çünkü
Kalbim seni seçti
İki şeyi deli gibi sevdim
Hayatta…
Bir seni, bir de; dudaklarını
Seni sevdim çünkü
O dudaklar senindi
Dudaklarını sevdim
Çünkü güzeldi sözler
3- Betül Uçak- Sayın Münevver Düver Şiir Nedir?
Münevver Düver- Şiir, neredeyse dilin doğuşuyla beraber ortaya çıkan bir yazın türüdür. Şiiri
Tanımlamak için binlerce ifade kullanılmışsa da doğru ve değişmeyecek bir tanıma ulaşmak olanaksız gibi görünmektedir. Ancak, kendine ait bir dil ya da söylem kullanması, müzik ve sesle yakın ilişki içinde bulunması ve estetik bir etkileme gücünün olması herkes tarafından kabul edilebilecek özelliklerdir. Kısacası şair şiirini yazar, müzisyenler besteleyip türkü veya şarkı formatında topluma sunar.
Şiirin ortaya çıkışı, insanın sesini bulması ve özellikle konuşarak iletişim kurmasını sağlayan bir dil geliştirmesi ile yaşıttır. İnsan günlük konuşma dilinin yanı sıra özellikle değiştirebileceği ya da yansıtabileceğini düşündüğü, doğayı etkilemek için bir büyü dili oluşturmuştu. Bu dilin ritmik özellikleri şiir dilinin öncülü olarak algılanabilir. Platon da şiiri tanımlarken "büyülü söz" ifadesini kullanmıştı
Çağlar boyunca türküler, şiirsel metinler olarak sözlü yazın örnekleri olarak yaşamışlardır. Her kültürün günlük dili kadar sık kullandığı türkülerin sosyolojik boyutu yazınsal boyutundan daha önde görülmüştür. İşlerini yaparken türkü söyleyen insanlar bireysel ya da grupsal gereksinimlerinden dolayı farklı türlerde şiir geliştirmişlerdir. Bu gereksinim sonucu ortaya çıkan türler Yunan kültürü etkisi altında gelişmiştir. Bu bağlamda ilk gelişen türler lirik, epik ve dramatik şiirdir.
Bunların dışında pastoral, didaktik ve satirik diye adlandırılan türler de şiirde iç farklılaşmanın diğer örnekleridir. Topluma ortak bir duyarlık ve bazen vicdan oluşturmak, insan-doğa ilişkisini düzene koymak, sıradan insanın gözlemleyebildiği halde ifade edemediği olayları ve olguları güzel ve farklı bir dil kullanarak gündeme getirmek ve böylece toplumun sözü olmak gibi işlevleri vardır şiirin. Şiirin işlevi yazıldığı ya da söylendiği döneme bağlı olarak farklılık göstermiştir. Topluma kazandırılmak istenen değerlerin sözcülüğünü yapmış, yenilikleri tanıtmaya çalışmış, demokrasi ve özgürlük kavramlarının kalıcı olmasında önemli pay sahibi olmuştur.
4- Betül Uçak- Sayın Münevver Düver, Şiir İle İlgili Kavramlar – Tanımlar Nelerdir?
Münevver Düver - Şiiri düz yazıdan ayıran ölçü, mısra, ahenk gibi unsurlar vardır. Nazım (şiir) biçimindeki yazılara "manzum"; Nazım parçalarına da "manzume" denir.
Nazım Birimi: Şiiri oluşturan mısra kümelerine nazım birimi denir. Dörtlük, bent, beyit. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir.
Kahramanlık marşı burada yazıldı
Yazılanlar geldi sağ olan başa.
Düşmanlara karşı safa dizildi
Destanlarla yaşa, Kars’ım çok yaşa.
Mısra (Dize): Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizede görülebilir
Serhat ili güzel, türküsü güzel
Beyit (İkilik): Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan, iki dizeden oluşan nazım birimidir. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir
Gelinlik kızları giymiş al fistan
Yaylaları serin, her yerde bostan
Ölçü (Vezin): Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir.
Peyniri kar gibi, kimi örgülü
Kale kapıları çelik sürgülü
İnsanı saygılı, hem de görgülü
Destanlarla yaşa, Kars’ım çok yaşa.
Hece Ölçüsü: Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur. Durulan bu yerlere "durak" denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir. ( / )Bölüm yerleridir.
Sevgiler akmalı / kalbe sel gibi
Münevver elinde / beyaz gül gibi
Kavgayı def etsin /poyraz yel gibi
Sevgiler olmazsa / dostluk yaşamaz.
Aruz Ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir. Kısa heceler nokta (.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.
Örneğin: ARUZ KALIPLARIYLA İLGİLİ UYGULAMALAR
Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün
Saçma ey gö/z eşk[i]den gön / lümdeki od / lare su
_ . _ _ / _ . _ _ / _ . _ _ / _ . _
Kim bu denlü / tutuşan od / lare kılmaz / çâre su
_ . _ _ / _ . _ _ / _ . _ _ / _ . _ Fuzûlî
Serbest Ölçü: Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir.
Annem
Yalnızlık, Ne acıdır.
Bir başına,
Yapayalnız,
İllaki sensizlik
Ne acıdır anne!
İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır.
Bütün edebi yazılar gibi şiirler de konularına göre 4 grupta toplanır.
ŞİİR TÜRLERİ – ŞİİR ÇEŞİTLERİ:
LİRİK ŞİİRLER: Fikirden ziyade duyguya hitap eden ve estetik heyecan uyandıran şiirlerdir. Lirik şiirlerde bir içlilik ve bir coşkunluk vardır. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir.
Seni Kalbime Kaydettim
Seni kalbime kaydettim,
Kimseler görmesin diye.
Kalbimdeki seni buldum,
Beni sorgulamasın diye.
Sevgi, Barış, Dostluk
Ölümlü dünyanın haline baktım
Sevgiler olmazsa dostluk yaşamaz
Kötünün şerrini ummanda yaktım
Sevgiler olmazsa dostluk yaşamaz
Anne
Beni, bende var edensin
Dünyalar güzeli anne.
Sevdiğime yar edersin
Kâinat güzeli anne.
Kavuşturan Sevgidir
Bülbülün bağrında aşk filizlense
Güle kavuşturan sevgidir sevgi.
Tohum toprağa düşüp filizlense
Dala kavuşturan sevgidir sevgi.
EPİK ŞİİRLER: Konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik, vatan sevgisi olan şiirlerdir. Kahramanlık destanı, (Koçaklama) şiirler de denir. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir.
Atatürk
Yurdumun üstüne bir güneş doğdu
Düşmanı denize attı Atatürk.
Sakarya, Samsun’da yağmurla yağdı
Kocatepe’lerde yattı Atatürk.
Şehit Yüzbaşı Sinan Eroğlu’na
Şehit oğlu şehit sensin
Emelimde olan gensin
Hepimizde tek bedensin
İkizler yolun bekliyor.
Tuğba kalbinde sızı
Amerika-Irak Savaşı
Amerika, Irak savaşı bitmez
Bu nasıl vahşettir, cana zulüm var.
Top, tüfek, bombanın dumanı gitmez
Gökyüzünde matem, yerde ölüm var.
DİDAKTİK ŞİİRLER: Bir şey öğretmek, bir bilgi vermek maksadıyla yazılmış şiirlerdir. Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir.
Adana
Bir yanda Taşköprü bir yanda Seyhan
Bir garip şehirdir güzelim Ceyhan
Dağlarında sümbül, gelincik, reyhan
Yetişir yellerle dolu Adana.
Karaman
Her yanın bir kültür, tarih kokuyor
Gelinlik kızların kilim dokuyor
Mehmet Bey’in dili ferman okuyor
Âlimler bu yolu izler Karaman.
Ne Güzel Şehirsin Konya
Sanayiyle, tarımıyla öndesin
Ne güzel şehirsin sen böyle Konya.
Mevlâna’nın gösterdiği yöndesin
Ne güzel şehirsin sen böyle Konya.
Şaraplar Diyarı Bekilli
Denizli, Bekilli bağban yatağı
Şaraplar diyarı güzel Bekilli
Yatakları süslü güller otağı
Şaraplar diyarı güzel Bekilli
Adana Ve İlçeleri
Feke Karacaoğlan’ın bir yurdu
Tufanbeyli’ ye Ören’i kim kurdu
Saimbeyli Kirazına doyurdu
Bir başka güzedir canım Adana’m.
PASTORAL ŞİİRLER: Kır ve çoban hayatıyla çıplak tabiat güzelliklerini göstermek ve içimizde bunlara karşı bir sevgi uyandırmak maksadıyla yazılmış şiirlerdir.
Örneğin: Benin şiirimden alınmış şu dizelerde görülebilir.
DAĞLAR
Mor sümbüllü dağlar, karla bezenmiş
El ele vererek göğe uzanmış
Gökyüzü kubbesi, yer de kazanmış
İlkbaharın, yaz’ın ne güzel dağlar.
SATİRİK ŞİİRLER: Hayatın kusurlu taraflarını ortaya koymak için yazılmış yergi şiirleri. Örneğin: Mansur Ekmekçi’den alınmış şu dizelerde görülebilir.
EY İNSANOĞLU
Ne bu kinin, havan ey insanoğlu
Dumanlı dağlardan ulu musun sen?
Söyle, nedir davan ey insanoğlu
Yağmurla yarışan dolu musun sen?
Dünya han kul hancı, sürer bu sancı
İmtihan edilir göçerken hancı
Mazluma sırt dönüp, olunmaz kinci
Allah’ın isyankâr kulu musun sen?
Âlimler, ilimle irfan doludur
Sevgi, muhabbetin doğru yoludur
İnsan, yaratanın seçkin kuludur
Aklını yitirmiş deli misin sen?
DÜZEN BOZULDU
Yoksulun sobada yanmaz talaşı
Kalpler merhametsiz olmaz telaşı
Hortumcu, soyguncu sever beleşi
Çeteler karıştı, düzen bozuldu.
Fitne, fesat başı aldı yürüdü
Mazlumun başını dertler bürüdü
Suçlu dışarıda, masum çürüdü
Katiller yarıştı, düzen bozuldu.
5- Betül Uçak- Sayın Münevver Düver, kaç yıldır edebiyatla uğraşıyorsunuz?
Münevver Düver -Çocukluk yıllarından beri şiirle iç içeyim aslında. İlkokula gidip okuma yazma öğrendiğimde başladım şiir yazmaya. Annem, bir şeker bayramında babamın bizleri götürdüğü lokantada, üstü başı perişan çocukların şeker isterken ki hallerine çok üzüldüğümde peçete üzerine ağlayarak yazdığım şiiri çantasına koymuştu. Sonradan çıkarıp verdiğindeki sevincimi hala hatırlıyorum. Sanki dünyanın en pahalı mücevherini bulmuştum. İşte o şiir:
Çocuklar Var
Çocuklar var tarlalarda doğan
Çocuklar var taşlıklarda uyuyan
Çocuklar var
Çocuklar var ipek yastıklar da büyüyen
Çocuklar var ana yüzü görmeyen
Ve çocuklar var doğmadan ölen
Uçurtmaya balona hasret kalan
Sonraki yıllarda da şiirle asla ilgimi kesmedim. Yazmaya devam ettim. Bugünlere kadar geldim.
6- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Bugüne kadar kaç kitap yayımladınız?
Münevver Düver -Yazdığım şiirlerin sayısını binlerle telaffuz edebiliriz. Bunların bir kısmını geçtiğimiz yıllarda kitaplaştırdım. Bugüne kadar, biri ikinci baskısı yapılan dokuz şiir kitabım yayımlandı. Üstelik 2005 yılının Aralık ayında beş şiir kitabımı birden bastırıp, şiir severlerin beğenisine sundum. Bu durum, değil Türkiye’de, dünyada bile bir ilktir. Ayrıca 2006 Aralık ayında bir de tiyatro oyunumu kitaplaştırdım. Daha sonra 2011 yılına kadar Toplam 25 kitap yayımladım.
Genelde edebiyat, özelde şiir için verdiğim emeğin karşılığını edebiyatseverlerin gösterdiği ilgiyle fazlasıyla alıyorum. Bu bağlamda, çok değişik kurum, kuruluşlardan sayısını bilemediğim kadar çok plaket ve ödül aldım. Bu durum, haliyle her ozanın, şairin, olduğu gibi benimde üretkenliğimi olumlu yönde etkilemektedir. En son, bu yıl içerisinde “ Türkiye Sevdası Projesi” kapsamında “Türkiye Sevdası 2007 Hikmet Okuyar Kültür Sanat Ödülü”ne layık görüldüm. Sayısız ödül almama karşılık, bu ödülün ben de ayrı bir yeri bulunmakta.
7- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, toplam 25 kitap yayımladınız ve 8 civarında yeni kitap yolda dediniz. Nedir bu kitaplar, Konuları nelerdir?
Münevver Düver Sadece edebiyatla ilgili değil yayınladığım kitaplarım. Birçok konudaki araştırmalarımı da kapsamaktadır. Mesela, “Eski Türk inancı Şamanizm” adlı eserim, Türk Kültürünün temelini oluşturan Şamanizm hakkında geniş kapsamlı bir araştırma kitabıdır. Türk Kültürünün oluşmasında, Türk Milletinin tarihin derinliklerinden bugünlere ulaşmasında Türkçe ile birlikte en büyük pay, bir inanç sistemi olan Gök tanrı inancının, yaygın adıyla Şamanizm’indir.
Şamanizm, inanç sistemiyle, ritüelleriyle Türk Kültürünü şekillendirmiş; Türk’ün hamurunu yoğurmuştur.
Her ne kadar “Eski Türk İnancı” olarak nitelendirilse de, Şamanizm bütün kurumlarıyla yaşamakta; Türk kültürünü geleceğe taşımakta. Bugün Türk Dünyası coğrafyasının her köşesinde geçmişten bugüne ulaşan inanışlara, ritüele rastlamaktayız. Tıpkı yağmur duası gibi. Veya, albasması gibi.
Şaman ocak kültünün günümüzde yatır olarak varlığını sürdürmesi gibi.
Türk’ün ruhunu oluşturan bu ve benzeri inançları, uygulamaları anlamak için Şamanizm’i anlamak, Şamanizm’in tarihini iyi bilmek gerekiyor.
Bir araştırmacı yazar olarak, Türk’ün ruhunu oluşturan Şamanizm’i bütün yönleriyle, Türk halkına yeniden hatırlatmak için bu kitabı kaleme aldım.
Umarım, Türk Kültürüne minicik de olsa bir katkı koymayı başarmışımdır.
“Adı Zenginliğinde Gizli Adana” eserim, doğup büyüdüğüm Adana’yı geçmişten geleceğe taşıyan bir eser.(şuanda bu eserimin Adana belgeseli çekiliyor ) Tanrıların şehri Adana Adana dünyanın en eski yerleşim birimlerinden birisidir. Belki de en başta gelen şehridir.
Adını tanrılardan alan ve bugüne değişmeden gelen tek kent aynı zamanda. Adını Gök Tanrı’nın oğlu Tanrı Adanus’tan alan Adana çağlar boyunca aynı adı taşıma bahtiyarlığını yaşamıştır. Tanrı Adanus’un kentine Hititler “Uru Adania” yani Adana yöresi diyorlardı. M.Ö. 1650 yılında Hitit ve Çukurova’da egemen olan Kizzuwatna kralı arasında yapılan antlaşmada da Adania olarak adını yazdırmıştır. M.Ö. 750 tarihlerinde Orta Kilikya’ya hükümdarlık eden Asitanvanda kendisini Adana Ovası halkının kralı olarak nitelendirmektdir.
Yani, kralın kralı olmasıyla övüneceği kadar önemli bir kent olmuş tarih boyunca güzel Adanamız.
Adana insanlığın yeryüzünde görüldüğü günden beri gelmiş geçmiş tüm kültür ve medeniyetlerin günümüze ulaşan yegane temsilcisidir. Onun için, herkesin bir Adanası olacak kadar renklidir. Evet Asitivanda’nın olduğu gibi herkesin bir Adanası var.
Herkesin kendi yüreğinde sakladığı, adından önce gelen bir sıfatla, “oralı” olmakla gurur duyduğu bir Adana’sı. Bağrında yetişen kimilerinin türkülerle taçlandırdığı, kiminin filmine konu, kiminin romanına esin kaynağı...
Adana, ruhu olan bir memleket. Uçsuz bucaksız, göz alabildiğine uzanan Çukurova’sı, mucizevi şekilde ovada yükselen dağları, insana huzur veren yemyeşil serin yaylaları ile bir bütün. Yukarıdan aşağıya, doğudan batıya herkes rahatlıkla “Adanalıyık” diyebiliyor. Kökleri asırlardır orada olanı da, Adana’da yaşamışlığı üç-beş seneyi geçmeyeni de sahip çıkabiliyor Adana’ya. Adana kozmopolit olduğu kadar, büyülü coğrafyasındaki kudretiyle herkesi rahatlıkla kucaklayabiliyor.
“Küçük İstanbul” diyenler de var Adana’ya. Şehri adeta sarıp sarmalayan Seyhan ve Ceyhan’ıyla, Kizzuwatna’dan Misis’e uzanan yolculuğunda gizemlerle dolu geçmişiyle, Roma’dan Osmanlı’ya kadar tüm medeniyetleri kendine çeken cazibesiyle, küçük İstanbul...
Hatta küçük bir dünya.
Hitit dönemini kendine yakın bulan da Adana’da kendini öz yurdunda hissediyor. Doğu Roma’ya gönül veren de..
Osmanlı’yı ruhunda yaşatan da, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan da Adana’da kendini bulmakta.
İster Adana’da doğmuş olsun, ister Adana’ya sonradan yerleşmiş, bu büyülü toprakların, Çukurova’nın, Toroslar’ın havasını solumuş olan herkes Adanalı olmayı kendiliğinden kabullenir.
Havasından mıdır, suyundan mı; bereketli topraklarından mı beslenir bu gizemli duruş, bilinmez... Ama onun topraklarında doğup büyüyen de, ekmeğini başka memleketlerde aramak için yola çıkanlar da son nefesine kadar içinde saklar Adana’yı. Adana’da doğmuş veya bir kez havasını solumuş olmak yeterlidir. Ana gibi karşılıksız bir sevgiyle baki; bağrında yaşayanlara da, başka memleketlere gidenlere de ilham verecek kadar cömerttir Adana.
Sanırım bu vazgeçilmezliğini de Tanrıların kurduğu şehir olmasından kaynaklanmakta. Göktanrı’nın oğlu Adanus’un ruhu Adana’ya yolu düşen herkesi sarmalamakta ve kendilerini Adanalı hissetmelerine yol açmakta. Bana gelince; Göktanrı’nın oğlu Adanus’un kurduğu Adana’da yaşamaktan, Adanalı olmaktan büyük kıvanç duymaktayım.
Sarısını batmayan güneşinden, turuncusunu portakalından alan; ilmek ilmek dokunmuş bir kilim misali ahenkli bir bayram yeri gibidir Adana; yediden yetmişe herkesin orada yaşamaktan keyif aldığı...
Herkesin bir Adana’sı vardır. Herkesin kendi yüreğinde sakladığı, adından önce gelen bir sıfatla, “oralı” olmakla gurur duyduğu bir Adana’sı. Bağrında yetişen kimilerinin türkülerle taçlandırdığı, kiminin filmine konu, kiminin romanına esin kaynağı...
Herkesin bir Adana’sı vardır; tasviri-sureti olmayan, anlatmak için kelimelerin yetmediği... Sokaklarda kısa pantolonlarla yalınayak ve koşar adım geçen bir çocukluğun çekilmemiş fotoğraf karesi, hatıraları süslerken "iç geçirilen" bir gençlik, kiminin burnunda tüten kebap ya da kimine göre karşılık beklemeden, tüm cömertliğiyle bağrında yeşertip, büyüten bir bereket...
“Bir Milletin Yok Ediliş Fermanı Çeçenistan”, Çeçen halkının dramını dile getirmektedir. Çeçenistan, dünyanın en eski tarihlerinden beri kanın ve gözyaşının egemen olduğu belki de tek coğrafya olan Kafkaslarda yer alıyor.
Kafkaslar, koynunda barındırdığı halklar için hep acı vatan oldu. Tarihin her döneminde durum böyleydi. Yıkılan, kurulan imparatorluklar; değişen siyasi rejimlerin hiç birisi Kafkas halklarının acı yazgısını, kötü kaderini değiştiremedi. Aksine her yeni devlet, yeni rejim; baskı, gözyaşı, kan dökülmesini artıran neden olarak karşımıza çıktı.
Kafkaslarda acıyla, gözyaşıyla, kanla yoğrulan halklardan birisi de Çeçenlerdi. Çoğunluğu Türk soylu olan Kafkas halkları, önce Rus İmparatorluğu’nun ve barbar çarlarının, sonra Komünist Sovyetler Birliği’nin giriştiği katliam dalgalarına büyük dirençle karşı koydular, kahramanlık destanlarını kanlarıyla yazdılar ve Şeyh Şamil gibi kahramanları bağrından çıkardılar. Bugün bile, Kafkaslarda, katliamların yükünü çeken, bedenleri tecavüze uğrayan; çocukları gözünün önünde katledilen kadınlar bebeklerine ninni diye Şeyh Şamilleri, düşmana kahramanca karşı duruşları anlatarak büyütmekteler.
Sovyetlerin yıkılması, dünyanın tek kutuplu hale gelmesi de Kafkaslar’da, Çeçenistan’da akan kana, dökülen gözyaşına çare olmadı. Yeni dünya düzeni, yeni acıların kaynağı haline geldi.İnsanlık dramı devam ediyor. Dün Şeyh Şamillerin verdiği kahramanlığı bugün torunları sürdürüyor. Hürriyet mücadelesi bugünün Şeyh Şamillerinin omzunda yükseliyor.
“Kıl Çadırdan İmparatorluğa Osmanlılar” Osmanlı İmparatorluğu kuruluşuyla, ömrüyle tarihte müstesna bir yere sahip.
Kıl bir çadırda kurulan Osmanlı, kısa sürede bir cihan devleti olmuştur.
Anadolu’da küçük bir Beylikken önce Türk Beyliklerini bir araya getiren, sonra üç kıtaya dal saran koskoca bir imparatorluk oldu.
Şeyh Edebali’nin rüyası gerçekleşirken, dünyada kuruşluyla farklı olan bir imparatorluk oldu. 600 yılı aşan ömrüyle de, dünyada en uzun yaşayan imparatorluğu olarak tarihe adını altın harflerle yazdırdı. Osmanlı’nın kısa sürede Beylikten imparatorluğa uzanması; bu kadar uzun yaşaması boşuna değildi. Türk’ün sarsılmaz ve sağlam devlet yapısı ve kültür üzerine inşa edilen Osmanlı devleti, örnek ahlak ve adalet duygusuyla, topraklarında yaşayan her türlü halklar için tebaası olmak istenen devlet olmuştu. Kendi dininden ve ırkından imparatorlukların zulmünden bıkan toplumlar, Osmanlı’nın himayesine girmeyi bizatihi kendileri istemiştir. Batının zulmüne karşılık adalet götürmüştür. Batının engizisyon işkencelerine karşılık insanca yaşam ortamı sağlamıştır. Cehaletin diz boyu olduğu bir dönemde, üniversiteler kurmuş, halkını eğitmiştir. Bilim adamları, doğudan batıya işkenceden kaçıp Osmanlı’ya sığınmış; özgürce bilime hizmet etmişler; bunun neticesinde bir çok bilim gelişip günümüzdeki aşamasına ulaşmıştır.
Bugün dünyanın uyguladığı ekonomik modelleri, yüzyıllar öncesinden hayata geçirmiş. Devlet kurumlar ile şahıs kuruluşları birlikte ekonomik faaliyetleri dayanışma içerisinde sürdürmüş; insanların refah düzeyi yükselmiştir. Devlet yönetimiyle, kültürüyle, güzel sanatlarıyla, ekonomik modelleriyle, askeri sistemiyle dünyaya örnek olmayı başarmıştır. Bütün bunlar, Osmanlı’nın kısa sürede beylikten imparatorluğa taşımış ve 600 aşkın gibi başka hiçbir imparatorluğa nasip olmayan ömür vermiştir. Osmanlı’yı iyi tanıdığımızda, bugünkü sorunları da anlayacağız. Osmanlı’yı iyi tanıdığımızda, güçlü devlet olmanın, krizlerden uzak bir devlet olmanın formülünü de bulmuş olacağız.
Kıl Çadırdan İmparatorluğa: Osmanlı kitabında, Osmanlı hakkında bilgileri sizlere ulaştırmayı hedefledim. Bir rehber kitap olacağından şüphem yok.
“Balkanlardaki Türkler Batı Trakya Türkleri” Balkanlar, Türk Milleti için ayrı bir öneme sahip coğrafyanın adı. Oğuz Kağan’ın “daha çok deniz, daha çok müren (ırmak)” emriyle başlayan Kızılelma hedefi doğrultusunda, Balkanlar hep özlem duyulan topraklar olmuştur. Attila’nın komutasındaki Hunlar, Peçenekler, Bulgarlar Türlük aleminin birer üyeleri olarak Balkanları çeşitli defalar Türk yurdu yapmışlar ve Kızılelma’nın bir hedefini gerçeğe dönüştürmüşler.
Osmanlı, Söğüt’te kök salmaya başlarken, İstanbul’dan önce Balkanlara ve Trakya’ya adım atmış ve kısa sürede yeniden Türk yurdu yapmayı başarmıştır.
Osmanlı’nın Türklüğünden gelen adalet duygusu Balkanlardaki halkları derinden eklemiş, bir çok toplum gönüllü olarak İslam dinini kabul etmişler ve kendilerini Türk olarak görmüşler.
Ancak, özelde Balkanlardan, genelde Avrupa’dan Türkleri atmak, Türk izlerini silmek isteyenler Balkanları ellerine geçen her fırsatta kan gölüne çevirmekten çekinmemişlerdir. Etnik milliyetçiliği kışkırtarak Osmanlı’yı yıkmak isteyenler, adete Avrupa’nın tüm ülkelerinin desteğiyle bunu başarmışlardır. Sonrasında, Balkanlar Türkler içic bir cehenneme dönüşmüş, evlad-ı fatihan Anadolu’ya göçe mecbur kalmışlardır.
Özellikle 1830 yıllarından sonra Balkanlar Türk insanı mezbahası haline gelmiş, Türk şehirleri yakılıp yıkılmış, Türk mal varlığı yağmalanmış, Anadolu’ya akın akın göç başlamıştır. Bütün bunlar sonucu Türkler Balkanlarda kimliklerini muhafaza etmeye çalışan azınlık haline düşmüştür
Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak önce bizim kendi benliğimize ve milliyetimize o saygıyı duygu planında, fikir planında, eylemli olarak tüm eylemlerimiz ve davranışlarımızla gösterelim ve bilelim ki ulusal benliğini bulmayan uluslar başka uluslar için birer avdır.
Bu kitapta, bizim olan, üzerindeki eserlerimizle Türk’ün tapulu malı olduğunu ispatlayan Balkanlar’ın tarihini, Balkan Türklüğünün kültürünü sizlere aktarmak istedim.
“Hıristiyan Türk Boyu Gagauzlar”, Gagauzlar (Gökoğuzlar) Türk Dünyasının güzide bir topluluğu. Türk/ Turan coğrafyasının Türkiye, Irak Türkmeneli, İran, Türkmenistan ve Balkanlar bölümünde yaşayanlarla aynı boydan gelen bir Türk Boyu. Yani, bizim gibi Oğuz soylu, Dedem Korkuk torunları. Kendilerine Gök Oğuz diyorlar.
Türk/Turan coğrafyasındaki diğer Oğuz boylarından tek farkları Hıristiyan olmaları.
Gökoğuzlar, hırıstiyanlığın baskın yapısına karşılık kendi benliğini koruyarak yüzyıllar öncesinden çağa ulaşmayı başarmışlardır. Konuştukları dil duru bir Türkçe. Anadolu’da konuşulan Türkçe’ye çok yakın bir Türkçeyi etrafları Slav topluluklar tarafından kuşatılmış olmasına karşılık korumasını bilmişlerdir. Doğumdan ölüme; hayatın tüm aşamalarına Türk adetleri, Türk Töresi damgasını vurmuştur. Bu yönleriyle, Gagauzlar (Gökoğuzlar) Türk Dilinin, Türk Kültürünün, kısacası Türklüğün bir uçbeyidir. Varlığıyla Türk Dünyasını renklendiren Gökoğuz kardeşlerimiz iyi ki varsınız. Varlığınız bütün Türk Dünyası için kıvanç kaynağı. Sonsuza kadar da Türk Dünyasının seçkin bir üyesi olarak var olacaksınız.
“Horasan Türkleri” Horasan, en eski Türk yurtlarından birisi olarak Türk dünyasının geleceğine ve kültürüne önemli etkiler yapmıştır. Bu özelliği, onu sadece bir coğrafi bölgenini adı olmaktan çıkarmış bambaşka anlam yüklemiştir. Asırlardı Horasan denince, Türkmen aşiretler ve islamın Türk yorumu akla gelmektedir. Coğrafi olarak bugün İran’ın işgali altında bulunan Horasan’ın güneyi Türkmenistan, güney batısı Türkmen Çölü, güneydoğusu Afganistan ve Kevir Çölü ile çevrilidir. Tükmenistan’la aynı coğrafyada yer alması nedeniyle binlerce yıldır özellikle Türkmen aşiretlerin yerleştiği Türk yurdu olmuştur.
Horasan’ı yurt tutan Avşar boyunun kurduğu devlet, hem Türkiye’ye göç etmiş, hem Horasan’da kalmış Türkmenler arasında hatırasıyla hala yaşamaktadır.
Horasan, Türklerin islam dinini kabulünü yaygınlaştıran Ahmet Yesevi’nin ve öğrencilerinini beslendiği bir kaynak oldu. Pir-i Türkistan diye anılan Ahmet Yesevi Türklükle islamı burada harmanladı. Ondan sonra İslam Türk ikliminde yayılma şansı buldu.
Cengiz Devletinin yayılma politikası sonucu Horasan’ı yurt tutan Türkmen aşiretleri Horasan’ın kuzeyindeki ata yurdunu bırakıp Türkiye’ye geldiler. Gelirken yanlarında günümüzde “Horasan Erleri”, “Horasan Erenleri” diye bilinen aralarında Hacı Bektaş-ı Veli’nin de bulunduğu Yesevi dervişleri de vardı. Horasan Erleri, Türkmen aşiretlerle birlikte Anadolu’yu karış karış Türkleştirdikten sonra Türk varlığını, Türk kültürünü Balkanlara taşıdılar.
Anadolu’ya göçen Türkmen aşiretleri de geldikleri yeri Horasan’ı asla unutmadılar. Yüzyıllar geçmesine rağmen Horasan özlemini hep dile getirdiler. Horasan üzerine türküler yaktılar. Horasan Türkü olmakla övündüler. Kıl çadırlarda, dedeler torunlarına Horasan’dan geliş öyküsünü asırlardır bıkmadan anlatmayı sürdürdüler. Benim yaptığım tarihe bir ayna tutmak. Ayna görevini de bu kitabıma verdim. Kitabı okuyanlar aynada, işte bu yüzyıllar öncesinden akıp gelen Türkleri, Horasan Türklerini görecek. Yani kendini bulacak.
“İslamiyet Öncesi ve Sonrası Türk Destanları”, Destanlar, bir miletin hem tarihi, hem hafızasıdır. Bir milletin tarihi süreç içerisinde hangi aşamalardan geçtiğini destanlarından izleyebiliriz.
Türk destanları da, bu yönleriyle dünya uluslarına, Türklerin nasıl bir ulus olduğunu göstermektedir. Türk kültürünün dayandığı temelleri bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Yaratılış Destanı’nda, Türk inanç sistemini görmekteyiz. Türk kütürünün kaynağına ulaşmamızı sağlamaktadır. Göç Destanı’nda atayurtta yaşanan ve Anadolu’ya gelmemize kadar uzanan başka yurt arayışlarına başlanmasına neden olan coğrafik ve tarihi bir olayı tüm sonuçlarıyla görmekteyiz. Oğuz Kağan Destanı, bir milletin oluşma sürecini, Türk Töresinin temelinin atılmasını izlememizi sağlamaktadır. Dede Korkut Destanı’nda, Türk kültürünün, tüm dış kültürel baskılara karşılık nasıl sapasağlam ayakta durduğunu, Türk Miletini yaşattığını, bugün bile hayatımızı düzenleyen örf ve adetlerin nasıl geliştiğini görürüz.
Destanlar “tarihten ibret alınması” ilkesi doğrultusunda ele alındığında bir milletin yarınlarına da ışık tutmakta, gelecek ile ilgili toplumsal yol haritası çizilmesine imkan yaratmaktadır.
Üstelik, destanlarını unutan toplumlar hafızalarını kaybetmiş olacaklarından, tarihin ileri dönemlerine ulaşan milletler arasında yerlerini alamayacaklar; tarih sahnesinden silinip gideceklerdir.
Bu bakımdan, destanlarımızın gelecek nesillere ulaştırılmasına büyük önem vermeliyiz.
“Türkiye’de Yaşayan Azınlıklar”, Türkiye, coğrafi konum olarak, tarih boyunca kavimlerin, halkların göç yolu üzerinde bir durak olmuştur. Bunun sonucu, bir çok halkın küçük bölümleri Türkiye’de kalmıştır.
Siyasi dilde, bu tür halklara azınlık adı verilmekte. Türk Milletini engin hoşgörüsü, Türkiye’yi azınlıklar açısından yaşanabilir bir ülke yapmıştır. Bazı münferit olaylar dışında, Türk Milleti azınlıklara, Türkiye’nin vazgeçilmez renkleri; Türkiye adı verilen çiçek bahçesinde açan farklı renklerde açan çiçekler gözüyle bakmıştır. Azınlıklar, kendi kültürlerini ve dillerini özgürce yaşarlarken, Türkiye’ye büyük hizmetler verdi. Dış güçlerin kışkırtmaları ve dünyanın global bir köye dönüşmesinin etkisiyle giderek sayıları azalan azınlıklarımıza ve kültürlerine sahip çıkmak asli görevlerimiz arasında yer alıyor. Bu kitapta, sizlere farklı çiçeklerimizi anlatmak istedim. “Mevlana”, “Yansıma adlarından da anlaşıldığı gibi birer araştırma ve inceleme kitaplarıdır. “Şehit Sinan Eroğlu”, Güneydoğu Anadolu’da Gabar Dağı’nda şehit düşen Yüzbaşı Sinan Eroğlu’nun hatırasını anlatmaktadır. Kahraman Türk Ordusunun kahraman mensuplarından Sinan Eroğlu’nun Şırnak’ın Küpeli Dağları’nda şehit düştüğü haberini duyunca bir Türk kadını olarak yüreğime kor düştü. O an, dağlarda devletimiz ve miiletimizin düşmanlarıyla savaşan, bizim huzur içinde yaşamamız için canını hiç düşünmeden feda eden kahramanlarımızın büyüklüğü canlandı gözümde. Sinan Yüzbaşı, ordumuzun seçkin birliği “Özel Kuvvetler”de görev yapıyordu. Sinan Yüzbaşı ve arkadaşları kahramanlıklarıyla bütün dünyada Türklük ve Türkiye düşmanlarına karşı başarılarıyla düşmanın korkulu rüyası, Türk Milleti’nin gurur olmuşlardı.
” Runik Yazı” Tarih yazıyla başlar derler. Evet, yazını bulunmasıyla, toplumların sözlü hafızası yazıya, yani kayda geçirilmiş, insanlığın ortak kültürünün günümüze ulaşması mümkün olmuştur.
Yazını tarihini, bir Orta Asya kavmi olan Sümerlerle başlatıyor dilbilimciler.
Bu aslında, Orta Asya’daki yazını gelişimini doğal sonucudur.
Sümerlerin kullandığı yazı da, batının geçmişten günümüze kullandığı yazıların kökeni Orta Asya’da gelişen yazıydı.
Resimlerin harfe dönüştüğü ve adına Runik Yazı denilen bu yazı, Türk Alfabesi olarak, Orhun ve Yenisey yazıtlarıyla doruk noktasına ulaşmıştır.Binlerce yıl süren resim-piktogram-tamga aşamalarından sonra Orhun ve Yenisey’de mükemmele ulaşmış olan bu yazı İpekyolu üzerinden dünyaya yayılmış ve bugünkü dillerin alfabelerini oluşturmuştur. Bu kitapta, batının kendi dillerini ve tarih sahnesinden silinmiş bir çok kavmin yazılarını kaynağının Türk olduğunu saklamak ve eski Grekçe’ye bağlama çabalarına karşı bilimsel gerçekleri ortaya koymaktır.
“Şehit Sinan Eroğlu” Yüreklere düşen kor Kahraman Türk Ordusunun kahraman mensuplarından Sinan Eroğlu’nun Şırnak’ın Küpeli Dağları’nda şehit düştüğü haberini duyunca bir Türk kadını olarak yüreğime kor düştü. O an, dağlarda devletimiz ve milletimizin düşmanlarıyla savaşan, bizim huzur içinde yaşamamız için canını hiç düşünmeden feda eden kahramanlarımızın büyüklüğü canlandı gözümde.
Sinan Yüzbaşı, ordumuzun seçkin birliği “Özel Kuvvetlerde” görev yapıyordu. Sinan Yüzbaşı ve arkadaşları kahramanlıklarıyla bütün dünyada Türklük ve Türkiye düşmanlarına karşı başarılarıyla düşmanın korkulu rüyası, Türk Milleti’nin gurur olmuşlardı.
Sinan Yüzbaşı’nın şehit düştüğü haberi her evde yürekleri yaktı. Her Türk ailesi kendinden bir ferdi şehit verdiği duygusuyla şehidine sahip çıktı. Bazı gazetelerin yazdığı gibi sadece ailesi değil, herkes yasa boğuldu. Sinan Yüzbaşı’nın sevgili eşi Tuğba; daha 1,5 yaşında baba hasreti yaşamaya başlayan minicik ikizleri Kahraman ve Bade’nin acısını paylaştı. Ben de, şehadet haberini aldığımda, Sinan Yüzbaşı için üç şiir yazdım. Üç şiir de Refik Uçar (Ozan Tekçe) tarafından bestelendi. “Şehit Yüzbaşı Sinan Eroğlu” adlı aksrostiş metodunu kullandığım şiir de Mustafa Sülün (Aşık Yemini) tarafından besteledi. Besteler internette çok ciddi bir kitle tarafından izlenmektedir.
Şair duyarlılığı başka oluyor. Her şehit haberi yüreğime düşen yeni bir kor oluyordu. Gözyaşlarım yüreğimden süzülüp bembeyaz kağıt sayfalarına dökülen dizelere eşlik ediyordu. Şehadet şerbetini içen Sinan Yüzbaşı başta olmak üzere vatanımız uğruna canlarını veren şehitlerimize bir gönül borcum olduğunu düşündüm. Onun için bu kitabı düzenledim. Amacım, şehitlerimizin ölümsüzlüğe ulaşmalarında birazcık da olsa katkı sağlamak, onları gelecek nesillere tanıtmak. Biraz olsun başarabildiysem ne mutlu bana.
“Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk-Ey Türk Gençliği” adlı bir inceleme- araştırma kitabımın. Bu kitabımda büyük önderimizin bilinmeyen yönlerini halkımıza aktarma misyonunu yerine getirmiş olacağım. Büyük kurtarıcımız, Devletimizin kurucusu: Mustafa Kemal ATATÜRK
O, bir milleti yeniden ayağa kaldıran bir kahraman.
O, imparatorluk enkazından bir devlet kurmayı başaran eşsiz Deha.
O, Mete Kağan’ın, Attila’nın, Bilge Kağan’ın, İlteriş Kağan’ın ruhunu taşıyan büyük Önder.
O, batılı tarihçilerin dediği gibi, bin yılda bir dünyaya gelen bir Bozkurt.
O, Türk Milletini canından çok seven; Türk Milletinin de uğruna canını vereceği ebedi şefiydi.
Fikirleriyle, yaptıklarıyla, yaşadığı çağın yıllar değil çağlarca önündeydi. Yok olmuş bir imparatorluktan bir devlet çıkardı. Sonra, savaş yorgunu bir toplumu çağdaş medeniyete taşıdı. Sanayi ve kültürel hamlelerini dünya gıptayla izledi. Bir milleti yeniden diriltti.
Fikirleri ve uygulamaları, dünyadaki tüm ezilen uluslar için ışık oldu. Onu meşale edinen toplumlar hızla özgürlüklerine kavuştu, ardından çağdaş toplumlar oldu. Ölümünün üzerinden onlarca yıl geçmesine karşılık; hala fikirleriyle, eserleriyle hala sadece Türk Milletine değil dünyaya ışık oluyor. Çağdaşları yaşadıkları yüzyılı bile tamamlayamayıp tarihin derinliklerinde yerlerini alırken, kendi halkları tarafından tu kaka edilirken; Atatürk ebediyen ışık verecek bir önder olsun. Öldüğünde sadece biz değil, dünya ağladı. Ne kadar çok sevildiğini, dünyanın değişik bölgelerinde birbirinden habersiz çok değişik toplumlara rehber olduğunu cihan gördü.
Türk Milleti, ölümüyle arkasından ağladığı Büyük Atası için kendi elleriyle, ona layık bir Anıtkabir yaptı. Yurdun dört bir yanından toprağı Atasını mezarına serpti. Böyle bir kahramanı yazmak her yazar için büyük bir mutluluk. Bu mutluluğu yaşayan nadir yazarlardan bir olmanın onurunu yaşıyorum. Büyük Önderin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum. Dünya durdukça, Türk Milleti Büyük Atasının izinde yürümeye devam edecek.
Rahat uyu Ata’m.
“GÜZEL MEVLANA” Konya’dan Dünyayı Aydınlatan Bilge: Mevlânâ. Büyük Türk Düşünürü. Gönül adamı Hz. Mevlânâ yüzlerce yıldır Konya’dan dünyayı aydınlatmaya devam ediyor.
O bu günleri zaten yüzyıllar öncesinden görmüş ve dile getirmiş. Fikir ve öğretilerinin sadece ülkemizi değil. Tüm dünya insanlarının rehber olacağını sağlığına bizlere müjdelemişti:
"Allah’a tekrar tekrar yemin ederim ki, bu mânâ güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünyayı kaplayacak ve bütün ülkelere gidecektir. Hiçbir mahfil ve meclis olmayacak ki, orada Mesnevî okunmuş olmasın; hatta o dereceye varacak ki, mâbedlerde zevk ve sefa yerlerinde okunacak, bütün milletler bu sözlerle süslenecek ve onlardan faydalanacaklardır."
Geçmişte Mevlânâ’nın etkisi, elbette sadece Anadolu ile sınırlı kalmamış, bilhassa İran ve Hindistan sahalarında O’nun etkisi büyük olmuş; pek çok âlim, mutasavvıf ve edip eserleriyle ilgilenmişler, onlara değerli şerhler yazmışlardır. Günümüzde ise yurt içinde ve yurt dışında, Mevlânâ ve eserleri üzerine yapılan çalışmalar büyük bir hız kazanmıştır. Mesnevi, dünyadaki başlıca büyük dillere çevrilmiştir veya çevrilmektedir. Bu cümleden olarak Mevlânâ ve Mesnevi’yle ilgilenen çağdaş bilginler arasında, İran’dan başta Bedîuzzaman Furûzanfer olmak üzere Muhammed Takî Ca’ferî, Abdülhüseyn Zerrinkûb, Muhammed İsti’lâmî, Seyyid Sâdık Govherîn, Kerîm Zamânî; Pakistan’dan büyük şair Muhammed İkbâl’in yanısıra Afzal İkbâl, Mevlânâ Kadı Seccad Hüseyn; Mısır’dan Muhammed Abdüsselâm Kefâfî ve öğrencisi İbrahim Desûkî Şitâ; İngiltere’den Reynold A. Nicholson ve öğrencisi A. J. Arberry; Fransa’dan Eva De Vitray Meyerovitch; Almanya’dan -daha ziyade Mevlânâ’nın fikirleriyle ilgilenen-Annemarie Schimmel anılmalıdır. 15 Özellikle maddenin dar kalıpları arasına sıkışmış olup rûhen huzur ve sükûn arayan, hayatlarını anlamlı kılacak ve ona derinlik katacak arayışlar içinde bulunan Batılılarda Mevlânâ ve eserlerine yöneliş, önemli boyutlara varmıştır. Bugün "Mevlânâ" ve "Rumi" kelimelerinin içinde yer aldığı web sitelerinin yüz binlere ulaştığını ve Mevlânâ’nın eserlerinin ABD’de yıllardır en çok satılan kitaplar arasında yer aldığını zikredersek konunun geldiği nokta anlaşılabilir.
Günümüzde dünyayı çığ gibi saran Mevlânâ sevgisini ve Mevlânâ’nın öğretilerini rehber edenleri görünce, Ahmet Eflaki’nin "Allah’a hamd ve minnet olsun ki, bu hanedanın çocuklarının çocuklarının çocukları erkek ve kadın artmadadır. Onların temiz olan nesillerinin aslı Adem’in nesli son buluncaya kadar yeryüzünden eksik olmasın!" şeklindeki duasının Allah indinde kabul gördüğünü ve gerçekleştiğini söylememek mümkün değil.
Mevlânâ, İslam’a ve tasavvufa yeni bir soluk getirmiştir. Tasavvuf, Mevlânâ ile yeniden şekillenmiştir. Hazreti Mevlânâ’nın Tasavvufu, hiç bir zaman bir bilgi sistemi yahut hayali bir idealizm değildir. Onun tasavvufu irfan, tahakkuk, aşk ve cezbe aleminde olgunlaşmadır. Mevlânâ hayattan hiç bir zaman el etek çekmez, miskinliği reddeder; hayatı hayatın içinde yaşatır. Onun tasavvufu dünyayı şöyle algılar; "Dünya nedir? Allah’tan gafil olmaktır. Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret yapmak ve kadın; dünya değildir." "Din yolunda sarf etmek üzere kazandığın mala Peygamber ne güzel mal demiştir." "suyun geminin içinde olması geminin helakidir. Gemi altındaki su ise gemiye; geminin yürümesine yardımcıdır..."
Hazreti Mevlânâ’nın tasavvufunda gaye, kulluk ve yokluktur. Hazreti Mevlânâ’nın tasavvufunda yaratılışın, hayatın manası aşktır. Aşk ise kimseye niyazı, ihtiyacı olmayan Allah’ın vasıflarındandır. Ondan başkasına aşık olmak da geçici bir hevestir. Yaratılışın sebebi, bütün hastalıkların tabibi; böbürlenmenin, bencilliğin devası, elemlerin merhemi ilahi aşktır. "Aşk, o şuledir ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar"
Mevlânâ’nın tasavvufunda esas, gönül sahibine erişmek ve cevher olmaktır. Hazreti Mevlânâ şöyle buyurur; "Allah ile oturup kalmak isteyen kişi, veliler huzurunda otursun." "Velilerin huzurunda kesilirsen, helak oldun gitti. Çünkü sen külli olmayan bir cüz’sün"
Hazreti Mevlânâ’nın İslâmiyeti anlayış tarzı ise şöyledir; Mevlânâ, ’Muhakkak ki sizin, Allah’ın yanında en kerim olanınız Allah’tan çok korkup günah işlemeyeninizdir’ mealindeki ayetin şuuruyla daima Kur’ân hükümlerinin adabına riayet ederek Allah’ın haram kıldığı şeylerden çekinmiş; hülasa Allah’tan kendisini uzaklaştıracak şeylerin hepsinden daima sakınmış, gerçek takva bir şahsiyettir.
Mevlânâ şu rubaisiyle Kur’ân-ı Kerim’e ve Hazreti Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem’e bağlılığını apaçık ilan ederek; "Cânım bedenimde oldukça Kur’an’nın kuluyum; Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım. Birisi, sözlerimden, bundan başka bir söz naklederse, O nakledenden de bezmişim ben, bu sözden de bezmişim"demektedir.
Mevlâna’nın bir kamil mürşit olarak manevi vazifesi, yaratılışın gayesi çevresinde, insanların hidayetine ve ebedi saadetine vesile olabilmektir. Bu ilahi gayenin gayreti ve yüklediği manevi vazifenin şuuruyla; "Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız Şeri’at’de (ayet, hadis, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha üzerine kurulmuş olan din kaidelerinde) sağlamca durur, öteki ayağımız yetmiş iki milleti dolaşır" demektedir.
Hz. Mevlana şöyle seslenmiştir insanlığa: "Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel. İster kafir, ateşe tapan, putperest ol yine gel. Bizim bu dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz defa tövbeni bozmuş olsun da yine gel."
Hz. Mevlana, yeni bir duyumsayış ve yeni bir anlayış: "Kendine gel, yepyeni bir söz söyle de dünya yenilensin! Sözün öylesine bir söz olmalı ki dünyanın da sınırını aşmalı. Sınır nedir, ölçü ne? Bilmemeli!"
“Ya olduğun gibi görün, Ya da göründüğün gibi ol.
Ne olurdu, seninle tatlılaşsaydım; yaşayış zaten acı. Ne olurdu, sen razı olsaydın benden de, herkes kızsaydı bana. Ne olurdu, seninle aram düzgün olsaydı da, bütün alemlerle aram açılsaydı, dünya yıkılıp yansaydı. Sen beni sevdikten sonra malın mülkün değeri mi olur? Zaten toprak üstünde ne varsa hepsi de toprak olacaktır. Alem O’nunla kaimdir ve O’nsuz olan hiçbir şey yoktur. O’nun rızası, rahmeti, bereketi ve tecellisi olmayan hiçbir şeyin değeri yoktur.”
Hz. Mevlana’nın kendi bakış açılarını yansıttığı ve amaçlarını açıkladığı sözü:
"Biz birleştirmek için geldik, ayırmak için değil."
“Sen, değerinle ve düşüncenle iki aleme bedelsin. Ama ne yapayım ki kendi değerini bilmiyorsun. Kendini ucuza satma, çünkü değerin yüksektir.”
Hz. Mevlana’nın evrensel bakış açısını anlatan bir sözü: "Tapımızda (yolumuzda) riyazet yok; burada hep lütuf var, bağış var. Hep sevgi, hep gönül alış, hep aşk, hep huzur var burada."
“Aynı dili konuşmak, akrabalık ve bağlılıktır. İnsan, yabancılarla kalırsa mahpusa benzer. Nice Hintli, nice Türk vardır ki dildeştirler (aynı dili konuşurlar). Nice iki Türk de vardır ki birbirine yabancı gibidirler. Şu halde "mahremlik (yakınlık) dili" bambaşka bir dildir. Gönül birliği (gönüldeşlik) dil birliğinden daha iyidir. Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.” "Ne Arıyorsan Kendinde Ara"... Kişinin değeri nedir? - Aradığı şeydir! Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki sen cansın. Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin. Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki aradığın ancak sensin, sen. Madendeki inciyi aradıkça madensin. Ekmek lokmasına heves ettikçe ekmeksin. Şu kapalı sözü anlarsan, anlarsın her şeyi; Neyi arıyorsun, sen osun. Senin canın içinde bir can var, o canı ara! Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara! A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara; Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.
Görüldüğü gibi, insanları sevgiye ve birliğe çağıran Mevlânâ, bugün bile insanların canını acıtan. İnsanları ayrıştıran düşüncelerden uzak durmamızın için tüm insanlığı uyarmıştır. Mevlânâ’nın uyardığı tehlikelerin ne büyük felaketlere yol açtığını ise yüzlerce yıldır insanlık en acı, en kanlı şekilde görüp yaşamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’te Mevlânâ’dan çok etkilenmiştir. M.K. Atatürk’ün çocukluğu zaman zaman Selânik Mevlevîhânesi’nin bahçesinde geçmiş ve bu yüzden Mevlânâ’yı ve Mevlevîleri çok sevmektedir. Ama yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin mayasının tutabilmesi için birçoğu aslından ve hatta İslâm’dan uzaklaşan tarikatları kapatmak gerekiyordu. Bu konuda F. Rıfkı Atay’la sohbet ederken Atatürk’ün sarf ettiği şu sözler oldukça mânidardır: "Karar gereğince Konya’da Mevlânâ Dergâhı’nın da kapanmış olmasından üzgünüm. Fakat istisna yapamam, buna çok üzülüyorum."
"Hey koca Sultan (Mevlânâ)! Evet bütün tekkeleri kapattık; fakat senin kapın kapanmadı" diyen Atatürk’ün bir Konya ziyareti sırasında söylediği “-Ne zaman bu şehre gelecek olsam, içimde bir heyecan duyarım. Hz. Mevlana düşünceleriyle benliğimi sarar. O çok büyük bir dahi, çağları aşan bir yenilikçi...” şeklindeki sözleri ile Konya Mevlevi Dergahı eski postnişinlerinden Veled İzbudak Çelebi de davetli olarak katıldığı toplantıda söylediği “Mevlana, Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatör... Müslümanlık aslında geniş manasıyla hoşgörülü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre anlamış ve tatbik etmişlerdir. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren kullanan, genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Badiye Arapları için günde beş vakit abdest ve namaz, çok ileri seviyede bir yaşama hareketidir. Hz. Muhammed insanları uyuşukluktan harekete sevk etmiştir. Sarp dağlar, yüksek yaylalarda at koşturan, erimiş kar suları ile yıkanan Türkler için abdest ve namaz çok tabii olmuştur. Mevleviliğe gelince, o tamamen dönerek ayakta ve hareket ederek Allah’a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabii ifadesidir."şeklindeki sözleri. Büyük Önder’in Mevlânâ’ya verdiği önemi ve ondan ne kadar etkilendiğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Atatürk’ün söylediği şu sözleri bugün bile üzerinde ibretle düşünülmesi gereken ifadelerdir: “Eğer Mevlana’yı sizler gibi kavramak gerekirse, o büyük insanın ruhu dertlenir, biz de belki bir saygısızlık göstermek zorunda kalırdık. Mevlana’yı ululuğuyla kavrayabilmek için medresenin dar kapısından geçmemiş olmak gerek. Çünkü, Hz. Mevlana’yı tanımak ve anlamak zaten diğer tüm tehlikeleri de ortadan kaldırmaktadır.”
Şu üç herkesin bildiği söz Mevlânâ ve Atatürk’ün İslam’ı ne kadar doğru yorumladıklarının bir göstergesi olarak da karşımızda durmaktadır:
“İlim Çin’de olsa gidip öğreniniz.” Hz.Muhammed
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” Mustafa Kemal Atatürk
“Dünyada sevgiye dair ne varsa ben orada varım, savaşa dair ne varsa ben orada yokum.” Hz.Mevlana
“Yansıma” Yılların yansımaları, “Ziyaretçi Defterleri” akıl edildiği günden bu yana, bir anlamda kültürel hafıza görevi üstlendi. Tarihin derinliklerinde unutulup gidecek birçok ayrıntı. Böylelikle günümüze ulaştığı gibi, geçmişi geleceğe taşımanın da aracı oldu. Bu açıdan bakıca, insan “Allah, akıl edenlerden razı olsun” demeden edemiyor. Bilişim çağının başlamasıyla, “Ziyaretçi Defterleri” internet ortamında da yerini alıp, kutsal görevleri sanal alemde de üstlendi. 6 yıl kadar önce, internet sitesi kurmaya karar verdiğimde, ziyaretçi defteri açmaya da karar vermiştim.
Amacım, hem internet ortamında beni takip edenlerin, internet sitemi inceleyenlerin, eserlerimi okuyanlarının görüş ve düşüncelerini bir araya toplamak; hem de o zamanlar sağ olan rahmetli anneme bir sürpriz yapmaktı. Ne yazık ki, güzel anneciğim internet sitesi kurduğumu göremeden fani dünyadan göçtü, gitti. Lakin, anneciğim, nasıl olduysa, internet sitesi kurma niyetimi öğrenmiş, bu konuda bir yazı bile hazırlamış. Yani, o bana sürpriz yapacakmış. Maalesef, ne ben, ne sevgili annem birbirimize sürpriz yapamadık.
İnternet sitesinin faaliyete geçmesinden sonra, babam, annemin bu yazısını ziyaretçi defterine koymuştu. Benim açımdan hüzünlü bir başlangıç olan internet sitemin ziyaretçilerinin, ziyaret defterine bıraktıkları görüş, düşünce ve duygularını 5’er yıllık periyotlarla kitaplaştırmaya karar vermiştim. Elinizdeki kitap, bu kararımın ilk ürünü. Yani, 5 yılı aşkın bir zaman dilimden süzülüp gelen ilk yansıması. Bu kitapta yer alan görüşler, düşünceler ve duygular, ziyaretçi defterinde kayıtlı oldukları orijinal şekliyle bu kitapta yerlerini aldılar. Dediğim gibi, ziyaretçi defterinin ilk yansımaları. İnşallah devamı gelir, nice ziyaretçi defterlerini paylaşırız.
“Anneye Özlem” Annelik kutsal bir kavram. Türk Kültüründe annenin ayrı bir yeri bulunuyor. Ök yani anne önünde saygı duyulan bir kavram. Onun için Türk Milleti. Annenin kutsallığını, anne sevgisini büyüklüğünü “Ana gibi yar olmaz” sözüyle ölümleştirmiştir. Dinimiz de, Cennet anaların ayağı altında diyerek, ananın ne kadar kutsal olduğunu bizlere anlatmakta. Herkesin olduğu gibi benim annem de çok özeldi. O beni var eden, sevdiğime yar edendi. Anne fedakarlık demek; anne sevgi demek. Bizleri karşılıksız sevgisiyle sarmalayan, başta annem olmak üzere tüm annelere, gönlümden gelen bu şiirleri armağan ediyorum. Fedakarlıklarına bir nebze karşılık vermek istedim. Umarım başarmışımdır.
“Sevgi Barış Dostluk” Sevgi, barış ve dostluk… Birbirini tamamlayan üç muhteşem kelime. Aslında insanlığın kısaca bir tanımı demek daha doğru olacak. Sevgidir, insanları insan yapan.
Barıştır, insanların birbirine hoşgörüyle bakmasını sağlayan. Dostluktur, çevremizi yaşabilir kılan. Bizi yalnızlıktan kurtaran. Üçü de birbirinden sihirli kelimeler dünyamızı cennet bahçesine çeviren. Mevlana ile doruğa çıkan sevginin, barışın ve dostluğun insanların kalbine nakış gibi işlenmesi huzuru ve refahı sağlıyor.
Bu sihirli kelimeleri unuttuğumuz dönemlerde, insanlık açısından trajedi oluyor. Dünün dostları, birbirlerini boğazlamaya başlıyor; güzelim dünya kan gölüne dönüyor. Tıpkı bugünlerde olduğu gibi. Sevginin çok çeşidi var. Tanrı sevgisi, ulus sevgisi, dil sevgisi, vatan sevgisi ve adına hümanizma dediğimiz insanlık sevgisi. Yunus Emre’nin dediği gibi, yaratılanı sevmek yaratandan ötürü.
Yunus’un yüzyıllar öncesinden gösterdiği bu ışığı yakaladığımız anda dünya bir cennet bahçesine dönecektir.
Vatan sevgisi ise bir başka duygu. Vatan sevgisi bizi yaşadığıma topraklara bağlamakta. Bu sevgiyi yakalayan, insanı sevmeyi de başarabiliyor. Sevgi Barış Dostluk’ta sevginin her türünden, barış ve dostluk şiirlerimi topladım. Kalbinizin sevgilerle dolmasını diliyorum.
“MEHMEDİME” Türk Milleti asker millettir. Tarih sahnesine çıktığı andan bugüne bu gerçek hiç değişmedi. Türk Milleti, ordu millet; kurduğu devletler ordu devlet olarak bilindi. Türk asker doğar, sözü Türk gencini anlatan bir deyim oldu. Oğullarını davul zurnayla askere gönderen, askerliği oğullarının düğün olarak gören başka bir millet bulamazsınız. Türk asker doğar diyen; ölüm geldi hoş geldi diyen; vatan sağolsun diyen bir milletin gönlünde askerin ve askerliğin ayrı bir yeri vardır. Onun için, Türk milletinin askerlik duygularını köreltmek isteyenler, tüm çabalarına, trilyonlarca dolar harcadıkları halde hüsrana uğruyorlar. Türk Milleti’nin askerlik sevgisi azaltamıyorlar, askere güvenini eksiltemiyorlar.
Askerine, Mehmetçik diye ayrı bir tanım bulan başka bir milleti de göremezsiniz.
Mehmetçik, bütün Türk Milletinin gözbebeği. Albayrak sevgisi, Mehmetçik sevgisi dünya durdukça yaşayacak. Ordu millet, Mehmetçiğine hep sahip çıkacak.
”Anne sevgisi Sönmeyen Bir Alev” adlı kitabın konusunu oluşturmaktadır, yer alan şiirleri hepsi değişik sanatçılar tarafından bestelenmiştir. Özellikle, şehitlerimiz için yazdığım şiirlerin besteleri, internet sitelerinde büyük bir dikkati çekti. Binlerce insan, şehitlerimiz ile ilgili klipleri ilgiyle izlediler. Şiir, Bir hayattır. Şairler, günlük hayatta yaşadıklarımızdan, başkalarının göremediği ayrıntıyı görerek, hissedemediklerini hissederek yazarlar. Gönüllerindekileri yazıya dökerler. Her şiirin mutlaka bir hikayesi vardır. Çoğu da olduğunda ayırt edemediğimiz bu hikayeleri şiirleri okurken hafızamızda canlandırırız. Bunu nasıl atlamışım diye kendi kendimize hayıflandığımız bile oluyordur.
İşte Anne Sevgisi Sönmeyen Bir alev’de böyle şiirler yer almaktadır. Şehitlerimizle ilgili, iki gencin yüreğini yakan aşkları ya da yaşadığımız kentlerle ilgili. Okurken, örneğin, “evet ya, kentimize bu da vardı” diyeceksiniz. “Bu aşkı ben de yaşadım” duygusuna kapılacaksınız.
Bu kitap, sizi bilinçaltınıza attığınız bir çok küçük ayrıntıyı hatırlamaya, duygu denizinde kulaç atmaya çağırıyor. O kulaçları attıkça rahatlayacaksınız.
“Yalgın” adlı eserim ise, hikâyeli şiirlerden oluşmaktadır. Şiirlerim, gerçek öyküleriyle birlikte kitapta yerlerini aldılar. Bu kitabımı, edebiyatseverlerin ve şiir severlerin büyük ilgi göstereceğine inanıyorum. Ayrıca, yayına hazırlanan eserlerimden:
“Eski Türklerde Yaşam Biçimi” Milletler gelenek, görenek ve diliyle yaşarlar. Bu üç unsur, milleti millet yapan, geçmişten geleceğe taşıyan asli unsurlardır. Geleneklerini, göreneklerini ve dilini kaybeden bir toplum atık ölü bir toplum, tarihin derinliklerinde çoktan yerini almış demektir. Bir halkın karakterini ve geleceğini yüzyılların ibriğinden süzülüp gelen gelenek ve görenekler belirlediği bir gerçektir.
Yaşadığım coğrafyada birçok toplum tarihin tozlu sayfalarında kalırken, dünyanın kadim milletlerinden olan Türklerin bugünlere ulaşmasında geleneklerine, göreneklerine ve diline sahip çıkması başrolü oynamıştır.
Göçebe ve şaman inançlarıyla yoğrulan gelen ve göreneklerini gerek sonradan tanıştığı İslam diniyle, gerek karşılaştığı diğer kültürlerle yoğurarak aslını günümüze kadar yaşatması Türkleri çağlar aşarak dünya durdukça var olacak bir ulus yapmıştır.
Tarihin sahnesine çıktığı andan itibaren “Ordu Millet” olarak diğer toplumlardan farkını koyan Türk Milleti hala bu özelliğini korumasıyla dünyanın dikkatlerini üzerine çekmektedir. Değişik dış güçlerden gelen ve “Ordu Millet” geleneğine ters gelen istek ve talepler, toplumun her kesiminde büyük dirençle karşılanmasının tek sebebi de, işte bu tarih derinliklerinden genel asker ulus geleneğidir.
Çocuklarımızı al basmasına karşı, binlerce yıl önce Orta Asya steplerindeki analarımız uyguladığı ritüellerle korumamızın, onları geleceğe binlerce yıllık pratiklerle hazırlamamızın sebebi de işte bu bizi biz yapan gelenek ve göreneklerimizde saklıdır.
Bugün Anadolu’da yada Türk’ün yaşadığı herhangi bir coğrafyada halk oyunlarımızı oynarken, binlerce yıl öncesindeki şaman- baskı atalarımızın Gök tanrı’ya yakarışlarını taklit etmemiz de bu sebeptendir.
Onun için, her baharın uyanışını yeniden doğuş olarak binlerce yıldır aynı şekilde kutlamaktayız. Onun için, millet olarak bir zorlukla karşılaştığımızda, demir dağı eriterek Ergenekon’dan çıkışı sağlayan enerjiyi buluyor, karşılaştığımız açmaza “Ergenekon” diyerek bir kez daha Ergenekon’dan çıkıyoruz. Ancak, küresellik her alanda olduğu gibi milletleri millet yapan gelenek, görenek ve dil için de büyük bir tehlike yaratmaktadır.
Çağdaş teknolojileri de kullanan ABD ve İngiltere gibi sömürgeci ülkeler, Anglo-Sakson kültürünü egemen kültür, İngilizciyi de dünya dili yapmak peşindedir. Bunu yaparken de, çağdaş iletişim araçlarıyla, hedef aldıkları toplumların örf ve adetlerine saldırmakta, dilini bozmaya çalışmaktadır. Türk Milleti de büyük bir kültürel emperyalist saldırıya maruz kalmaktadır.
Gençlerimiz Türk’ü Türk yapan gelenek ve göreneklerden uzaklaştırılmak, Türkçe- İngilizce karışımı bir dil ve 50- 60 kelimeyle konuşmaya zorlanmaktadır. İşte böylesi bir ortamda, Türk gelenek ve göreneklerinin bir araya toplanması ve gençlerimize ulaştırılması büyük bir önem kazanmakta, aynı ölçüde de büyük bir hizmet olmaktadır.
“Attila” da, Avrupa’yı titreten, Tanrının Kılıcı olarak tanınan büyük Türk Hakanı Attila’nın hayatından, zaferlerinden, adaletinden, Türk’ün dünyaya hakim olması yolundaki düşüncelerinden kesitleri onun torunlarına yeniden hatırlatmayı düşünüyorum.
“Yedi Devlet Bir Millet” Kitap7 ülkenin tanıtımı ve o ülkelere yazılan türkü sözleri, Türklüğe önem veren ünlü şairleri ve onlara yazılan türkü sözleri, biyografilerinin yer aldığı, aynı anda 5 dilde yayımlanacak.
1-Türkmenistan- Mahtumkulu Firâgî
2-Azerbaycan- Bahtiyar vahapzade
3- Kazakistan- Ahmed Yesevî
4-Özbekistan - Ali Şir Nevai
5-Kırgızistan- Cengiz AYTMATOV
6-KKTC - Rauf Denktaş
7-Türkiye- Hüseyin Nihal Atsız, Arif Nihat Asya
“Özerk Türk Cumhuriyeti” Kitap Tüm Özerk Türk Cumhuriyeti ülkelerinin tanıtımı ve o ülkelere yazılan türkü sözleri, Türklüğe önem veren ünlü şairleri ve onlara yazılan türkü sözleri, biyografilerinin yer aldığı
Çanakkale ve Çerkezler,
8- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Günümüz edebiyatında şiirin yeri nedir?
Münevver Düver -Şiir her zaman edebiyatın yüreğidir. En duygusal bölgesidir. Türk insanı hala duygularını, sevinçlerini, kederlerini dile getirmek için şiiri kullanmaktadır. Onun için edebiyatta şiirin yeri dün olduğu gibi bugün de çok önemlidir. Yarın da böyle olacaktır. Diğer edebiyat dallarını küçümsemiyorum ama hiç biri şiirin yerini alamayacaktır. Çünkü şiirin tadı bir başka.
9- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Son dönem şairlerden, bir Yunus Emre, bir Karacaoğlan, bir Pir Sultan Abdal çıkmayışının sebebi nedir?
Münevver Düver -O dönemler şiir duyguları dile getirmede tek araçtı. Teknoloji yoktu. Edebiyatta yeni türler ortaya çıkmamıştı. Şimdi öyle mi? Roman, hikâye, deneme gelişti. Bu alanlarda da büyük yazarlar, değerli ürünler verdi. Günümüzde de çok büyük, çok değerli ozanlarımız, şairlerimiz vardır. Bence, yok demek, şairlerimize, şiirimize, en önemlisi de milletimize haksızlık olur.
10- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Şiirlerinizle okurların yanı sıra müzik sektörünün de dikkatini çeken bir ozansınız, şairsiniz. Bestecilerden bugüne kadar şiirlerinizin bestelenmesi için çok talep aldınız mı? Bestelenen şiirleriniz oldu mu?
Münevver Düver - Bir çok bestecimizden şiirlerimin bestelenmesi yolunda bir çok teklif aldım. Bu teklif ve önerilerden sıcak baktıklarım ve izin verdiklerim oldu.
’Şehit Sinan Eroğlu’ adlı şiirim Refik Uçar (Tekçe) ve Mustafa Sülün (Aşık Yemini) : ’Bordo Bereliler’ adlı şiirimi Binali Yıldırım; Refik Uçar (Tekçe) ’Çeçenistan’’ı Refik Uçar (Tekçe) , ’Amerika Irak Savaşı’nı Tekiler Aksoy, Adana güzellersi ve özgürlük cemali Altıner,git güle güle Müzik Ersin Kayşlı ses Mustafa Açıkgöz, Annem, Analar, Atatürk,Sevgidir Sevgi,Özgürlük, Sevgi Barış Dostluk, Git Güle Güle,Son kez Öpüyorum, Mevlana,Güzel Mevlana, Asker Yolu, Dağlar,Türkiyem, Benim Bayrağımdan Güzeli varmı, Gaguzlar, can Türkmenistan, Nezir Kaya tarafından, bestelendi.
Bunlar ilk aklıma gelenler. Şu anda 59 şiirim bestelenerek şarkılaştırıldı. Sözler bana ait ve müzik Nezir kaya’ya ait olan TÜRKİYE’M isimli bir albümüm çıktı. Ayrıca, ben de, 2 şarkı klipinde yer aldım, bir kısa filimde yer alarak dereceye girdi.
11- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Televizyonlarda bir sürü program yapılıyor fakat edebiyat ve şiir adına programlara pek rastlanmıyor, Neden acaba?
Münevver Düver -Maalesef, televizyon kanallarımız Türk Kültürüne yakın değiller. Bir çoğunun adı bile Türkçe değil. Tamamen Hollywood kültürünün etkisinde yayın yapmaktadırlar. Programların çoğu da incir çekirdeğini doldurmayacak türden. Topluma uzak, benimsedikleri Hollywood kültürüne yakın. Kimi gafletinden yapıyor, kimi ihanetinden. Çünkü, bir milleti ayakta tutan en önemli etken dil; edebiyat ve şiir de dili yaşatan en önemli öğelerdir. Dolayısıyla milleti var eden unsurlardır. Onun için, Türk Milleti’nin dilini kaybetmesini isteyenler, televizyon ekranlarını edebiyata ve şiire kapamaktadırlar.
12- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Kültürel gezilere nasıl bakıyorsunuz? Edebiyata katkı sağlıyor mu?
Münevver Düver -Sadece kültürel geziler değil, seyahatin her türü insanların, bu arada doğal olarak sanatçıların ufkunu açar. Yeni açılımlara fırsat yaratır. Onun için, sık sık geziye çıkarım. Bu gezilerim sırasında edebi açıdan çok sayıda materyal toplarım. Sonra bunları edebiyat ve şiirin güzel duygusuyla harmanlarım. Bence, tüm ozanlar, şairler, yazarlar ellerine geçen her fırsatta değişik yerleri gezmeye çalışmalıdırlar.
13- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Fotoğraf konusunda ne düşünüyorsunuz, çok güzel fotoğraflarınızı görüyoruz yayımlanmış.
Münevver Düver - Fotoğraf konusunda söyleyeceklerim, çok seviyorum ve gittiğim her yerde elimden geldiğince zamanım olduğunca çok sayıda fotoğraflar çekiyorum ve doğada fotoğraf çekmek kırlarda çiçeklerle olmak, bir gül bahçesinde fotoğraf çekmek beni çok mutlu ediyor sanki o güzelliklerle bütünleşiyorum. 8 yerde kişisel sergimi açarken sayısız karma sergilere katıldım 180 fotoğraf eserimle günün konusuna göre sergiler açıyorum. Gelecek günlerde imza günlerimle beraber fotoğraf sergimde beraberinde olacak.
14- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Kültür ve Sanat Festivallerinin şiire ve edebiyatın diğer alanlarına; ozanlara, şairlere ve yazarlara katkısı var mıdır?
Münevver Düver -Kesinlikle olumlu katkısı vardır. Kültür ve Sanat Festivalleri, bir bakıma ozanların, şairlerin ve yazarların okurlarına kendilerini tanıttıkları ilk platformlar olmakta. Şiir günlerinde şiirlerini dile getiren genç şairlerimiz hem kendini tanıtmakta, hem ustalarıyla aynı atmosferi solumakta. Ustalarının bilgi ve birikimlerinden yararlanma fırsatı bulmaktadırlar. Festivaller kapsamında düzenlenen yarışmalar ise maddi katkı sağlamanın yanında ozanlar, şairler ve yazarlar için büyük bir motivasyon kaynağı olmakta.
15- Betül Uçak - Münevver Düver kimdir? Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Münevver Düver - Orta Asya Türkü olan 24 oğuz boylarından Bozoklardan Yıldızhan’ın Avşar boyundan olup Orta Asya’dan hazar denizi kıysından Horasan yolu ile Anadolu ya gelmişlerdir. Bu büyük göçte aile Çukurova ya Adanaya yerleşmiştir. Kalabalık bir nüfusa sahip olan ailem, şair bir büyük annenin ve şair bir annenin evladıyım ailemde sanatla ilgili çok sayıda kişi olup hep sanat ruhu taşıyorlar.
Adana’da doğdum. Burada ikamet etmekteyim. 10 yıla yakın Kültür Bakanlığına bağlı personel olarak çalıştım. Sonrasında ayrıldım. Gazeteciliğe başladım. Halen Adana’da yayımlanan Bölgesel Zirve Gazetesinde gazetecilik çalışmalarımı sürdürüyorum. Aynı gazetenin Şiir Sayfasının editörlüğünü ve Yayın Kurulu Üyeliğini de yapmaktayım. Adana’da haftalık bölgesel yayınlanan Türkay Haber Gazetesi’nin sanat editörlüğünü yapmaktayım. Aynı gazetede ’Sanat Penceresi’ başlığı altında kültür, sanat ve edebiyat yazılarım yayınlanmaktadır. CanByMix Müzik – Sinema Yapımı Genel koordinatörlüğünü yürütüyorum. Toplam 25 kitap yayımladım. Toplam 180 fotoğrafımla 8 yerde kişisel birçok yerde karma sergimi açtım. Eserlerim birçok TV ve Radyolarda yayımlandı. Geçmiş yıllarda Huzur kent Yap. Kop. yönetim kurulu başkanlığını yürüttüm, yine geçmiş yıllarda GASAT ( Girişimci, sanat, edebiyat ve bilim adamları topluluğu ) Adana İl Başkanlığını yaptım, Birçok Derneklerde aktif olarak görev aldım. Bunlardan Çukurova Güzel Sanatlar Derneği-ADANA, Avşarlar Derneği(Eğitim, Kültür ve Dayanışma) ADANA, ÇED (Çukurova Edebiyatçılar Derneği) ADANA, Terör Mağdurları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği KADİRLİ Şubesi, Türkiye Yardım Sevenler Derneği KADİRLİ Şubesi, ASEM (Alternatif Sanatsever, Edebiyatçı, Halk Ozanı ve Müzisyenler Derneği) ANKARA, İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) ANKARA, FSK Fotoğraf sanatı federasyonu ANKARA
Bu arada, Aydında yayımlanan Aydın Efesi, Osmaniye’de yayımlanan Şelale, Mersin’de yayımlanan Maki, Salihli’de yayımlanan Sevgi Yolu, Söke’de yayımlanan Sarızeybek, Denizli’de yayımlanan Neş’e, Ankara’da yayımlanan Ortanca, Kültür Çağlayanı, Yozgat’ta yayımlanan Küskün Akasya, Soyder, Antalya’da yayımlanan Güllük, Güncel Sanat, Adana’da yayımlanan Turunç, İstanbul’da Yayımlanan Türkiye Sevdası, Almanya’da yayımlanan Aktüel, Kosova’da yayımlanan Bay isimli kültür-sanat-edebiyat dergilerinde şiir ve yazılarım yayınlanmakta. Yazı ve şiirlerim bir çok değişik dillere çevrildi.75 Antoloji kitaplarında yer aldım, bazı Antoloji kitaplarında yayın kuru olarak görev aldım. 2005 Zirve gazetesi Kültür Sanat Edebiyat başarı, 2008 Haber Türkay Gazetesi Kültür, Sanat, Edebiyat çalışmaları Üstün hizmet ödülü, ayrıca Hikmet Okuyar Türkiye Sevdası Projesinde Türk şiirini ve şiir ile il ve ilçelerimizin tanıtılmasında 2007 Türkiye birinciliği Güzel kadirli Şiirim ile KÜLTÜR SANAT, EDEBİYAT ödülü aldım,13. Hikmet Okuyar 2010 Şiire Üstün Hizmet Ödülü aldım, 2010 “Çukurova Bölgesi 2010 Yılının En İyi Şairi” ödülüne layık görüldüm. www.edebiyatciturk.com/turkluk-temali-siir-yarişmasında/ HÜSEYİN NİHAL ADSIZ Şiiri ile ödüle layık görüldüm.
İstanbul Şiir Akademisinin, 2010 yılında Bahtiyar Vahapzade adına düzenlediği şiir yarışmasında “Bahtiyar Vahapzade Anısına” şiiri, beğeniye seçilenlerin yayımlandığı kitaba alınmıştır. Türkiye’nin değişik yörelerindeki gazete ve dergiler ile internet gazete ve dergilerinde de yazılarım yayınlanmaktadır. www.munevverduver.com, www.munevverduver.net, www.munevverduver.org, www.munevverduver.com.tr ( Münevver Düver Sanatevi HABER) adlı internet sitemle sanal alemde yayıncılık yapmaktayım. Türk dünyası haberlerinin de yer aldığı, Sitemde kendi şiir, roman ve tiyatro oyunlarımın dışında, başka sanatçıların da eserlerini yayınlayarak, edebiyat dünyamıza hizmet etmekteyim. Bu bağlamda, çok değişik kurum, kuruluşlardan sayısını bilemediğim kadar çok plaket ve ödül aldım. Bu durum, haliyle her yazarın ve şairin olduğu gibi benimde üretkenliğimi olumlu yönde etkilemektedir..
16-Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Gazeteciliğin genelde sanata, özelde şiire ve edebiyatı etkisi nedir?
Münevver Düver -Gazetecilik yapısı gereği günün her anı halkla iletişim içerisinde olan bir sektör. Böyle olunca, bir sanatçı için çok önemli olan halkın dertlerini, sevinçlerini, acılarını, toplumun içinde bulunduğu ruh halini sağlıklı bir biçimde saptama fırsatı doğmaktadır. Bu durum, sanatçının eserlerine yansır, eserlerini toplum tarafından kabulünü sağlar. Ayrıca, gazeteler yayınladıkları kültür- sanat sayfalarıyla, birçok genç ismin topluma mal olmasını sağlamaktadır. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle ürünlerini yayınlayamayan sanatçılara eserlerini sergileme fırsatı vermektedir. Bu durum, sanat ve edebiyatın gelişmesine, Türk Edebiyatının yeni yazarlar, şairler kazanmasına vesile olmaktadır. Örneğin, sanat sayfası editörlüğünü üstlendiğim Zirve Gazetesi, sadece Adanalı değil, Türkiye’nin her tarafından, hatta Türk Dünyasından birçok genç ismin eserlerini yayınladıkları ilk yer olmuş ve onları sanatseverlere tanıtmıştır.
Bu arada, televizyonun izlenme oranının yüksek olmasına karşılık gazetelerin yazılı belge olma özelliği vardır. Günümüzde bir de internet yayımcılığı vardır. İnternet yayımcılığı da sanatın, edebiyatın ve şiirin gelişmesine çok olumlu katkılar koymuştur
17- Betül Uçak -Sayın Münevver Düver, sizin şiirlerinizde özellikle kullandığınız bir tarz var mı?
Münevver Düver -Şiir, okuyana duygu yoğunluğu yaşatmalı, ruhunda fırtınalar estirmeli, hatta yıldızlarla yarıştırmalı. Ben, şiirimi bu saydıklarımı hangi tarzda gerçekleştirebileceğimi düşünüyorsam o anda o tarzda yazmaktayım. Bu hece vezni de olabiliyor, serbest şiir de. Gönlün hangisinden yana diye soracak olursanız, hece vezninde olduğunu söyleyebilirim.
18-Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Gelecekte edebiyat alanında hedefleriniz nelerdir?
Münevver Düver -Gelişmede sınır yoktur. Her anımı şiirde, edebiyatta kendimi geliştirmek için kullanacağım. Yeni konularda yepyeni eserler vermek istiyorum. Daha da önemlisi, kendime ait bir tarz geliştirmek istiyorum. Sanat adına Münevver Düver Sanat Merkezimi kurmak istiyorum bina arayışı içindeyim, kendi yerimi alıp sanatın tüm dallarında hizmet vermek istiyorum.
19-Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Genç ozan, şair arkadaşlarımıza tavsiyeleriniz nelerdir? Kimleri okumalıdır ve şiirlerinizi yazarken hangi kurallara dikkat etmelidir?
Münevver Düver -Öncelikle çok okumalılar. Hani kitap kurdu diye bir söz var ya; tıpkı onun gibi. Şiirlerin yanında roman, hikâye gibi türden eserleri de okumalılar.
Kendilerini, hece ya da serbest şiir yazmak için zorlamamalılar. İçlerinden nasıl geliyorsa öyle yazsınlar. Okuyucuyla daha sıcak ilişki kuracaklarından emin olabilirler. Her duygularını kaleme almaktan kaçınmasınlar. Ancak, bunu yaparken, şiirin temel ilkelerini asla göz ardı etmesinler. Yazarken kesinlikle bağnazlıktan kaçınsınlar.
20-Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Kitaplarınızın isimlerini verebilirmisiniz?
Münevver Düver -Kitap isimlerim;
1- Sevginin Bedeli Olmaz (Şiir) 2003-İkinci baskı-2005
2- Dağ Ardı Duyamıyorum (Şiir) 2005
3- Yalgın (Şiir) -2005
4- Sırça Yürek (Şiir)2005
5- Güzeller Kervanı Gönülden Geçer (Şiir) 2005
6- Bombalarımıza Sponsor Arıyoruz (Tiyatro Oyunu) -2006
7-Adı Zenginliğinde Gizli Adana (Araştırma İnceleme) -2009
8-Avrasya’da Runik Yazı(Araştırma İnceleme) -2009
9-Bir Milletin yok ediliş Fermanı Çeçenistan (Araştırma İnceleme) -2009
10-Ey Türk Gençliği (Araştırma İnceleme) -2009
11-Horasan Türkleri (Araştırma İnceleme) -2009
12-Eski Türk İnancı Şamanizm (Araştırma İnceleme) -2009
13-Şehit Sinan Eroğlu (Anı) -2009
14-İslamiyet Öncesi ve sonrası Türk Destanları (Araştırma İnceleme) -2009
15-Türkiye’de Yaşayan Azınlıklar (Araştırma İnceleme) -2009
16-Kıl çadırdan İmparatorluğa Osmanlılar (Araştırma İnceleme) -2009
17-Batı Trakya Türkleri (Araştırma İnceleme) -2009
18-Hıristiyan Türk Boyu Gagauzlar (Araştırma İnceleme) -2009
19-Mehmedim’e (Şiir) -2009
20-Anneye Özlem (Şiir) -2009
21-Sevgi Barış Dostluk (Şiir) -2009
22-Anne Sevgisi Sönmeyen Bir Alev (Şiir)-2010
23-Güzel Mevlana (Araştırma İnceleme) -2010
24-Yansıma (Anı) -2010
25-“Türkiyem” Müzik ve Şiir Albümü 2011
21- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Aktif olduğunuz derneklerin isimlerini verebilirmisiniz?
Münevver Düver -Üyesi olduğum Dernek isimleri;
1-ÇED (Çukurova Edebiyatçılar Derneği) ADANA
2-Çukurova Güzel Sanatlar Derneği-ADANA
3-Avşarlar Derneği(Eğitim, Kültür ve Dayanışma) ADANA, (Yönetimde )
4-ASEM (Alternatif Sanatsever, Edebiyatçı, Halk Ozanı ve Müzisyenler Derneği) ANKARA,
5-İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) ANKARA
6-FSK Fotoğraf sanatı federasyonu ANKARA
7-Türkiye Yardım Sevenler Derneği KADİRLİ Şubesi,
8-Terör Mağdurları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği KADİRLİ Şubesi,
9-ADAŞAT Başkanı(Adanalı Şairler Şiir Yorumcuları ve Âşıklar topluluğu)
10-Çukurova Oğuz Boyları Derneği ( Sosyal Yardımlaşma, Dayanışma, Gençlik Spor Kulübü ve Kültür, Sanat ) ADANA (Yönetimde )
11-Önce Adana Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği- ADANA
12-Birleşik Emekliler il Temsilciliği Derneği-ADNA (Yönetimde )
13-Çukurova Münevverce Müzik ve Şiir Grubu Kurucu ve Başkanı -ADANA
22- Betül Uçak - Sayın Münevver Düver, Bestelenmiş Eserleriniz ve şiirlerinizden örnek Verebilir misiniz?
Münevver Düver - Bestelenmiş Eserlerim ve şiirlerimden örnekler:
1-Türkiye’m
Evrende yaşayan en güzel millet
Aziz milletin otağı mülkiyem.
Bayrağı taşıyan en güzel millet
Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m.
Dünyada başka bir benzerin yoktur
Varlığın düşmanın kalbinde oktur
Bayrağın kırmızı, hilalin aktır
Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m.
Yurdumda yılmayan bekçilerin var
Tarihte, kültürde emekçilerin var
Vatanı kollayan Mehmetçiklerin var
Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m.
Varlığın bizlere huzur veriyor
Ata’nın gençliği güller deriyor
Münevver’in başı göğe eriyor
Türkiye’m Türkiye’m canım Türkiye’m
2-Atatürk
Yurdumun üstüne bir güneş doğdu
Düşmanı denize attı Atatürk.
Sakarya, Samsun’da yağmurla yağdı
Kocatepe’lerde yattı Atatürk.
Millete Emanet bıraktı yolu
Bu yoldan gidenler Kemal’in kolu
Mehmetlerin kalbi cevherle dolu
Halkıyla güverdi, bitti Atatürk.
Münevver unutamaz asla bu günü
Senin için andım geçmişi, dünü
Yirmi Üç Nisan’la, On Kasım günü
Yüreğimi yaktı, gitti Atatürk.
Söz : Münevver Düver
Müzik : Nezir Kaya
3-Güzel Bayrağım
Şöyle bir etrafa, dünyaya bakın
Benim bayrağımdan güzeli var mı?
Atatürk büstünde meşale yakın
Benim bayrağımdan güzeli var mı?
Atamın kanından kırmızı rengi
Cihanda bulunmaz asla bir dengi
Gökte süzülürken vardır ahengi
Benim bayrağımdan güzeli var mı?
Şanlı milletimin nişanı sende
Uğruna deryalar aşanı sende
Güzelliğin her ihtişamı sende
Benim bayrağımdan güzeli var mı?
Halkımın gururu, güneşi sensin
Kalplerin içinde yaşayan gensin
Münevver’in varlığına nedensin
Benim bayrağımdan güzeli var mı?
4- Fedakar Ana
Bağdat gibi diyar, ana gibi yar
Bulunmaz imiş bu güzel dünyada
Ananın yüreği çeker ahu zar
Dünyalar güzeli fedakâr ana.
Tarlada, bostanda çalışır durur
Emek alın teri sinede kurur
Namusun bekçisi başı dik durur
Dünyalar güzeli cefakâr ana.
Bütün annelere bu canım feda
Başım dizindeyken aldım hoş seda
Münevver hizmeti etmiştir eda
Dünyalar güzeli sefakar ana.
Söz : Münevver Düver
Müzik : Nezir Kaya
5-Kavuşturan Sevgidir
Bülbülün bağrında aşk filizlense
Güle kavuşturan sevgidir sevgi.
Tohum toprağa düşüp filizlense
Dala kavuşturan sevgidir sevgi.
Kudret kaleminin boyası sevgi
Gelinlik kızların oyası sevgi
Hasretin, umudun mayası sevgi
Yola kavuşturan sevgidir sevgi.
Kâmilin sözleri, hikmeti başka
Sevgidir o dili getiren aşka
“Savaşlar yok artık!” denseydi keşke
Dile kavuşturan sevgidir sevgi.
Sevgi mutluluktur aşk durağında
Ekmeğe katıktır can kurağında
Ustanın elidir her çırağında
Bele kavuşturan sevgidir sevgi.
Münevver insana sunar barışı
Kaldırır zulmeti, çirkin yarışı
Kutsaldır bayrağın her bir karışı
Ala kavuşturan sevgidir sevgi.
6-Dağlar
Mor sümbüllü bağın karla bezenmiş
İlkbaharın, yaz’ın ne güzel dağlar.
Başın gökte, gövden yere uzanmış
İlkbaharın, yaz’ın ne güzel dağlar.
Memleket özlemi, sevdası sensin
Yurdumun bekçisi, gönül çelensin
Her yanın sümbülle gülle bezensin
İlkbaharın, yaz’ın ne güzel dağlar.
Münevver sevdaya seninle başlar
Özlemler seninle diner yavaşlar
Bir yanında ateş bir yanın taşlar
İlkbaharın, yaz’ın ne güzel dağlar.
Söz : Münevver Düver
Müzik : Nezir Kaya
7-Güzel Mevlana
Ne güzel yaratmış Mevlâ’m cismini
Kendi adı gibi güzel Mevlâna.
Türlü nakış ile vermiş ismini
Kendi adı gibi güzel Mevlâna..
İnsanlara türlü güzellik vermiş
Gönül bahçesinden gülleri dermiş
İyiler bir yana kötüyü yermiş
Kendi adı gibi güzel Mevlâna.
Hâkkın aşkı ile yandı ha yandı
Güzel sözler ona her dem ayandı
Türlü çiçek ile renge boyandı
Kendi adı gibi güzel Mevlâna.
Her bir sözü ilham kaynağı oldu
Ehl-i kâmillerin bendine doldu
Doğru yol uğruna gül benzi soldu
Kendi adı gibi güzel Mevlâna.
Münevver der; kalbe pir gibi aktı
Cahili, ilmiyle eğitip baktı
Sevgi ateşini kalplere yaktı
Kendi adı gibi güzel Mevlâna.
8- Dünyalar Güzeli Anam
Beni, bende var edensin
Dünyalar güzeli ana.
Sevdiğime yar edersin
Kâinat güzeli anam.
Hislerimde gözyaşımsın
Sevincim, sabır taşımsın
Ekmeğim, suyum aşımsın
Kâinat güzeli anam.
Her zaman yenir yemeğin
Asla ödenmez emeğin
Unutmam ölene değin
Kâinat güzeli anam.
Seven gönülde harmansın
Hayatı sunan fermansın
Münevver’ine dermansın
Kâinat güzeli anam.
Söz : Münevver Düver
Müzik : Nezir Kaya
9-Özgürlük
Canımın içinde çırpınan bir kuş
O kuşu semaya salmak isterdim
Bedenimi yakıp kavuran bir us
O özgür yanımı bulmak isterdim
Baharda yeşeren filizler otlar
Arı peteğinde nakışlı tatlar
Yağız, rahvan taylar, koşuşan atlar
Onlarla beraber olmak isterdim
Gökyüzüne hasret, güneşe hasret
Dört duvar içinde bir eşe hasret
Kollarda kelepçe bir sese hasret
Olanla bir olup kalmak isterdim
Sokak çocuğunda vardır hep tasa
Aşk mahkûmlarına çıkmıyor yasa
Gözyaşı kurumuş boşalmış tasa
Kalbine sevgiyle dolmak isterdim.
10 - Deli Gibi Sevdim
İki şeyi deli gibi sevdim hayatta…
Bir seni,bir de; maviyi
Seni sevdim çünkü; Maviydi gözlerin
Maviyi sevdim çünkü; O gözler senin
İki şeyi deli gibi sevdim
Hayatta…
Bir seni,bir de; kalbini
Seni sevdim çünkü;
Güzeldi kalbin
Kalbini sevdim çünkü;
O kalp senin
İki şeyi deli gibi sevdim
Hayatta…
Bir seni, bir de; kendimi
Seni sevdim çünkü;
Kalbim seni istedi
Kalbimi sevdim çünkü;
Kalbim seni seçti
İki şeyi deli gibi sevdim
Hayatta…
Bir seni,bir de; dudaklarını
Seni sevdim çünkü;
O dudaklar senindi
Dudaklarını sevdim
Çünkü güzeldi sözleri
11-Sevgi, Barış, Dostluk
Ölümlü dünyanın haline baktım
Sevgiler olmazsa dostluk yaşamaz
Kötünün şerrini ummanda yaktım
Sevgiler olmazsa dostluk yaşamaz
İnsanoğlu sevgi, saygıyla yaşar
Gönül muhabbeti dost ile taşar
Kalbi hain olan yüksekten düşer
Sevgiler olmazsa dostluk yaşamaz.
Münevver elinde beyaz gül gibi
Sevgiler akmalı kalbe sel gibi
Kavgayı def etsin, poyraz yel gibi
Sevgiler olmazsa dostluk yaşamaz.
Söz : Münevver Düver
Müzik : Nezir Kaya
12- Tahir İle Zöhre Hikâyesi
Vezirin oğlusun ey güzel Tahir
Zöhre’ye hasretin edildi tehir
Sevdanız gönlümde coşan bir nehir
Muradınız olsun o bir dünyada.
Bir fidan oldunuz aynı toprakta
Dalınız sevgiyle bürüdü yaprak
Saray bahçesini yaptınız durak
Muradınız olsun o bir dünyada.
Tahir’im görmüşsün kötü bir rüya
Arap köle size yapmış bir riya
Mardin zindanına atıldın güya
Muradınız olsun o bir dünyada.
Siyah atı ile o Hızır gelmiş
Karanlık zindanda bulup ta almış
Atının sırtında Zöhre’ye salmış
Muradınız olsun o bir dünyada.
Zöhre’nin babası çok çile vermiş
Annesiyle Köle bir olup ta yermiş
Sonunda cellâtlar ipini germiş
Muradınız olsun o bir dünyada.
13-Git Güle Güle
Yine gözüm doldu yoluna baktım
Son kez öpüyorum git güle güle.
Gittiğin yollara gözyaşım aktı
Son kez öpüyorum git güle güle.
Neden kıydın söyle bu tatlı cana
Yürekten kopardın attın bir yana
Özlemlerim sana sevgimde sana
Son kez öpüyorum git güle güle.
Yollarıma bakıp bakıp ağlama
Yaralı bağrımı yakıp dağlama
Bulanık kalplere dalıp çağlama
Son kez öpüyorum git güle güle.
Münevverim der ki; kurban olayım
Yüreğine akıp akıp dolayım
Çabuk dön yanımda, canda bulayım
Son kez öpüyorum git güle güle.
Söz : Münevver Düver
Müzik : Nezir Kaya
İSMAİL GASPARALI
Avcı Köylü teğmen babanın oğlu
Yenilikçi İsmail Gasparalı
Kaşları keman gözleri buğulu
Milliyetçi İsmail Gasparalı
Bahçe sayar Mektebi’nde okudu
Bülbül gibi çevresine şakıdı
Türk dilini yaydı halka dokudu
Öğretmen İsmail Gasparalı
Bu uğurda mücadeleler verdi
Öğrenci yetiştirdi güller derdi
Türkçe okulları ortaya serdi
Kırım’da örnek İsmail Gasparalı
Usül-ü cedid’in adını kurdu
Türkiye’den muallimler buyurdu
Makale, Şiir, yazı yazdı durdu
Anıtında İsmail Gasparalı
OĞUZ BOYLARI
Türk neslinin soyu Oğuz’dan gelir
Oğuz’un yirmi dört boyu vardır.
Bütün dünya yiğit Oğuz’u bilir
Yirmi dördün hepsi bir cengâverdir.
Gün Han, Ay Han, Yıldız Han, üçü buldu
Gök Han, Dağ Han, Deniz Han, altı oldu
Yirmi dört torunu veri doldurdu
Yirmi dördün hepsi bir cengâverdir.
Gün Han büyük oğlu dört’de torunu
Ay Han Oğuz’un da var dört torunu
Yıldız Hanı’ın da yine dört torunu
Yirmi dördün hepsi bir cengâverdir.
Gök Han oğuzun büyük oğlu Bayındır
Beçene ikinci Çepni, Çavuldur
İnsanlığın doğan güzel yoludur
Yirmi dördün hepsi bir cengâverdir.
Dağ Han’ın; Salur, Eymür, Alayuntlu
Üreğir iyiliksever, faydalı
Dördü Dağ Han, soyuna dayalı
Yirmi dördün hepsi bir cengâverdir.
Iğdır büyüklüğün, Büğüdüz ikramın
Yiva mer le yüksek ervahın
Kınık Gönüllerde Aziz velhasılım
Yirmi dördün hepsi bir cengâverdir.
YUNUS EMRE
Eskişehir, Konya, Maraş ilinde
Sen her ilde varsın can Yunus Emre
Kürt’lerin, Arap’ın, Türk’ün dilinde
Sen her dilde yarsın can Yunus Emre
Vahdet-i vücud’un sırrına vardın
Umman-i Hürmüz’ü ilminle yardın
Mazlumu düşkünü kolunla sardın
Kalplere akarsın can Yunus Emre
Halk’dan sana gelmiş iman’la sede
Ömrünü bu yolda eyledin feda
Mustafa kelamı dilinde eda
Gönüller yakarsın can Yunus Emre
Risalet-ün Nushiyye ebedgahın
Sevgiye secde ettin, kıble gahin
Yolun Hak yoludur, tek güzergâhın
Düver’e bakarsın can Yunus Emre
Münevver’le varsın can Yunus Emre
HÜSEYİN NİHAL ADSIZ
Asker aileden gelen Türk şair
Yazar şair- Adsız Hüseyin Nihal
Çok şeyler yazıldı ilmine dair
Güzel insan Adsız Hüseyin Nihal
Gümüşhane’de doğdun yeni güneş
Denizi gemiyi seçti bir eş
Süveyş Kanal’nı sararken ateş
Tıbbiye’ye girer Hüseyin Nihal
Darunun okur yüksek muallim
Fuat Köprülü’den görürken ilim
Fikrinden dolayı çok gördü zulüm
Mektepten atıldı Hüseyin Nihal
Irkçılı-Turancılık davasıyla
Makumuyat gördü hür edasıyla
Yıllarca hapishane cezasıyla
Tahliye edildi Hüseyin Nihal
Milliyetçi ruhla oyun bozandı
Kötüye gözü pek, mezar kazandı
Doğruyu, güzeli her dem yazandı
Münevver’in gülü Hüseyin Nihal
DADALOĞLU
Türkmen âşıkların gönül şahısın
Tellerin mızrabı hey Dadaloğlu
Yiğitlik, mertliğin, aşkın bağısın
Yellerin savrulur hey Dadaloğlu
Osmanlı’da yapılan kavgaları
Türkmen boylarındaki davaları
Aşka dair yazılan havaları
Ellerin cevaplar bey Dadaloğlu
Kul Mustafa imiş asıl mahlasın
Kuran’da besmele çeker ihlâsın
Bu dünyada bize kalan mirasın
Tellerin ve sazın pay Dadaloğlu
Bilirim meskenin hep olmuş dağlar
Hevesin de Arap atları bağlar
Münevver gönlünde yerin hep çağlar
Sellerin akıyor vay Dadaloğlu
KARACAOĞLAN
“Yürü bire yalan dünya” denince
Akıllara gelir Karacaoğlan
“Sana konan göçer bir gün” gelince
Adın anlaşılır Karacaoğlan
Yıllar yılı dünyayı gezdin durdun
Gelinlik kızları kalbinden vurdun
İsmini cismini yerini sordun
Kızların gönlünde Karacaoğlan
Güzeller içinde Elif ne diye
Zeynep, Eşe varken İsmikan niye
Fatma’ya Ayşe’ye verdin hediye
Gönülleri aldın Karacaoğlan
Birini sevmiştin çeşme başında
Diğerlerini koydun gözyaşlarında
Saçlarını değirmen taşlarında
Boşa beyazlanmaz Karacaoğlan
Her yiğidin yoğurt yiyişi vardır
Senin gönlündeyse hep güzel yardır
Dünya sana birde Düver’e dardır
Unutulmaz ozan Karacaoğlan
NECİP FAZIL KISAKÜRAK
Maraşlı bir soydan, uzun bir yoldan
Geldin dost Necip Fazıl Kısakürek
Duygu feyiz aldın İstanbul’dan
Oldun dost Necip Fazıl Kısakürek
Konakta doğdun bir veliaht oldun
Fransa Sorboone’yi okudun
Hollanda’da bankaları doldurdun
Müfettiş Necip Fazıl Kısakürek
Robert Koleji’nde hocalık demin
Sanata yelkeni açarken gemin
Felsefene dair dünya, evrenin
Işığısın Necip Fazıl Kısakürek
İlminde mutasavvıf pir şairsin
Şeyhin Esseyyid Abdülkerim erisin
Şairlerin sultanısın dinisin
Abide Necip Fazıl Kısakürek
Büyük doğu dergi, gazetesini
Dernek, cemiyeti ve ötesini
Maddeyi ruhla bütünleşmesini
Sağladın Necip Fazıl Kısakürek
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
Dünya üzerinde kadın nüfusu
Ağır sorumluluk, zor görev vardır
Toplumun içinde çoktur nüfusu
Her zaman, her yerde kadınlar vardır.
Kadınlar bahçenin güzel gülüdür
Gönüllerin neşesi, sümbülüdür
Hoş seda saçan yârin bülbülüdür
Her zaman, her yerde kadınlar vardır.
Kadın ağacın en güzel meyvesi
Yuvada çocuklarının hevesi
Eşinin de nazı hem de iş ve si
Her zaman, her yerde kadınlar vardır.
Bazen yüksek bazen engindir gözü
Her nesneye tabi zengindir özü
Keşfe hazır cevher dengindir tözü
Her zaman, her yerde kadınlar vardır.
TÜRKMENİSTAN
Gurbangulı Berdımuhammedov’la
Bahçelerin gülüsün Türkmenistan
Aşkabat, Türkmenabat, Daşoğuz’la
Oğuzların balısın Türkmenistan
Türklüğün gururu şanı adında
Mertliğin destanı vardır yadında
Beş yıldızlı Ay Türk her dem yanında
Şanlı Türk’ün dalısın Türkmenistan
Tejen, Murga, Mari ve Türkmen başı
Nehirleri, sana döker gözyaşı
Dağlarında petrol altundur taşı
Cevherlerle dolusun Türkmenistan
Eğitime destek devlet okulun
Sanat, kültüre açıktır kolun
Dilin, dinin, ırkın aşktır her yolun
Özgürlüğün yolusun Türkmenistan
AZERBAYCAN
Sekiz köşeli bir yıldız yanında
Hilalin kazıldı can Azerbaycan
Türki devletleri her an yanında
Ardarda dizildi can Azerbaycan
Azeri, Osmanlı, Çağatay, tatar
Kıpçak, Türkmen, Selçuk kalbinde atar
Bahtiyar Vahapzade özü katar
Tarihe çizildi can Azerbaycan
İlham Heydaroğlu Devlet Bakanı
Bakü, gence, Sumgayıt, Lankeran’ı
Denizde Hazar’dır özgür akanı
Aras, Kür sezildi can Azerbaycan
Petrolün, bakırın, demirle kurşun
Dünyalara değer merkezi çarşın
Elli dokuz Rayon Bölge’ne karşın
Yürekler ezildi can Azerbaycan
HÜR KAZAKİSTAN
Türk birliği mücadelesi veren
Yadı gibi Kazak mert Kazakistan
Ulusları bölüp murada eren
Adı gibi Kazak, hür Kazakistan
Varlığın timsali gökteki güneş
Bağımsızlığında yaktı bir ateş
Nursultan Nazarbayev seçildi eş
Adı gibi Kazak, hür Kazakistan
Tatar, Nogay, Kumuk, Türk grubuyla
Moğollar, Cengiz Han, Türk hamuruyla
Avrupa’dan Asya’ya taburyla
Adı gibi Kazak, hür Kazakistan
Astana baş kenti ya da Akmola
Etnik grup için baş koymuş yola
Rus, Alman, Ukrain, Özbek, Tatar Dola
Adı gibi Kazak, hür Kazakistan
ÖZBEKİSTAN
Hilali severken on iki yıldız
Ayları çağırdı can Özbekistan
Kaynağı uranyum, mermer, altundur
Doğal gaz yağdırdı can Özbekistan
Dokuz yüz doksan bir “Müstaki Günü”
Ramazanla kurban aynıdır dünü
Sekiz martları kadınlar günü
Türkü ağırladı can Özbekistan
Türkiye’yle aynı şekli, iklimi
Gelinlik kızları doku kilimi
Seyhun’la Ceyhun’un diğer dilimi
Coşarak çağladı can Özbekistan
İnsanın kültürlü, okur-yazar’ın çok
İhracatın servet, ithalatın yok
Taşkent’in, Buhara’n sinemde bir ok
Beni yaraladı can Özbekistan
KARDEŞ KIRGIZİSTAN
SSBD’den doğan bir kızıl güneş
Türk’ün şanı oldun yar Kırgızistan
Kırk kabileyi temsil eden bir eş
Türk’ün yanı oldun yar Kırgızistan
Kurmanbek Bakiyev sen dostça yaşa
Issık köl sıcak göl hep gelsin coşa
Altay ile Tanrı Dağları aşa
Türk’ün anı oldun yar Kırgızistan
“Asya İsviçre’si” derler adına
Manas Destanı’da gelir yâdına
Doyulmaz mısırla pancar tadına
Türk’ün tan’ı oldun yar Kırgızistan
Güzel kentin Bişkek, Talas ve Batken
Çanaç’la yarım bardak çay içerken
Yarış atlarına kımız yüklerken
Türk’ün hanı oldun yar Kırgızistan
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
Ay yıldız işlendi beyaz sayfaya
Oldu kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
Lefkoşe, Güzelyurt değer dünyaya
Aldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Şanımız, kanımız, soyumuz birdir
Atamın kanları dökülen yerdir
Askerimiz kardeş subay ve erdir
Aldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
BM. Altmış dört’de barış yapmadı
Rumlar, Türkler’de huzur bırakmadı
Karaoğlan zulmü iyi saymadı
Aldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Rauf Denktaş, Derviş Eroğlu geldi
Kitabı, kanunu beline aldı
Gönül kapısını halkıyla çaldı
Aldı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
TÜRKİYE’M
Gönülden gönüle geçen yol vardır
Ay yıldız aşkıyla birsin Türkiye’m
Dünyada her ırkla dost ile yardır
Kahraman ordunla ersin Türkiye’m
Asya, Avrupa’yı bölen cıvansın
Osmanlı’dan kalan yadigar hansın
Avrupa Birliği senden utansın
Denizlerle coşan yersin Türkiye’m
Kültürün, Tarihin özün bellidir
Dağın, gölün, ovan, düzün bellidir
Ayda dört mevsimin, güzün bellidir
Bütün dünyaya değersin Türkiye’m
Yedi bölgen turistlerin yatağı
Seksen bir ilin farklı sıcağı
İnsanların kalbi sevgi otağı
Gönül tahtına binersin Türkiye’m
Atatürk kurdu bu cumhuriyeti
Başına getirdi asil milleti
Demokrasi verdi ve hürriyeti
Gözlerimde hep seğersin Türkiye’m
YEDİ DEVLET BİR MİLLET
Evvelimiz aynı ahiri aynı
Yedi devlet bir milletin nesliyiz
Batınımız belli, zahiri aynı
Yedi devlet bir milletin nesliyiz
Sosyalist Cumhuriyet’ten ayrılan
Rum ile Rus’un zulmünden sıyrılan
Dost sanılan düşmanlarca kayrılan
Yedi devlet bir milletin nesliyiz
Moğallar, Hun’lara dayandı soyum
Osmanlı’dan miras bu güzel huyum
Türk evladı Türk’üm, budur öz suyum
Yedi devlet bir milletin nesliyiz
Kardeş Kırgızistan bağ ile bostan
Türkiye’min şanı dillere destan
Türkmenistan ile hür Kazakistan
Yedi devlet bir milletin nesliyiz
Kuzey Kıbrıs Türk’ün Cumhuriyeti
Azerbaycan kalbe aldı milleti
Özbekistan da buldu hürriyeti
Yedi devlet bir milletin nesliyiz
HOCALI KATLİAMI
Bin dokuz yüz doksan iki kışında
Dağlık Karabağ Özerk bölge idi
Sovyet Birlikleri işin içinde
Sözde, bu bölgeyi bırakıp gitti.
Ermeni ile, Rus’lar el ele verdi
Hocalıyı yerden yere serdi
Masum bebelerin başını derdi
Burada adalet, insanlık bitti.
Nineleri, dedeleri yaktılar
Çocukları kazığa bıraktılar
Hamile kadına şişler taktılar
Bunu yapanların hepsi de itti.
Alevler içinde kavruldu canlar
Yıkıldı yuvalar, dükkânlar, hanlar
Nasıl can dayandı, hayvan mı bunlar
Bu zulmü yapanlar kanını sattı.
DAĞLIK KARABAĞ
Azerbaycan Ermenistan sorunu
Asırlardır yaşar Dağlık Karabağ
Katliamlar yapmış doğru yorumu
İnsanlık çaresiz Dağlık Karabağ.
Ermenistan sınırları içinde
Gökçe Gölü ile dağlık biçimde
Siyasi baskının zorlu göçünde
Yerinden edildi Dağlık Karabağ.
Türkiye’nin destekleri yetmedi
Akıtılan kanlar durup bitmedi
Ermeni zulmü buradan gitmedi
Çok acılar çekti Dağlık Karabağ.
Ermeni dölü Sovyet kızıl ordu
Dağlık Karabağ’a karargâh kurdu
Talan etti bütün Milleti yurdu
Münevver ah çeker Dağlık Karabağ.
Bahtiyar Vahabzade Anısına
Ömrünün gülünü sevgiyle ektin
Topraklara, Bahtiyar Vahabzade.
Güllerin içinde kokunla tektin
Kula sundun Bahtiyar Vahabzade.
Azerbaycan, Şeki Kentinde doğdun
Kültür deryasında cahili boğdun
İnsanlara sevgi, saygıyı sundun
Can evinden, Bahtiyar Vahabzade.
Özgürlüğün adı seninle yaşar
Verdiğin eserler menziller aşar
Öğrencilerinin gönlünden taşar
Ummanlara, Bahtiyar Vahabzade.
Azeri toplumu hayrandır sana
Vekilleri oldun, doğrudan yana
Ne mutlu doğduğun o güzel an’ a
Gönüllerdesin Bahtiyar Vahabzade.
Azerbaycan, Bakü, Türk gözbebeğin
Kültüre, sanata çoktu emeğin
Seni unutmaz Münevver Düver’in
Kalbimdesin, Bahtiyar Vahabzade.
23-Betül Uçak-Sayın Münevver Düver, Röportaj için çok teşekkür eder iyi çalışmalar dilerim.
Münevver Düver Asıl ben teşekkür ediyorum ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Gelecek yıllarda sizinde Türk edebiyatına katkılarınız olması dileğimle sevgiler sunuyorum.
Kaynak: Münevver Düver
Betül Uçak
Niğde Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğrencisi
Okul ÖDEVİ: 2011
Aldığı Puan: 100
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.