Yaşanması gereken ne varsa yaşanıyor...
Şehrin ortasinda bağdaş kurdum oturuyorum. Uğultular aklimi allak bullak etmek için yarışa girmişler adeta. Cebimdeki iki kendisi küçük ama manası büyük kağıtlara bakıp bakıp geri cebime sokuyorum. İlahi bir güç beni buna zorluyor farkindayim. Tuhaflığında farkındayım fakat tam olarak kestiremiyorum. Hayatımı çizen puzzle parçaları tek tek yerine oturuyor. Tekrar çıkarıyorum kağıdı. Bunları düşünmek için çok erken belki ama kağıdı okuyorum, okuyorum okuyorum... Bir insan gelip geçmişti, üstelik davette etmemiştim, sonra düzene yenik düştüğünü ve tüm olumsuzlukları anlayıp geldiği gibi gitmişti. Ama iki hatıra bırakmış ve ömrüm boyunca kaybetmememi istemişti. Bendeki tuhaflığı keşfeden nadir insanlardandı. Üstelik ne bağırıp çağırmıştı nede bir öfke beslemişti şahsıma yönelik. Gelip geçmesi için bir rol biçilmişti belki ona ve baş koyduğum bu yolda biraz daha olgunlaşmamı sağlamıştı. Perde arkasında duran bir insanı sahneye itip onun ışığını etrafa yaymasını sağlamakta az iş değildi hani. Evet, o beni itmişti ve bıraktığı iki küçük kağıt parçasıda beni tetiklemesi için verebileceği en büyük armağandı. Gözümün içine bakmadıysa, elimi tutmadıysa ve tek nefeslik bile bir koku bırakmadıysa bu iz nasıl oldu ! Tuhaf, heycan veriyor. Üzülmemiş gibi yapmış ve ben de aslında hiç öyle bir şey hissetmemiştim. O bunu iyi başarmıştı. Diyorum ya bu yolda olması gereken ne varsa şimdilerde hepsi yaşanmakta. Ben de elimden geldiğince ipi birakmayıp asılmaya devam ediyorum...
// Talat Altun