- 829 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Hayat Sevinci
Bazen yaşananların, hissedilenlerin isimsiz olması gerekiyor sanırım. Bazen, bazı öykülerin, bir nefeste yazılan şiirlerin, apansız ortaya çıkan bir resmin, çamurla duyguların çiftleşmesinden meydana gelen heykellerin isimsiz olması gerekiyor belki de. Bazen hüzün gibi yağan yağmuru seyrederken ağladığımız anlara, kahkahalarla gülümsediğimiz zamanlara, terk edildiğimiz anda, ruhumuzda hissettiğimiz acı veren yumrulara bir isim takmamamız gerekiyor galiba. Çünkü o anlara biz isim koysak da koymasak da, hayat bir anlam yüklüyor, kendi kendine bir başlık koyuyor zaten. İsimli ya da isimsiz zaten hayat yazgımıza kazıyor o anları…
Ve yine çünkü; bazen bazı anlara, ilişkilere, duygulara koyduğumuz isimler bir süre sonra renk değiştiriyor; belki daha canlanıyor ya da soluklaşıyor. O zamanlarda eski isim yenisini arıyor. Her şey yerini karmaşaya bırakıyor; yüreğimizi deşen sebep yaşananlardan ziyade, koyduğumuz isimlerin anlamını yitirmesi oluyor. O yüzden hayat en iyi ismi biliyor aslında. En iyi ismi, bize o anları yaşatan hayatın kendisi koyuyor zaten… Bize düşen koyduğumuz isimleri değil, hayatın bize armağan ettiği anları yaşamak olmalı belki de…
Geçenlerde, “o gözler” kulağıma şu cümleyi fısıldadı : “Hayat sevinci”…
Bazen bazı cümleleri deştikçe, cümlenin içinden cümlecikler, duygular çıkar. Bu da öyle cümlelerden biriydi benim için. Cümleyi duyar duymaz, amatörce bir isim koymaya çalıştım evvela. Duygularımdaki belli belirsiz soru işaretlerini birleştirerek bir isim yaratmaya çalıştım, bu cümleyi fısıldayanla ben arasındaki ilişkiye. Sonra… Bir yandan isim bulmaya çalışırken, bir yandan da cümlenin anlamını ruhumda sindirmeye çabalarken şunu anladım : Bu cümlenin kendisine, söylendiği ana, ya da söyleyenle söylenen arasındaki ilişkiye bir isim koymak anlamsız olacaktı. Çünkü bu cümle sadece yaşan ve yaşatılan anların yankısıydı. Bu cümleyi hayat söyletmişti aslında ona… O yüzden ben de bu cümlenin doğallığını hiç bozmadım; lekelemedim, usulca ruhuma koydum sadece…
Hayat sevinci…
Bakmayın topu topu on iki kelimeden oluşmasına. Ne zor aslında birinin hayat sevinci olabilmek… Ve ne zor belki de hayatın insana bu cümleyi söyletmesi… Belki de hayatın söyletmesindeki giz, güven duygusundandır… Ama ne güzel birinin hayat sevinci olabilmek… Ben kendi adıma, aşktan üstün ve özel tutuyorum bu cümleyi. Ortada kocaman bir hayat ve kocaman bir sevinç var. Zaten ayrı ayrı kocaman yer kaplarken bu iki sözcük, bir de birleşince her türlü engeli aşabilecek kadar güçlü oluyor olmalılar. Bilemiyorum… Belki de bu cümlenin içinde bir yerde göremediğimiz, göğe yükselen bir merdiven var. Merdivenden çıkacak olsak belki yolda karşımıza geçmişte yaşanan hüzünler, mutluluklar çıkacak. Bilemiyorum… Bildiğim bu cümleyi duyan, ve duyacak olan her bir kişinin çok şanslı olacağı…
Bana ilk defa biri “hayat sevinci” dedi. Ve ben ilk defa soru işaretlerimle, içinde duygu barındığını düşündüğüm bir cümleyi savaştırmadım; o cümleye bir isim koymak için mücadele etmedim… Ve belki de o yüzden geçmişi ve geleceği düşünmeden, ve bir isim koyma telaşına kapılmadan kalplerimizi değiştirdik birbirimizle…
Evet evet… Hayatın bize sunduğu çok özel bir cümle olmalı bu… Hayatın içindeki herkes, hissetmeli, yaşamalı ve yaşatmalı bu cümleyi. Tıpkı… Tıpkı çiçeğin güneşe, toprağın suya, bulutun gökyüzüne, kuşun rüzgara dediği gibi demeli herkes. Herkesin kalbinde bir gün bu cümleyi söyleyeceği biri ya da birileri olmalı mutlaka. Çünkü hayatın bize sunduğu, isimsiz ama sonsuz duygu yüklü bir armağan bu cümle…
Oktay Coşar
2004 Ankara
YORUMLAR
hayat sevinci,umudun köprüsünde yol almaktır
bazen korkuluklara tutunur zamanın elleri
ve yavaş yavaş bırakırken parmak uçlarını
sendeleyen duygularla düşeceğini zanneder içindeki bellek
sonra isimsiz gökyüzüne döner
seslenir boşluğa
ve tüm gayretiyle yeniden yürümeye başlar...
sayfadaki isimsizliğin satırları güzeldi