- 3714 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Bağımlılık ve Bağımlı Sevgi İlişkileri
Bağımlılık sevgi gibi görünebilir. Çünkü o insanların, kendilerini bir başkasına şiddetle bağlamasına neden olan bir güçtür. Gerçekte bağımlılık sevgi değil, sevgisizliktir. Vermekten çok almanın peşindedir. Olgunlaşma yerine çocuklaşmayı besler. Özgürleştirmek yerine, kısıtlamaya, köleleştirmeye çalışır. Sonunda da ilişkileri ve insanları geliştirmek yerine yıkıma uğratır.
Sevgi ise insanın, kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla, benliğini genişletme arzusu ve eylemidir. Sevme isteği veya sevgi duygusu “sevme” değildir. Sevgide hem niyet vardır hem de eylem. Sevgi yaptıklarıyla belli olan bir irade olayıdır.Sevgi, özgür iradeyle yapılan bir seçim, bir tercihtir. İki insan birbirini ancak, her biri kendi başına yaşayacak güçte olup da, birlikte yaşamayı seçtikleri zaman sevebilir.
Bağımlılığın kaynağında sevgi eksikliği yatar.
Bağımlı kişilerin kurtulamadıkları içsel boşluk hissi, doğrudan doğruya ana babalarının, çocuklukları sırasında gereksindikleri şefkat, dikkat ve özeni kendilerine verememiş olmalarının bir sonucudur. Çocukluklarında sevilen ve özen gösterilen çocuklar, kendilerini değerli ve sevilmeye layık bulurlar. Kendi kendilerine karşı dürüst oldukları ve bu niteliklerini korudukları sürece de sevileceklerinden ve özen gösterileceklerinden emin olarak yetişkinliğe adım atarlar. Halbuki sevgisiz yada sevginin düzensiz bir biçimde gösterildiği bir ortamda büyüyen çocuklar, yetişkinliğe adım atarken böyle bir iç güvenden yoksundur. Tam tersine, içlerinde bir güvensizlik ve “hiçbir şeye yeterince sahip değilim” hissi ve dünyanın güvenilmez ve hiçbir şey vermeyen bir yer olduğu duygusu bulunur. Kendilerinin de değerli ve sevilebilir olduklarından pek emin değillerdir. Bu nedenle, nerde olursa olsun, ilgi sevgi ve güven elde etmek için çabalamalarına ve bulduklarında da kaybetmemek için hırsla yapışmalarına şaşmamak gerekir. Bu da onları, sonunda, korumaya çalıştıkları ilişkileri yok edecek, sevgisiz, karşılarındakini idare etmeye götüren Makyavelist davranışlara götürür. Sevgi ile disiplin elele yürür.
Bağımlı kişilerin aşırı bağımlılığı, aslında Karakter bozukluğunun (notu okuyunuz) en önemli tezahürüdür. Bağımlı kişiler öz-disiplinden yoksundur. İlgiye karşı duydukları açlığın, doyurulmasının getireceği hazzı geciktirmeyi istemezler ve bunu yapamazlar. Bağlılıklar kurmak için her şeyi yaparlar ve dürüstlükten bile vazgeçerler. Bağımlı kişilerin en önemli özelliği sorumluluk duygusundan yoksun olmalarıdır. Pasif bir biçimde başkalarının, hatta çocuklarının, onların mutluluk ve doyum kaynağı oluşturmalarını beklerler. Bunun için de mutsuz ve doyumsuz oldukları zaman, bundan başkalarını sorumlu tutarlar. Sonuçta sürekli olarak kızgınlık duyarlar. Bu nedenle, bir başkasına bağımlı olmak için kendinize izin vermeniz, kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülüktür.
Bağımlı kişi, bir başka insanın etkin bir biçimde kendisiyle ilgilendiğinden emin olamazsa, kendi bütünlüğünü hissedemez veya işlevini yerine getiremez. (Bunun bir bedensiz varlık olması, Spiritüalizm’de Obsesyon olarak adlandırılır, Obsesyon, bir varlığın başka bir varlığın yönetimi altına girmesidir. Bazı kişiler, kendilerine güvensizlikleri ve yeterince bilgi, deneyim sahibi olmamaları yani kendi ayakları üzerinde duramadıkları veya durmak zor geldiği için, kendilerine bir obsede ediciyi davet ederler. Obsede kişiler, yukarıya (Obsede eden varlığa) sormadan hiç bir önemli kararı veremezler. Kendi akıllarına, bilgilerine ve vicdanlarına güvenmeyi beceremezler, Bedenen sağlıklı insanlarda, "bağımlılık" patolojik bir hastalıktır.
“Bağımlılığı”, “Bağımlılık Duygusu” ya da “Gereksinim duymak” tan ayırt etmek lazımdır. Her birimiz, kendi kendimize ve başkalarına karşı öyle değilmiş gibi yapsak bile, mutlaka bağımlılık duygularına (gereksinimlerine) sahibiz. Ne denli güçlü olursak olalım, bir yetişkin olarak ne denli sorumluluk sahibi ve dikkatli olursak olalım, kendimize derinlemesine bir bakarsak, bir değişiklik olarak, ara sıra, başkalarının bize bakıp gözetmesini arzu ettiğimizi görürüz. Her birimiz kaç yaşında olursak olalım, ne kadar olgun olursak olalım, hayatımızda, doyum verici bir ana veya baba figürünün bulunmasını isteriz ve ararız. Ama çoğumuz için bu arzular ya da duygular, yaşamımızı yönetme, varlığımıza egemen olma durumunda değildir. Eğer bunlar yaşamımızı yönetmeye ve varlığımıza egemen olmaya başlamışsa, biz artık düpedüz “Bağımlı” oluruz. Bireyin yaşamının bağımlılık duygusu tarafında yönetilmesine, Psikiyatri dilinde “Pasif bağımlı kişilik Sendromu” adı verilir.
Bağımlı İnsanlar, sevilmeyi öyle çok arzu eder ve ararlar ki başkalarını sevecek enerjileri kalmaz. Bu kişileri açlıktan gözü dönmüş kişilere benzetebiliriz. Bunların kimseye verecek yiyecekleri yoktur. Sanki içlerinde bir boşluk, dipsiz bir kuyu vardır ve bir türlü tamamen doldurulamaz. Daima içlerinde bir şeylerin eksikliğini, bir şeylerden yoksun olduklarını duyumsarlar. Yalnızlığa katlanamazlar. Kendilerini bir bütün olarak hissetmedikleri için gerçek bir kimlik duygusundan da yoksundurlar ve kendilerini, tümüyle, başkalarıyla olan ilişkileriyle tanımlarlar.
Not: Nevroz ve karakter bozukluğu; Sorumluluk duygusunun normal olmayışı, bozukluğudur. Nevrotik biri çok fazla sorumluluk üstlenir. Karakter bozukluğu olan ise çok az sorumluluk üstlenir. Nevrotikler, dünya ile aykırılığa düştüklerinde, otomatik olarak suçun kendilerinde olduğunu varsayarlar. Karakter bozukluğu olanlar ise aynı durumda otomatik olarak dünyayı suçlu bulurlar. Çok azımız dışında herkes bir dereceye kadar Nevrotiktir ya da Karakter bozukluğuna sahiptir. Bunun nedeni hayatta, hangi şeylerden sorumlu olup, hangi şeylerden sorumlu olmadığımızı ayırt etmenin, çok zor olmasıdır. Bu hiçbir zaman tam anlamıyla çözülemeyen bir sorundur.
Kaynak: "Az seçilen yol" Dr. M. Scott Peck, Akaşa yayınları
Düzenleyen: Tuncay Erciyes, 23 Ekim 2004,