- 683 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Neva - 1
Sırça köşkün hastalıklı kızıydı Bıdık... Neden Bıdık dediğinizi duyar gibiyim... Babası bu takma adla çağırırdı Neva’yı, ve Ağabeyi de... Gün boyu evin içinde bir aşağı bir yukarı merdivenlerden hızla iner, çıkar koşar dururdu... Sonrasında mutlaka hastalanır ve bitkin düşerdi... Anne - Babası ve Büyükannesi sabaha değin başında bekler nefesini dinlerlerdi... Ateşlenir, yüzü kâğıt misali bembeyaz olur, soluğu kesilecek gibi halsiz düşerdi... Başında bekleyen Annesi ve büyükannesi onun yine olanca enerjisini harcayıp bütün gün evin içinde bahçede koşup oynayıp aşırı kendisini yorduğunu sessiz fısıltılarla aralarında konuşur ve bu kız ne zaman iyileşecek, diyerek uykusuz saatler geçirirlerdi... Sabahın ilk ışıklarıyla Bıdık yine gözlerini açar su isterdi... Annesi uykusuzluktan bitap düşmüş şişmiş gözleriyle bakar ve
--Uyandın mı sen kuzum derdi ve yardımcısına seslenirdi;
--Ayşe! Su getirir misin?’’derdi ve Ayşe suyu getirdikten sonra
Annesi Bıdık’ın çayını hazırlamaya mutfağa inerdi... Hazırladığı çayla dönen annesini gören Bıdık;
—Yine miii! Diyerek cılız bir sesle çığlık atardı...
—İçmek istemiyorummm’’!...
Binbir güçlükle ağlaya ağlaya bir fincan çayı Anne, Nine ve Ayşe Bıdık’a içirirlerdi...
Neva’nın sağlık sorunları hiç bitmezdi... Öyle her şeyi yemezdi... Birçok yemeği elinin tersiyle iter, midesini bozmuş bir yetişkin edasıyla yemeği reddederdi... Zaten havale nöbetleri geçiren Neva’nın bu durumu aileyi inanılmaz boyutlarda üzerdi... Çok zayıftı Neva, memleketteki tüm doktorlar görmüştü neredeyse Bıdık’ı ve bazı Avrupa ülkelerine bile götürülmüştü, anne ve babası tarafından, ama hiç bir çare bulunamıyordu... Ne kadar yaşayacağını doktorlar kanaat getiremiyor;
—Evine götürün mutlu olacağı şeyler yapın, ALLAH ’tan ümit kesilmez, bir şey olacaksa eğer kendi evinde ailesi ile mutlu iken olsun hastane ortamına dayanmaz küçücük yüreği, yaşadığı sürece sizlerle mutlu geçirsin..!’’ derlerdi ve yasa boğarlardı ailenin yüreğini...
Sadece havale nöbetleri ve bitkinliği değildi Neva’nın hastalığı, cildinde inanılmaz ve insanın baktığında yüreğini ağzına getiren türden yaraları vardı... Bir cilt uzmanı gelmişti yurt dışından aile hemen götürmüştü Neva’yı... Bir umuttu... Doktor bir bayandı, tüm tahlilleri yaptıktan ve Neva’yı iyice muayene ettikten, Neva’nın yüzünün düşüklüğü gözlerinin dışına fırlayacakmışçasına zayıf ve cılızlığını, bakışlarındaki yorgunluğunu, yüzünü ve nazenin vücudunu iyice inceledikten sonra aileye onlar için müjde niteliği taşıyan cümleyi söyledi;
--Eğer yaşarsa o yaşları görürse, ergenlikle beraber bu rahatsızlıklar bitecektir ve iyileşecektir. Aldığım eğitimim ve bugüne dek hasta/vakalarımda gösterdiğim başarılarımda bir yanlışım olmadıysa/ki olmadı ben bunun size garanti olduğunu bile söyleyebilirim’’ ALLAH şifa versin dedikten sonra hiç bir şeyden haberi olmayan Neva, Anne ve Babasıyla hiç sevmediği ilaç kokan hastaneden çıkıyor olmalarının verdiği sevinçle dolu olurdu... Yine öyle olmuştu ve garipti, doktorun söylediklerini anlamışçasına çok mutluydu...
Neva’nın hastalığından dolayı tüm ilgi onun üzerindeydi... Oysaki ailenin dört çocuğu daha vardı. Yani Bıdık ailenin dördüncü çocuğuydu... Babası sürekli iş gezilerine çıkardı. Haftanın iki ya da üç günü evde olamazdı... Anne ve aile fertleri artık sürekli ergenlikle, genç kızlığa ilk adım attığı gün iyileşeceğini tüm halsizliklerinin biteceğini sık sık bıdığa söylemeye moralini yüksek tutmaya onu olumlu yönde motive etmeye çalışıyorlardı... Yoğun bir ilgi vardı ve eve gelen giden eş/dost ve akrabalar geldiklerinde bıdığın yüzüne bakıp fısıldaşırlardı...
BIDIK!...
Çok rahatsız olur daha da çok içine kapanırdı. Bu ilgi ve manidar bakışlardan ve motive edici sözler sarf edildiğini anlardı... Ne kadar çocuk olursa olsun, kocaman bir yüreği, hassas zarif ruhu ve güçlü bir sezgisi vardı... Aslında O minik anlayışlı yürek her şeyin farkındaydı ve bu halinde bile en ufacık bir olumsuzluğa, haksızlığa, sevgisizliğe, umudu yitmişlere gecelerce başında bekleyen aile efradına sırtını dönüp uyur gibi davranıp kapalı gözleriyle ağlar ve gözyaşlarını kalbine akıtırdı... Hisli, açlığa, yokluğa ve fakirliğe ve zulme ağlardı, bu kadar yoğun ilgi ve şefkat duvarlarıyla örülü yaşantısında o minicik kalbiyle adalet tomurcukları açardı içinde;
--Büyüdüğün zaman ne olacaksın bakayım?
—Avukat olacağım! Derdi…
Her şeyin farkındaydı, ama korkmuyordu ölmekten... Nasıl bir şeydi acaba ölmek ölünce ALLAH babasının makamınamı çıkacaktı, o zaman acıları bitecek miydi; kanayan yaralarının acıyan sızılarının sonu mu olacaktı, bayılmalar havaleler bitecek miydi ölünce?...
Eve sürekli gelen akrabalardan çok rahatsız olduğu, bir anda başı dönmeye ve gözleri kararmaya başladığı bir anda, kapıda beliren Babasını görünce sevinç çığlığı atarak;
—Babaa!... Diye bağırdı... Ona doğru yürüdü... Babası da;
—Bıdık koş bana diyerek kollarını açtı.
Koştuğu sırada ayağı gül fidanına takılan Bıdık, yüzüstü yere düşüverdi... Babası iş seyahatinden dönmesinin vermiş olduğu yorgunluk ve de Neva’nın düşüşüyle sanki tüm bedeninin yere yığılmışlığıyla hemen büyük bir korkuyla kucakladı ve Neva’nın iki kolu iki yanına düştü, tüm aile hepsi birden yürek ağızda bahçeye koşuşturdular...
Devam edecek…
08.06.2010
NEŞE CÖMERT