- 581 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Merve’nin günlüğü – 5
Merve’nin günlüğü – 5
Kalbi şimdi daha bir sıkıntı ile karışık hızlı çarpmaya endişe ve umut içinde daha bir karmaşık hal içinde görüşme yapacağı işverenin karşısına çıkmak için bekleme salonunu aldılar burada olma nedenini bırakıp yine ışık hızı ile düşünmeye kendisini verdi “..hayat işte hep istemediklerimi yapmaya zorluyor beni ..kalmak istiyorum diye didinip duruyorum ancak durdurmuyor ..dinlemiyor..dinlendirmiyor ..her şeyin seninle anlam bulduğu sen sen benim dilimden düşen gümüş sözcüklerim olmalısın dediğim sevdiğim insan...bir mumun yanışı gibi ışık verirken kendimi tüketişimi ne zaman fark edeceksin…her şeye karşın,ben sana tutkun,her şeye karşın ben sana vurgun… her şeye rağmen ayakta ölmek,ayakta sevmek seni, seni yalnızca,yalnızca seni…” bir düşünce girdabından diğerine dalıp çıkıyordu .”Merve hanım..Merve hanım buyurun içeri ..” uff kaç kez ikaz edilmişti acaba diye kısa bir şaşkınlıkla toparlandı dalıp gitmiş olmalı sessiz derinliğine neticede 54 basamak çıkmış bunun sonucunu görmeliydi ayrıldığı günü hatırladı “..gitmiştim.. saçımdan tırnaklarıma kadar boylu boyunca bir gidiştim... yavaş yavaş biterek gittim ... oysa ne bitmek ne de yitip gitmek istemiştim ..” şimdi aynı hislerle giriyordu odaya .Alışık olduğumuz türden öyle zengin döşenmiş al benisi olan aman aman bir oda değildi kabul gördüğü oda orta yaşını geçmiş biraz asabi dikkatsiz giyimli adam bildik sıkıcı soru cevap tarzı kurallardan ibaret her yanı uyarı levhaları asılı konuşmasını yapıyor da yapıyordu ama merve’nin aklı düşünce dünyasının konuşmalarında kalmıştı “..seni gözyaşlarımda hissettiğim zaman...nasıl nerde olursa olsun seni hatırlatır bana hep zaman ...ağlamaya zaman verdim peki ya sana hangi yolu seçersem seçeyim seçtiğim tek yön tüm yollar sana çıkartır beni dediğim gün sen ne yaptın.. ve yine de kaybolurum senin yolunda bir sen bulursun beni senin boşluklarında bir de yine sen.. “ arada bir başını kaldırıyordu Merve iş yeri sahibinin konuşması bitmemişti aradığı bütün özelliklere sahip olduğunu fark etmiş olmalı ki onca konuşma içinde sadece son sözlerini duyabilmişti “..referanslarınız sağlam..peki..yarın gelin hemen başlayın ..” Kapıdan çıktığında 54 basamağı ineceğini düşünmedi bile bir masal gibiydi ne çok zor geçmişti
şuraya gelinceye kadar ve ne çok kolay olmuştu her şey 17 basamak inmişti ki “.... oyuncak mıdır ki gönül ?
istediğin zaman avuçlarının içine alıp okşayasın .. annem derdi ki hasretinin kırmızısı niye hep kan kokuyor ..? istemediğinde eskitip yıpratasın diye mi ?? zaman zaman aklımı eskitiyor bu söz..” basamakları inmek neredeyse çıkmaktan daha zor olduğunu hayretle yeni fark ediyordu “...düşünüyorum düşünüyorum ne kadar özleyebilirim diye ? sanırım ben kadar .. bütün bir ömrü etkileyecek bütün bir ömür kadar uzunca o bir an kısa bir an çakan bir şimşek ne ise ..” basamaklar azalmıyor çoğalıyor sanki bitmek bilmiyordu “..bazen küçücük dunya.. bazen uçsuz bucaksız.. nerede kaybolmuştuk, nerede buluşacak mısız? .. hayatım 4 işlemden ibaret ..benimde var elbet içinde dönüp durduğum dört işlem ..” Son katın basamaklarını inecekti az sonra içi içine sığmıyordu yarın işe başlayacak yepyeni bir hayat kendini bekliyordu “..bugün varlığımın infazına hükmettim.. durgun bir denizle yanan bir kentin arasında kaldım.. yamacıma yanaşan şu gemi son kavşağım olsun. isimsiz olsun.. eylüle açılıyor dalgalar.. Ah kalbim üzerine çullanacak yine sonbahar.. sulara sok kanlı saçlarını.. el salla tren istasyonuna, kıyıdaki cam kırıklarını damıt.. olsa olsa bir sevgiden düşmüştür bu acı.. peki neden ben oldum bu acının sarnıcı.?” Öylesine gelişigüzel dağınıkça sıralıyordu ki cümleleri keşke not etseydi merak etmiyor değildi çok komik tutmaz cümlelerden mi kuruluydu neyse son basamaktan da kurtulmuştu şimdi caddenin aydınlık akışı içindeydi aklına duygusal cümleler gelmeye başlamıştı “..Bir renk seç dedi hayat…siyah’ı aldım sen de beyaz’ı almışsın.. şimdi aşk nedir diye sorsalar,akla karayı seçmek derim.. sanma ki bu şikayet dermanım kalmadı ...yorulmadan bul beni ..ben bir kısrak gibi gelmişim dünyaya ...şahlanıp koşmak içimde var ..hoşçakal .. “ Neden öyle fısıldadı ki bir anlamı da yoktu kime niçin hoşça kal demişti işte birden çıkmıştı ağzından üzerinde durmalı mıydı yoksa söylenmemiş mi kabul etmeliydi imdadına yeni düşünce duygu akışları yetişti “..bendeki bu ruh, kendi bedenini asla benimseyemedi…durmadan dışarılara taştı…sancılı ve huzursuz voltalar attı cennetten cehenneme... sonunda seçimsizliğinden dünyaya sıkıştı…şimdi kalbim kalbine bir yuva, ruhum bedenine bir vücut buldu diyorken, aşkınla öldüreceksin beni...ölümden kortuğumu sanma…bir kez doğdum ama defalarca öldüm şimdiye dek…korkum ölmekten değil..korkum ölümün senden gelmesi…Yüreğime sardığımın binbir köşesinden çekiştirerek yüreğimi paramparça etmesi…” bugün işe alındığını ailesine nasıl müjdelemeliydi cüzdanını yokladı pasta alacak kadar parası yoktu fırın önünden geçiyordu annesinin sevdiği simit ve poğçalardan almayı güzel bir ikindi çayı ile bu haberi vermeliydi evde herkese yetecek kadar aldı durakta otobüsü beklerken yüzündeki tebessümü mutlu heyecanı kimse bilemezdi belli belirsiz sözcükler dudaklarından çıkıyordu “..bugün elde var 1 gibiyim..bir şeyler fazla geliyor..boğazım düğümleniyor bir kördüğüm gibi..nefes alamıyorum ama yaşıyorum..nasıl mı? bir de bana sor..” Otobüs kalabalık değildi cam kenarını tercih etti başını dayamak gözlerini kapamak ruhunu dinlemek olanları değerlendirmek istedi onu görenler uyandırmaya kıyılmaz bir masal kızı gibi göreceklerdi…
09.08.2011 / Mustafa kaya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.