- 738 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BEYAZ ADAMLA SİYAH ADAMI BİR KILMAK (BÖLÜM1)
İDRİSSA ZAİRE’DEN TÜRKİYE’YE
Sokakta keçilerin belediye hizmetlisi gibi çalıştığı, nemin insanı nefes alamaz boyutta etkilediği, uzun süredir şehre belediye hizmetlerinin girmediği, kaosun tüm boyutları ile yaşandığı bir şehir, Zaire Başkenti Kinsaşa.
Zaire; geçmişi temizlemek, yaşanmışlıkları unutturmak için ismi değiştirilip Demokratik Kongo yapılsa da insanlığın suç saydığı her şeyin acımasızca yaşandığı bir Orta Afrika ülkesi olarak bilinmeye devam edilir. 2,3 milyon km² yüzölçümü ile Afrika’nın üçüncü büyük ülkesi olan Demokratik Kongo ile komşu Kongo Cumhuriyetinin başkenti Brazaville arasında sadece Kongo nehri yer alır. Devasa görüntüsü, dayanılmaz gücü ile Kongo nehri, hem taşımada hem sulamada, hem de beslenmede büyük bir katkı sağlamaktadır bu ülkede yaşayan insanlara.
Kongo’da, tüm aç ve hırslı insanların iştahını kabartan “elmas” vardır. Elmasın optik özellikleri ona güzellik ve kıymetli ziynet eşyası özelliğini vermektedir. Kongo nehri her gel-gitte kıyılarına elmaslar bırakır. Yoğun yağan yağmur sonrası ayağınıza küçük ya da büyük bir elmas parçası takılabilir bu topraklarda.
Keşke tüm elmasları yağmur getirebilse o doyumsuz insanların önüne. Yetmez elbette daha fazlasını isterler, daha çok emeğe ihtiyaç duyarlar. Kaos yaratırlar, iç savaş çıkartırlar daha ucuz insan gücü için. Son yıllarda yaşanan insanlık dramına karşı elmas için yeni bir sınıflandırma tanımı ortaya çıkmıştır. Bu sınıflandırmaya göre iki çeşit elmas vardır, bunlar savaş ve savaş-dışı elmaslardır. Savaş elmasları adından da anlaşılabileceği gibi elmas şirketlerinin desteğiyle ülkede iç savaş çıkartılarak ve ülkenin insanları çok zor sağlık koşullarında zorla çalıştırılarak elde edilenidir.
Ülkede yaşayanların yüzde altmışı Hutu, kırkı Tutsidir. Belçikalılar gelene kadar kültürleri birbirlerinden farklı olsa da, o güne kadar bir arada yaşayan Tutsi ve Hutular birbirleri ile anlaşabiliyorlar, birbirlerinden kız alıp kız verebiliyorlardı. Elmasa dönük hedefleri olan Belçikalılar, Afrika siyasetinde ayrımcılığı toplumun her kesimine yaydılar. Ayrımcı politikaları, Kongo için kontrolün elde tutulmasının garantisi olarak gördüler ve bölgede azınlıktaki Tutsileri, Hutulara karşı desteklediler.
Belçikalılar tarafından ayrımcılıkta üstün tutulan Tutsiler, Hutulara göre çok daha iyi koşullara kavuştular. Belçika, çıkar çatışmasına düşürdüğü iki topluluğun yarattığı kan gölünde, kaosu bir yönetim biçimi olarak benimsedi. Bu yöntemi kullanan hiçbir emperyalist ülke insan faktörünü dikkate almaz. Belçika da ülkede tutunabilmek, daha fazla elmasa ulaşabilmek için, Hutular ile Tutsiler arsında çözümlenemez bir ayrım ve çatışma ortamı yaratmıştır. İki taraftan öldürülen insan sayısı sekiz milyonun üzerindedir.
İdrissa, böylesine bir kaosun yaşandığı bir ülkede doğmuştu. Baba tarafı Müslüman, anne tarafı Hıristiyan’dı. Baba üniversite bitirmiş, siyasete soyunmuş, hem milletvekilliğine, hem de Demokratik Partide başkan yardımcılığına kadar yükselmişti. Ülkedeki karmaşa evde de mecliste de üst düzeyde güvenlik problemlerinin yaşanmasına neden oluyordu. Her gün bir suikast ve bir milletvekilinin ölüm haberi kanıksanır hale gelmişti.
Belçikalılar kendi oturdukları semtlerin tüm alt yapı sorunlarını çözmüşler, asfalt yolları Kongoluların oturduğu sokak başlarına kadar yapmışlardı. Asfalt yolun bittiği yerde son beyazın yaşadığı gerçeği, dünyanın sadece sömürülen ülkelerine hastır. İdrissaların evi tam bu sınırda, daha iyi bir bölgeye geçen bir Belçikalıdan alınmış; tek katlı çokça odası olan, diğer Kongoluları kıskandıracak kadar büyük bir evdi. İdrissa üniversite ikinci sınıfa kadar devam etmiş, şiddet nedeniyle bir yıldır okuluna devam edemez bir pozisyonda, diğer kardeşleri gibi evden çıkmadan yaşıyordu.
Bir akşam baba iki koruması ile beklenmeyen bir anda ve heyecanla eve geldi. İki oğlunu ve iki kızını anne ile birlikte büyük salona topladı.
“İdrissa, senin hemen ülkeyi terk etmen gerekiyor. Önümüzdeki günlerde şiddet evimize kadar gelebilir. Önce seni, sonrada diğer aile fertlerini hızla ülke dışına çıkarmam gerekiyor. Bu gün Türk Büyükelçiliği’nden sana üç aylık vize aldım. Belçika üzerinden Ankara’ya uçak biletin de hazır, üç saate kadar yola çıkacaksın.”
İdrissa, o ana kadar çok az bilgi sahibi olduğu bir ülkeye, bir bilinmeze, üç saat içinde yola çıkacağını duymuş olmanın şaşkınlığı ile annesine baktı. Bembeyaz dişlerini sıkarak, gözlerinden sessizce akan gözyaşlarıyla, küçük kardeşine sımsıkı sarılan annesinin görüntüsü, bir daha aklından hiç çıkmayacak; her gece bu hazin kare rüyalarını süsleyecekti.
Hızla hazırlanır, üç gömlek, üç pantolon ve iç çamaşırının konulduğu bir sırt çantası. Baba, beş bin dolar nakit parayı oğluna verir. Bunun bin yedi yüz dolarını Türk Büyükelçiliği’nde bir görevliye vereceğini, onların vereceği bir bilet ve belge ile yola çıkacağını anlatır. Sonrası için bir garanti verememektedir. Onun zekâsından ve olağanüstü iletişim yeteneğinden emin, güvende olabileceğine inandığı bir ülkeye yollamak, bulabildiği tek alternatiftir.
Uzun süren uçak yolcuğunu hiç anlamamıştır İdrissa. Tüm sevdiklerini, idolü babasını, o yardımsever, gönüllü Kızılhaç görevlisi biricik annesini, kardeşlerini geride bırakmıştır. Neden babası kalmasına, onun mücadelesine ortak olmasına izin vermemişti ki… Biliyordu her şeyin kötüye gittiğini. Ya babasına bir şey olursa, ailesine kim sahip çıkabilirdi? Orada kalmalıydı ama karar verme aşamasında seçim olanağı tanınmamıştı. Her şey çok ani olmuş, sevdikleri ile doyasıya vedalaşamamıştı.
Ankara, onun için hiç bir anlamı olmayan bir şehirdi. Yanındaki para ile ne yapabilirdi? Bir tek isim, telefon ya da adres yoktu. Uçaktan indi, gümrük işlemleri için girdiği kuyrukta ilerlerken çevresini izledi. Uçaktan inen tek zenci olmanın etkisi ile çevresindekiler onunla ilgileniyor, o ise sadece gülümsemeye çalışıyordu. O gün, daha sonra hayatının kâbusu olacak yabancılar polisi ile ilk defa havaalanında tanıştı.
Ertesi gün Ankara Emniyet Müdürlüğüne gelmesi gerektiğini, elindeki geçici belge yerine üç aylık oturma iznini içeren yeni bir belge vereceklerini; beladan uzak durması gerektiğini anlattılar. Onu havaalanından şehre giden bir araca bindirdiler. Puslu, nefesini zorlayacak kadar hava kirliliğinin olduğu bir kasım gecesi, onu Ulusta bıraktılar. Yorgun, uykusuz, en önemlisi geride bıraktıklarından habersiz sıkıntı ile titreyen vücudunu ısıtacak ilk otele girdi. Sabahleyin bir taksi ile Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gitti. Yasal süreci tamamladığında, oradaki görevli yanındaki parayı sordu. “Bu para ile Ankara’da çok fazla dayanamazsın. Ben Eskişehirliyim, seni oraya göndereceğim. İltica talebini ya da diğer hukuki süreci orada tamamla” İdrissa, sadece ayazı ve hava kirliliğini bir geceliğine tanıdığı Ankara’yı polis eşliğinde terk eder ve başka bir bilinmeze
Eskişehir’e doğru yola çıkar.
YORUMLAR
Sevgili dostlar bu bir roman denemesinin ilk çalışması. Bu başlıkta eski bir hikayem var. Öykülerim içesrinde iki yıl önce yayınlanmış. Şimdi ikisini de okuyunca arada nelerin değiştiği, olgunluğun yazıyı nasıl değiştirdiğini görüyorsunuz. Bu arada profesyonel bir editörün katkısı yazıya yansımış. Asuman Hocama teşkkürlerimi iletmek istiyorum. Bizim atladığımız bir kural hatası var ise lütfen yazın. Osman Taşlıca