- 526 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hakan' ın İlk Sigarası
Boşlukta hissetmişti kendini, her zamankinden daha fazla ve daha acı dolu. Tek bacağı kırılmış, tamir etmek amacıyla amatörce elden geçmiş, her yanı bantlarla sarılmış sehpanın önünde, deri ile kaplan- mış sandalyede eski bir kitap elinde oturuyordu. Okuduğundan pek anlamasada devam ediyordu. İnadına devam ediyordu. Belki, belki sıkıntısı geçer diye ama geçmemişti sıkıntısı. Ne olduğunuda bilmiyordu. Kendisini hayal kırıklığını hissetmiş bir genç olarak hissediyordu. Hani ırmakların yavaş akması, bulutların yerinde sayması, akşamın hiç gelmemiş olması gibi garipti onun bu halleri. Sonunda kitabını sehpanın üstünde, televizyon kumandasının yanında bekleyen kitap ayracını alarak kaldığı sayfaya iliştirdi ve kitabını sanki daha ömrü boyunca açmayacakmış gibi kapattı. Sandalyede arkasına yaslandı. Şimdi aklına sevdiği kız takılmıştı. Platonik bir aşktı bu. O dünyaların en güzeli, sabah güneşine benzeyen kıza açılamıyordu. Yapamıyordu. Onu durduran bazı sebepleri vardı. Bütün bunları düşünürken hiç beklemediği bir anda kapı çalınca irkildi, ayağa kalktı ve kapıyı açmaya doğru gitti. Kapıyı açtığında ailesinin son üyesi olan eniştesini gördü karşısında. Evde unuttuğu -çocuğunun en sevdiği- oyuncağını almaya gelmişti. Ufaklık iki yaşında olabilirdi ama otuşüç yaşındaki, saçlarında kar tanesine benzeyen aklar düşmüş olan adamı tam bir saatlik yolu gelmeye mecbur bırakmıştı. Sürekli ağlamıştı ki bu bıkkınlık derecesine varmıştı bütün ailede. Feryat figan annede başlayınca git oyuncağını al diye sinirlenip evden kendini sokağa atmıştı. Şimdi bir saat süren yoldan sonra kayinçosunun karşısında alp dağlarından daha fazla soğuk üflermişçesine burun delikleri açılıp kapanıyordu. Kapı açılır açılmaz:
- “Selamunaleyküm” dedi.
- “Aleykümselam enişte!” sonrasında hemen ekledi:
- “Hayırdır ne oldu?”
- “Sorma çocuğun oyuncağını unutmuşuz. Evde ağzı açıldığı kadar bağırıyor. Susturamadık bir türlü.
Son çare olarak da buraya geldim işte. ”
- “Buyur enişte gir içeri”
- “Yok sağol hemen gideyim.”
- “Tamam sen bilirsin.”
Eniştesini kapıda bırakıp içeri oyuncağı aramaya gitti. Salona baktı yok, mutfağa baktı yok, küçük
kardeşinin odasında da yok son çare olarak balkona ve banyoya baktı ki oyuncağı banyoda buldu. Aklına hemen internette sosyal paylaşım sitesinde arkadaşının paylaştığı “murphy kanunları” geldi. O kanun- larda şöyle bir madde vardı; "aradığın şey baktığın en son yerdedir". Eniştesinin yanına
kapıya doğru giderken, tahta kapının artık açık değil kapalı olduğunu farketti. Gülümseyerek salona girerken az önce aklına gelen sözü eniştesine, dudaklarında leblebiyi ezercesine küçük
harflerle söyledi. Enişte bey bu sözü çok beğendi beğenmesine ama en çok beğendiği şey şu anda içtiği sigarasıydı. Salona giren Hakan’ a sigaranın dumanını üfleyerek:
- “Neler kaçırıyorsun şu meredi içmeyerek.” dedi.
- Sağol Hikmet abi içmeyi verim gitsin.(Eniştesine bazen ismiyle hitap ederdi.)
Eniştesi pek diretmedi.Sonuçta zararlıydı sigara.
- Neyse oyuncağı verde ben gideyim artık.
Yavaşça deri koltuktan kalkarak, sehpanın kırık bacağının olduğu taraftan salonun kapısına yöneldi. Hakan’ dan oyuncağı aldı ve geçen senenin modasına uygun olan yanlarında mavi çizgili, düz taban beyaz ayakkabısını giydi.
- Hadi selametle.
- Görüşürüz! Yine gel ama alp ve ablamıda unutma sakın.
Gülümsedi. Çok geçmediki bu cümleleri kurmasından sonra hemen kendi kendine; “Ne dedim ben, çok ayıp ettim. Hiç öyle söylenir mi? Tek gelince çekilmiyorsun gibi anlamıştır kesin. Ah salak kafam ah!”. Salona evin müdavimli hırsızıymışcasına ufak adımlarla ses çıkarmadan girdi. Salonun yarıya kadar inmiş olan perdelerini fark edince hiç oturmadan perdeleri tamamen indirmek için perdelerin yanında aldı soluğu. Perdeleri indirirken mahalleden sevdiği kız Suzan geçiyordu. Öylece dona kaldı. Gözleri kamaşmıştı onu görünce yine. Yeni yeni farketmişti o Suzan değildi. Onun küçük kardeşi olan Nurtendi. Birbirlerine o kadar çok benziyorlardı ki ayırtetmek çok zordu. Aralarında altı yaş olmasına rağmen Suzan ile Nurten’ i karıştırmamak elde değildi. Hakan perdeyi indirmeye devam etti. Pencereyi aralık kalacak şekilde açtıktan sonra diğer balkon tarafından gelecek rüzgar yüzünden kapanmasın diye pencerenin önüne annesinin uzun uğraşlar sonucu ölmekten kurtardığı çiçeği yerleştirdi. Ah bi annesi görseydi kim bilir ne derdi.
İçerisi yavaş yavaş o ağır nemi dışarı atmaya başladı ve temiz hava ile doldu. Bu sefer çok sevdiği deri kaplı sandalyesi yerine üç kişilik koltuğa uzandı.
Uzanırkende sandalyeye: “Ey rahmetli üçlü koltuğa geçiyorum ben sakın ha kızma” dedi.
Sandalyesini ona küçük yaşta otururda bir kaç dakika ders çalışır diye dedesi hediye etmişti ama nafile ne ders çalışıyordu ne de sandalyeden kalkmıyordu. Sandalyesi dedesi öldükten sonra çok değerlenmişti. Onun için sandalyesine ey rahmetli diye söylerdi sürekli. Uzandığı yerde sağ tarafa
doğru yatırınca yüzünü, gözlerini eniştesinin bıraktığı sigarada takılı bir halde buldu.
Kendisiyle sesli sesli konuşmaya başladı.
-Denemelimiyim. Saçmalama kaç yaşına geldin de içmedin şimdi mi içicen. Sen değilmiydin kendine hep ölmeden herşeyi denemek lazım diye söyleyen. İyide o başka bu başka. Bu zararlı insanın ömrünü kısaltıyor. Doktorlara kaç kere güvendinki bunada güvenesin.
Elini sigara paketine uzattı. Ve:
- Ya enişte bey beni denemek maksadı ile bilerek bıraktıysa. İçindekilerin sayısını
biliyorsa. Benim içip içmediğimi öğrenmek için yapıyorlarsa.
Çok sinirine dokunmuştu. Nasıl deneyebilirlerdi onu. Öyle sinirlenince Uzun ince parmaklarını sigara paketine uzattı. Elinin içine alıp avucunda sanki ondan bütün servetini istiyorlarmışta o da koruyor- muş gibi tuttu sigara paketini. Hızlı bir şekilde de sigarayı içinden çekti. Ağzına götürdü ve sigara kutusunun yanındaki iskambil kağıtlı çakmağı alarak sigarasını yaktı. İçine çekemiyordu. Bu
durumuna ilk başta güldü. Sonra canı sıkılmaya başladı. Ciğerlerini şişirecek şekilde yoğun bir dumanı içine çekti. Hemen öksürmeye başladı. Az kalsın dumanın içinde boğulacaktı. Birkaç fırt daha çektikten sonra alıştı artık. Daha sık ve daha yoğun çekmesine rağmen öksürme gibi bir durum yoktu. Kalktı ayağa ve balkona gitti. Suzanı görürüm belki diye. Aklına Suzan gelince izmarite yaklaşan tütün yığınından son bir kez çekti ve bütün dünyaya haykıyormuş gibi üfledi. Duman yoğun yoğun yukarı doğru yükseliyordu. Tabi ona öyle geliyordu. Yoksa yıllardan beri içen biri için o dum- an sadece sigarayı yakarken çıkan dumana eşitti. Balkonda duramadı ve içeri girdi, odasına gitti yatağına uzandı. Düşünmeye başladı. Hayaller kurdu. Sigaraya başladığınıda biliyordu artık. Başlamıştı sigaraya. İleride suçu eniştesinede atsa da artık o da yenik düşmüştü sigaraya.