- 1736 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
NECİP ABİ GECE GELİR
“Karanlığın şahidi yoktur" derdi nenem. Ne zaman yıldızlı bir gökyüzünün altında yürüsem, bu ihtiyar, buruşuk ve kasvetli sözler çınlar kulaklarımda. En kalabalık caddelerden geçerken dahi korkarım. Gece gecedir. Nankördür ne de olsa.
Pusular gece kuruldu. Mahalleyi gece soydular. Gece yaktılar ikizlerin kahvesini. Bir gece vaktiydi komşumuz Necip Abi odama girdiğinde. Gece kan ve korku. Gece suskunluk ve şaşkınlık. Gece Necip Abi.
Necip Abi elinde gazetesi, bizim mutfak camına bir metre mesafedeki balkonunda, yüzük parmağıyla orta parmağı arasına sıkıştırdığı sigarasını tüttürür. Yedide gelir işten; doğru balkondaki pöstekisine. Yemeğini de orda yer. Çayını içer, kek getirir karısı. Bir de helvayı sever. Karısını sevmez yanında. Karısı da onu sevmez ya. Tepsiyi attığı gibi doğru televizyonun karşısına. Çekirdek çıtlatır ortanca kızıyla. Yarışmaları seyrederler ekseri. Çığlık atarlar, butlarını döverler her kaçan soruda. Büyük kızı geç gelir eve. Fabrikada vardiyalıdır. Gelir gelmez yatar hemen. Velhasıl balkonda pek rahattır Necip Abi. Ah bir de şu haşaratlar olmasa…
Ekseri voltajlar düşük olur bizim mahallede. Sokak lambasından taşan sigara dumanı kokulu ışık, tavanımızdan sarkan sarı ampulden daha çok aydınlatır evimizi. Annem bir güzel sıyırır kadife perdeyi kenara. Yaz ise pencereyi açar, bağrını döner karşı dağın rüzgarına. Kapıda güllü fistanı sallanır, gül kokusu değer burnuna. Necip Abi, terler annem yaka düğmesini açtıkça.
Kış ise; çerçevelerin altına çarşaf tıkar annem su girmesin diye. Odanın içinde bulaşık leğenleri maşrapalar. Fareli çatıdan boz bulanık sular damlar. Küçük ellerimi sulara daldırır kor olmuş sobaya su atarım. Yerler ıslanır. Annem eskimiş yün kazağımı alır, siler arası açık eğri tahtaları. Silindikçe karası parlar yerlerin. Annemin boynundan göğsüne ter sızar. Necip Abi alnını siler yaslandığı divanın eteğine.
Gece örter bütün kara bıyıklı bakışları. Ben görürüm ama.
***
“Kim var orda?”
“Aç Derya benim, Necip Abin.”
Necip Abim ekmek getirir bize. Tüplü çikolata, kalem, silgi, anneme başörtüsü. Her sabah ayakkabılarımı boyar. “Koca kız” der annem. “Bırak kendi yapsın Necip Abi.” Bırakmaz. Oturtur bir sandalyeye. İki büklüm eğilir önümde. Elleri titrer bazen, beyaz çoraplarıma değdirir süngeri. Ben çamurlatsam annem kızar. Necip Abi boyar, annem ses etmez.
“Ne oldu Necip Abi? Hafsa Ablaya bir şey mi oldu yoksa?”
Camın önünde bir tıkırtı.
“Aç kız perdeyi. Diyeceğim var.”
“Annem yok evde. Nenem düşmüş. Oraya gitti.”
Cama vuruyor yine.
“Aç yavrum. Bir iki erzak getirdim, bırakıp çıkacağım.”
Necip Abi iyi adam. Açıyorum pencereyi.
Uzakta bir baykuş sesi. İki köpek uluyor karşılıklı. Sokaklar da çıt yok. Bizim evden çıkan ince bir çığlık ürkütüyor köpekleri.
“Necip Abi!”
Gecenin şahidi yok. Kimse görmedi Necip Abinin gizlice süzüldüğünü pencereden. Bir şey olmamış gibi, karısının yanına girdiğini. Yarın işe gidecek o. Takım elbise giyecek, ütü bıçak…Akşama dönerken esnafla selamlaşacak. Kahveye uğrayacak sonra. Memleket meselelerinden dem vuracak. Söz yeni nesle gelecek. “Ar namus kalmadı kimsede” diyecek. Manavdan maydanoz, biber, patates, bakkaldan iki paket sigara, köftelik bulgur alacak. Yanağını sıkacak top oynayan çocukların. Sonra “bismillah” deyip girecek eşiğinden içeri.
***
Sabah yorgun geldi annem. Nenem hiç rahat durmamış. Tepinmiş “Evimde ölmek isterim” diye. Yemek de yememiş. Oysa ne güzel yemek çıkmış hastanede. Salçalı bulgur pilavı, etli fasulye, bir de yoğurt çorbası. O yemeyince annem de yiyememiş. Sabahı güç etmişler. Ah ne sıkıntı çekmiş, ne sıkıntı çekmiş. Bilseymişim “Vah zavallı anam” diye ağlar, sabaha dek uyumazmışım.
Bir çırpıda anlattı bütün geceyi annem. Sustum dinledim. Bitirsin, diyeceklerim vardı. “Öldüm açlıktan” diyerek mutfağa gitti. Bakakaldım ardından savrulan eteğine. Aklımdan kara haberler geçti ardı sıra. Midem bulandı. Dişlerimi sıktım. Sol gözüm seğirdi çokça. Hiç ağlamadım ama. Kalkıp çektim kadife perdeyi. Büklümlerindeki örümcek yumurtaları tahtaya döküldü. Kırıldılar.
Duvar dibindeki poşeti gördüm. Geceden kalmış. Hüzün koktu oda. Biraz ağlayasım geldi o an. Ağlamadım ama. İki koli yumurta, bir dizi mandal, güllü el sabunu, çilekli kek. Keki alıp mutfağa gittim. Yorgun bir türkü söylüyordu annem. Bir yandan da demliğin dışını sürtüyordu telle. Baktı bana. Gülümsedi. Zavallı annem. Yılların terkedilmişi. Güzel gözlü Asuman. Bir çift ata değiştirilmiş on dokuz yaşında.
Keki tezgahın üzerine bıraktım. Umursamadı. İşine döndü. Yeşil eşarbından akan firari saçlarına baktım. Birazı hala kara. Hüzünlü bir türkü söyledi o an. Saçları çenesine değdikçe titredi. Buğulandı gözleri. Demliğe iki damla düştü, parladı. O hep böyle demlik parlatır. Babam gittiğinden beri.
Dolanıp durdu önümde. Kötü konuşacağımı sezmiş gibi, ağzımı açmama fırsat vermeyecek şekilde dolandı durdu. Öyle dikildim mutfağın orta yerinde. Çilekli keke baktım sonra. Ortasında jölesi. Yumuşacık keki. Oh ne güzel. Reklamlarda gördüm. Bir ısıran koca koca gülüyor. Bir ucundan annem ısırsın, bir ucundan ben. Gülelim. Necip Abi aldı bize. Anamın ak sütü kadar helal.
Çıktım mutfaktan. Annem çatlak fayansları çitiliyordu. Tertemiz olmalı her yer.
Gittim yatağımı topladım. Beyazları ve renklileri aynı anda tıkıştırdım makineye. Ne fark eder artık? Karışırsa karışsın renkler birbirine. Hatta karışsın. Karmakarışık olsun her şey.
***
İki adam geldi bir akşamüstü. Elektriği kestiler. Onca yalvardı annem. Boynunu büktü görevli. Yine babama kızdım. Bir adam baba ise ölmemeli. Hele bir de kızı varsa…Batmalı ona mezar. Yatamamalı. Cennete koysalar da ille geri dönmeli. Koştum odama, ağladım. Sonra kaldırdım başımı. Duvarda duran babama baktım. Tam bir şey diyeceği sırada çekilmiş fotoğraf. Ağzının bir yanı aralık. Gözlerinde ani olaylarda görülen bir telaş. Gittim yanına. İyice sokulup fotoğrafa, kulağımı dayadım çerçevesine. Baktım ne diyecek diye. Bekledim. Sustu. Sonra tuttum çerçevenin iki yanından, duvardan söküp yere çaldım. Yere yüzü koyun düştü fotoğraf. Bir güzel çiğneyecektim ayağımla, baktım bozuk bir el yazısı arkasında. “Bu fotoğraf dokuz yüz yetmiş yedide, Lübnan’da çekilmiştir. Karım ile kızıma muhabbetimle.”
Diz çöküp cam kırıklarının üzerine, kaldırdım babamı yerden. Öptüm. Ağladım.
***
Zaman geçti. Necip Abimin bir oğlu oldu. Annem kara çatkılar çattı alnına. Nihayetsiz beddualar doldurdu hanemizi. Üç gece hiç uyumadı. Bir köşede o ağladı, bir köşe de ben, ortada adsız bir bebek. Mavi gözlü, çelimsiz, çirkin bir bebek. Babam da bize baktı duvardan. Ağzı hala aralık.
Üçüncü gecenin seherinde, şuursuz bir halde yerinden kalktı annem. Gitti abdest aldı. Sonra çapraz bir şekilde serdi seccadesini salona, ağlaya ağlaya dua etti. Sustu ardından. Kalktı. Mutfaktan aldığı sofra bezine sardı mavi gözlü bebeği. Doğrulup ona baktım. “Kalk” dedi. “Gidiyoruz.”
Gittik.
***
Sahilde martılar. Çok uzaklarda balıkçı tekneleri. Kum terliklerimize doldu. Deniz soğuğu yanaklarımızı yaktı. “Dur burada” dedi annem. Durdum. O devam etti yürümeye. Arkasında kalan şekli bozuk ayak izlerine baktım. Kuma saplanmış dal parçalarına. Dev bir deniz kulağına, kırık midyelere. Hiç kaldırmadım başımı. Bakacak bir şeyim kalmayınca, gözlerimi kapattım. Güzel şeyler getirdim aklıma. Çilekli bir kek geldi, tam düşümün kalbine oturdu. Ortasında jölesi. Korktum. Açtım gözlerimi. Annemin ıslak eteklerini gördüm. Kuma bulanmış ayaklarını bir de. Başparmağı kanıyordu. Midyenin biri durdurmaya çalışmış olmalı onu.Yine de kaldırmadım başımı. Kalktım. Denize baktım. Martılar uçuştu annemin ayak izlerinin bittiği yerde. Ciğerime kor düştü.
Babama kızdım yine. Bir adam baba ise ölmemeli…Uzanıp yatmamalı mezarda. Cennete de koysalar ille de geri dönmeli…Hele bir de saf bir kızı varsa.
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
bir lokma ekmek boğazımda yumru oldu sevgili aynur
bir lokma ekmek için bütün bunlar,
ve bir babanın kızı varsa mezarında uyumamalı
on kez düğüm attın boğazıma koca bir yumru oldu
on kez düşündüm okurken
o kadar çoklar ki
ve hayat o kadar *oktan ki
of
Aynur Engindeniz
Yaşanmış bir olay bu. Tastamam değilse de netice itibariyle...
Of ki off...
lacivertiğnedenlik
Yazılar bölümünde başlığı görünce.Necip abi gece gelir...Başlığını görünce...."Necip abinin gözü çıksın "demek geldi içimden...
Tekrar tebrikler gülüm...
Bu necibin adresini versene Irızaya havale edelim..Vardır onun tanıdıkları...Daha olmassa biz ,yakalım tutuşturalım oturduğu sandalyesiyle beraber...:S
Aynur Engindeniz
Şaka bir yana, bu tip insanların mutlaka cürümlerince bedel ödediklerini düşünürüm. Aslında öyküde onun da canını yakacaktım. Şu vardiyadan geç gelen kızı vesilesiyle. Ama ben onun kadar kalpsiz değilim. Kıza kıyamadım.
Sen yine de sakin ol. Sonra feminist diyorlar bize:))
RefikaDoğan
saygıyla, dostlukla...
Ülviye Yaldızlıı
Refika hanım ne güzel bir göynünüz var.necip ( özel isim mözel isim aynurcuğum necibin başına büyük harf koymıcam.Çok canımı sıktı..Hatta boğuluyorum.ığğğ...Allah bozmasın güzel insan.Allah cümlesinin dostluklarını daim eylesin...Bende sizin önünüzde saygı ile duruyorum.Farkemek asıl olan güzelliktir.Göynünüzden gül kokulu öpüyorum...:)
Ha bu arada necibe hala kızgınım.kaynayan yağın içine atsam acaba sinirim geçer mi? yok sanmıyorum..En iyisi kızgın şiş ile etini etini dağlayayım:) bak bu hoşuma gitti:)) pisikopata bağladım...intikamım acı olacak:)
saf kızların hele babasızlığın gölgesi düşerse geceye olanlar olur... harikasın canım sevgilerimle...hayırlı ramazanlar diliyorum ..
Aynur Engindeniz
tebrik ederim ..
akıcı ve sade bir dil kullanmışsınız...
kaleminiz daim olsun..
sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Kesinlikle okuyanları gözyaşlarına boğabilecek kadar gerçek, güçlü bir öyküydü yine..
Kanayan ölümcül bir yara aynı zamanda ne güzel yazdın yine sevgili Aynur..
Bu öykü günün en kıymetli yazılarından biri bence.
Çok çok çok tebrik ederim.
Kalemin ,sesin , ilhamin hiç susmasın.
Sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Güzel sözlerin için teşekkür ederim. Evet kanayan yara gizli "Necip Abiler" Ne yazık...
Senin de kalemin hiç susmasın küçük devim benim...
Sevgiler.
O qué
Gerçi yorum yazamıyordum ama bütün yazdıklarını okudum:)
"Elde var kireçli bir aşk"ı ise bir kaç kez okudum diyedilirim.
Hayırlı Ramazanlar dilerim sana..
Aynur Engindeniz
Sana da hayırlı Ramazanlar.
Dün gece- tan vaktine yakın- okumayı bitirdiğimde hikâyeyi,şöyle düşündüm:
bu sefer farklı bir şey yap dedim kendime.Farklı dedim de öyle abartacak kadar farklı değil.
Sadece dokunuşum farklı olacak.
Ama buna rağmen,önce bir şeyler fısıldamak istiyorum yazara:
Hani bir ara çok hızlısınız ve yetişemiyorum,demiştim ya;
geri alıyorum lafımı; çünkü özlemeye başladığımı anladım yazılarınızı.
…
Bir gün bu yazılanları elime alarak da okur muyum bilmiyorum
- ki olmasını çok isterim- ama, inanın kitaplığımda görmek çok mutlu ederdi,onu biliyorum ‘Engindeniz’ ismi.
Aslında biraz da kendimi düşündüğümden bu:
düşünün ne havam olurdu arkadaşlarıma.
İmza sırasına giriyorum,tabii siz beni tanımıyorsunuz;ama ben tanıdığım için daha bir gururla ilerliyorum.
Çünkü ben daha önce de biliyorum diyeceğim,içimden.
Sonra adınız diye soracaksınız,kimin için?
Evet,tam orda işte,bir sağır sessizlik alacak etrafı…ııı..eeıı…ıııımm.
Söyleyemeyeceğim belki de ismimi heyecandan.
Susayım artık ya:
Şimdi bir yolculuk yapalım ''Karanlığa'' doğru:
Karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme
dokunmasın kimse bana
kimse ulaşamasın artık tenimin incinen yerlerine...
uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan
zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum
biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime...
-Murathan Mungan-
işte böyle karanlıklar içinde
devriyeler adım adım gezende
yar uykuda ben yine penceremde
doğacak güneşi göresim gelir.
-Ahmet Kaya-
Aydınlık,karanlığa gider, seslenir:
Gel karanlık der,
Seni aydınlatayım;
Görsünler,sende ışık parıltısını.
Karanlık, açmaz kapısını,
Bu çağrıdan ürker, ses vermez..
Bırakıp pılısını pırtısını, çeker gider.
Nereye gittiğini karanlıktan kimse görmez.
-Özdemir Asaf-
kibrit çakıyorsun karanlıkta
badem çiçeklerini görmek için
ve mart denizlerinde
tedirgin bir çift sarnıç gemisi gözlerin
bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı?
-Can Yücel-
Küçük oda karanlık ve ıssız.
Her şey seni bekliyor her şey gelmeni.
İçeri girmeni, Senin elinin değmesini,
gözünün dokunmasını..
-Cemal Süreya-
Karanlıkta yürüyordum.
karanlık düşüncelerimi aydınlatan ay da geliyordu.
bir ümit gibi gün doğdu.
yaşam değiştiği için devam edecek.
karanlıktan aydınlığa...
aydınlıktan karanlığa...
-Mezgil İsatov-
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş
Etme gel,
Ay karanlık...
-Ahmet Arif-
Gündüzler kimi yerde gecedir artık
Bakışım kumdan simdi
Önce yaslı ısınlar, sonra karanlık
Avuçlarımı yüzüme kapatıyorum
Ben kapatır kapatmaz
Evet, biliyorum, iki kere karanlık.
-Edip Cansever-
Karanlıkta kar yağıyor,
sen Madrid kapısındasın.
Karşında en güzel şeylerimizi
ümidi, hasreti, hürriyeti
ve çocukları öldüren bir ordu.
-Nâzım Hikmet-
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
-Necip Fazıl-
'Kendine iyi bak' diyen sesler
'Nasılsın' diyen sesler
Kaygılı,dostça çınıltılı,ince kalın,boğuk ya da tiz
Kendimi en kötü duyumsadığım zamanlarda
Duymak istediğim o sesler
Tutunarak güven duyduğum
Birlikte bir karanlığı geçtiğimiz...
-Ataol Behramoğlu-
İyi yıllar karanlıktaki anayurduma.
Haydi birlikte gidelim, dünya taçlanmış buğdayla,
o derin gökyüzü kayıp gidiyor ve eziyor
kendi yüksek, ışıklı taşını geceye karşı: tam şimdi
doluyor yeni kireç bizi taşıyan zamanın akımıyla
birleşecek olan bir dakika ile.
Bu zaman, bu kireç, bu toprak senindir:
al onları ve duy şafağın doğacağı yeri.
-Pablo Neruda-
...
Karanlık hâla duruyor mu oarada?
Aynur Engindeniz
İmza günümü bile hayal etmişsiniz:)) Ben bile böyle bir hayal kurmamışken hem de...Ama merak etmeyin, ben kitabımı adresinize gönderirim:)) Size zahmet vermem.
İmza günüyle güldürdünüz, şiirlerle dinlendirdiniz. Ayrıca yazılarımı takip etmekte zorlanmayacak olmanıza da ayrıca sevindim.
Tekrar teşekkürler. Çok sağolun.
Harun Aktaş
Okur gitmesi gerekir,kitap okura değil...
Okumanın keyfi biraz da burada saklı...
ama çok incesiniz ayrı...
Önce çekincem vardı,hani sayfayı karanlığa boyama; ama daha önce ki sözlerinizi hatırladım,hemen paylaştım...
Korkacak bir şey yokmuş demek ki.
Aynur Engindeniz
Tekrar teşekkürler.
" BİR ADAM BABA İSE ÖLMEMELİ.HELE BİRDE KIZI VARSA."
Sana kızıyorum Aynur...
Kendi değerini bilmek ukalalık değil erdemdir.
Seni okuyan herkes senin varkında... Sen hala"....Yok öyle bir şey." diyorsun.
Parayı pek sevmem.Ama param olsa, senin öykülerini kitaplaştırır,bu gün kitapları "YOK" satan yazarlara gönderirdim.
Bir öykü nasıl yazılır? Öğrensinler diye...
Sevgilerimle kardeşim...
Aynur Engindeniz
Yüce gönüllülük etmişsin. Ama mutlu etti sözlerin. Susuzluğumu bile unuttum:)
Çok teşekkür ediyorum. Saygılar.
Tıkır tıkır işlemişsiniz yine. Aslında içinde acı, ahlaki bir sefalet, hatta şehvet ve dehşet var ama cümlelerden öyle naif bir örtü dokumuşsunuz ki, okuyucunun huzuru kaçmıyor bir yandan, bir yandan da derin derin düşünmek için çokça fırsatı oluyor okurken. Elinize sağlık, gönlünüze sağlık.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum sözleriniz için. Saygılar.
Öyle yerlerde öyle güzel cümleler vardı ki.
Bu işin erbabı olmuşsun artık.
Bana diyecek tek şey seni okumaktan başka şey olamaz...
Baba olmalı illa ki bir kız babasıysa ölmek ne kelime.
Mezarında da olsa dimdik durmalı.Her kötülük yapmak isteyeni bakışıyla tokatlamalı.Sözüyle duvara çarpmalı...
Ve yalnız kalmamalı el kadar kızlar...
Anneler ne güne duruyor...İyi de babalar gibi olmaz ki.Bir nefesleri yeterdi oysa.
Yok ! Bu öyküye diyecek kelam yok .Velhasıl .Tertipli bir mücevher işçisi gibi işlenmiş...Anlaşılır.Herkes anlayabilir..Ne diyorum ben.Aklım allak bullak oldu.Sabun köpüğümü kaçtı gözüme.Harflerim sağa sola saçıldı.Sanırım.Yıldızlar ağlıyor gecede.Karalkı olduğu için farketmez sanıyorlar bizi.Oysa tam burnumun ucuna düşüyor.Şıp diye...
Sevgiler gülüm...Var git yolun açık ola...
Aynur Engindeniz
Babalar kapı kilididir. Her ne olursa olsun...Güvendir...
Ne güzel şeyler yazdın benim için. Çok teşekkür ederim canım. Beni utandırdın:))
"Var git yolun açık ola" nereye gönderiyorsun beni tek başıma:))
Sevgiler sana...Çok çok...
Tüm taşlar yerli yerinde olunca geriye kıpırtısız düşemek kalıyor. Okurken aynı zamanda seyretmeyi öğretiyor paylaşımınız. Görselliği duyguları teşhir edebiliyor aynı zamanda, bu büyük başarı. Ama en güzel yanı, dil dolambaçlı yollara sürüklenmiyor hiç. Direk kalbine indiriyor yumruğunu. Yormadan bu kadar güzel anlatılabilinirdi ve Aynur Engindeniz dışında hiçkimse de böyle anlatamazdı aynı hikayeyi:)))
Çok büyük hatta kocaman bir tebrik bırakıyorum size.
Aynur Engindeniz
Görsellik katabilmişsem ne mutlu. Saygı duyduğum ve takip etmeye çalıştığım bir kalemden bunları duymak güzel.
Ben de kocaman bir teşekkür gönderiyorum size...
Umut Kaygısız
Çok büyük beğeniyle takip ediyorum sizi.
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Ve bir adam baba ise saçlarında kızlca kıyamet kopan yavrusun sesini duymalı!...
Ve bir adam baba ise çaresizliğin dergâhında kelimelerini yakan yavrucuğunun toprağa bakan tenine güneş-i fermanını sermeli sermeli...
Sevigmle canım ...
Aynur Engindeniz
Uzun mevzu...Acısı da bol. Susalım...
Teşekkür ediyorum canım. Sevgiler.
bundan sonra senin yazılarını enson okuyacağım...ilk önce okuyunca diğer yazıları okuyamıyorum bilesin...kızdığım içinde selam vermeden hızla sayfanı terkediyorum...saygılar
Aynur Engindeniz
Niye kızdın bana anlamadım ki:) Tamam en son benim öykülerimi oku.Sitede çok değerli yazarlar var, onları kaçırmanı istemem:)
Teşekkürler çok ama çokk...Saygılar.
Bir yerde Necip Necdet yazılmış:)
(Necdet abimin bir oğlu oldu)(nazar boncuğu)
Allah nazarladan korusun bu kalemi.
Söyleyecek başka bir şey bulamıyorum.
Selam ve sevgiler büyük yazarım.
Aynur Engindeniz
Saygılar değerli şarim.
Kısa cümleler,anlatımı akıcılaştırmış. Sade olması,okuyucuyu konuya adepte ediyor. İçerik, yaşanması mümkün olaylar. Kahramanlar da içimizden biri olunca;sanatın anlamını kalıcı kılmış. Zaten önemli olan okuduklarımızda kendimizi bulmak değil mi?
Seni kutlarım, kitapsız(!) yazarım.
Hayırlı sabahlar.