- 704 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
'Biz kimsenin özel hayatına karışmayız' 2
Halktı yaşam bir toplum için gerekmez. Ama bir toplum, halk için mutlaka ve zorunludur. Toplum sal alanlar; üretim ilişkileriyle girişilen, toplumsa ilişki, kural ve kaidelerin; nesnel girişmelerin yasallığı ile toplum otoritesinin belirlediği genel yasa ve özel yönetmenliklerle düzenleşişle belirlenen yerlerdir.
Oysa sosyal hayatta kuralları ve kaidelerinizi, evde sizler belirlersiniz. Evde otorita sizsiniz (ailedir). Ailenin otoritesi yine aileyedir. Yani ailenin kendi otoritesi yine kendi üzerine işler. Ve yine isterseniz özel yaşam (sosyal hayat, halk yaşamı) içinde her biri başka başka olan gelenekleriniz de yaşamınızı ayrı ayrı hem de karışarak düzenler. Sizin karışmanıza, sizin müdahale etmenize gerek yoktur. Gelenekler, inançlar sizin adınıza zaten karışır müdahale eder.
Sizin böbürlene böbürlene, biz özel hayata karışmayız ,dediğiniz noktanın asıl yüzü budur. İnanç gelenek adı altında, hem de hayatın her alanına karışmak ve hem hayatın her alanını düzenlemektir! Dilin kemiği yoktu dile geleni söylemek kolaydır! Ama aklın kemiği vardı. Bir söyleyip, dokuz yutkunmak gerekiyordu.
Dışarıda da, başkasının eylem alanı olan özel hayatlar, sizin özel yaşamınızı kırpar ve sınırlarlar. Evinizdeki çıplaklığınızı, hayat tarzı olarak benimsemeniz, sizin sokak tarzınızı da belirleyememesi gibi bir dış basınç vardır. Evdeki aile otoritenizin sokakta, mahallede ve eğlence alanlarında, gezip dolaşma alanlarındaki tarzınızı belirleyemez.
Sizin evde elinize, yerdeki bir çöpü dahi almayış kuralcı öznel ve özel benimsenmişliğiniz, yine sizin sokakta yere kağıt atmanıza bir vesile değildir. Yani Hüdai nabit bir oluşlarla, özel hayata karışmamak ta, özel hayatın sınırlanmaması da hiç olası değildir!
Sosyal yaşam alanı içinde, her hangi bir yerde (barda, pavyonda, ibadet hanede, türbede) ve her hangi bir tavırda, zorunlu olarak bulunmanız hiç de gerekmemektedir. Çünkü sizin oralarda olmanızla kimse toplumsal bir yarar, genel bir zorunlu yarar elde edecek değildir.
Ama toplum içinde her hangi bir yerde (çalışma, üretim gibi hizmet alanında) bulunur olmanız, hem toplumsal bir yarardır; hem genel bir yarar sağlar. Ve bu zorunluluk hem de kişi sağlayışına değin, kişinin hayatını idame ettirmesine değin bir yarardır da. Önce kişi yaşayacak durumda olmalı; sonra kişinin özel ve öznel yaşantılımı olmalı.
Yaşayacak (üretecek) durumda olmayan insanın süreçleşir bir özel ve öznel hayatı da olamaz. Artık süreç içinde bunlar; yani yaşayacak durumda oluşla, özel ve öznel yaşamlar bir birine karışır ve bir birinin yerini alır görünen yepyeni bir ilişki tipini ortaya çıkarırlar.
Kişinin çalışma hayatı, yaşanacak olanla, yani özel hayatla bütünleşir. Bunu da farklı, sanal, reel bir boyut zaman mekan alanları içinde yaşarsınız. Zaten birinin (toplumun) zaman mekan zarfı, diğerinin (halksa olanın) işlerliğine kendiliğinden izin vermez. Üretim tarzınız olan çalışma hayatınızın sağlayışları, kişiye yepyeni bir uzay zaman ve mekan ufku açar. Bu yeni ufuk kişinin özel ve öznel zamanına dönüşür ki, bunlar kişinin artık biri olmaksızın sanki diğeri, dönmeyecek gibi olan içsel ve dışsal olanla girişir bütünlükler olgunluğudur.
Bu iki ayrı zaman mekan içeriği ayrı zarflarıyla müstesna ve mücelladır (parlar oluşlarıyla değerdirler). Biri diğerinin tek yanlı (halk toplumun) asalağı olmakla, asalak kalmamış olup insanlara; yepyeni bir kişilik asaleti (özel ve öznel yaşamlar olanağı) vermiştir. Burada asıl olan, toplum ve üretim yaşamınızdır. Süreçte biri diğerinin (nesnellik öznelliğin- öznellikler de nesnelliğin) yerini alaraktan, bir ilişkin bağıntı oluşturmuşlardır.
Söz gelimi insan yemesinden, içmesinden (temel nesnelliğinden) öznelce bir amaç için vaz geçecek kararla, inançları ve idealleri için ölüm orucu tutacak denli insanlaşmıştır. Burada ölüm orucuyla, insanın nesnelliği öznelleşmiştir. Tabiiki bu öznellik sürekli sürdürülür bir durum değildir. Artık insan bu iki yanın girişmesi ile tamam olmaktadır. Bu öznellik de bizim at izi ile it izini karıştırır olmamızı, gerektirmez.
Değilse temel varoluş yok olacağından, öznellik de kendisine yabancılaşır. Nesnelliğiniz öznelliğinizi yok edemez. Çünkü özne, nesnelliğin girişen bir durumudur. Ama öznellik (kendi kendisini algılayan olacakla) nesnel bağ ve bağlamlarından koparaktan kendisine yabancılaşabilmektedir. Tıpkı inançtı bilmezlikler nedeniyle, insanın emeğine, bilgisine araştırma ve geliştirme gücüne yabancılaşması gibi.
Bu yüzden nesnelliği ile bağıntısı kopmuş bir öznellik, nesnelliğinden vaz geçişle intihar edebilmektedir. Nesnenin kendisine yabancılaşması gibi bir şansı yoktur. Değilse evrensel akış dururdu. Eğer evrensel akış duracaksa, yine bu durur olma nesnenin kendi iç ve dış nesnel özelliğin girişmesinden ötürü olacaktır.
İşte bu nedenledir ki, nesnel yasallığı ağır basan toplumun üretim ilişkisi içindeki öğretmen ve bir doktor vs. toplum çalışması içinde iken, nasıl özel ve öznel yaşamın içinde olabilirler ki? Toplum içinde hiç olmayan bir özel yaşama siz, nasıl olurda dokunmaz olacaksınız?
Toplum mesaili bir alandır. Mesai içindeki kişilerin nasıl bir özel hayatları ve nasıl bir kişisel hayat tercihleri olabilir ki? Toplum içindeki bir maden işçisinin madende olması, onun zaten özel hayatın dışında olmasıdır. Özel hayatın içinde olan maden işçisi kişi de bir toplumsa yaşam alanı olan maden ocağı koşulları içinde değildir.
Bir bürokrat, bir gen mühendisi, bir pilot vs; mesai dahilinde özel hayatın bir gereği olan çilingir sofrasını kurabilirler mi? Yine “Biz özel hayata dokunmayız” denişiyle, özel hayatın bir tutumu olan insanların film izleme keyfiyetleri; mesai içindeki şöförün tutumu olabilir mi?
Toplum içindeki (yani üretim alanındaki) insanın, zil zurna olmak, atlı karıncaya binmek gibi nasıl bir özel hayat tarzı olabilir ki? Toplumsal üretim içindeki görevinde olan bir pilot, nasıl istediği gibi giyine bilir ki! Ya da bir pilot paraşütü; bir hayat tercihi, bir özel yaşamın gereği olaraktan mı taşır ve giyerdir?
Yani paraşüt giyme toplumun bir zorunlu tercihi iken, sizin başınızı örtmeniz sosyal hayatın özel bir tercihidir. Toplumsal bir zorunluluğu yoktur. Halka da, sosyal yaşamı içinde, durduk yerde paraşüt giydiremezsiniz elbette.
Uçakta, paraşüt giymeniz, bir özel yaşamın dokunulmazlığı olup ta, özel hayatı tercih eder şartınız mıdır? Toplumda, özel hayattın kimi unsurları hoşgörü de edilemez. Bunun sınırları dahi çizilemez! Ki çizildiğinde de artık orası, toplum değildir. Toplumda özel hayatın bir tutumu olan hoşgörüyü yapmak demek, genel istismar ve kayırmacılığa pirim vermektir. Ya da toplum içinde öznel tutumları hoşgörü edilenler, özel bir dışlanmaya tabi kılınmanın herkesçe, her düzey ve düzlemde, kullanılabilir bir öznel tutum laması olacaktır.
Bu yüzden kayırmacılığın ve dışlanmanın önlenmesi için de toplumsal otorite; öznel ve özel hayat tercihini, toplumsal ilişkilenmenin içine almayacaktır.
Özel hayat tarzı toplumda sempati ve antipatinin (soğukluk, iticilik) kaynağıdır. Oysa hiç bir toplumsal kural ve kaideler sizin sağlayışınıza aykırı olmadıkça, sempati ve antipatinizin bir tercihi değildirler.
Ağızıa geleni; bir etkili, bir yetkili kişiler oluşla söyler olmak, halkın düşünmedi fasit daire içinde kalmasının en büyük nedenidir. Bir cümleyi sarf ederken, toplumsal alanı ve sosyal alanı ilişkiler olmasını, göz önüne almanızın zorunluluğu vardır.
Değilse; ulu orta ’Biz hiç kimsenin özel hayatına müdahale etmeyiz!’ denişin ne idüğü belirsiz söylemiyle; ’binersiniz bir alamete, gidersiniz bir kıyamete.’ Sonuçta kıyametler de kendi kırpılma sınırlanma gibi şiddet parametrem dayanaklarıyla, düzenlilik alanlarıyla, durulacaktırlar.
20.01.2011
20.01.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.