- 855 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Yalnızlığım
Eğer yalnızlık bir öykü olsaydı, ne çıkardı içinden, ne söylerdi bize? Bakmayın bir öykü olduğuma, yalnız harflerden oluşmuş bir cümleler ve düşler bütünüyüm mü derdi? Bu yalnızlık konusu gerçekten de alabildiğine derin. Yaşamımızda, istesek de istemesek de bir gölge gibi bizi takip eden bir kelime. Kim diyebilir ki : “Ben asla yalnız kalmadım” cümlesini...
Bazen aşık olup olmadığımın ayrımına varamıyorum; vardığımdaysa iş işten geçmiş oluyor belki de. Yalnızlık da öyle benim için. Yalnız olup olmadığımı anlayamıyorum bazen. Oysa paylaşıyorum etrafımdakilerle. Daha doğrusu paylaşabilmenin gayreti içindeyim çoğu zaman. Yalnızlık konusunda tuhaf bir süreç işledi aslında yaşamımda. Önceleri yalnızlık bir korkuydu benim için. Ürkerdim yalnız kalmaktan. Ne yapıp edip, paylaşabilmek, yalnızlığımı yok edebilmek uğruna sığınırdım birilerine. Çok uzun bir süre bu böyle devam etti. O zamanlar yalnızlığın bendeki anlamı epeyce sığdı galiba. Yani en basit anlamıyla, yalnızlık demek, yalnız kalmamak demekti benim için. Yani birileri yanımdaysa yalnız değildim. O zaman da düşlerim vardı bir dolu, o zaman da düşlerimle oynaşırdım sürekli. Ama sanırım, düşlerimle yalnızlığımı tanıştırmayı hiç akıl edememiştim o dönemlerimde…
Sonra yalnızlığımın ikinci hayatı başlayacaktı benim için. Yalnızlığımın benim için bir korku, bir kabus olmaktan çıkacağı, yalnızlığımın bedenime, ruhuma alışacağı, kanıksayacağı yeni bir süreç… Bu sürecin birkaç sebebi var galiba. Sebeplerden bir tanesi, aşk veya aşk sandığım duygularım yüzünden, kısa ya da uzun süreli çektiğim acılar.
Belki size tuhaf gelecek ama aşk acısı çekmek bir yaşam biçimi olmuştu bir zamanlar bende. Bilinç altımda sırf aşkın hüznünü hissedebilmek uğruna, bir dolu “mutsuz son” senaryoları hazırlayıp, hayata geçirdiğimi anımsıyorum. Bakmayın bana deliymişim gibi öyle, acı çekmekten zevk alan bir kişiliğim yoktur. Sanıyorum beni çeken, aşk acısının içindeki gizemdi. Her mutsuz son sanki ayrı bir düştü benim için. Bir senaryo sanki. Size komik gelecek belki ama, bir süre sonra beni kimin terk ettiğinden, ya da kime aşık olduğumdan önemlisi, mutsuz sonların farklı kurguları olurdu benim için. Biliyorum biliyorum karmaşık biraz. Zaten ben bile tam çözebilmiş değilim düşlerimle yalnızlığımı tanıştırmadan önceki dönemimi. Neticede bu sürecin bitip, başka bir sürecin başlamasındaki sebeplerden biri, aşk acılarımın beni artarak olgunlaştırdığına inanmamdır. Olgunlaştıkça, aşk acılarının, yalnızlıktan ürken insanlarda daha büyük tesiri olduğunu gördüm. Yani yalnızlıktan ürkmeyen kişiler aşk acılarına karşı büyük ölçüde bağışıklık kazanmış kişilerdi. Bense olgunlaştığımı hissettikçe, yalnız kalma duygusunun beni daha az titrettiğinin farkında varıyordum git gide…
Yalnızlığımı bedenimin ve ruhumun bir parçası olarak görmeye başlamamdaki sebeplerin bir diğeri ise, yarattığımı hissetmemdi. Bir nevi harflerle tanıştığım ve harfleri yoğurarak, onlara yeni şekiller, formlar verdiğim zamanın başlangıcıydı yani. Sadece yazmak değil, okumak da kanıma işlemişti. Beni yalnızlığıma sevdiren, bu yaratma ve yaratılanları kendimle paylaştığım zamanlarda hissettiğim gizemli hazdı aslında. Çünkü yalnız kalırsam da beni bekleyen ruh sıkıntısı değil, gizemli mutluluklar olacaktı. Çünkü yalnız kalırsam, şiir yazacak, öykü yazacak, fotoğraf çekecek, veya bunların hiç birini yapamasam da doğadan, toplumdan malzeme toplayıp gizemli mutluluğum için harcayabilecektim…
Şimdi çoğu zaman bir denge içinde olduğumu bilmek beni sevindiriyor. Yani ne hep yalnız kalmak gibi bir çabam, ya da saplantım var; ne de yalnızlıktan ürken, korkan duygularım…
Özetle ben yalnızlığımı seviyorum. Çünkü öğrendim: Yalnızlığını seven insan, kendini seven insandır, mutlu olmasını bilendir. Bir itiraf daha : Yalnızlığıma en çok yaşama ya da etrafımdaki insanlara karşı hata yaptığım zamanlar ihtiyacım oluyor. O zaman hemen yanı başımda olmasını istiyorum yalnızlığımın; yanı başımda olsun ki yanlışlarımı damıtabileyim kendimde…
Velhasıl, yalnızlık konusu dipsiz bir kuyu gerçekten. Sanıyorum en kötü yalnızlık türü, kişinin kendi iradesiyle değil de, hatalarından dolayı, etrafındaki insanlar tarafından yalnızlık hücresine hapsedilmesi. Düşmanıma bile böyle bir yalnızlık temenni etmem. Sanıyorum bu yazı şöyle bitmeli : Yalnızlığımız da tıpkı bizim gibi, duygularımız gibi, aşklarımız gibi özgür kalmalı sonsuza dek…
Oktay Coşar
YORUMLAR
(...)Yalnızlığımı bedenimin ve ruhumun bir parçası olarak görmeye başlamamdaki sebeplerin bir diğeri ise, yarattığımı hissetmemdi. Bir nevi harflerle tanıştığım ve harfleri yoğurarak, onlara yeni şekiller, formlar verdiğim zamanın başlangıcıydı yani. Sadece yazmak değil, okumak da kanıma işlemişti.(...)
bu aşamalardan geçen her "yaratıcı ruh" kalabalıklarda yapayalnız hisseder kendini. hep bir cansıkıntısı vardır, ve bir isteksizlik. onun ruhunu doyuracak saat, kapasitesi doğrultusunda vereceği ya da üretmesine katkı sağlayacak kaynakları alacağı anlardır.
bizler böyleyiz işte, zaman zaman kalabalıkları özler, kendimizden korkar; zaman zaman kendimizi özler, kalabalıklara kapanırız.
Çevremizdeki insan sayısının artmasıyla değişmeyecek garip his..
Kimse kimsenin sadece yalnızlığına müdahale edemez , telefonu kapatırsınız, tüm fişleri çekersiniz, kapılarınızı kiltlersiniz
çünkü canınız o gün öyle istiyordur..Ertesi gün veya daha sonra sevdiklerinize koşarsınız naber bebeğim oy seni ne çok özlemişim dersiniz..Bu normaldir..
Sanıyorum en kötü yalnızlık türü, kişinin kendi iradesiyle değil de, hatalarından dolayı, etrafındaki insanlar tarafından yalnızlık hücresine hapsedilmesi.
Bu nasıl korkuttu beni biliyor musunuz..
Böyle dipsiz bir konuya hakimiyet kutlanası
Tebriğim ve selamımla
Gel;
Üşümekte ellerim basibos yalnızlığımda. Cebimdir dunyası hayalinde...
Yakalayabilseydi tutacaktı başka eli,kaçacak yeri yoktu
Ama!
Cebim delik olmasaydı ...
Yalnızlığımı bir cocuğun oyun çemberinde Zamana saklıyorum ,kimbilir belki bir gün yürek ceplerimizde ki delikler yamanirsa yalnızlığın elinden tut/an çemberin dısına çıkarız ...
Sevgilerle Marcel...
Yalnızlık,insanın bir boşluk hissiyle sosyal yaşamdan kopmuşluk halidir. Yalnızlıok duygusuyla, başkalarının sevgisine layık olmadığımızı düşünür, o yüzden de sosyal yaşamında zorluk çekeriz. Yalnızlık, depresyon halinde, dışlanma, terkedilme, güvensizlik, umutsuzluk, anlamsızlık, değersizlik ve kızgınlık duygularıyla oluşur. Sosyal yaşamımızdaki arkadaşlardan, birlikeliklerden ayrı durmakla izah edilmez, ondan daha yoğun bir iletişimsizliği ve insanın kendisini toplumdan tamamen kopmuş olmasını gerektirir. Bu insanlar başka insanlarla anlamlı bir iletişim pek kuramazlar ve yoğun bir boşluk/kopukluk hisleriyle doludurlar.
Sizin yalnızlık tanımınıza göre böyle bir şey söz konusu değil. İnsan bilinçli olarak tek başına kalmayı tercih ederse ve yalnız olmaktan keyif alırsa, bu yalnızlık olarak tanımlanamaz. Yalnızlık, her şeyden önce isteğimiz dışında olan bir haldir... Yalnızlık duygusunu yaşayan insan, diğer insanlarla pek sağlıklı sosyal ilişkiler kuramaz, şşirler/yazılar yazıp yayınlayamaz ve MUTLAKA PSİKİYATRİK TEDAVİYE ihtiyaç duyar....
─ yalnızlık,
yıldızlar altında,
küflü, paslı bir pusulanın
peşine takılmış giden gemideki gemicidir
ve o gemicinin ölümünde kayan yıldızdır…
yıldızlarınki,
yalnızlıkların en beteridir!
en beter yalnızlık,
kalabalığın ortasında,
yalnız olduğunu bilmeden yaşanandır!
yalnız olduğunu bilmeden yaşamanın,
yalnızlığın en kötüsü olduğunu kimse bilmiyor.
bir ben biliyorum,
bunun için
bütün okulları bitirdim…
hangi yöne gitsem sır
ve yine aynı sorular yüreğimde atmakta:
‘bump!’ ‘bump!’ ‘bump!’
‘ben kimim?’
‘neredeyim?’
‘neredenim?’
‘bump!’ ‘bump!’ ‘bump!’
‘yüreğim kimin?’
‘kiminleyim?’
SAYGI VE SEVGİYLE...