- 541 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
flu zamanların sancısı
Uyandım. Uykuyla uyanıklık arasında bir süre daha yatakta oyalandım. Sonra kalktım, ışığı yaktım. Saat kaçtı? Saatim yoktu. Telefona sarıldım, şarjı bitmiş –lanet olsun-. Hakikaten saat kaçtı?
Ezan başladı. Müezzinin az sonra kıyamet kopacakmış gibi hızlı hızlı getirdiği tekbirlerden anladım ki akşam ezanıydı. Çocukken sadece bizim hoca, bize kıllığına -eve yetişemeyelim diye- böyle hızlı okur sanırdım. Sonraları gittiğim her şehirde, her müzezzinin bu vakitte ezanı hızlı okuduğuna şahit oldum. –bizim hocanın da günahını aldım onca zaman-. Bu din işlerinden biraz anlayan bir arkadaşa sormuştum bu durumu vaktinde; kıyamet akşam kopacak ve Müslümanların son namazı akşam namazı olacak demişti. Yukarıdaki teşbihle andığım bu arkadaşım kim bilir şimdi ne yapıyordur.. İmam falan mı oldu acaba? Yok yok, onun liderlik vasfı yoktu, yancıydı her ortamda. Olsa olsa müezzin olmuştur. Belki de buradadır, bu ezanı okuyan odur.. Adı neydi ki? Her neyse, ölmüştür belki de.
Ölülerin isimlerinin önemi yoktur. Bu yüzden ben de mezar taşı falan istemem. Buradan duyurayım vasiyetimi: Benim mezarıma taş falan dikmeyin; aslında taş olabilir, adımı yazmayın ama, fiyakalı bir şeyler olsun taşın üstünde, bir şiir belki. Neden olmasın? Görüyorum bazen böyle mezar taşları. Bir de renkli olsun mümkünse.
Ezan bitti bu arada. Başımdaki ağrının farkına vardım sonra. Of of ne ağrıma hem de! Tepiniyorlar beynimde sanki. Neden ağrıyordu ki şimdi? Tuvalete gitmeliydim. Kapıya yöneldim, ayağıma bir şey takıldı. Bir şişe. Dibinde kalan sıvı döküldü halıya. Şimdi anladım başımın ağrısını. Yine mi içmiştim yahu! Bu şaraba da nerden dadandım ki? (para vardı da viski almadık sanki) Şişeyi kaldırdım, mutfağa gittim hızlı adımlarla (lafın gelişi hızlı). Bir bez ve bulaşık sabununu aldım, odaya geçtim. Halıyı sildim. Çıkmıyordu kırmızılık. Sabunu bastım iyice, tüm gücümle bastırarak sürttüm, sürttüm.. Bu kadar olur! Az bir kırmızılık kaldı. O da halıdaki kırmızı desenler arasında kaynar giderdi. Çişimin geldiğini unutuverdim bak bu arada. Tuvalete koştum hemen. Şarrr. Sonra da kustum.
Salona geçtim. Televizyonu açtım, (saçma sapan diziler) kapattım sonra. Bilgisayar açılana kadar su kaynar mıydı? Evet. Yanılmışım. Bilgisayar ‘hoşgeldiniz’ dedi, fakat ketıldan fokurtu gelmiyordu (tısıldama durumundaydı su). Aman ne çok uzattım, alt tarafı bir kahve yapacağım işte. Af buyurun, huyumdur. Çok uzatırım. Kahvemi aldım, -sigara yaktığımı söylememe gerek yok sanırım- geçtim bilgisayarın başına. Bir sürü mail. Okumadan sildim hepsini. Bakalım ne kadar daha merak edecekler beni.
Sahi, hiç anlatmadım değil mi size? Kısaca özetliyim bari: Ben Zühtü Adıgüzel. ( evet, görüyorsunuz ki tutarsızlığım ismimden başlıyor, ah baba ahhh, neyse) 26 yaşındayım. Üniversite mezunuyum (işletme ama açıktan değil ha). Bir inşaat şirketinin para işlerine bakıyorum. (bakıyordum doğrusu, yirmi gündür işe gitmiyorum) Bir ay içerisinde elimden geçen paranın binde biri kadar da maaş alıyorum. Haliyle moralimi bozuyor bu durum. Ama ben bunun için bırakmadım işi. (işi bıraktım mı ki, yirmi gündür gitmiyorum ama, bırakmayı hiç düşünmemiştim) İşi bırakmak gibi bir fikrim de hiç yoktu. Bıraktım ama ya sanki, evet evet bıraktım. Sadece işi değil, gücü de bıraktım. Ne mi oldu?
Bir şey de olmadı aslında: yirmi gün önce sabah kalktığımda işe gitmek istemedim. Şunun için ya da bundan ötürü falan değil. Sadece istemedim. Patronu aradım. Çok hasta olduğumu söyledim. Patron anlayışlı adamdı; yapabileceği bir şey olup olmadığını sordu, iyice dinlenmemi, doktora gitmemi falan söyledi sonra. Günü kurtarmıştım. Vurdum kafayı yattım öğlene kadar. Kalktım sonra, kıyak bir kahvaltı hazırladım kendime. Abuk sabuk kadın programlarına baktım. Yattım, kalktım. (bolca sigara içtim bu arada tabi) Akşam yemeği için dışarı çıktım. Uzun zamandır fast-food hasreti çekiyordum. Tıka basa yedim. Eve dönerken cips mips almak için bir markete girdim. İçkiler dikkatimi çekti. Ben niye içmiyordum ki? Baya bira aldım. Şangır şungur geldim eve. O gece bir güzel sarhoş oldum. Sızmışım. Patronun telefonuyla uyandım. Açmadım. Bir daha aradı. Yine açmadım; kapattım sonra telefonu. Uyumaya devam ettim. Öğleye doğru uyandım.
Bir karar verdim. Alışverişe çıktım, kredi kartımın limitini zorlayarak bir aylık temel ihtiyaç maddelerimi aldım. (alkol ne zaman temel ihtiyaç maddelerimin arasına girmişti) Eve geldim. Aldıklarımı yerleştirdim. Oturdum, içmeye başladım.