- 774 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Rhye'ın Yedi Denizi
Plato sonu gözükmeyen düzlüğün üzerinde yükseliyordu. Rhye’ın iki ayının da yükselmiş olmasına rağmen düzlüğün çoğu noktası seçilemiyordu.
“Tanıştırayım” dedi, “Rhye’ın yedi denizinin en küçüğü Dael Gara’ya bakıyorsun.”
Sesin sahibi çavuş Tychus Findlay idi.
“Öyle bakma evlat. Bu kaya parçasında tozlu düzlüklere deniz diyoruz. Öyle hareketsiz durduğuna da aldanma. Zerg sürüleri her yeri kapladığında denizin nasıl dalgalandığını görürsün. Görmesen daha iyi tabi.”
Yanıtımı beklemeden ateşin başına döndü. Onu takip ettim.
“Haydi Horner, biraz yana kay. Genç arkadaşımıza da yer ayır.”
Horner kazımakta olduğu konservesinden başını kaldırıp gözlerini bana dikti.
“Bu yeni yetme pek bir parlak.”
Yüzünde iğrenç bir sırıtma vardı. Birbirine paralel iki yara izi sağ kaşından sol kulağının altına kadar uzanıyordu. Sırıtması bittiğinde yüzü hala iğrençti.
“Horner seni korkutmasın delikanlı. Onu derdi oğlan çocuklarıyladır. Bu coğrafyada da onlara denk gelmiyoruz. Bu yüzden Horner’un kimseye zararı dokunmaz.”
Hemen hepimiz gibi Horner da hapishaneden kurtulmak için kabuğu giymeyi kabul etmişti. Onun görev süresi epey uzun olmalıydı; belki de kabuk dediğimiz bu zırhtan ve onun sorumluluklarından asla kurtulamayacaktı.
Çavuş Findlay eliyle doldurduğu teneke bardağı bana uzattı.
“Kahve?”
İstemedim.
“Asıl hayır deme. Kahve buldun iç, kadın buldun yat, zerg gördün ateş et. Başka şansın olmayabilir.”
Uzattığı kahveyi aldım. Nedense iyi geldi.
“Beğendin, değil mi? Tosh kahve yapacak da beğenmeyeceksin. Kimbilir, belki zergler bile onun kahvesinin kokusuna geliyordur.”
Birliğe katıldığımdan beri Gabriel Tosh’un konuştuğunu duymamıştım. Sessiz, gölge gibi biriydi. Yüzüne bakıp onun nasıl bir suç işlemeye çalıştığını tahmin ettim. Adi hırsızlıktan öteye gidemedim.
Tosh çavuşa kahve uzatınca, çavuşun aslında kendi kahvesini bana verdiğini farkettim. Bana kendince saygı gösteriyordu.
Horner bana bakmadan:
“Sahi, neden hüküm yemiş bu? İstese de bir halt karıştıracak birine benzemiyor.”
Çavuş bana açıklama gereği duydu:
“Kabuğu kabul ederken sana önceki hayatının geçmişte kaldığını söylerler ama öyle değildir. Burada herkes diğerinin ne olduğunu bilir. Bilmekte zorundadır çünkü sırtını ona yaslayacaktır.”
Şaşırdım.
“Açıklamamı mı istiyorsunuz? Çavuş sen zaten biliyorsundur, dosyamı okumuşsundur.”
“Ya, evet... Evlat, çevrene bir bak. Burada dosya okuyor gibi bir halimiz mi var?”
“Sersemin tekini göndermişler; hem de Hanson’ın yerine.”
Bunları söylerken Horner’ın alaycı ifadesi artık yoktu. Ciddiye alınmadığımı görünce anladım ki, Horner’a kendimi kabul ettirmem kolay olmayacaktı. Halbuki buralarda, kabul görmek , hayatta kalmakla eş anlamlıydı.
Anlatmaya başladım.
“Habercilik yapıyordum. Bilirsiniz, genelde haberciler yönetim tarafından sevilmezler. Beni de sevmediler. Bir gün New Gettysburg ile ilgili bir haber yaptım, soluğu içeride aldım. Bölücülük, yalan haber, halkı isyana teşvik derken yirmi yıl yedim.”
“Demek yazarsın. Bu güzel işte.”
“Haberci denmesini tercih ederim. Öykü, roman gibi şeyler yazmıyorum. Yazdıkça başkalarını tekrar ediyormuşum gibi geliyor.”
“Güneşin altında yeni bir söz yok, ha?”
Anlaşılan çavuş diğerleri gibi değildi.
“Aynı dediğin gibi çavuş.”
“Piyadelere katılmakla iyi yapmışsın o zaman. Al sana yeni bir gezegen, yeni bir güneş. Onun altında artık bütün sözler senin.”
Kendi kendine gülmeye başladı. Horner çavuşun niye güldüğünü anlamamıştı. Tosh ise sohbetin başından beri ufka bakıyordu.
“Çavuş Findlay, bir şey sorabilir miyim?”
“Sor delikanlı. İçinde kalmasın.”
“Çok açıkta değil miyiz? Civarda zerg olduğuna dair tonla rapor var ve biz kamp ateşi başında korunmasız oturuyoruz. Neredeyse şarkı söyleyip, birbirimize korku hikayesi anlatacağız.”
Tychus Findlay yarım bıraktığı gülmesine devam etti. Neden sonra kahvesinden bir yudum aldı.
“Öncelikle bu gezegende korku hikayesine ihtiyaç yok; gezegenin kendisi korku filmi gibi. İkincisi ise açıkta ve korunmasız olduğumuz fikrin de yersiz. Bütün Dael Gara’da alıcılarımız var. Bir hareket oldu mu, çok öncesinden sığınağa koşup karargahı uyarırız.”
“Yardım gönderirler değil mi? Yoksa sığınakta ne kadar direnebiliriz ki?”
“Gözetleme yapan bir avuç piyadeyi kurtarmak için yörüngedeki savaş gemilerini yollayacaklar sanıyorsun? Sana öğretmediler mi, biz piyadeyiz, depozitosuzuz. Bizi geri götürdüklerinde kimseye madalya filan vermiyorlar.”
“Ne diyorsunuz! Zerglerin insafına mı kaldık? Saldırırlarsa konu kapanacak, defterimiz dürülecek. Yani... Buraya kadar mı?”
“Buraya kadar evlat; tabi eğer saldırırlarsa. Hadi kahvenin ve gecenin tadını çıkar. Kimbilir, belki sabahı ederiz.”
YORUMLAR
anı yaşa diyor birisi
yıldızların altında birazdan kan kokacak yeşil çimenler
bir kahve nefesinde
kimbilir
.
sevgiler
İlhan Kemal
Kimbilir, belki de o gece Zerglerin de içecek kahveleri vardır. Saygılarımla.
lacivertiğnedenlik
kim bilir..
İlhan Kemal
Süper bir yorum. Cesaret isteyen bir denize sürmüşsünüz beyninizi ve sayenizde aynı sahilde ufakta olsa bir meltemden de nasibimizi aldık. Güncelleştirilen düşüncelerin esaretinden kurtarıp kocaman bir norm yaratıyorum gövdemde. Gerçekten güzeldi, tebrik ediyorum bu hoş paylaşım için sizi.
İlhan Kemal
Ben teşekkür ederim bu cesaret verici yorum için. Saygılarımla.
Bence de bir an evvel kahvelerini içip tadını çıkarsınlar. Bu canavarların sağı solu belli olmaz, saldırırlarsa vah hallerine...Bu öykü yine beni aldı götürdü bir yerlere...Ben de kendime yeni bir gezegen buldum..
Harika bir öykü, tebrikler, sevgiyle kal...
İlhan Kemal
Teşekkür ederim. Sevgilerimle.