- 20047 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ÂLEMLERE RAHMET OLANA ŞİİRLER (NAATLAR)
Kâinatın efendisi Hz. Peygambere en güzel üslupla şiir yazmak (Naat) İnsanoğlu için her zaman mutluluk kaynağı olmuştur. Zaman zaman bu şiirler bestelenerek (İlahi formatında) Tasavvuf musikisinin ana kaynağını oluşturmuştur. Bende bu yazında Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammet için yazılmış en güzel şiirlerden bir güldeste sunmağa çalıştım. Umarım beğenirsiniz. Her zaman olduğu gibi Tevfik Allah’tan, şefaat Hz. Peygamberden ve takdir siz değerli okuyucularımdandır.
Annelerin sultanı Peygamberimizin annesi Hz. Âmine son nefesini verirken peygamberimiz kulağına şöyle fısıldamıştır;
“Her yaşayan ölür,
Her yeni eskir,
Her yaşlı göçer,
Ben de öleceğim.
Fakat senin gibi temiz
Bir vekil bırakacağım için
Adım asla ölmeyecektir.”
Hz. Aişe Validemiz;
Velev semiu fi Mısra evsafe haddini
Lema bezelu sevmi Yusuf emin nakdi
Levahı Zeliha Lev raeyne cebinehu
Leaserne bi’l-kat’i’l-kulube ale’l-eydi
“Eğer Mısır’dakiler Peygamber efendimizin yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı,
Güzelliği dillere destan olan Hz. Yusuf’un pazarlığında hiç para vermezlerdi. Bütün mallarını efendimizin yanaklarını görmek için saklarlardı.
Zeliha Hz. Yusuf’a âşık oldu diyerek kötüleyen kadınlar Allah’ın Resulünün parlak alnını görselerdi,
Ellerinin yerine kalplerini keserlerdi de acısını duymazlardı.”
Mekke’den Medine’ye hicret eden Hz. Peygamberi karşılarken “Ay Doğdu Üzerimize” (Tela-al bedrü) diyerek bakınız ne güzel duygularını dile getirmişlerdi;
Ay doğdu üzerimize
Veda tepesinden
Şükür gerekti bizlere
Allah’a davetinden
Sen Güneş’sin sen Ay’sın
Sen nur üstüne Nursun
Sen Süreyya ışığısın
Ey sevgili ey Resul
Ka’b B. Züheyr Arap edebiyatının önemli şairlerindendir. Önceleri Peygambere hiciv şiirleri yazmasına rağmen Müslüman olmuş, ünlü “Kaside-i Bürde” şiirini yazmıştır. Bu şiiri üzerine Hz. Peygamber hırkasını şaire hediye etmiştir. Kaside-i Bürde’ye nazireler yapılmıştır.
Ama henüz o güzel kasidenin tadı bambaşkadır. Çünkü Hz. Peygamberin övgüsüne mazhar olmuştur. Kaside-i Bürde’den bir nebzecik sizlere sunayım;
Gitti artık, çok uzakta ben ise izinde
Terk edilmiş bir vefalı köleyim yeryüzünde,
Dediler ki: “Peygamber idam ettirir seni”
Dedim: “Adalet parlar o hakkın yıldızında”
San Kuran’ı veren Allah için yarlığa
Ki ne hikmetler çiçek açar O’nun lafzında
Geriye dönmek yoktur, göğüsten vurulurlar
Dalgalardan yılmazlar şu ölüm denizinde
Süleyman Çelebi’nin “Mevlid” isimli muhteşem eseri Hz. Peygamberin onuruna yazılmış harika bir eserdir. Asırlardan beri ölülerimizin arkasından Hz. Peygamberin şefaatine nail olsunlar diye okutulur. Mevlid’den kısa bir pasaj sunarsam;
Merhaba ey sırr-ı Furkan merhaba
Merhaba ey derde dermen merhaba,
Ey gönüller derdinin dermanı sen
Ey yaratılmışların sultanı sen
Çünkü nurun Ruşen etti âlemi
Gül cemalin Gülşen etti âlemi.
Ya Habiballah bize imdad kıl
Son nefeste lutfun ile şad kıl.
Divan Edebiyatında birçok naat yazılmıştır ama Fuzuli’nin “Su Kasidesi” başlı başına başyapıttır.
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su
Kim bu denli dutuşan odlare kılmaz çare su
Umduğum odur ki Ruz-i Haşr mahrum olmayam
Çeşme-i valsın vere ben teşne-i didare su
Tasavvuf Edebiyatında Yunus Emre Hz. Peygamberin aşığıdır. O’nun adına bakınız ne güzel naatlar-İlahiler yazmıştır,
Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Şefaat eylesin kemter kuluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed
Bir başka ilahisinde yine Yunus Emre ne güzel Hz. Peygamberin hasretini dile getirmektedir.
Araya araya bulsan izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed canım arzular seni
Erdem Bayazıt ağabeyimiz “Savaş Risalesi” isimli şiirinde bakınız ne güzel anlatıyor, Allah’ın elçisini;
“1400’e doğru”
Güneşin
Mızrakların ucuna takılıp
Kaldığı
Bir vakitte
Diriliş erlerinin yüreklerinden
Yayılan
Bir depremle
Sarsılıyordu arz
Gerilmişti altımızda atlarımız.
Rahmetli Ali Ulvi Kurucu bakınız “Ruhum sana âşık” isimli güzel naat’ıyla bizlere Resullullah sevgisini ne güzel anlatıyor.
Ruhum sana âşık, sana hayrandır efendim.
Bir ben değil âlem sana kurbandır efendim.
Doğ kalbime bir lahzacık Ey nur-i Dilara
Nurun ki, gönül derdime dermandır efendim.
Prof. Dr. Nurullah Genç ağabeyimiz “Yağmur” isimli muhteşem şiirinde Allah Resulünü ne güzel anlatıyor;
Vareden’in adıyla insanlığa inen nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerden arındırır bir yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır abı-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kâinat
Yağmur seni bekleyen bir taşta ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuşta ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakışta ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakışta ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira’dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaşta ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret den bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Âmin âmin O Âlemlere Rahmet olarak gönderilen kutlu nebinin diriliş ordusunun liderinin ayağının tozu da biz olsaydık, selamlarımla…
01.12.2007
Tarık TORUN
ŞİİRLERLE SEYAHAT
“Maddi ve Manevi Dünyalara”
YORUMLAR
Değerli Hocam
İyi ki hatırlattınız bizlere gönül güzelliklerini .... Çok etkilendim...Belli ki çok hissedilerek yazılmış.... (duruşah'ın yazısı da sayfaya güzellik katmış...) İnsanlığa hizmet eden özel ve güzel gönlünüzü kutluyorum yürekten...Hizmetiniz daim olsun efendim... Saygılar...Selamlar..
Ruhum sana âşık, sana hayrandır efendim.
Bir ben değil âlem sana kurbandır efendim.
Doğ kalbime bir lahzacık Ey nur-i Dilara
Nurun ki, gönül derdime dermandır efendim.
Her bir satır birbirinden güzel. Aynen yüreğiniz gibi. Her tarafı gül kokusu sardı. Paylaşımınız için teşekkürler. Rabbim sizden razı olsun. Selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim. Allah'a emanet olunuz.
Şâir Nâbi'yi ağlatan şiir
Şair Nâbî, Sultan 4. Mehmed döneminde hacca gitmek üzere bir kısım devlet erkanıyla birlikte yola çıkar. Kafile Medine-i Münevvere’ye yaklaşmıştır. Vakit gecedir. Resûlullah (sas) Efendimiz’e bir an önce ulaşma özlemiyle Nâbî’nin gözüne uyku girmemiştir. Fakat kafiledeki bir paşa, hem de ayaklarını kıbleye doğru uzatmış, uyumaktadır.
Hz. Peygamber’in (sas) beldesinde, edebe aykırı böyle bir gaflet hâlini bir türlü hazmedemeyen ve çok üzülen Nâbî, içinden gelen bir ilhamla kasidesini bir anda irticalen söyleyiverir. Kafile şafak vakti Medine-i Münevvere’ye girmektedir. Ravza-i Mutahhara’nın minarelerinden sabah ezanı okunmaktadır. Müezzin, ezanın ardından Türkçe bir kaside okumaya başlar. Nâbî, dikkat eder, okunan kendi şiiridir. Hemen minarenin kapısına koşar. Müezzine, “Allah aşkına, okuduğun bu kasideyi nereden öğrendin? ” der. Müezzin şöyle cevap verir: “Bu gece rüyamda Efendimiz’i (sas) gördüm, bana dedi ki: ‘Ya müezzin kalk yatma. Benim ümmetimden bana âşık bir zât benim kabrimi ziyarete geliyor. Muhabbetinden benim için şu kasideyi söylemiştir. İşte bu cümlelerle minareden onu istikbal et.’ dedi. Ben de hemen kalktım. Abdest aldım. Peygamberimiz’in iltifatına mazhar olan âşık acaba kimdir diye düşünerek minareye koştum. Öğretildiği gibi okudum.” Nâbî, “Ümmetimden mi dedi? ” diyerek sevincinden oracığa bayılıp düşer.
Tebrikler, teşekkürler inanın çok duygulandım.