- 439 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dört ay sonra anladım ne demek istemiş!
Bu yılın Mart veya Nisan ayları olmalı
Mehmet Akif ve Necip Fazıl dan etkilenerek bazen sivri dilli hicivler, bazen fikir şiirleri, bazen de didaktik tarzda öğüt verici şiirler yazıyordum
Sürekli beyit kullanıyor, aruza hiç el sürmüyor, hece ölçüsünü ise uydurabildiğim kadar kullanıyor ve hatta çok ustası olmadığım için ölçüyü uydururken ahengi bozuyordum. Bir gün yine Mehmed Akif tarzında yazdığım dikdörtgen şeklinde bir ’şiir’ imi göstermiştim hocama ve yine tam not vermişti.
Ama asıl mesele o gün o şiiri beğenmesi değil de, öğle arasında benim öğretmenler odasına gitmem ve birkaç hocamın arasında sanki onların yaşıtı biriymişim gibi Mustafa hocamın benimle şiir hakkında sohbet etmesiydi.
Bu adam beni Lise 2 de ilk tanıdığında sadece gayretli bir öğrenci olarak görmüştü. Hani bilirsiniz öğrencilere şiir ezberletirler kitap okuturlar ve bunların çokluğuna göre alır öğrenciler sözlü notlarını. O zamanlar sevmiştim bu işi ama Mustafa hocam onca gayretli öğrenci arasında fark edemezdi beni.
Ama Lise 4 ’te yani bu sene ben şiire daha fazla kafa yormaya başlayınca bir arkadaşım söylemişti,
-Bunları, dedi, edebiyatçıya göstersene?!
Tarih 20 şubat
Ben bunu kibir olarak görmeme rağmen aklımdan çıkaramadım. Ama sonuçta bir şey kaybetmezdim hocaya göstermekle, beğenir veya beğenmezdi, hele o kısmı hiç sorun etmiyordum
Şiirlerimi düzenli olarak bir deftere yazıyordum, ve bu defteri yarın hocama gösterdim
Şanssızlık, hocam o gün benimle çok fazla ilgilenemedi birkaçına baktı ve zannederim sadece şiir yazan meraklı bir öğrenci gördü karşısında
Tarih 21 Şubat
Ve ertesi gün
O gün hocam bana vakit ayırabildi, daha fazla şiirime baktı ve
-Bu defteri alabilir miyim?
O gün farklı bir şey demiştim ama
-Hastaya ilaç sorulur mu?
Hikayenin en ilginç yeri burası, ben o içinde en fazla 20-30 tane en uzunu bir sayfa şii olan defteri hocamdan iki hafta sonra geri alabildim :) Okulda çok vakit bulamıyordu ve evine götürünce de kaybetmekten korkuyordu
Ve birgün defterle birlikte hocamın yorumlarını da alabildim,
Şiirlerimi beğenmişti!
İşte bu, gayretli öğrenci rütbesinden istidatlı öğrenci rütbesine yükseldiğimin resmiydi! Mart ayı gelmişti ve ben deli gibi şiir yazmaya başlamıştım. O bir ay içinde birkaç rütbe daha atladım, sırasıyla
Gayretli öğrenci, istidatlı öğrenci, uzayan ve kulağı geçmesine ramak kalan boynuz, yakın arkadaş, yaşıt arkadaş, dost, hatırlı dost! Tabi ki kendi hesabıma
Şimdi asıl konumuza dönelim, dedi ki o gün Mustafa Hoca Hatırlı dostuna
-Azizim, söze hep böyle başlar, size aslında şair demek çok doğru değil, yazdıklarınıza da şiir demek doğru değil, bunlar manzume! ’Şiir’ farklı olur!
Hocam, beni affedin, bir gün sonra unutmuş olsam bile o gün size darılmıştım!
Hem ben nasıl olu da şair olamazdım? Basbaya fikir çilesiydi işte basbaya hayal gücü, kültür, duygusallık, tomurcuk merakı, yetenek...
Hem çoğu arkadaşıma özellikle de kendime göre basbaya ’şair’dim ben!
Ama üzerinden dört ay geçen bu sözü, şimdi anladım!
Yaklaşık otuz tane daha şiir yazdıktan, beş-altı daha şiir kitabı ve 15-20 tane roman daha okuduktan, birkaç kişiyle şiir hakkında sokbet ettikten, düzyazı ve hikayeyle de uğraştıktan ve ilk defa bir kızı sevdikten sonra anlıyorum ki
Haklısınız hocam! Ben hala tam bir şair değilim! Zamane Mecnunu nun, Evim in, Dilsiz Kadın ın, Muamma nın, Kızıl ışıklar saçılırken in, İstirham ın, Ya da nın, İntihar öncesi şiirleri nin yazarı Ahmeri! Sen hala çaylaksın!
Nesin sen, hakikat olsan da çekil
Yetiş körlük, yetiş takma gözde cam
Otursun yerine bende her şekil
Vatanım, Sevgilim, Dostum, ve Hocam!
Vatanım bura, Sevgilim Leyla, Dostum Mevla, Hocam Mustafa Hoca
Daha ne isterim ki ben bu sırra vardıktan sonra?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.