- 2010 Okunma
- 25 Yorum
- 0 Beğeni
Akrep ve Yelkovana Şöyle Bir Dokunuş
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Gel zaman git zaman içinde” diye mi başlasam yoksa “evvel zaman içinde” diye mi bir türlü karar veremedim. Gerçi her ikisi de tam kapalı olmayan bir kapıya açılıyor. Maksadım; zaman denilen mefhuma ilişkin düşündüklerimi paylaşmak. Bunun için de zaman konusunda en zahmetli işçiliği üstlenen akrep ve yelkovana iki çift sözüm olacak. Tabi ahenkli akışını kesmeden bu iki sevimli kuyruğa küçücük bir dokunuşta bulunmak ve izninizle sizinle mini bir sohbette bulunmak istiyorum.
Türkçe dil bilgisi kaynaklarına baktığımızda zaman için “belleğimizin yarattığı, başı ve sonu olmayan soyut bir süredir. Dil bilgisinde zaman eylemin yapılmakta olduğunu, yapıldığını, yapılacağını bildiren soyut süre kavramıdır” diye bir tanımla karşılaşırız. Dünü, bugünü ve yarını tam anlamıyla anlatabilmek için dil bilginleri öyle güzel çalışmalar yapmışlar ki. Bize sadece var olan kalıplaşmış zaman kiplerini doğru ve düzgün kullanmak düşüyor. Bunu yazı üstünde veya konuşurken başarıyla uygulayabilirken aktif hayatımızda maalesef tabiri caizse çuvallıyoruz. Evdeki hesap çoğu zaman çarşıya uymuyor. Başta, geçmişi unutamadığımız için geleceğe zor uyum sağlıyoruz. Geçmişin enkazlarını geleceğin önüne döküp yolumuzu kapatıyoruz. Oysa Cowley “Geçmiş veya gelecek yoktur. Sonsuz bir şimdi vardır” derken ne kadar güzel mesajlar vermiş.
Zamana yapıştıracağımız etiket, karakter ve meslekler olsaydı acaba neleri uygun görürdük. Zamanla bütün yaralarımızı iyileştirip şifa dağıttığına göre; doktor, bizden çok şey çaldığı için; hırsız, bizimle kıyasıya yarıştığına göre belki rakibimiz, gül yaprağı kadar narin ciltlerimizi kırıştırdığı için acımasız, ders verdiği için bir öğretmen, tecrübeler kazandırdığı için bilge, öldürdüğü için katil bile olabilir. Cicero’nun “Zamanın azaltamadığı, yumuşatamadığı üzüntü yoktur “ sözüne göre Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı olma şansı da yüksek.
Hepimiz zamanın azlığından sitem ediyoruz. Ya da evimizin mutfak bütçesinden bahseder gibi “ne yaparsam yapayım yetmiyor” diye feryat ediyoruz. Günlük limitimiz olan yirmi dört saate hükümetten zam talebinde bulunamayacağımıza göre çok aşina olduğumuz iktisat bilimini yine devreye sokacağız. Saatlerimizin kemerlerini sıkacağız hem de sıkı sıkı.
Biz daha dünyaya teşrif etmeden önce tıkır tıkır işleyen zaman, bizden sonra da kuşkusuz aynı tempoda devam edip gidecektir. Geceyi süsleyen ay ve yıldız, gündüzü aydınlatan güneş, yaşadığımız her anın kah sabahı, kah öğleni, kah akşamı olup gidecek biz de ona ayak uyduracağız. Bu esnada bazen planlı bazen plansız olaylarda başrol oynayacağız. Olumlu ve olumsuz pek çok kavram iç içe olacak ve kabul edip etmeme lüksümüz olmayacak. Gecenin gündüze, gündüzün geceye dönüşü gibi her şeyi kabul edeceğiz. “Hayır dediğimiz onaylamadığımız şeyler de aslında bizim kabul penceremiz değil mi?” diye de düşünmeden edemiyorum.
Ne çağlar atlatmış şu insanoğlu sonra kendi çağlarını geçirmeye başlamış: bebeklik, çocukluk, yetişkinlik ve yaşlılık gibi. Dünya üzerinde nefes alan her canlı çağın eteklerine bir tarihte tutunuvermiş. Kimi ilk çağda, kimi orta çağda kimi yakın çağda, Ben ise 1966 yılı Aralık ayında bu eyleme iştirak etmişim hem de farkında olmadan. Ama bu anı sabırsızlıkla bekleyenler çoktan kimliklendirmişler bile beni.
Hemen her bebek ağlar, hatta sesi duvarları yıkar ama ses getireni o kadar azdır ki. Ben de mutlaka böyle ağlamışımdır ama kendimi ses getirmeyenler sınıfına dahil ediyorum. Neden diyeceksiniz. Bunu; “sesim, bulunduğum ortamın çerçevesi dışına hiç çıkmadı” diye rahatlıkla açıklayabilirim.
Ansiklopedi karıştırmayı çok severim ve zaman zaman elime alır, rastgele bir sayfa açarım. En çok ilgimi keşifler ve kaşifler çeker. “Keşfedilmemiş bir kıtayı ilk bulan olmak, hayallerin sınırlarını zorlayan bir icadı insanlığın hizmetine sunmak, yazıyı ilk bulan olmak” ne kadar gurur ve heyecan verici. Okurken bizler de hayranlık uyandıran mucitler, kim bilir eserleri karşısında ne büyük doyum sağlamışlardır. Bunun bireysel doyumun üstünde olduğunu düşünüyorum. İnsanlığa fayda sağlamanın verdiği mutluluğun ölçülebilme derecesi olmadığına inanıyorum. O mutluluğu ve heyecanı kim yaşamak istemez ki. Uzun bir süre elektriksiz kaldıktan sonra çevremizi bırakın içimizi bile aydınlatan o ilk ışık ile sanırım pek çoğunuz benim gibi Edison’a dualar etmişsinizdir.
Tarihte iz bırakmış kişilerin özgeçmişlerini büyük bir hayranlıkla okurum. Bir ağacın üzerindeki sıralı yaprakları düşünürüm. Kahverengi dalların üzerindeki bu yeşil güzellikleri gözümde canlandırırım. Kiminin gelişimini tamamlamış olduğunu görürüm, kiminin yeni fide verdiği görür heyecanlanırım, kimi de bir zararlının kurbanı olup canım yüzeyi delik deşik olmuştur üzülürüm. Onlar da bizim gibi aynı havayı teneffüs ediyorlar. Hele meyve vermiş ağaca olan bakışım daha bir başkadır. Bir sürü yaprağın arasında meyveleri bu saydığım özel insanlara benzetirim.
Eğer onları saymakla görevlendirilmiş bir “yaprak nüfus memuru” olsaydı kütüğünde mevcut birbirine çok benzeyen yapraklardan sadece bir kaçının dünyaya faydalı bir eser bırakacağını nereden bilebilirdi ki. Biz insanlar da aklımız, düşüncelerimiz ve birbirine benzeyen iskeletimizle tıpkı yapraklar gibi ne kadar birbirimize benziyoruz ama neden sadece mevcutlarımızla yetiniyoruz. Beynimizin sınırlarını zorlamıyoruz. “Fazla merak iyi değildir” sözünü değiştirmek mi gerekir acaba. Çünkü insanlığa faydalı olmuş, iz bırakmış, başarılı kişiler hep meraklı, çevreyi araştıran, düşünen, sorgulayan insanlar arasından çıkıyor. Belki yaptığımız en güzel şey verdiğimiz meyveler olan çocuklarımız. İnşallah onlar kendilerini aşarlar. Önce sağlık gelir ama başarı da neden gelmesin ki. Aza kanaat getirmek güzel ama bu beynimizi az kullanmamız için söylenmiş bir söz değil ki. Tabi bunlar benim düşüncem sizlerin düşüncesine de büyük saygım var. Zamanı pinekleyerek geçirmek yerine daha faydalı işler için harcamak toplum için de fayda sağlar.
Zaman; hepimizin kıymetlisi. Zamana karşı yarışılan, uyum sağlamakla geçirilen günler; yıpranan sinirler, yara almış gönüller ve yılgınlıklarla devam ediyor. Zaman; kor ateşlerin alevini bile yavaş yavaş söndürse de yok olmayan külleriyle beraber yaşamayı biz insanlara öğretiyor.
Zaman; kiminde oldukça fazla, kiminde ise kısıtlı.
Zamanı; “ince ince dilimleyip sindire sindire tüketmek” ya da “bölecek kadar bile zamanım yok deyip ayak üstü geçiştirmek” tercih sizin?
Sevgilerimle.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Hızınıza yetişmek ne mümkün Aysel Hanım.
Öyküleriniz de denemeleriniz de her zaman günün yazısı olmayı gerçekten hak ediyor.
Geç kalışımı bağışlayın.
Tebriklerim içten.
Saygı ve sevgiyle kalın...
Aysel AKSÜMER
“Zaman; kiminde oldukça fazla, kiminde ise kısıtlı.”
Burada birden fazla anlam içerdiği için tam olarak neyi kastettiğiniz anlayamadım. Her insanın ömrünün süre olarak farklı olduğunu mu ima ettiniz yoksa her insan için zaman mevhumunun farklı derecede önem arz ettiğini mi kast ettiniz. Sanırım ikinci şıkkı kastettiniz.
Teorik olarak, 2011 yılının Temmuz ayının dokuzuncu gününü tam gün yaşayanların hepside tamı tamına 24 saat yaşadılar. Ne bir saniye eksik ne bir saniye fazla. Bir anlamda zaman, herkes için eşit. Problem; boş vakitlerin içlerinin ne kadar doldurulduğu sanırım. Boş vakitler, gerçekten “boş” vakitler midir?
Yine “zaman” ile alakalı güzel bir yazı okumuştum, şimdi hatırlayamıyorum, nerede okumuştum, yazarı kim diye. Aklımda kaldığı kadarı ile bu anlamda bir ana fikri vardı; “Her gün her saat her dakika özeldir. O ki hiçbir zaman hangisinin son olacağını bilmiyoruz”
Ve sonu şöyle bitiyordu; “Bu yüzden bazı(*) şeyleri sakın ertelemeyin”
Tebrikler, selamlar, saygılar
(*)Kişiden kişiye değişmekle beraber, genellikle “insani!” şeyler.
Aysel AKSÜMER
Şu anda bende yazarını hatırlayamadım ama "Bütün saatler yaralar, son saat öldürür" diye bir söz vardı. Ne kadar anlamlı. Zaman; bazen lehimize bazen aleyhimize çalışıyor diyoruz ama galiba her şey düşüncelerimizde, yaşadığımız anda saklı.
Evet her gün her saat her dakika özeldir kesinlikle öyle İsmet Bey.
Teşekkürlerimi sunuyorum güzel ve içten yorumunuz için. Selam ve saygılarımla.
Ağyar
Tekrar tebrikler ve selamlar
Aysel AKSÜMER
hoş sohbetti...ansiklopedi karıştırma merakımız örtüşüyor; sadece tek fazlalığım var sizden: benim ansiklopedi kitaplığım banyoda. Tuvalet ihtiyacı için girdiğim o yerden bazen esas yapmam gerekeni unutup saatlerce ansiklopedi karıştırmaya dalıyorum da, sıraya bir giren olursa zoraki çıkıyorum... bu espri amaçlı bayağı notumu hoşgörüyle karşılayacağınızı umarak saygı ve sevgiyle. GÜZEL SOHBET YAZINIZ İÇİN DE, GÜNÜN YAZISI SEÇİLMESİ NEDENİYLE DE TEBRİK EDERİM.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Diğer yazıların gibi güne gelmeye layık bir yazıydı, tebrikler arkadaşım.
Yeni paylaşımlarında buluşmak dileğiyle, selam ve sevgiler.
Aysel AKSÜMER
yazı, her zamanki gibi güne gelmeyi fazlası ile hakkeden ustalıkta ele alınmış, okuyucuyu peşinden sürükleyen dizelerdi...
fakat asıl güzel olan, sayın yazarımızın bir çoğumuzun gündeme getirmekten kaçındığımız "Edebiyat Defteri her zaman söylüyorum ilk göz ağrım. Burada çok şey öğrendim. Daha da öğreniyorum. Sayın Ansızın ve her biri birbirinden kıymetli ekibine bizlere böyle bir imkan sundukları için bir kez daha teşekkür ediyorum" yürekli ve samimi açıklamasıdır.
bu siteye geldikten sonra ki gelişmemizi, defter ve defterin değerli şairlerine atfetmekten çekinip, sahte usta kalem kostümlerine bürünüp ve bu kostüme toz kondurmak istemeyenlere ders niteliğindeydi... teşekkür ediyorum değerli yazar, bende bir nebze kendimi geliştirmiş isem defter ve defterdeki değerli şair arkadaşlarım sayesindedir...
sizi iki kez kutluyor, bende emeği geçen değerli defter kurucu, yöneticileri ve çok değerli şair arkadaşlarıma bu vesile ile teşekkür ediyorum... saygımla
Aysel AKSÜMER
Tebrik ederim Aysel' ciğim. Yazını beğenerek okumuş fakat yorumlayamamıştım. Zaman her şeyin ilacı derler o bir yana o kadar da kıymetlidir aynı zamanda. Tebrik ve sevgilerimle....
Aysel AKSÜMER
eşimin ayağı kırıldı ....zaman bulup nete pek giremiyorum...yazına geç kalışımı bağışla....kutlamaya yetiştim tebrikler
Aysel AKSÜMER
Zaman ve yaşam...Beni şaşırtan ve sonu olmayan bir bulmaca..Bulmak istedikçe içinde kaybolur yiter giderim.
Tıpkı bir önceki yitip gidenler gibi.
Saygımla şair.
Tebrikler
Aysel AKSÜMER
Edebiyat Defteri her zaman söylüyorum ilk göz ağrım. Burada çok şey öğrendim. Daha da öğreniyorum. Sayın Ansızın ve her biri birbirinden kıymetli ekibine bizlere böyle bir imkan sundukları için bir kez daha teşekkür ediyorum. Değerli Seçki Kurulu ve Edebiyat Defteri ailesindeki bütün dostlara sevgilerimi sunuyorum. Nice paylaşımlarda görüşmek üzere.
Aynur Hanım da, siz de zamandan açmışsınız sözü. Haftasonunun gelişinin etkisi midir, yoksa sadece bir tesadüf mü bilemiyorum.
Saatlere karşı tutkusu olan bir kişiyim. Tıpkı şehrin hangi noktasında olduğumu bilmem gibi, zamanda da nerede durduğumu bilmek isterim. Sırf zamanda yolculuk edebilmek için akademik olarak tarih çalıştım. Aynı yolculuğun diğer yöne olan bileti içinse bilim kurguyla ilgilendim. Eski fotoğraflara, klasik tablolara merak saldım. Belki bu yüzden, gündelik yaşamı anlatıp, beni zamanda gezdirdikleri için seviyorum Flaman okulunu.
Şimdi, sizin denemenizde yeniden karşıma çıktı zaman. En başa döndürdünüz beni Evvel zaman içinde diyerek. Tebrik ederim.
Aysel AKSÜMER
Tekrar tebrikler. Güne yakışıyordu kaleminizden damlayanlar. Çenemi kapalı tutamadığım için bağışlayın beni ama bu kadar ciddi ve rekabetçi bir sitede birinci seçilen bu yazı, 5-6 yazı içinde ilk üçe girmiyorsa elimde olmadan rahatsızlık duyarım. Affedin ama haksızlık, iltimas... bunlara tahammül etmek zor. Beni anladığınızı ümit ediyorum ve tekrar kocaman tebriklerimi bırakıyorum. Saygılar.
Aysel AKSÜMER
Umut Kaygısız
Aysel AKSÜMER
Zaman muhakkak ki her acının ve elemin ilacı.
Fazla veya az olması değil, tüketilen zamanda hayatın adandığı şey önemli değil mi?
Hayat neye adanırsa o kadar kıymetli,o kadar muhteşem.
Zaman bazılarımız için az gibi görünse de ,asıl zaman çok.
Zamansız memleketlerde ebedi yaşamın akıbetinin "cennet" olması dileklerimle...
Aysel AKSÜMER
Zaman; kiminde oldukça fazla, kiminde ise kısıtlı. Telafisi olmayan tek şey zaman sanırım.
Tebrik ederim sevgili Aysel, güzel bir denemeydi.
sevgimle.
Aysel AKSÜMER
Zaman; en çabuk geçtiğini düşündüğümüz...
En çabuk geçmeyen; düşündüğümüz gibi..
Yüreğinize sağlık. Hak ettiği yeri bulan, okunması gereken bir yazı. Sevgiler, selamlar.
Aysel AKSÜMER
Bir ben var ki benden içeru der gibiydi yazı ablacım...
Tebrikler...
hürmetle...
Aysel AKSÜMER
GİTME ZAMAN BENİDE EMZİR KOYNUNDA
Ve işte gidiyor hayat;
Maviliğin siyah tortusunda;
Gitme!
Diye haykırsa da yürek,
Doğan fecr-i'yi karartıyordu gece,
Ve zaman akıyordu öylesine
Bir kapı aralığı kadar yürüyemedik
Söyleyemedik gönülden geçenleri,
Sevgi maşrapasının kulpuna takıldık,
Ve astık gururun tozlu raflarına,
Çok zorda değildi oysa
Seni seviyorum diyebilmek,
Süzülüyor zaman farkında olmadan
Bir YELKOVAN AKREP çevresinde
SANİYELER ondan aceleci ve telaşlı
Ömrümü kastedercesine
Saygılar bıraktım gönül sofranıza
Aysel AKSÜMER
Bunun için de zaman konusunda en zahmetli işçiliği üstlenen akrep ve yelkovana iki çift sözüm olacak.
İnceden kişileştirme ve hoş espri okurla aranızda samimi bir köprü kurdurmuş. Ciddi yazıların satırlarında beklenmeden çıkıveren bu hareketlilik yazının ve yazarın çekiciliğini artıran bir durum. İyi yakalamışsınız. Sondaki okura teşekkür kısımlarını başka arkadaşlarda da gözlemliyorum. Gereksiz bir şükran. İyi yazarlar başarılı çalışmalarıyla ve gösterdikleri özenle zaten okurlarına gereken saygıyı gösterdikleri için asıl okurları onlara teşekkür etmeliler. Ben olsam böyle bir çalışmada o teşekkür kısmını asla koymazdım.
Aysel AKSÜMER
Sayın Aysel AKSÜMER,
Bir düşünür zamanla ilgili şöyle demiş;
"Ey insan! Zaman sensin,
Sen iyi olursan zaman da iyidir,
eğer sen kötü isen, zaman da kötüdür"
Yazınızı beğenerek okudum. Tebrik eder, saygılarımı sunarım.
Aysel AKSÜMER
Kimileri çok kısa zamana oldukça değerli işler sığdırabildiği halde, boşuboşuna geçen koskoca ömürler heba olabiliyor.Haklısın arkadaşım, zaman darlığından şikayet etmek yerine, elimizdekini en verimli şekilde değerlendirmek gerekiyor.
Bu güzel yazının üzerine yorumumu fazla uzatmıyayım.
Güne gelmeye layık bir yazı, tebrikler, hayırlı cumalar canım.
Aysel AKSÜMER
Başarılı bir çalışma. Yazım ve anlatım kusursuza yakın. Hedefinize ulaşmakta olduğunuzu görüyorum.
Başarı dileklerim sizinle. Saygılar.
Aysel AKSÜMER
İşte bu kadar...
Çok haklı çok başarılı ve çok akıcı...
Bugün daha iyi bir deneme okuyacağımı sanmıyorum.
KUTLUYORUM.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER
Daha evvel de duygusallık üzerinize bir yazınızda aynı şeyden bahsetmiştim: "Brain Storming" Gerçekten bu konuda uzman gibisiniz. Kaleminizin peşine takıldımı insan kaptırıp gidiyor işin doğrusu. Ve düşünce dehlizlerinde çıkış yolu ararken bir de bakıyor ki doğru yol diye bir şey yok. Sadece tercihler mevcut. İşte bunu öğreten bir yolculuk daha bıraktınız avuçlarımıza. Yürekten tebrik ederim. Sizden öğrenecek çok şeyim var.