- 1985 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Biz Kimden Kaçıyorduk Anne? (Düşüngülü Eleştiri)
B İ Z K İ M D E N K A Ç I Y O R D U K A N N E ?
(DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ)
Memurunu her güm yirmi dakika kitap
okumaya yönlendiren Trabzon Vali’sine.
‘Biz kimden kaçıyorduk Anne?,’ Perihan Mağden’in öykü kıvamındaki yeni romanı.
Hamileyken varlıklı annesini öldüren yalan bağımlısı hasta anne, manken kadar güzel kızıyla birlikte otel otel kaçarak yaşamlarını sürdürürler. Herhangi bir sorun çıktığında hiç gözünü kırpmadan soğukkanlılıkla seri cinayetler işleyen anne, aranan bir katildir. Anne kız birbirlerini taparcasına sevmektedir. Çocukluğunu annesinde yaşayan ve onun gibi olmaya aday bir kızın melodramı. Anlatı tadındaki ruhsal betimlemeleri nefis, anlatılmaz okunur cinsinden.
Roman, birbirinin peşinden gelen her biri birer metinmiş gibi, sonuç (final) bölümleri de yazılan otuz beş öyküden oluşmuş. ‘Pansiyondaki Kız,’ ‘Havuza Bakan Çocuk,’ ‘Deli Rahibe’ gibi metinlerle yazılan öyküler roman kurgusuna göre dizilmemiş. Bankada daha çok paraları olduğu günler, ‘Pis Kaplıca Oteli’ (s.52) adlı öykü romanın başı denilecek yere konulmuş. Mağden, rol verdiği küçük kızı geleceği görmüş gibi konuşturuyor. ‘Sonraları bile, çok sonraları, paramızın iyice azaldığını, Annem ne kadar hissettirmemeye çalışsa da fark edeceğim zamanlarda dahi, hiç böyle kötü bir otelde kalmayacağız.’ (s.52) Bir roman geleceği görmüş gibi kurgulanır mı!?.. Romanın son bölümlerinde yer alan ‘Plaj Kovası’ (s.159) adlı öyküde kız, ‘Çok ufağım daha’ diyor. Oysa kız 13 – 15 yaşlarındadır. Bu öyküye romanın baş kısımlarında yer verilmeliydi. 72’nci sayfada yer alan öyküye ‘Cenin’ adı verilmiş. Anne buldukları köpeğe, “ ‘Uzaylılara benziyor. İsmi Uzaylı olsun mu?’ ‘Cenin olsun,’ diyor Annem.” (s.74) Mağden romanında daha ‘Cenin’ adlı öyküyü okuruna okutmadan 33/3’ncü sayfada, kıza ‘Hiçbir şeye bağlanmıyorum Anneciğim. Bir kere Cenin’e bağlanmıştım azıcık, o kadar.’ dedirtiyor, geleceği görmüş gibi…
Romanlarında anne – kız ilişkilerindeki kopmayı irdeleyen Mağden, korkuyu doruk noktasına taşırken öykünün kurgusuna ters düşen abartılı anlatımlar yapıyor. ‘Tuhaf sesler çıkararak, hiçbir insanın, hiçbir hayvanın çıkarmayacağı kesik çığlıklar atarak’ (s.63) ‘Bebek mavisi gömleğime kanlar damlıyor şıpır şıpır.’ (s.79) ‘Açık bir yara gibi gülümsüyor.’ (s.108)
Mağden, metin halindeki öykülerini anlatıcı kullanarak dile getirmiş. Hâlâ yatarken ‘Bambi’ öykülerini dinlemekte olan küçük kız çocuğunu esas anlatıcı alarak yola çıkmış. Sekiz öyküde ise farklı farklı alt anlatıcılar kullanmış. Öykülerden biri hariç alt anlatıcıların kullandığı dil hemen hemen aynı, ayrı ayrı yöreler olmasına karşın ‘bi’ ve ‘harbiden’ sözcüğünü kullandırmış. Romanın yüzde 16.9’u diyaloglarla geçiyor, sayfada ortalama 9.1 paragraf yapmış.
Hey halkım oyuna gelme!.. Medya, o zaman da şimdiki gibi bir çatışma ortamı yaratmıştı... 12 Eylül 1980 öncesi beni, ülkücü ve milliyetçilere düşman yapmışlardı…!? Kendisini barış yanlısı olarak bildiğim Mağden, romanında hoşgörü ve sevgiden söz etmeden, kutupluluk yaratarak okurunu ırkçı yapmak ister gibi bir tutum sergilemiş. “Başlarına da istediği ismi verebilir Annem. ‘Türkler’ diyor onlara. ‘Kötü Kalabalıklar. Takma ruhlar, burjuvalar.’ ” (s.19) ‘Dünyada hiç kimse, ama hiç kimse üst sınıf Türkler kadar tiksindirici olamaz.’ (s.29)
Perihan Mağden’in yenilikçi olmasa da kolay okunabilen işlek bir dili var. Romanına has bir üslup oluşturduğu söylenebilir. Absürt ve argolu sözleri seviyor. Anneyi zaman zaman eski dille konuşturmuş. Okula hiç gitmediği anlaşılan küçük kızı tahsiline göre konuşturmamış. Kız çocuğu gerçek üstü bir donanıma sahipmiş gibi abartılı kurgulanmış. Öykü içinde sıkça kullanılan İngilizce diyalogların hiçbirine açıklama getirilmemiş.
Türkçemizde ‘Güzel olan dili yazarlar, iyi konuşanı sevip sayarlar’ diye bir söz vardır. Mağden’in alımlı çalımlı güzel sözlerini birlikte okuyalım. ‘Her çocuk bir oyuncakta kendini bulur.’ (s.50) ‘Korkunun lekeleri hiç çıkmaz, yalnızca büyür de büyür kendi kendine.’ (s.77) ‘Gözler hep aynı kalır, gözler insanı ele verir. Gözlerdir ruhumuzun kapısı’ (s.156) Belleklerimize hoş gelmeyen sözler: ‘Allahtan falçetem çantamdaydı. Manyak pislik! İğrenç deli karı!’ (s.64) Karakterleri halk diliyle konuşturmuş. ‘Ağbi burası da acayip bi dünya.’ (s.93) ‘Hakkaten arkadaşlar da söylüyolar.’ (s.179) Yazarın absürt ve argolu sözleri: ‘Hani böyle amınıza koyiim sizin der gibiydi.’ (s.181) ‘Sikerim ulan belanızı cümlenizin!’ (s.182) ‘Bu kadar boktan bi hayatımız alacağını çakozlamıyorduk.’ (s.91) Mağden, romanında sayfada ortalama 21.5 kez yabancı sözcük kullanmış. Kullandığı İngilizce sözcükler oranı artırıyor. Perihan Mağden, bu vatanın bölünmez bütünlüğü için de olsa demek ister gibi, ‘Benim hiçbir savaşa göndereceğim çocuğum yok’ (Radikal, 23.11.2007) söyleminde bulunmuş!.. Perihan Mağden, bu tür söylemlerle insanı kışkırtıp düşmanlık yaratacağını bilmiyor mu?..
İki de şiir kitabı olan Mağden, bir türden diğerine eğretileme olan sözvarlığımız atasözünü, her doksan bir sayfada bir kez kullanmış. Düşük bir oran. “ ‘Hazıra dağ dayanmaz’ derdi ikide birde’ (s.86) ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ (s.155)
Küçük kıza büyük rol biçen ve sonra da ona mizah yaptırtan Mağden, yazınsal dili sağladığı gibi derinlik de veren yananlamı sayfada ortalama 1.7 kez kullanmış. ‘İçimdeki bütün tellerin koptuğunu hissedeceğim’ (s.76) ‘Burayı sil at aklından.’ (s.110) ‘bağrımda böyle kocaman bir delik açtı.’ (s.179)
Çocuğuna aşırı sevgi gösteren bir annenin öyküsünü dile getiren ve yazdığı o romanını da, “Tülay Tuna’ya: ‘Bütün kitaplar daima sana’ ” diyen Perihan Mağden, sürekli kurgunun ucunu açık tutarak merakı gıdıklamasını bilmiş. “ ‘Yanına yaklaştırmamalısın. Takma ruhlar onlar. Önce iyi ve sıcak görünüp sonra kuyunu kazarlar. Sırlarımızı ele geçirirler. Bizi ele geçirirler. Bizim kim olduğumuzu dünyaya ilan ederler.’ Kimiz ki biz? Bilmiyorum ben kim olduğumuzu.” (s.61)
Denemeleri oylumuna göre bezemesini bilen Mağden, okuru yüreğinden vuran yazınsal dili yakalamak için sıkça ruhsal çözümlemeler yapmış. ‘Hep korudun kolladın beni. Açma, kapama düğmeleriyle, unut bunu Bambim’lerle beni korumaya aldın. …Keşke hep kar fırtınasında burnu gözyaşlarından acıdığı için de ağlayan o küçük kız kalabilseydim. Keşke.’ (s.171) Sayfada ortalama 0.4 kez ruhsal çözümleme yapmış.
Romanlarını benzer izleklerle kurgulayan Mağden, yazının içinde süs gibi duran alıntıyı montaj tekniğiyle yapmış. Her otuz sayfada bir kez montaj yapmış.
Okurunu sıkmama adına sıkça paragraf yapan Mağden’in, yazıya işlevsellik kattığı gibi kullanıldığı yere insan manzaraları çizip, ona ruh veren ayrıntıları pek de sevdiği söylenemez. “Annem iki elimi sıkıca yakalıyor yere oturup. ‘Bak gözlerime,’ diyor. ‘Bak çabuk gözlerime.’ Korku içinde gözlerine bakıyorum. ‘Şimdi seni terbiye etmem için şu gözlerimden birini çıkarıp atmamı ister misin?’ Arka cebinden bir şey çıkarıyor. Açıyor o şeyi: Çok keskin. Çok keskin bir ucu varmış. Açınca ortaya çıkıyor. ‘Kesip çıkarırım şimdi gözümü’ (s.50)
Yalan bağımlısı bir kadının iç dünyasını dile getiren Mağden’in mizahla yüklediği iğneleyici sözleri: ‘Seni O Vakitlere göndermemeliyim. Ya çıkamazsan O Vakitlerin içinden? Ya bir şey olursa sana? Bir daha hiç dönemezsen gündelik hayatımıza?’ (s.32)
Irkçı bir söylemde bulunan Mağden, toplumun kültürünü yansıtan, çağrışım gücü yüksek deyimleri sayfada ortalama 1.5 kez kullanmış. ‘bi gecenin yarısında sırra kadem bastılar’ (s.93) ‘bak işte gökten zembille indi.’ (s.150) Batıdan dilimize giren deyimler: ‘Çok yapıldı sonra bunun geyiği’ (s.27) ‘Oteldekiler makaraya çıkardılar’ (s.46)
Davranış bozukluğu içinde bir anne karakteri yaratan Mağden, betimlemeyi seviyor. ‘Kamçı gibi bi şey düşün. Kayış gibi. Kurumuş kalmış bi dal gibi. Öyleydi kadın işte. Kara, kavruk bi şeydi. Öyle bi haşindi ki ağbi ya. Ağzını açıp da bi şey söyleyecek diye korkudan kalbim ağzımda atardı.’ (s.44) Yazar, biraz abartılı yaptığı betimlemeleri sayfada ortalama 16 satır yapmış. Yüksek bir oran.
Üst kimlik olarak düşündüğü Türklüğü irdeleyip biraz da aşağılayan Mağden, tarihin her döneminde kullanılan ve dilin anlatım gücünü artıran ikilemeleri sayfada ortalama 1.5 kez kullanmış. ‘Kesik kesik. Boğuk boğuk. Anlatmaya başlar.’ (s.77)
Nesnelin belleğe estetik yansıması olduğunu bilen Mağden, cümleyi kurarken imgeyi kurguluyor. Sözcükle yapmasını sevmiyor. ‘Annem birden suyun altında kalıyor. Üzüntüsü sıkıntısı onu altına alıyor. Yukarı çıkmak istese de, çıkamıyor. Ağır yürek günleri, biliyorum.’ (s.57) Sayfada ortalama 2.1 kez imge kullanmış.
Yabancı dillerin etkisi altında kalan terimleri, gelin hep birlikte el ele vererek kurtaralım. ‘bir Kaplıca Oteli.’ (s.52) ‘masaldan çıkmış Pamuk Prenses gelmiş.’ (s.92) Sayfada ortalama 6.7 kez terim kullanmış. Takıntısı varmış gibi, ‘Kırçıllı ses,’ sıfat tamlamasına her yirmi iki sayfada bir kez yer vermiş.
Öyküleri geniş katmanlara yaymayan Mağden, zayıf kalsa da birer eğretileme olan benzetmeleri sayfada ortalama 1.7 kez kullanmış. ‘Bir asfalt taşı bağlanmış gibi içime.’ (s.57) ‘Zihni, neşeli bir köpek gibi ordan oraya atlıyor.’ (s.58) Ucu eğretilemeye varan benzetmeler: ‘Hep saklanır gibi. Her şeyden gizlenir gibi.’ (s.26) ‘Bekçi gibi. Gardiyan, rehineci gibi.’ (s.44) Eğretilemeyi ise sayfada ortalama 0.5 kez yapmış. ‘hem kafası oynuyor adamın Elvis bebeğinin.’ (s.40) ‘Yavru ceylan topluyordu ya habire.’ (s.71)
Yazar, okuruna hayatın içinden gelen sorular yöneltmiş. Pek de bir düşünce üretmeyen soruları sayfada ortalama 2.2 kez sormuş. ‘Öldürmek mi istiyorlar Annemi, beni? Neden peki? Biz kimden kaçıyoruz Anne?’ (s.32)
Romanlarında faili meçhulleri de dile getiren Mağden, kahramanın iç çatışmalarını dışa vuran içmonoloğu sayfada ortalama 0.2 kez yapmış. ‘Ama iyi olduğu zamanlar da vardı diyorum şimdi kendi kendime.’ (s.27) ‘Yapar mı yapar demiştim. Harbiden demiştim kendi kendime.’ (s.46)
Öykülerin kız kardeşi şiire bir dize olsun yer vermeyen Mağden, betimlemelerin eli ayağı olan sıfatları sayfada ortalama 3.1 kez kullanmış. ‘O incecik damar damar eller, içe dönük bir yüz.’ (s.27) ‘Sıska bacaklı, püskül saçlı, sevimsiz iki küçük oğlunu’ (s.122)
Daha önce barış, emek ve özgürlükten yana bir tavır içindeymiş gibi bir izlenim edindiği Mağdan, pekiştirmeleri seviyor. ‘o kara kuru sinirden’ (s.26) ‘Yan yana sıkışık sıkışık’ (s.169) Sayfada ortalama 1.4 kez pekiştirme kullanmış.
Okuruna bir psikiyatri gibi sorular yönelten Mağden, kahramanın içinden geçirdiklerini her otuz altı sayfada bir kez bellekçakımı ile dile getirmiş. “ ‘Bu güzel çocuğun annesi işte bu olmalı.’ Böyle geçtiğini hatırlıyorum içimden.” (s.27)
Yenilikçi yazarlar gibi, Perihan Mağden’in de geleceğin romanını yazma sevdası içinde olduğu izlenimi edindim. Şiire yer verilmeden geleceğin romanından söz edilemez!.. * Biz Kimden Kaçıyorduk Anne? / Perihan Mağden / Can Yayınları / 183 s. * * Kayseri’de kitap ne zaman okunacak? Büyükşehir Belediye Başkan’ım, kütüphanelere kitap alınıyor mu? Kütüphaneler hangi kültüre hizmet ediyor?.. Farkında mısınız Vali’m.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.