İzledim O’nu…
Yorulmadan, usanmadan, gocunmadan tüm enerjimle, zamanımı, gençliğimi, paramı harcayarak izledim.
Liseden mezun olduktan sonra, mutluluğun zirvesindeyken beni terk etmesine veremediğim anlam, ensemde büyüyen bir kaktüs oldu hayatımda. Her yastığa kafamı koyduğumda fikrime batan dikenlerine alışmak pek de kolay olmadı.
İzledim…
Yıllarca, ilk gurbetimde bilmediğim sokaklarda eski ayakkabılarımın, büyüklüğüne şaşırdığım amfilerde yankılanan gizemin, koca çınarların altında çay kaşıklarının çıkardığı seslerle avunarak izledim.
Üniversite yıllarında birkaç kez barışma isteğime verdiği soğuk yanıtın gerçek olduğunu anlamam beş yılımı aldı. Her yutkunduğumda içimi acıtan bu gerçek bana hayatı tanıtacak bir kısa filmin fragmanıymış meğer.
İzledim…
Kız yurdunun ara sıra açılan perdelerinden görünen kıvırcık zifir saçlarını, köşe bakkalda yaptırdığı ekmek arası kaşar-salamı, Boğaz’ın sularına dalıp gittiği sabahlardaki öldüren bakışlarını görebilmek için izledim.
Folklora merak saldığı yıl, biriyle el ele görünce ara verdim bu izleme hastalığına. Ne de kolay tutabiliyordu elini bu yabancı adam. Oysa ben aylarca plan yapıp, en sonunda romantik film izlediğimiz sakin bir sinema salonunda, yine de kan ter içinde kalarak tutabilmiştim onun elini ilk defasında. Ayrıldıklarını duyduğumda tekrar başladı bende bu illet.
İzledim…
Hangi dergileri okuduğunu, hangi yazarları sevdiğini, hangi sinemaya gittiğini öğrenmek için. Ne tür müziklere yöneldiğini, hangi kuaföre gittiğini, bluzlarını nereden aldığını öğrenmek için izledim.
Sanırım bir düğün yüzünden saçına fön çektirdiğinde -ki bu çok garip gelmişti bana- tüm hırçın ifadesi yerle bir olmuş gibiydi. Genç kızlıktan hanım hanımcık bir kadınlığa geçme merakı tam da bugüne denk gelmişti. O haşarı kız gitmiş, yerine uyumlu ve -sanırım şimdi kendime itiraf ediyorum- sıkıcı bir ev hanımı gelivermişti. Daha sonraları bunun nedenini kendi gözlerimle gördüm. Babası yaşında, üstelik evli biriyle çıkmaya başlamıştı. Adam üniversitede okutmanlık yapıyordu. Sanırım okutmanın evli olduğunu bilmiyordu.
İzledim…
Benim küçük sevgilimin büyüdüğünü izledim.
Kimi zaman birkaç gün ikisi de ortadan kayboluyor, beraber Sapanca’ya, Şile’ye kaçamak yapmaya gidiyorlardı. Küçüğüm artık bir kadın oluvermişti. Benim öpmeye kıyamadığım körpeliği, bu yalancı hoyratça zedeliyordu.
Ailelerden gizlice düzenlediğimiz partilerde, yanaklara kondurulan öpücükleri maharet sanan halime; bu adam Bilal İnci gülüşüyle dalga geçerek bakıyor gibiydi.
İzledim…
Eczaneden aldığı hamilelik testini, sonucun pozitif çıkışını, bir tanemin yıkılışını, adamın vurdumduymazlığını, bebeğin alınması için yaptıkları kavgaları, o hırçın kızın geri dönüşünü, saçlarının tekrar kıvırcıklaşmasını gördüm.
Benim de yardımlarımla, adamın evli olduğunu öğrendi ertesi gün. Sessizce ağladı saatlerce. Çok değil beş yıl içinde ne çok şey birden oluvermişti. Hepsi tek başına bile zorlu sayılacak bu badirelere rağmen, ayakta durup gülümsemesini kaybetmeyen yârim; seni ne çok özledim.
İzledim…
Sağlıksız bir ortamda bebeği aldırmak isteyen okutmanla kavgalarını gördüm. Adamın karşısına dikildiğimde bana sen karışma demesine aldırış etmedim. Dayağımı yedim, zılgıtı işittim, yerin dibine girdim.
Okul sıralarında ders vakti kısık sesle yaptığımız sohbetlerde, aile içi şiddete ettiğimiz veryansınlar, kadının ezilmişliği üzerine onun attığı nutuklar geldi aklıma.
Ben kendimi ne sanmıştım…
Ağzımda bir diş eksik, dudağım patlak, yere yuvarlandığım bu merdiven sahanlığı mı hayat. Daha kaç kere ölmem gerek anlamam için.
İzledim…
Bana bir deliymişim gibi baktığında büyüyen gözlerindeki nefreti gördüm.
‘Hepiniz aynısınız, tüm erkeklerin canı cehenneme’ dediğindeki ses tonu bana ne denli yabancı geldi birden.
İzledim…
Kendimi hiçe sayarak, özümü kavurarak, körlemesine bir kadercilikle, sorgulamadan, yargılamadan, çaresizce izledim.
Gördüğüm neydi, aradığım ne?
05.07.11
Nadir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.