- 1092 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YAHOVA ŞAHİTLERİ VE ÖTESİ
YEHOVA ŞAHİTLERİ VE ÖTESİ
Halit ÖZDÜZEN
Avusturalya’da yayımlanan bir gazetedeki “Misyoner Papaz A. Herget, Avrupa’da yaşayan 50 bin Alevi Türk vatandaşının Yehova Şahitleri’ne geçtiğini açıkladı.” şeklinde ele aldığı haberi doğrulayan Avusturya Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Çankaya, olayı normal olarak karşılamıştır. Konuyla ilgili Yeni Hareket Gazetesi’ne açıklamalarda bulunan Çankaya, insanların ekonomik sebeplerden dolayı inanç değiştirmelerinin normal olduğunu dile getirmiştir. Çankaya, “Zaman içerisinde ekonomik, sosyal ve kültürel durumlardan dolayı kişiler, yaşadıkları ülkelerin inançlarına göre hayat görüşlerini değiştirebilirler. Nasıl ki, kimlik değiştirme ne kadar normal ise ekonomik nedenlerden dolayı insanların inanç değiştirmeleri de bu açıdan doğal görülebilir. Ben bu 50.000 insanın ekonomik sebeplerden dolayı Yehova Şahitleri’ne geçmiş olabileceğine inanıyorum. Çünkü insanlar kendiişlerini yürütmek için inanç değiştirebiliyorlar. Kısacası ekonomi inanç değiştirmek için bir neden olabiliyor” diye konuşmuştur.
Federasyon başkanı Çankaya‘nın düşüncelerine katılmak mümkün değildir. Maddi ve ekonomik nedenlerle din değiştiren kişilerin ne kadar dindar ve Müslüman oldukları da tartışılabilir. Birkaç yıl önce Türkiye basınında da yer alan bu haberler ve başka gelişmeler nedeniyle son günlerde katıldığımız birçok toplantıda Hıristiyanlık ve Hz. İsa konusu açıldığında genellikle Yehova Şahitleri de gündeme gelmeye başlamıştır. Bütün dünyada olduğu gibi İslam coğrafyası ve özellikle ülkemizde misyonerleri eliyle yürütülen çalışmalarda hareketin hayli taraftar topladığı ve bazı ülkelerde de “din” olarak tescil edildikleri bilinmektedir. Şahitlerin çalışmalarında hedefledikleri ülkelerde yaşanan ekonomik sıkıntıları, sosyolojik, psikolojik ve diğer faktörleri de kullanmaktadırlar. Bunun yanı sıra, gittikleri her ülkenin ve bölgenin siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel şartlarını tespit ettikten sonra, bu şartlara uygun çalışmalar yapmaktadırlar. Avrupa’daki soydaşlarımız ve özellikle Alevi kardeşlerimizle yakın ilişkiye giren bu teşkilatın yeterli kültürel ve dini desteği olmayan gurbetçilerimizi ele geçirdikten sonra onların vasıtasıyla Anavatandaki akrabalarına da ulaşmaya başladıkları gözlenmektedir.
Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından yapılan bir araştırmanın sonuç bölümünde şöyle denilmektedir: “Yehova Şahitlerinin ülkemizde merkezi İstanbul olmak üzere, Ankara, İzmir, Eskişehir, Antalya, Hatay, Aydın, (Kuşadası, Efes) ve Mersin illerinde ibadet salonları bulunmaktadır.” Bir dönem Türkiye’de görevli olarak bulunan ve şu an organizasyonun merkezinde çalışan Rendall Hickok da, hayatının en güzel anlarını Türkiye’de geçirdiğinden bahisle, ‘son zamanlarda Yehova’nın Şahitliği’nin Müslüman asıllı Türkler arasında rağbet bulduğunu’ söylemektedir. Hickok’un ifadesine göre, en fazla Yehova’nın Şahidi Hüseyin Avni Karslıoğlu‘nun İzmir ve çevresi ile İstanbul, Ankara, Mersin illerinde bulunduğu belirtmiştir. Yine Hickok’a göre, Türkiye’deki organizasyonun ve misyonerlerin maddi harcamalarının çoğu doğrudan merkezden karşılanmaktadır. Bunun yanında, Türk Yehova’nın Şahitleri’nin yaptıkları bağışlar da parasal kaynağın bir bölümünü oluşturmaktadır.”
Klasik misyonerlik kurumu olan Yehova Şahitleri Haraketinin teşkilat yapısı kurucuların dini, siyasi ve felsefi düşünceleri ile amaçlarının mercek altına alınarak harekette gölgede kalmış incelenmesi gereken pek çok gerçek bulunmaktadır. Kitaplaşarak yayımlanan “Tarikatlar ve Alevilik” isimli çalışmamızda “Misyonerlerin Aleviliğe” özel ilgisine işaret etmiş ve bu konunun detaylı bir çalışma ve araştırılması gerektiğine değinilmişti. Çalışmanın kaynak derlemesi yapıldığı halde, araya giren çeşitli projeler nedeniyle henüz formatlayarak yazıya dökülememiştir; Yehova Misyonerleri konusundaki detaylı düşüncelerimizi o çalışma içerisinde ele alarak değerlendirmeyi ümit ediyoruz. Genelde tüm insanlığı, özelde Müslüman ve Hıristiyanları çok yakından ilgilendiren. Yehova Şahitleri Hareketine bu yazımızda objektif ölçüler içerisinde ayna tutarak, bazı bilgileri okuyucuyla paylaşmaya çalışacağız.
MESİHİH HAREKETLER
Yehova şahitlerini yakından tanımak için Mesihi hareketlerin tarihteki köklerine bakmak gerekmektedir. Mesih, İbranice (Meşiha) yağlanmış, meshedilmiş ve kutsanmış anlamına gelmektedir. Eski Ahit’te herhangi bir göreve gelen kişi için kullanılmış.(Leviler 4/3); ayrıca terimin krallar için kullanıldığı görülmektedir. (I.Samuel 24/6) Yahudi İnancına göre krallar ve önemli görevlere gelenler, mecazi anlamda yağlanmış, dini anlamda kutsanmışlardır. Mesih düşüncesinin beklenen kurtarıcı olarak İbrani toplumunda kıyamete yakın geleceği dönüşmesi M.Ö. 586-533 yıllarında yaşanan Babil sürgünü döneminde oluşmuştur. O yıllarda topluluğun yaşadığı sıkıntılar sonrasında gelişen düşünce dini ve milli bir fenomene dönüşerek sonraki dönemlerde, başları her sıkıştığında yürekten sarıldıkları, inanç akidesi haline gelmiştir. Öyle ki:“ Davud’un soyundan gelecek, büyük bir ilahi Melik-Peygamberin Yehova’nın yeryüzü saltanatını gerçekleştireceği” inancı, On Emir inancı gibi, toplumunun Amentü Umdesi haline dönüşmüştür.. Bunun sonucunda Ortadoğu coğrafyası 18.Yy. ortalarına kadar her asırda sahte Mesih ve Mesihi hareketlerin ortaya çıkışına sahne olmuştur. Son olarak Osmanlı Döneminde Sebatay Sevi Hareketi 1665’de İzmir’de önemli taraftar toplayarak örgütlenmiştir, Bazı değişimlere uğramış olmakla beraber Türkiye’de günümüze kadar canlılığını devam ettiren hareketin taraftarları dini inanç kimliklerini her nedense gizlemektedirler. Yehova şahitlerinin de Eğe yöresinde ve özellikle İzmir’de yaygın olarak örgütlenmesinde daha önce yaşanan “Sebataycılık Hareketinin” etkisi olup olmadığı konusu üzerinde düşünülmeye değer bir durumdur.
İSA/MESİHİN VEFATI
Yahudi Toplumunda Mesih için oluşturulan şablon büyük olduğu için, beşeri bir güçle doldurulamayacağı kesindi; bu nedenle daha sonra gelen Hz. İsa-Mesih, Hz. Davud soyundan ve ilahi mucizelerle geldiği halde, yeryüzü saltanatıyla ilgili beklentileri karşılamadığından dini otoritelerce, dolayısıyla
Yahudilerce reddedilmiştir. Hıristiyanlara gelince, Hazreti İsa’nın genç yaşta vefat etmesi sonucu taraftarları büyük bir üzüntüye kapılıp tekrar geleceğini ve “Tanrının Kırallığını” kuracağı düşüncesini geliştirmeye çalıştılar.
Mesih kelimesi Arapçada “m-s-h” kökünden türetilmiş olup sözlükte “sıvazlanmış” anlamındadır; Kur’an-ı Kerim’de Hz. İsa’nın unvanı olarak kullanılmıştır. Tefsir âlimlerinin çoğunluğu “kendisinden her türlü nefsanî arzular giderilmiş, pak, temiz” anlamını kullanmışlardır. Hz. İsa, İbrani toplumunda sürekli tepki ve tehditlere maruz kalırsa da, yılmadan tebliğine devam eder. Bu azminin neticesinde çevresinde çiftçi, balıkçı ve küçük esnaftan oluşan on-on iki kişilik bir taraftar bulabilir. Bu mübarek zatları Kur’an Havariler olarak tanımlamaktadır. “ İsa onlarda inkârı sezince şöyle konuştu: ‘Allah yolunda kimler bana yardımcı olacak?’ Havariler ‘Biz Allah (yolunun) yardımcılarıyız! Allah’a iman ettik, şahit ol, biz Müslümanlarız / Allah’a teslim olanlardanız’ dediler. ‘ Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik elçiye uyduk; bizi şahitlerle beraber yaz !”(dediler). (Âl-i İmran 3/ 52,53) Y.Ş.H. misyonerleri bu ayetleri de kendilerince yorumlayarak o şahitlerin kendileri olduğunu ve Havarilerle eşit olduklarını ima ederek yaymaya çalışmaktadırlar.
Allah’ın özel bir mucizesi olarak, “Bakire Hz Meryem”den doğan İsa (A.S.) Peygamber de diğer insanlar gibi etten ve kemikten yaratılmıştı; ömür süresi dolunca, manevi yücelik kazanmış tüm seçkin insanlar gibi, bu dünyadaki yaşamı Azrail eliyle sonlanarak, ruhuyla Rabbine yükselmiştir; bunun dışındaki rivayet ve iddialar ilahi fıtrata uymaz. Yüce Allah Kur’an’da Yahudilerin inkâra sapmaları, Hz Meryem aleyhine iftira uydurmaları ve Hz. İsa’yı öldürdüklerini söylemeleri gibi sebeplerle cezalandırıldıklarını belirtmiştir. Hz. İsa’nın 4. Gökte yaşadığını ve kıyamette tekrar ineceğini iddia edenler düşüncelerini şu ayete dayandırmaktadırlar: “Oysa onu öldürmediler ve onu ( çarmıhta) asmadılar; ama onlara benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içerisindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldüremediler.”(Nisa 4/157) Fakat “Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim.”( Âl-i İmrân 3/55) ve “Sen beni vefat ettirince artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun.” Mâide (5/117) ayetlerde diğer insanlar gibi vefat ettiği belirtilmektedir. Kabri şerifi Kudüs’teki Kıyamet Kilisesindedir. Hz. İsa’nın çarmıh dışında Allah’ın iradesine uygun olarak eceliyle vefat ettiği bilindiğine göre, “ Ama onlara benzeri gösterildi.” ayetiyle, Hz. İsa zannıyla asılan birisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda Romalı askerlerin Yahudilere bir mizansen hazırlamış olduğu düşünülebilir.
Sonraki dönemlerde Hıristiyanları haç ve çarmıhı özdeşleştirerek, “Üçlemenin” sembolü haline dönüştürmüşlerdir. Hıristiyanların çok önemli inanç akidesi, Pavlus tarafından şöyle formüle edilmiştir: “İnsan soyu, ilk ataları Âdem ve Havva’nın Cennette işledikleri günah sonucu yeryüzünde o günahın ağırlığı altında yaşadılar; Tanrı Oğlu İsa, onları bu günah ayıbından kurtarmak için aralarına gönderilmiştir. Çile ve ızdırap içerisinde geçen ve çarmıhta kanının akmasıyla son bulan yaşamı ile insanları bu günahtan kurtarmıştır!” (1) Bu nedenle Hz. İsa’nın çarmıh dışında ve ilahi iradeye uygun vefat ettiği gerçeğine, Hıristiyan toplumunun çoğunluğunun göz ve kulakları kapalıdır.
NÜZÜL/ İNİŞ VEYA YENİDEN GELME İNANCI
Havariler ve Hz. İsa’nın çevresindeki diğer inançlılar, vefatında büyük bir üzüntü yaşadılar. “Tanrının krallığını yeryüzünde kurmakla görevli Mesih, nasıl olmuş da bunu gerçekleştiremeden ölmüştü? Hayatı mucizelerle bezeli insan, yeni mucizeyle dirilip, gücünü mutlaka göstermeliydi.” Bir müddet bu beklenti ile teselli olan Cemaat, Hz. İsa bedenleşip dirilmeyince, “bir gün dirilecek” beklentisine dönüşür; cemaat yapısını ayakta tutarak, yeni üyeler sağlayan bu düşünce olmuştur. Hz. İsa hiçbir zaman, “Ben öldükten sonra tekrar dirileceğim” ya da: “Daha sonra bedenlenmiş olarak tekrar geleceğim” diye nüzulle ilgili bir tek söz söylemediği halde, bu beklenti zamanla Hıristiyan dininin önemli bir inanç akidesine dönüşmüştür!
Sonradan oluşturulan Müjde İncil’lerinde bu akide “Tanrı oğlu” inancıyla birleştirilerek, daha da pekiştirilmiştir. Bu inanca göre: “Çarmıhta ölen tanrı İsa, mezara gömüldüğünün üçüncü günü semaya yükselip orada Tanrısal Krallığını ilan etmiştir. Ahir zamanın sonuna yakın bir dönemde tekrar bedenleşerek yeryüzüne gelip insanlığın kurtarılması için yarım bıraktığı görevini tamamlayacak ve yeryüzünde Tanrının Krallığı dönemini başlatacaktır!” (2)
Hz. İsa kendisi dünyadan ayrılmadan önce, Havarilere "teselli-destek" veya “müjde” olarak kutsal ruhu göndereceğine dair söz verir. Yuhanna (John) İncilinde belirtildiği gibi Hz. İsa şöyle demişti: “Baba’dan isteyeceğim ve O da ebediyen sizinle olsun diye size başka bir müdafi (yardımcı) verecek. Bu hakikatin ruhudur” (14 Bap:16,17) Bu yüce insan Hz. Ahmed’ten başkası değildi. Hz. İsa Yahudilerin beklediği İsa/Mesih peygamber, aynı zamanda son peygamberin habercisi ve müjdecisidir. Ku’an’ı Kerimde “Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti. Fakat O kendilerine açık deliller getirdiğinde: bu apaçık bir büyüdür dediler.” ”(Saff 61/ /6) Gelen Hz. Muhammed’i ve getirdiği en büyüğü delil olan Hz. Kur’anı; reddettiler. Bu nedenle Yüce Allah hemen arkasından indirdiği Ayette “(Kur’an’la) İslama çağrıldığı halde, Allaha karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir.!” (Saff 61/7) Diyerek Hıristiyan ve Yahudileri ikaz etmiştir.
Hıristiyanlar göre Kutsal Ruh yoluyla takdis edilmiş her kilise üyesi peygamberliğin kendisinde ortaya çıkabileceği potansiyel bir güce sahip olduğuna inandırılmıştır. Bunun üzerine bir de Mesih’in tekrar döneceği inancı eklenince pek çok peygamberlik iddiasında bulunanların ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur. Bu nedenle yukarıda da belirttiğimiz gibi tarihin her safhasında sahte Mesihler türemiştir. Ayrıca Mesih’in dönüşü beklentisinde pek çok gruplar gibi Yehova Şahitleri de büyük yanılgı yaşamışlardır. Hareketin kurucusu J.T. Russel, Hz. İsan’ın ikinci gelişinin 1874’de gerçekleşeceğini ve dünyanın sonunun 1914 olduğu kehanetinde bulunmuştur. Bu tarihler konusunda hayal kırıklığı yaşanınca ‘Hz. İsa’nın dönüşü bedenen değil ama manen olacaktır’ yorumuna sarılıp, daha sonra O, 1914 yılında döndü ve tanrının krallığını ilan etti’ iddiasında bulunulmuştur.
Önceki yanılgılarından ders çıkarmayan Yehova Şahitleri yeni bir yorumla çok önceden 1975 yılını Armageddon* Savaşı’nın ve bin yılın başlangıcı olarak ilan ettiler. Onlara göre Âdem ve Havva M.Ö. 4026 yılında yaratılmıştır. İnsanlık 6000 sene şeytan ve günahın boyunduruğu altında yaşayacaktır. 1975 yılında bu süre dolmuş olacağından 7000. yıl Mesih’in bin yıllık krallığının yeryüzünde kuruluşu olacaktı. Ancak ne Mesih geldi ne de yeryüzünde Armegadon savaşları başladı. Fakat bu düşünceleri fırsat bilen Hollywood yapımcıları gişe hasılat rekorları kıran yeni projelere imza atarak servetlerine servet kattılar..
İslam Toplumuna gelince, azımsanmayacak kadar büyük kitleler tarafından kabul edilen görüşe göre “Hz. İsa ölmeyerek göğe yükselmiş olup Kıyamette tekrar gelecek Hz. Mehdiye tabi olarak, Mehdinin İmametinde namaz kılacak ve İslam dinine girecektir.” Bu düşünce birkaç noktadan temelsizdir; ilki Kur’an’da bu konuda açık ya da müteşabih herhangi bir ayet yoktur. İkincisi vahit haber niteliğindeki hadisler ki birçok hadis âlimi tarafından o hadisler üzerine itikat kurulamayacağı belirtilmiştir. Kur’an’da geçen bazı ayetlerin Hıristiyanlık etkisiyle yapılan ilk dönem yorumlarına gelince, asrımızın âlimlerinin pek çoğu bu konudaki yorumlara katılmamaktadır. Hz. İsa’nın yeniden geleceği inancının köklerine gelince Ortadoğu Coğrafyasında çok önceki pagan dinlerdeki “kurtarıcı” inancına kadar uzanmaktadır; zaten Hıristiyanlığa da oradan geçerek İslam kültüründe de Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçenler tarafından getirilerek ve muhafaza edilerek yaygınlaştırılmıştır.(3)
YEHOVA ŞAHİTLERİ
Kaynaklara göre: “Teşkilatın kurucusu Charles Taze Russell (1852-1916) daha küçük yaşlarında Hıristiyanlığın Âdem ve Havva ile başlattığı ebedi ceza doktrinini inkâr eder. On sekiz yaşında Pittsburgh’da -Pennsylvania’da- bir Kitab-ı Mukaddes grubu kurar ve kendini grubun "Pastör"ü olarak seçtirir. Daha sonra New York’ta yayınlanan aylık bir dergide görev alarak yazılar yazmaya başlar. Fakat Hıristiyanlar arasında tartışmasız kabul gören bazı inanç ve akideler konusunda şimşekleri üzerine çekince dergiden ayrılmak zorunda kalır. Arkasından 1879’da "Siyon’un Tarassut Kulesi" isimli bir dergi yayınlayarak düşüncelerini orada savunmaya başlar. Arkasından 1884’de Pittsburgh’da "Siyon’un Tarassut Kulesi Risale Cemiyeti"ni kurar. 1886’da "Kutsal Metinler Üzerinde Çalışmalar" ("Studies in the Scriptures") başlıklı yedi kitaplık bir serinin ilk kitabını yayınlar. Tamamlanan “Sır" İsimli yedinci kitap, teşkilatta bölünmeye yol açar. Büyük grup, J.F.Rutherford’a (1869-1942) tabi olurken teşkilatın küçük grubu "Şafak" isimli bir dergi çıkarır ve bunun yanında radyo programları düzenlerler. Russell’ın kişiliğinin toplum içerisinde yıprandığını ve teşkilatı da yıprattığını gören büyük grup kendisini “Yehova’nın sözcüsü” ilan eden ve Rutherford’un başkanlığında 1931’de"Yehova Şahitleri" adını alır. Küçük grup da zaman içerisinde eriyerek yok olur. Rutherford hareketi geliştirmek üzere Yüzden fazla eser yazar. Fakat O da vaat edilen olayları görmeden ölür. Yerine 1977’de N.H. Knorr, arkasından 1982 Milton Henschsel geçer. Knorr zamanında Kutsal Kitap Okulu kurulup harekete hizmet için 15.000 civarında” Tanrının Krallığı Misyoneri” yetiştirilir. Knorr’dan sonrasında teşkilatı bir idare heyeti yürütmekte, idare heyetinin altında çeşitli hizmet kademeleri bulunmaktadır.
Bugün için teşkilatın dünya merkezi New York’tadır. Yönetim Kurulu oradan örgütü yönetmektedir. Örgüt birçok ülkede faaliyet gösteren ve hizmet veren kendi içinde özerk fakat yönetim kuruluna sıkı bağlarla bağlı Enternesyonal/çok uluslu bir devlet modeli sergilemektedir. Devlet yapısından ayrıldığı tek nokta silahlı militarizminin olmayışıdır. Ancak Teşkilatta askeri bir hiyerarşik düzen hâkim olup yönetim emir-komuta zinciri içerisinde yürütülmektedir. Teşkilatta hiçbir şahıs ve merci inanç umdeleri ile ilgili uygulamalarla yönetim kurulu kararlarını tartışamaz ve sorgulayamaz; çünkü bunlar onlara göre “ilahi buyruklar” olarak algılatılır. Aksine davranan kişiler için, ilerde ayrıntısını göreceğimiz “müşareket kesme’** yaptırımı uygulanmaktadır.
HEDEFLERİ VE İNANÇLARI
İnançlarına göre “Teşkilat meleklerce desteklenmekte, onlardan görünmez bir şekilde özel mesajlar almaktadır. Bu nedenle, Tanrı’nın tasvibini ve ebedi hayatı elde etmek için herkes mutlaka YŞT’ye, yani “sadık ve basiretli köle”ye bağlanmalıdır. Bu kurtuluşun olmazsa olmaz şartıdır. Sadık ve basiretli kölenin talimatlarını Tanrı’nın sesini izler gibi izlemek gerekmektedir. Teşkilata karşı isyan etmek Tanrı’ya karşı isyan etmekle eş değerdedir. Teşkilatı yöneten seçkin özel sınıf, yani Yönetim Kurulu bizzat Yehova Tanrı tarafından, 1919 yılında, Yehova’nın iletişim kanalı ve görünür temsilcisi olmak üzere özel bir şekilde seçilmiş, atanmış ve yetkilendirilmiştir. Dolayısıyla, bütün Yehova’nın Şahitleri, bu merkezi kuruldan gelen talimat ve direktiflere koşulsuz bir şekilde uymalı ve kurtuluş için de mutlaka bir köle ile ortaklaşa çalışmalıdır. Teşkilata karşı gelmek, reddetmek veya onu eleştirmek sonsuz-yaşam ödülünden yoksun kalmak ve yakında gerçekleşecek olan“Armegedon Savaş” ında tamamen helâk olmak demektir. Şahitler işte yukarıda zikredilen bu inancın yürüttükleri disiplinli, planlı ve programlı faaliyetlerin arkasındaki en önemli muharrik güç olduğunu ifade etmektedirler. Dolayısıyla, şahitlerin teşkilat tarafından verilen emirleri eksiksiz yerine getirmelerinin söz konusu inançtan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Kendi Teşkilatları’nın Tanrı’nın yeryüzünde kullandığı tek gerçek ve yetkili peygamber olduğuna inanan ve bu teşkilatın Tanrı tarafından son günler boyunca insanlarla iletişim için seçilen yegane kanal ve temsilci olduğunu kabul eden şahitler, böyle bir teşkilat içinde hizmet etmeyi bir lütuf ve ayrıcalık olarak görmektedirler”(YASDIMAN 2005)
Akla, ilme Hıristiyanlık Dininin esaslarına ters düşen bu kriteri daha iyi anlayabilmek için Yehova şahitlerinin inanç ilkelerine bakmakta yarar bulunmaktadır.
1. Tanrı tektir ve ismi Yehova ’dır. Tanrı, dünya üzerindeki kötü sistemi Armagedon Harbi ile ortadan kaldıracaktır. Tanrı, her fert için kader ve alın yazısı çizmemiştir; herkes davranışlarında bizzat sorumludur. Onlara göre kainat tanrının mükemmelliğinin bir eseridir ve hiçbir şekilde yok olmayacaktır; bu dünya bir gün cennete dönüştürülecek ve Yehova Şahitlerinin ebedi yurdu olacaktır.
2. Tanrının Kanununa insanların kanunundan ziyade itaat edilmelidir. Yehova ’nın Şahitleri, bütün insanlara, Mukaddes yazılardaki hakikati bildirmek sorumluluğu altındadır. Mukaddes Kitabın ahlak standartlarına uyulması şarttır.
3. İsa Mesih, Tanrı tarafından mucizevi olarak doğması sağlandığından, Tanrının Oğlu-dur(!), fakat Tanrıya eşit değildir. Onda ilahi tabiat bulunmaz.. İsa ’nın insan öncesi hayatı vardır çünkü Tanrının yarattığı ilk varlıktır(!) İsa Mesih; bir haç üzerinde değil bir direk üzerinde ölmüştür. İsa, hayatını, insanlığın kurtuluşu için gerekli olan fidye olarak ödemiştir. Kurtuluş için İsa’nın kurbanlığı yeterlidir. İsa Mesih, ölümünden sonra ruhi bir şahıs olarak yaşamaktadır. İsa ’nın yönetimindeki " Gökteki Tanrısal Krallık" , yeryüzünü adaletle ve sulh içinde yönetecektir. Bütün milletlerden seçilen ve sayıları 144.000 olan sadece küçük bir sürü, İsa Mesih ile birlikte hüküm sürmek üzere " Göğe" gidecektir. İsa, cemaati kendi üzerine bina etmiştir ( Vatikan gibi Petrus’un üzerine değil). Dua, tanrı Yehova ’ya ancak İsa Mesih vasıtasıyla yapılır. İsa, Tanrıya hizmette izlenmesi gereken örnek yol bırakmıştır.
4. İlahi Krallık, yeryüzüne insan için en iyi hayat standardını getirecektir. Yeryüzüne asla imha veya yok edilmeyecektir. Kötülük ebediyen yok edilmiş olacaktır. Hayata götüren yol, ancak bir tanedir. Şimdi biz insanlar son günlerde yaşamaktayız.
5. İnsanlık, Âdemin günahlarından dolayı ölmektedir. İnsan onu, ölümle birlikte yok etmektedir. Ölüler, insanlığın müşterek mezarına gidecektir. Ölümden kurtulmak için yegâne ümit, diriltilmektir. Bu da Yehova Şahidi olmaya bağlıdır. Âdem ’den miras alınan günah sona erecektir. İnsan, tekâmül etmemiş, fakat yaratılmıştır.
6. Cehennem diye insanların ruhlarının azap çektikleri bir yer yoktur.
7. Din, sadece Yehova Şahitlerininkidir. Diğerleri sahtedir.
8. Şeytan, bu dünyanın görülmez yöneticisidir.
9. Tapınmada suret, resim, haç, tespih, mum kullanılamaz.
10. Ruh çağırmak, fal bakmak, büyücülük, spirtizma yasaktır.
11. Yehova Şahidi, dinler arası işbirliği faaliyetlerine katılamaz. Yehova Şahidi, kendini bu dünyadan uzak tutmalıdır. Yehova ’nın şahidi, Yehovanın askeridir, askerlik yapmaz, bayrağı put olarak görür.
12. Ağızdan veya başka bir yolla bedene kan almak " Tanrının Kanunu" nun ihlalidir.
13. Yehova Şahitleri, milli marşı, milli duyguları, milli sınırları kabul etmez.
14. Sebt Günü, sadece Yahudilere verilmiştir ve Musa ’nın Kanunu ile birlikte son bulmuştur.
15. Ruhani sınıfı, dini rütbe veya unvanlar Kutsal Kitaba uygun değildir.
16. Sakramentlerden sadece vaftiz ile Ekmek Şarap Ayini " Hatıra Yemeği" şeklinde nitelendirerek kabul edilir. Vaftizin çocuklara değil, yetişkinlere ve tamamen suya daldırmakla olacağına inanırlar.
17. Kendini Yehova Şahitlerine adama (vakıf), vaftiz vasıtasıyla sembolize edilir.
18. Yehova Şahidi olmayan herkes " keçi" dir ve kendilerine karşıdır.
19. Yehova Şahitleri hiçbir şekilde siyasetle ilgilenmezler..
Yehova Şahitleri her türlü tıbbi tedaviyi kabul etmelerine rağmen kan nakline karşıdırlar. Çünkü Tanrı onlara göre kanı kutsal kılmıştır. Tanrı ruhun ya da hayatın kanın içinde olduğunu söylemiştir. Kan naklinin yasak olduğu gibi kan içeren yiyecekleri de yemek yasaktır. Kan naklini kabul edenleri cemiyetlerinden atarlar. Ayrıca hayvanların hayatı da kutsaldır. Bir şahit ancak etinden ve diğer ürünlerinden yararlanmak için hayvanları öldürebilir. Sırf zevk için hayvanları öldürmek yasaktır. Kan nakline tedavi maksatlı olsa dahi şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Basına yansıdığı kadarıyla bazı ülkelerde kan nakli yapılamasına müsaade etmediği için, bazı hastalar hayatlarını kaybetmişlerdir.
Şahitler “Krallık Evleri” adı verilen kiliselerde toplanırlar Şahsi ilişkilerde etik kurallara uyarlar. Zina sebebi hariç, boşanmayı uygun görmezler. Temel olarak iki çeşit dini ayin kabul ederler: Vaftiz (Babtism) ve Evharistiya. Vaftiz ayini sorumluluk çağına gelen bir inançlıya günahlardan arındırmak maksadıyla tamamen suya daldırmak suretiyle yapılır. Bu hayatı tanrıya adamak anlamına gelir. Evharistiya ayini ise yılda bir kez Hz. İsa’nın ölümü hatırasına verilen akşam yemeğidir. Hz. İsa’nın doğum gününü kutlamazlar. Hz. İsa doğum gününün kutlanmasını emretmediğini ölümünün hatırlanmasını söylediğini, Hıristiyanlardaki krıstmıst geleneğinin( doğum günü kutlama) eski batıl dinlerden kalma bir adet olduğunu söylerler. İlk Hıristiyanların da bu adetleri benimsemediklerini vurgularlar. Yehova Şahitleri, yeniden düzenledikleri Kitab-ı Mukaddes’in, "Kutsal Metinlerin Yeni Dünya Tercümesi" (New World Translation of the Holy Scriptures) diye anonim bir tercümesini çeşitli dillerde yayınlamışlardır. Dünyadaki diğer Hıristiyan kuruluşlar bu tercüme ile Müjde incilindeki metinlerin tahrif edildiğini belirtmektedirler. Pek çok uğraşıya rağmen o metni elimize geçiremediğimiz için üzerinde burada yorum yapmayacağız. Ancak metinlerde geçen Tanrı ve Rab kelimeleri Yehova’ya dönüştürdükleri birçok kaynakta belirtilmektedir.
Kaynaklara göre, Yehova Şahitlerinin en çok bulunduğu ülkelerin başında Amerika Kıtasında ABD, Meksika, Brezilya; Kanada’da; Avrupa’da İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya gelmektedir. Ayrıca Dünyanın her ülkesinde örgütlenmişlerdir. Türkiye ’de 1933 de 5, 1950 de 60 kişi olan Yehova Şahitlerinin sayısı 2002 de 1.600 kişidir; günümüzde ise 3000’in üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde çeşitli illerde yaklaşık 50-60 cemaatleri ve İbadet Salonları bulunmaktadır. " Uyan" isimli aylık, " Gözcü Kulesi" 15 günlük olmak üzre 2 dergi yayınlamaktadırlar. Ayrıca " Kule Yayınevi" adı altında bir de yayınevleri bulunmaktadır..
Şahitlerinin diğer gruplarla yok denecek kadar az ilişkileri bulunmaktadır. Seküler yönetim biçimlerinden tamamen ayrı kalmaya özen göstermektedirler. Dünyadaki hakim güçleri ve siyasi partileri şeytanın bilinçsiz müttefikleri olarak görürler. Bu yüzden her hangi bir ulusun bayrağına hürmet etmeyi ya da askerlik hizmeti yapmayı reddederler ve genel seçimlerde hemen hemen hiç oy kullanmazlar. Onlar aynı zamanda diğer dini grupların da şeytanın hilelerine kanabilecekleri nedeniyle şüpheyle karşılayarak onlardan uzak dururlar; yıllarca papaz, kilise, ayin gibi kavramları teşkilatlarının bünyesinde kullanmaktan kaçınmışlardır. Amaçlarının açıkça “Tanrının Krallığı”na bağlı teokratik yapıyı kurma arzusunda olduklarını Bu teokrasinin Armageddon savaşı sonrası ortaya çıkacağına inanmaktadırlar..
ŞAHİTLER NASIL ÇALIŞMAKTADIR
Hareketi destekleyen dergi ve kitaplardan yararlanan her “şahit” amaçlanan hedefin gönüllü savaşçısı olarak teşkilata maddi ve manevi katkıda bulunmakla yükümlüdür. Araştırmacıların tespitlerine göre, bu dergilerden her bir şahide belirli miktarlarda (onun hizmetteki performansına göre, örneğin 20-30 ya da daha fazla) verilmekte ve bu dergilerin bedelleri kendilerine ödettirilmektedir. Şahitler bu bedeli ödeyerek teşkilatlarına Daha sonra da, bunları eğer imkan bulurlarsa para ile, şayet bulamazlarsa -genelde olduğu gibi- parasız dağıtmaktadırlar. Şahitlerin amacı, mümkün olduğu kadar çok kişiyi “Gözcü Kulesi “ve “Uyan” dergilerine abone yapmaktır. Bunu sağlamak için de, dergilere abonelik ücreti mümkün olduğu kadar düşük tutulmaktadır.
Teşkilatın çalışmalarını yakından takip ederek yayınladıkları dergi ve kitapları inceleyerek Konuyla ilgili iki uzun makaleden oluşan oldukça doyurucu bir çalışması bulunan YASDIMAN’a göre “Yayınlarında çekici ve özendirici bir dille, çok yakında kurulacak olan yeryüzü cennetinden ve bunun Yehova’nın Şahitleri’ne getireceği olağanüstü nimetlerden söz edilmektedir. Bu ödülden yararlanmanın yolunun ise, teşkilatla uyum içinde çalışmak, öğreti ve uygulamaları başkalarına aktarmak olduğu belirtilmektedir. Ülkemizdeki şahitler de ‘gayretle’ çalışmalarının arkasındaki en önemli saiklerden birisinin, kendilerine vaat edilen bu nimetleri elde edebilme arzusu olduğunu ifade etmektedirler.
Şahitler ölümden sonra hayatın devam edeceğine, yeryüzünde yeni bir düzenin kurulacağına, bu düzende yaşayacak kimselerin sadece Yehova’nın Şahitleri olacağına, diğer insanların ise toprak olup gideceğine inanmaktadırlar. Bu inanca göre, ölen bir kimsenin bir daha hayata uyanamaması, çarptırılacağı en büyük ceza olacaktır. Bundan kurtulmanın tek çaresi ise, YŞT’nin öğreti ve uygulamalarını benimsemek, yaşamak ve yayılması için çalışmaktır. Şahitlerin ısrarla ve azimle çalışmalarının arkasındaki en önemli nedenlerden birisi de işte böyle bir sonuçla, yani yok edilmek durumuyla, karşı karşıya kalma korkusudur. YŞT’nin üyelerinin öğreti ve uygulamaların yayılması konusunda gayrete getirmek için klişeleştirdiği “Vaaz etmeyen bir Yehova’nın Şahidi Yehova’nın Şahidi değildir.” ifadesinin de Şahitlerin üzerinde büyük bir etki yaptığı görülmektedir. Bu temel anlayış, yani başkalarının kurtuluşu için her bir Yehova’nın Şahidi’nin vaaz etmesi gerektiği kuralı da, teşkilat üyelerini aktif ve ısrarlı bir şekilde vaaz faaliyetlerinde bulunmaya sevk etmektedir.
Öte yandan, şahitler, sürekli olarak, çok yakında gerçekleşeceğine inandıkları “Arma-gedon” korkusu içinde bulunmaktadırlar. Şahitlerin inancına göre, bu sürecin getireceği olumsuzluklardan kurtulmanın çaresi bir şahidin teşkilatını ve davasını desteklemesidir. Bu ise, teşkilatın hizmetinde olmayı, verilen görevleri tam bir şekilde ve büyük bir teslimiyetle yerine getirmeyi gerektirmektedir. Dolayısıyla, şahitler Armegedon gelmeden yapabile-ceklerinin en iyisini süratle yerine getirmeye şartlanmaktadırlar. Şahitlerin belirttiğine göre, bu inanç öğretilerini yayma konusunda kendilerine itici güç olmaktadır.
Diğer taraftan, şahitlerin duydukları bir diğer korku ve endişe de ‘müşareket kesme’dir. Müşareket kesme teşkilatın ortaya koyduğu öğreti ve uygulamalara aykırı davranan kimselerle irtibatın kesilmesidir. Tespitlerimize göre, nazırlar cemaat içindeki yargısal oturumlara da hâkimlik yapmaktadırlar. Grup içindeki en üst yargısal oturum, İdari Kadro bünyesinde gerçekleşmekte, bu oturumların kapsamına yalan, sadakatsizlik, eşcinsellik, hırsızlık, kısacası her türlü kötü alışkanlıklar girmektedir. Aynı zamanda, kişilerin grup prensiplerini eleştirmeleri veya grup dışından arkadaş edinmeleri de bu oturumların kapsamına dâhildir. Duruşma sonunda bir kişinin gruptan çıkarılmasına karar verilmesi durumunda, bu karar en kısa zamanda cemaat üyelerine duyurulmakta ve söz konusu şahısla görüşmeler yasaklanmaktadır. Kişinin senelerce grup içerisinde bulunması veya aile fertlerinin hâlâ grup içerisinde bulunuyor olması da böyle bir kararın alınmasına hiçbir şekilde etki etmemektedir.
Yehova’nın Şahitleri, teşkilatın öğreti ve uygulamalarına aykırı davranan kimseler hakkında müşareket kesme kararını verenlerin yeryüzünde “Tanrı’yı temsil eden” Yönetim Kurulu’nu temsil ettiklerine inanmakta ve buradan hareketle de bu kararların nihâî tahlilde Tanrısal bir boyutu olduğunu söylemektedirler. Dolayısıyla, her bir şahit bu dramatik durumla karşılaşmamak için yaşantısına dikkat etmeye, bu anlamda da teşkilatın öğreti ve uygulamalarına uygun davranmaya çalışmaktadır. Bu hassasiyet ve endişe ise, sonuç itibariyle şahitlerin teşkilatlarına sıkı sıkıya bağlanmalarına ve teşkilattan gelen emirleri titizlikle ve gayretle yerine getirmelerine neden olmaktadır.”
Aşağıda Şahitlerin çalışma yöntemine değinilecek olmakla beraber burada bir miktar sohbetin nasıl başladığına değinelim: Teşkilatın dışındaki tarla dedikleri alan çalışmasına istihbarat gruplarının tespit ettikleri evleri ziyarette bulunurlar. Genelde Misyonerler sohbetlerine soracakları sorulara karşılık, muhatabından alacakları cevaplarla başlamaktadır. Tanrı misafiri olarak uğradıkları evlerde ilk ziyarette havadan sudan ve çevre sorunlarından konuşur kimliklerini gizlerler. Daha sonraki karşılıklı ziyaretlerde dostluk başlamıştır. Misyoner sorar: “Muhterem kardeşim size göre İsa nerede bulunmaktadır? Muhatabın cevabı genellikle: ’Gökte yaşıyor’ şeklindedir. S. Peki Muhammed nerede? C. Vefat etti; Medine’de toprağa verildi. S. Peygamberler arasında fark var mı? C.Hayır yok, hepsi de Allah’ın Peygamberidir. S. Hz. İsa’yı Peygamber olarak tanıyor musunuz? C. Evet. Peygamberlerin tamamı haktır.” Bu soru cevap faslından sonra, Misyoner Hz. Meryem ve İsa (A.S) ile ilgili Kur-an’daki ayetleri okuyarak, tefsir eder;(Arapça bilmiyorsa mealden okur), arkasından Müslümanlarla Hıristiyanların arasında fark olmadığını vurgulamak için, Hıristiyanlarla ilgili ayetleri de okuyarak avına “ ilmi derinliğini” gösterip, muhatabının güvenini kazanır.
Çalışmalar konusunda sözü tekrar konunun uzmanı YASDIMAN’A bırakalım “ Burada biraz da YŞT’nin faaliyetlerine insanları çeken hususlardan, YŞT’ye ilgi duyanların bu ilgilerinin arkasında bulunan nedenlerden bahsetmek istiyoruz. YŞT’nin ülkemizde etkili olmasının ve insanımızın da bu teşkilatın faaliyetlerine ilgi duymasının arkasında pek çok neden bulunmaktadır. Biz burada bunlardan, sadece en fazla dikkati çekenlerden, bir kısmına işaret etmekle yetineceğiz. Örneğin, bu teşkilatın ibadetlerini yapmak için kullandığı toplantı salonlarının (Krallık Salonları) sadeliği, temizliği, bu salonlara gelenlere gösterilen ilgi ve güler yüz, salonlarda, sadece bir bağış kutusunun bulunması, kimseden bir şey talep edilmemesi, yeni gelenlere, ücretsiz broşür, kitap, dergi vb. dağıtılması, toplantı salonlarında hiçbir resim, heykel, minyatür, haç vb. görülmemesi, ibadetler öncesinde, arasında ve sonrasında hep birlikte söylenen ilahiler, ezgiler ve yapılan duaların etkisi, toplantılarda kullanılan Türkçenin yalın, sade ve herkes tarafından anlaşılır olması, hatiplerin hitabetteki başarısı, toplantı salonlarında, gelen çocuklarla toplantı süresince ilgilenebilmek için, ayrı odalar ve görevliler hazırlanması, toplantı salonlarında vaftiz yapmak için ayrı bir odanın/bölümün bulunması, bu durumun vaftiz günlerinde toplantı salonlarına coşkulu katılımlara neden olması, -çevre ibadeti gibi- gün boyu devam eden toplantıların öğle aralarında, daha önce evlerde hazırlanan, yiyeceklerin masalara dizilmesi ve bunların başkaları ile paylaşılması, tarla hizmetine çıkanların kibar tavırları, temiz ve şık giyimleri, fiziki görünümlerine itina göstermeleri, şahitlerin konuşmaları sırasındaki sakin tavırları, kendilerine yöneltilen eleştirilere hoşgörü ile yaklaşmaları, özellikle Müslümanlarla konuşurken ihtilaflı konulardan kaçınmaları, tartışmaya girmemeleri, bütün konuşmalarını sürekli Kutsal Kitabı açarak ve referans göstererek yapmaları, evlerde, toplantı salonlarında ya da büyük katılımların yapıldığı mekânlarda kurulup, geliştirilen diyalogların düzenlenen yurt içi ve yurt dışı gezilerde yakın markajlara dönüşmesi, ziyaretlerde ısrarlı davranılması ve kararlılık gösterilmesi gibi hususlar bunlardan sadece bazılarıdır.
Katıldığımız toplantılardaki gözlemlerimize göre, bu toplantılara okumuş-okumamış, yaşlı, genç, zengin, fakir, amir, memur, işçi, esnaf, çiftçi, kadın, erkek vs. her kesim ve inançtan insan katılmaktadır. Yani, toplantılar belirli bir kesime yönelik olarak düzenlenmemektedir. Bu toplantılara erkek kadın birlikte gitmekte, karışık oturmakta, karışık ibadet yapmaktadırlar. İbadet ve toplantıların bu şekilde herkesi kuşatıcı ve birlikte yapılmasında katılımcıları etkilediği görülmektedir. Diğer taraftan, Tarla hizmetine çıkan ekiplerin (öncülerin), mümkün olduğunca, çocuk arabasındaki küçük bir çocuk, bir genç hanım ve birde beyden oluşturulmasının -arabanın içine çocuktan başka, o gün dağıtılacak yayınlar da konulmaktadır- da psikolojik bir baskı aracı olarak kullanıldığı izlenmektedir. Bu saf ve masum aile görüntüsünün, kapısı çalınan ya da sokakta, istasyonda, işyerinde vs. konuşulan insanların üzerinde etkili olduğu izlenmektedir.
Toplantı, program ve ibadetlere katılanlarla yaptığımız görüşmelerde,’Niçin bu toplantılara, programlara katılıyorsunuz?’ sorusuna verilen cevaplarda da dikkati çeken bazı hususlar bulunmaktadır. Örneğin: Ailenin Yehova’nın Şahidi olması, merak, bir arkadaşa takılıp gelme, yayınlardan etkilenme, huzur bulma, gelenek ve göreneklere tepki, ana-babaya kızgınlık, bir topluluğa ait olma duygusu, toplumda herhangi bir yere gelememenin verdiği eziklik/küskünlük, boşlukta olmak, şahitlere gidip hadlerini bildirme hevesi, fakirlik, aşırı zenginlikten kaynaklanan tatminsizlik, saygın ve entelektüel kimselerin yanında görünme düşüncesi, şahitlerin sıcak ve samimi tavırları, Kule, Uyan gibi YŞT’nin yayınlarından etkilenme, davet edildiği evlerdeki, toplantı salonlarındaki ve diğer yerlerdeki programların tesirinde kalma, bir şeye/dine inanma ihtiyacı, sorularına ve problemlerine İslam’da ve diğer dinlerde cevap bulamama vs. bunlar arasındadır.
Öte yandan, hem şahitlerden ve hem de toplantılara katılanlar arasından diyaloga girdiğimiz kimselere yönelttiğimiz “Neden İslam’ın dışında bir arayışa girdiniz” sorusuna karşılık aldığımız cevaplarda da yine bir takım hususlar öne çıkmaktadır. Örneğin, camilerde ve dini kurumlarda karşılaşılan bir takım olumsuzluklar (saça, kıyafete, eteğe, örtüye karışılması vs.),cami vb. yerlerde din hizmetinde bulunanların sorulan sorulara tatminkar cevap verememeleri, bu görevlilerin eğitimlerinin, formasyonlarının yetersizliği, fiziki görüntü bakımından dağınık ve itici gelmeleri, ayrıca dini istismara yönelik bir takım davranışlar içine girmeleri (mevlüt pazarlıkları, cenazenin yıkanması, defni, haftası, 40’ı, 52’si gibi günlerde yapılıp edilenler, bu yüzden kurulan bir takım menfaat ilişkileri veya menfaat kavgaları ya da cenaze yakınları ile meydana gelen sürtüşme ve tatsızlıklar vs.) gibi sebepler”. Sayılabilir.
SONUÇ
Ülkelerdeki, teşkilat mensupları içerisinde yaşadıkları siyasi devletin “Yehova şahitlerİ” ilkelerine ters düşmeyen kural ve yasalarına bağlılık göstermektedir. Ayrıca” Şahitler “ fert ve kurum olarak yaşadıkları topluda tartışma, polemik ve eleştiri gibi üzerlerine şimşekleri çekebilecek hareket ve davranışlardan kaçınmaktadırlar. Faaliyetler sessiz ve derinden yürütmektedirler. Hareketin hayatiyetini devam ettirmesi ve yayılmasında en büyük etken budur. Öte yandan Moon Tarikatı gibi Yehova Şahitleri Teşkilatının da oldukça yüklü parasal kaynakları nedeniyle “Derin Dünya Devleti”nin örgütsel yapısı içerisinde bulunup bulunmadığı hususu üzerinde durulup araştırmaya değer konulardır.
Araştırmalar göstermektedir ki Yehova Şahitleri inanç bağları zayıf olan, dine ve dini eğitime önem verilmeyen; yaygın ve örgün eğitimde din eğitimi ve öğretimine yer verilmeyen toplumlarda daha çok yayılma imkanı bulmaktadırlar..Ayrıca saf, temiz ve yabancıya özel misafirperverlik gösteren insanımızın bu duygular şahitler tarafından istismar edilmektedir.
Din ve inanç özgürlüğü İslam’ın”Dinde zorlama yoktur” ilkesiyle kişinin en doğal hakkı olarak Kur’an’da güvence altına alındığı gibi, Anayasa, Avrupa şartı ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile de teminat altına alınmıştır. İsteyen istediği din ve inancı seçme özgürlüğüne sahiptir. Ancak insanların asırlardır ibadethane olarak ibadetlerini yaptıkları Dergâhları” ve “Cem Evlerini” ibadethane olarak kabul edilmeyerek mensupları dışlanırsa, onları da ya illegal olarak faaliyetini sürdürmek zorunda kalırlar. Aidiyet duygusundan da uzaklaşınca elin kurt ve kuşuna yem olurlar. Bunun vebali de ülkenin siyasi liderleriyle, Diyanet teşkilatı, bazı İlahiyat Fakülteleri hocalarıyla cemaat ve kanaat önderlerinin omuzlarında kalır.
* Armegedon Bazı Hıristiyanlara göre: Dünyanın sonunda çıkacağına ve insanlığın ya da dünyanın bir bölümünün yok olmasına sebebiyet vereceğine inanılan bir savaş. Bütün dünya ve yeryüzü krallarının katılacağı bir savaş!
** Müşareke, sözlüklerde ortaklık anlamındadır. Fakat Y.Ş.T. aidiyet beraberlik, kardeşlik, yol arkadaşlığı v.b. anlamlarda bir ıstılah kavramıdır. Müşareke Kesme eylemi Anadolu Alevilerdeki bir nevi düşkünlük gibidir.
KAYNAKÇA
1- Romalılara Mektup 3.23-27, Müjde S. 325 Kiabb-ı Mukaddes Şkt. İst.
2- Korintliler 1.Mektup, 15:20-24 Müjde S. 321-325 Kitab-ı Mukaddes Şkt.İst.
3- Daha geniş bilgi Birçok İnternet sitesinde yayımlanan “Kıyamet Saatinde Debbet’ül Arz- ve Hz.İsa” isimli makalemizde bulunmaktadır.
4-PAŞAOĞLU, Sarkis, Yehova Şahitleri, Lütuf Yayıncılık, 1999 İst.
5- YASDIMAN Hakkı Şah. Yehova Şahitlerinin teşkilat Yapısı ve Türkiyedeki Faaliyetler. (Makale1 ve 2)
6- Tanyu, Hikmet Yehova Şahitleri Hareketi, DİB Yay 1987 İst.
7-TÜMER Günay—KÜÇÜK Abdurahman Dinler Tarihi, Ocak Yay. 4.Baskı 2002 Ank.
8-GÜNDÜZ Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü Vadi Yayınları 1998,Ank.
YORUMLAR
İnsan yaradılış itibariyle inanca açık ve çalışma içindede ara ara belirtildiği gibi aidiyet duygusunu tatmin etme ihtiyacı duyuyor. Her ne kadar alevi vatandaşların böylesi bir oluşum içinde bulunma tercihlerinden bahis mevzuu olsa da aslında yalnızca onlarla sınırlı olduğu kanaatinde değilim. Eminim yeterli eğitim alamayan ve inanç konusundaki ihtiyaçlarını karşılamak isteyen çok daha geniş bir kitleye hitap eden bir oluşumdur. Yapılması gerekenler çok açık. Önsenmeli ve mutlaka bu konu ele alınmalı diye düşünüyorum geniş çaplı olarak.
Oldukça uzun bir çalışmaydı ama bölünse tadı kaçardı doğrusu. Lejyonerlik faaliyetlerini hatırlatan bir yapılanma olduğu izlenimim değişmedi. Teşekkür ve selamla...
İnsan ve toplum gerek iç yönüyle gerek dış yönüyle boşluk kabul etmeyen bir kap gibidir ya siz doldurursunuz yada doldururlar ekanomik durum dini tercih için belirleyici oluyorsa bunu vicdani bir seçim olduğunu söyleyebilmek yarınların belirsiz şlartları içinde nihayi bir seçim olduğunu söylemek mümkünmüdür.Asıl sorun dini inancı her şart ve durumda vicdani kabul yerine onu zengin kuluplere giriş biletigibi algilama hastalığidır.Bu faydalı çalışmanıziçn teşekkürler selamlar.....