- 787 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
TÜM YÖNLERİYLE TUNCELİ YA DA DERSİM OLAYLARI
Her geçen gün tarih yapraklarını kaldırıp altındaki sebepleri görmeye başladığınızda her yaprağın altında bir başka olayın, o olayı tetiklediğini görürsünüz. Hemen hemen hiçbir olay yekpare değil artçı depremler gibi bir birini tetiklemekte hatta bazı olaylar var ki hala artçıları günümüze kadar gelmekte hoş üzerinden asırlar geçmemiştir ama kim bilir daha ne kadar zaman artçıları sürecektir.
Son zamanlarda yakın tarihimiz aslında yakını uzağı yok galiba tarih konusunda en az belgesi olan ya da yasaklarla kırk kilitli kapılar ardında belgeleri saklanan bizden başka millet var mıdır bilmem ama ben bunu sevmiyorum. İstiyorum ki bir konuyu mu merak ettim; açıp sağlam ve resmi bir kaynaktan ya da kaynak kişilerden öğrenebileyim ama nerde. Devletin gizli arşivleri Genelkurmayın gizli arşivleri… sanırım zaman içinde bu gizlilik sona erecek..Belgeler gizli olunca her görüşe sahip insan kendi görüşü doğrultusunda yorum yapmış insanlarda kimi doğru kimi yanlış herkes kendi çapında bir şeylere inanmış..
Dersim bir dağ içinde
Gülü bardağ içinde
Hak Dersim’i saklasın
Bir gülüm var içinde
Hak Dersim’i saklasın
Bir yarim var içinde
Bir gülüm var içinde
Ne çok laf kalabalığı yaptım yine…Geçen bir türkü düştü dimağıma mırıldanıp duruyorum..
Bu arada Kürt halkının haksızlığa uğratıldığını düşünen bir yazarın yazısı için önce abartma var sanki bu denli olduğuna inanmak içimden gelmiyor derken bir yandan da yorum yapıyorsun ama ne biliyorsun diye kendi kendime sordum…
Neyse türkü ve okuduğum yazarın yazısı beni Dersim’e doğru yönlendirdi. Soruyorum bilen yok. Bir isyan var, ölen çok, sürgünler... Herşeyi bilen Google ye sordum. Gözlerime inanamadım; 90 bin insan öldürülüyor 100 bin insan sürgün edilmiş, idamlar var ayrıca. Gördüklerim korkunçtu ve öldürülenlerin etnik kimliği de verilmişti Alevi – Kürt. İster inanın ister inanmayın o gece resmen uyuyamadım Gazze’de İsrail’in zulmü, Irak’ta,Afganistan’da ABD’nin zulmü, Cezayir’de İngiltere’nin zulmü, Çeçenlere Rusların, Uygur Türklerine Çin’in zulmü ne kadar barbarca insanlık dışı ise benim ülkemde benim devletim nasıl olurda halkına böyle bir zulmü uygulardı..Böyle ise oralarda bu denli kan oluk oluk aktı ise ekilen kin tohumlarının meyveleri belki de bu gün o bölgelerde PKK nın yaşam sürdürebilmesine yardım görmesine de sebeptir diye düşünmeye başladım şimdi yalan söylemeyeyim belki önyargı diyeceksiniz ama Allahın bildiğini kuldan mı saklayacağım.
Ve deliler gibi bir haftadır ne bulursam okuyorum araştırıyorum özellikle o günü o tarihi yaşamış insanların söylemlerini ve resmi içerikli belgeleri dikkate almaya çalışıyorum. Belki ben gibi meraklısı vardır diye siz dostlarımla da bulduklarımı paylaşmak istedim…
Onuncu yıl Marşı’nı bilmeyen var mı içimiz de sanmam herkes bilir eminim der ya o Marşımız;
Çıktık açık alınla on yılda her şavaştan;
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.
29 Ekim 1923Cumhuriyetin kuruluşu 10. yıl nüfusumuz 15 milyon..Peki o zaman Tunceli yok Dersim var bu 15 milyon insanın ne kadarını bu coğrafyaya yerleştirebiliriz ne kadarını katleder devlet ve toplama bakınca ölüm sürgün 200 bin civarı bir nüfustan bahsediliyor..Rakamlar bana gerçekçi gelmedi oturtamadım bu bilgiyi başka kaynaklara devam ettim.bilmiyorum aynı şekilde siz de şüphe duydunuz mu.
Gelelim Dersim hakkında genel bilgileri öncelikle gözden geçirmeye:
Öncelikle devletin Dersim de bir katliam uyguladığını savunanlara bakalım gerekçeleri ile;
Neden Dersim isyanı vukuu buldu “ Jandarma Umum Komutanlığının zamanında gizli olarak baştırdığı Dersim adlı kitap önemli belgelerden biri kabul ederler. Bu kitabı okumadım adı üzerinde gizli kitap kimin elinde kim okumuş bilemem ama bildiğim araştırırken bulduğum tek sonuç soykırım iddiasını savunanların bu paylaştığım bilgilerde ortak noktayı yakaladıklarıdır. Neyse;
Kitaba göre Cumhuriyet’ten önce ve sonra devlet sürekli olarak Dersim’e harekât yapılmasının hazırlıkları yapılmış, fırsat bulduklarında da saldırmışlardır.
Zamanın iç ve dış koşullarının sonucu olarak kapsamlı hareketi, tümüyle denetim altına almayı ertelemek zorunda kalmışlar.
İnönü eski askeri hareketleri „Sel hareketleri“ diye nitelendirmişti. Sel gelip geçiyor, eski yaşam devam ediyordu. Yeni bir yol arıyorlardı.
Yeni yolu Tunceli Kanunu ile karara bağladılar.
İsyan yalanı da Tunceli Kanunu incelenerek anlaşılabilinir.
Kanun 1935’in sonunda meclise sunulmuş, 36’nın başında kabul edilmiştir.
Atatürk mecliste yaptığı konuşmada, „Dersim bir yaradır, bu yara kesilip atılmalıdır“ demişti.
Bu cümle soykırımın en kısa şekilde formule edilmesidir.
1935-36’da ne olmuştu da böyle bir kanun çıkardılar.
Dersimliler köylerinde, kasabalarda tarımla, hayvancılıkla, küçük çaplı ticaretle uğraşıyorlardı.
Tarihsel arka plan unutulmadan, olan tek şey Dersim’in “Ne mutlu Türküm diyene”, daha doğrusu „Ne mutlu Türk ve Müslümanlım diyene“ çerçevesinin içine katılamamasıdır.
Kanun 36’nın başında çıktı, genel saldırıyı 37’nin baharında başlattılar.
Bu süre içinde Dersim’in adını değiştirip Tunceli Vilayeti diye yeni bir bölge oluşturdular. Tunceli Vilayetinin idari sınırları, Dersim Soykırımının da sınırları anlamına geliyordu. Bütün yetkilerle donatılmış(öldürme-sürgün-yasak bölge) Korgeneral Abdullah Alpdoğan’ı Tunceli Vilayeti’ne atadılar.
Tunceli Kanununa göre bölge denetim altına alınıp, Zazalar ve Kürtler zaman içinde Türklük içinde eritilmek isteniyordu.
Tunceli Kanunu Dersim’in tamamen ortadan kaldırılması, yok edilmesi anlamına gelir. Değişen sadece Dersim’in adı değildi. Dersim’i her şeyi ile haritadan silmek istiyorlardı.
Soykırımı Tunceli Kanunu ile karara bağladılar. 4 Mayıs 1937’de Atatürk’ün başkanlığında yapılan toplantıda başlama emir verildi.
4 Mayıs’a kadar hazırlıklar yapıldı. Yol ve köprüler yaparak askeri hareketin alt yapısını hazırladılar. Elazığa, Erzincan a asker yığdılar. Bölgenin ayrıntılı haritasını çıkardılar (dağları, geçiş ve bağlantı noktalarını, su kaynaklarını, muhtemel sığınma yerlerini…tespit ettiler). Askeri karakollar kurdular. Gazeteci, tüccar kılığında Dersim’i köy köy dolaşıp aşiretlerin birbirleriyle ilişkilerini, dostluk ve düşmanlıklar ve benzeri konularda bilgi topladılar. Aşiretleri birbirine karşı kışkırttılar. Para ve mevki dağıtarak çok sayıda insanı kendine bağladılar. 4 Mayıs’ta yapılan toplantıda “paraya acımaksızın mümkün olduğunca çok sayıda insanı kendimize bağlamalıyız” kararını da almışlardı.
Silah topladılar. Birinci Dünya Savaşı’nda Dersimlilerin eline geçmiş silahların çoğunu topladılar. Türk ordusu bölgeyi boşaltıp Malatya-Sivas hattına çekildiğinde, Dersimliler bu silahlarla bölgeyi Rus işgaline karşı savunmuşlardı.
Abdullah Alpdoğan köy köy dolaşıp ileri gelenlerle görüşmeler yaptı. Dersimliler silahlarını teslim ederlerse, devletin Dersim’e karışmayacağını, herkese iş verileceğini, devletin değiştiğinin propagandasını yapıyordu. Küçümsenmiyecek bir kesim bu propagandaya inanıp silahlarını teslim etdi.
Dersim ileri gelenlerinin önemli bir bölümü devlete güvenilmemesi gerektiği, bunun bir plan olduğu, saldırı için hazırlık yapıldığını söylüyordu. Ama isyanı andıracak herhangi bir gelişme yoktu.
Dersimliler yol, köprü ihaleleri alıyor, bu işlerde çalışıyorlardı. Öyleki anlatılanlar doğru ise Dersim önderlerinden Usê Seydi dahi bir köprü ihalesi almıştı.
Dersim liderleri endişeli idiler. Devletin yeni politikasını anlamaya çalışıyorlardı.
500 yıldır uzak durdukları sistem içlerine giriyordu. Özgürlük adım adım ortadan kalkıyordu.
Yine de bırakalım isyanı, genel bir direnis eğilimi dahi yoktu.
Karakol baskını, köprü yakılması Türk Savaş Kurmayının bilinçli bir provakasyonudur. Kadınlara saldırılarak Dersimlileri cevap vermeye zorlamışlardır.Ama bu bir isyan değildir.
Saldırıya uğrayan aşiretin bir bölümünün kendini savunmasıdır.
Genel saldırıyı başlattıklarında Batı Dersim’de Abasu ve Bextiyaru aşiretlerinin bir bölümü hariç öteki aşiretler direniş göstermemişlerdir. Doğu Dersim’de direniş Demenu ve komşu aşiretlerin bir bölümünün direnişinden ibarettir.
Dersimliler devletin yeni politikasını kavramamışlardı.
Geçmişte olduğu gibi bazı aşiretlere saldırıyla yetineceklerini düşünüyorlardı.
Köyler yakılmakta, insanlar toplu olarak öldürülmekte, saldırıya uğramayanlar işbirliği yapmasalar da, tarafsız kalarak saldırının hedefi haline gelmeyeceklerinin hesabı içindedirler.
Kısacası isyanı andıran bir gelişme yoktu.
37’de ağırlıklı olarak Doğu Dersim’de hareket yürütüldü. 38’de tüm Dersim hedef halindeydi.
Artık aşiretler arasında ayrım yapılmıyordu. Soykırımı gösteren en önemli olgu direnişe katılmamış, hatta işbirliği yapmış aşiretlerinde toplu olarak öldürülmesidir. Devletin kendilerine karışmayacağını düşündükleri için köylerinden çıkmayanlar toplanıp köy meydanlarında, dere kenarlarında toplu olarak öldürülmüşlerdir. Soykırım öylesine katı ve sınırsız yürütülmüştür ki para verip çalıştırdıkları dahi canlarını kurtaramamıştır.
Soykırım tüm ayrıntılarıyla önceden planlanıp hazırlanmıştır. Mesela evlerin nasıl daha hızlı ve kolay yakılabileceğini gösteren bir kitap Elazığ’da Turan Matbaasında bastırılıp askerlere dağıtılmıştır.( O gün ki teknoloji ve hız düşündürüyor) Naziler de hızlı ve az maliyetli ölüm için Gaz Fırınlarını bulmuşlardı.On binlerce sivil insanın öldürülmesi, on binlerce insanın sürgün edilmesi soykırımdır.Karar Tunceli Kanunu ile alınmıştır.Uygulaması 37-38’de yapılmıştır.Tunceli Kanunu soykırımın kanunudur.Dersim Soykırımı kanunla ilan edilmiş soykırımdır.
Zaten Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, „Dersim sömürge gibi yönetilmelidir“ demiştir.
Dördüncü Umum Müfettiş de olan Tunceli Valisi Abdullah Alpdoğan’ın yetkileri, Türk Meclisinin de üstündeydi. Tüm yetki, karar, uygulama Genel Kurmay adına Alpdoğan’ın elindeydi.Alpdoğan’ın sahip olduğu yetkiler İngilizlerin, İspanyolların sömürge valilerinde dahi yoktu.Cumhuriyet tarihinde ne böyle bir kanun ve ne de bu kapsamda bir kırım yoktur.
Tunceli Kanunu’na benzeyen tek olgu İttihat ve Terakkinin Ermeni techiridir. Bunun adı soykırımdır.
Dersim yasak bölge ilan edilmiş, onbinlerce insan öldürülmüş, onbinlercesi sürgün edilmiş, küçük bir azınlıkda başlarına karakollar kurularak yaralı, aç, korku içinde yaşamaya mecbur edilmiştir.
Dersim Soykırımı’nın kolektif sorumluluğu TC’ye aittir. Önde gelen sorumlular Atatürk, İnönü, Celal Bayar, Fevzi Çakmak, Abdullah Alpdoğan ve öteki siyasi-askeri liderlerdir.
1988’de Tercüman Gazetesinde yayınlanan röportajında Celal Bayar, Atatürk’ün Dersim’de tatbikatlara katıldığını, milisleri, ajanları isimleri ile tanıdığını söylemiştir. Aynı röportajda, Atatürk’ün , „Dersim’i vurun, sorumluluk bana aittir dediğini“ de söylemişti.
Soykırımın ortaklarını da unutmamamız gerekiyor.Baş ortak Türk komunistleridir.
Türk Komünistleri Dersim Soykırımını büyük bir şevkle desteklemişlerdir. Zamanın kapitalist ülkeleri sessizce izlerken, Kemalist rejim gericiliği boğuyor“ diye politik destek vermişdir.
Türk komünistleri, onların her türden mirasçıları da Dersim’den özür dilemelidirler.
Dersim İsyanı soykırımı yapanların uydurduğu bir yalandır( Devlet halkına karşı soykırımla suçlanıyor)
Tarihsel arka planda Dersim’in Osmanlının doğuya doğru yayılmasına katılmaması, direnmesidir.
Dersim’in aynı şekilde Ermenileri koruması, soykırıma ortaklık etmemesi suç olarak görülmüştür.
Cumhuriyet döneminde de Dersim Türk ırk sistemine dâhil edilememiştir.
Dersim 1920’den 38’e kadar farklı özerkliğini tüm zorluklarına rağmen koruyabilmiştir.
Türk ırk sistemi içinde Dersim ayrı dini, dili, etnik yapısı ve kültürü ile çıban olarak görülmüştür.Soykırımın amacı işgali tamamlamak, Dersim’i ortadan kaldırmaktır.
Dersim Soykırımı’nın giderek daha çok çevre tarafından dile getirilmesi olumludur.
Ne var ki Dersim Soykırımı tam olarak anlaşılmamıştır. Hala daha Dersim İsyanı denilerek soykırımcıların tezleri tekrarlanmaktadır. Aynı şekilde Dersim Soykırımını „Kürt İsyanı“, Kürt Soykırımı“ olarak göstermek de tamamen yanlıştır. Dersim Kürt değildir. Dersim’in dili, kültürü, tarihi Kürtlüğün dışındadır.Dersim’e karşı izlenen politika ile Kürtler’e karşı izlenen politika da farklıydı.Kürtler kontrol altına alınarak baskı ve asimilasyonla yönetilmek isteniyordu.Dersim yok edilmek istenmişti.
Dersim Soykırımı Dersimlilerin kendileri tarafından sahiplenip uluslararası platformlara taşınmazsa, soykırıma karşı gelişen tepkiler Kemalizmin demokratlığını keşfedip, „biz bu cumhuriyeti birlikte kurduk“ diyenlerin elinde yeniden faillerin kontrolüne girecektir.
Dersimlilerin de taraf olduğu uluslararası bir mahkemede soykırım suçluları yargılanmalıdır. www.zazaki.de/turkce/sait-kirim.htm”
Peki 1071 den beri Türkleşen Anadolu’nun bu bölgesinde farklı bir etnik grubun varlığını savunanlara sormak isterdim;
Etrafında Erzurum Malatya Elazığ Bingöl ve Erzincan’la çevrili ki bu iller rüştünü defalarca ispat etmiştir; Bu illerin Türk tarihine milliyetçiliğine Kurtuluş Savaşına verdikleri katkı tüm tarihimizce taktiri şayandır.Peki bu illerimizin ortasında ne Türklüğü (ırk birliği) ne dini inanışı kabul etmeyen farklı bir etnik grubun varlığı iddiası acaba bu günkü Kürdistan’a temel teşkil etmek amacıyla mı bu görüş öne çıkarılmıştır doğrusu bu aklıma gelmedi desem yalan olur.Gakoşun dadaşın gardaşın ortasında ben sizden değilim diyen bir halk..bu bana çok inandırıcı gelmedi siz ne dersiniz.Öncelikle farklı düşünce grubunu paylaştım ki çok net kaynak olmadığından bilgileri akıl süzgeçinden birlikte geçirme şansını yakalamış olalım..
Perihan KILIÇ TUNÇOK
ESMİZE İZMİR 26.6.2011
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Her ilim gibi tarih ve tarihçilikte sonradan anlam kazanmış ve kazandırılmış bir ilimdir. Geçmişte tarihi yapanlar, insanlar ve gelecek kuşaklar gerçeği öğrensin diye bu işle uğraşmazlardı. Tarih diyebileceğimiz bilgiler, durum tespiti ve neyi hedefledikleriyle ilgili bir bakışla oluşturulurdu. Tarihçilik, devletlere ve idarelere ait bir uğraşıydı aynı zamanda, daha çok kahramanların tarihi olarak oluşturulur ve geliştirilirdi. Esasta zannedildiği gibi tarih kendini doğruyu anlatmakla görevli saymaz, ona doğruyu anlatması anlayışını biz giydirmişizdir. Evvelemirde insanlığın geçmişinde sözlü tarih daha etkin bişeydir, toplumların kültür genlerini yazılı değil, daha çok sözlü tarih ve kültür doldurur ve yönlendirir. Bunlarda gerek doğuda, gerekse batıda daha çok efsanelere dayanır. Bildiğimiz efsane...Efsanelerin yücelttiği kahramanlara öykünsün diyedir daha çok yapılanlar...
Bugünün gözlüğü ve değerleriyle baktığımızda, doğruyu bilmenin yolunun sadece tarihi belgelerden geçmediğini görürüz. Geçmişe ait bilgi edinmek, kapsamlı ve çokgenli bir çalışmayı gerektirir. Geçmişe ait adıda tarih olan birçok kaynak vardır. Bunları okumak tarih bilmemize yetmez. Hedeflediğiniz coğrafya ve toluma ait kültür köklerini bilmek durumundasınız, çünkü bütün bilgiler bu kökler üzerine inşa edilir. Sonra hedeflediğiniz coğrafyaya ait toplumları ve toplumsal değişmeleri bilmek durumundasınız. Tarihi belge dediğimiz bilgilerle birlik, geçmişe ait bütün seyahatnameleri okumak durumundasınız. Bu da yetmez, bütün hatıratları, fetihnameleri, destanları, dahası türkülere varıncaya kadar didiklemek durumundasınız. Bu da yetmez, tarihi eserler ve kitabeleri bileceksiniz, belki coğrafyayı yeniden gezmeniz gerekecektir. Sonra sözlü tarihle, yazılı tarih arasında bir çaprazlama yapacaksınız, her ikisini süzgeçten geçirdiğinizde ancak size billurlaşmış bir bilgi nasibolacaktır, eğer niyetiniz doğru tarih öğrenmekse. Tarihi veriler, kimya deneyleri ve fizik kanunları gibi değildir, bunu asla unutmamalı...Dolayısıyla en tarafsız diyebileceğimiz tarihi verinin bile, bize göresi ve size göresi vardır.
Bu coğrafyaya bakarken, doğu kültürlerinin tümünden az-çok haberiniz olacak. Toplumların göç tarihini bileceksiniz ki, tarihte sanıldığı kadar topyekün göç eden toplumlar ve milletler çok değildir ama, bu bölge için bunu bilmeden doğruyu yakalamak kolay olmaz. Yerli halkları ve geçmişlerini bileceksiniz..Anadolu'nun da son ikibin yıllık tarihini bilmek durumundasınız. Olayları mutlaka zamanın anlayış kodlarıyla irdelemek durumundasınız. Bugünden bakarak geriye doğru tarih yaratmaya kalkarsanız, yanılırsınız...
Yine bugünü anlamamız için bir kategorize gerekliyse, göç tarihimizi, özellikle Selçuklular dönemini, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet dönemini askariden bilerek bu yola koyulmak aklıselimi gerektiren yol olarak gözükmektedir. Coğrafyanında bize söylediklerini unutmadan...
Takibedeceğim hocam...Teşekkürler..Selam,saygı...
Öncelikle böyle zor bir konuyu ele aldığınız için tebrik ederim, Şöyleki Dersim olayını yaşamış insanların çocukları ve torunları dahi bundan bahsetmezken, (meclisteki eleştirilere sessiz kalırken) sizin bu konuyu yazmanız takdir edilecek bir davranış olduğunu düşünüyorum.
Ben bu konuda biraz devletçi düşünürüm, tarihimizde de çok örnekleri vardır tıpkı selçuklu zamanında Cengiz Hanın gelip bu topraklarda görülmemiş bir temizlik harekatı yaptığı ve bunun arkasında Yeni bir Cihan devletinin kurulması zemininin oluştuğu gibi Mustafa Kemal ve arkadaşlarınında genç Türkiye devletinin varlığını sürdürmesinde devlete isyan eden ona silah çeken askeri şehit eden milli mücadeleye destek omayan biir takım aşiretlere karşı artık askeri harekattan başka çaresi kalmadığını düşünüyorum.
Peki çocuklar, siviller kadınlar neden öldürüldü diyebilirsiniz tabi doğruysa ben inanın çok inanamıyorum belki münferit kastı aşan olaylar olmuştur ama gerçekten soykırım isteseydi devlet bu gün Tunceli de olmazdı Tunceli yasasıda çıkmazdı bir kişiyi bile sağ bırakmadan hepsi öldürülebilirdi ama bunu yapmadılar elinde silah olup eşkiyalık yapanlara karşı harekat yapılırken onlara destek sağlayan köyler aşitetler ambarlar ahırlar evler belki yakılıp yıkıldı ama bir düşünün bu sadece alevilere karşı yapılan bir harekat olsaydı bu Çorumda mMaraşta, Malatyada, Keskinde, Kırşehirde erzincanda neden yapılmadı demekkki Atatürk bir takım ölçüler ve kurallar çerçevesinde yapmış yani isyan edenle etmeyeni ayırmış, öte yandan yine Devlete isyan bayrağı çeken dindar süni din alimleri cezalandırılmadımı örneğin Atıf hoca hepimiz duymuşuzdur onun gibi niceleri anadoluda bayrak çeken Atatürk ve arkadaşlarına karşı ülkeyi İngiliz Amerikan mandasına mahkum etmek
isteyen İstanbulu desteklemedilermi hz. Ali efendimiz demiştirki; "Bir gün gelir alimler sokaklarda boğazlanır ah keşke dillerini tutabilselerdi" bu söz bana o devrin islam alimlerinin aslında İslama tutarlı bir şekilde yaşamadıkları düşündürmüştür.
Peki sana silah çeken ile birlikte ona destek olanlarında cezalandırılması doğrumudur. Tabiki tarihte çok örneği var Yavuz Sultan Selim Şah İsmalin ordusunu dağıtıp tebrize girdikten sonra dönmeyi büşünürken hocası büyük alim ibni Kemal "ben gökyüzünde Allahın fütühatı devam edecek ayetinin yazılı olduğunu gördüm" bana göre fütühat bitmedi siz bence Şah İsmaile destek olan bu günkü suriye topraklarındaki destekçilerinede gitmelisiniz diyor ve Selim han bu defa buraya gelip oradaki destek unsurlarını da ortadan kaldırıyor onun arkasından da Tüm fitnenin başı olan Mısırda varlığını sürdüren islamın içindeki fitnenin merkezi durumunda olan Fatimi devletine saldırıyor onlarında işini bitirdikten sonra hilafet sancağını çekiyor.
Peygamberimiz müşriklerle birlik olmayacak ve tarafsız olacakları konusunda anlaştığı Kureyza yahudilerinin anlaşmayı bozup Hendek savaşında Müşriklerle birlikte savamalarından sonra savaş bitmiş Zırhını çıkarmış evinde istirahat ederken Cebrail As gelir "Ya rasulullah siz savaşı bitirdinizmi ? oysa biz melekler daha devam ediyoruz" diyince Peygamberimiz Kureyza yahudilerinin üzerine gider ve onların tamamını esir alır onlara kendi kitaplarına göre kendilerinin kendileri yargılamaları yani Tevrata göre hüküm edilmesini emreder ve kendi hükümlerini kendileri verirler eli silah tutan her erkek katledilecektir ve öyle yapılır.
Yani devlet toplum için vardır var olacaktır devlete silah çekmek molotof atmak, vergi vermemek asker vermemek aslında topluma insanlığa yapılmış zulümdür ama Allahın zalimleri cezalandıracağınıda Kuranı kerimde çok yerlerinde tekrar etmiştir. zaten herhangi bir haksızlık suçsuz yere cezalandırlma olmasaydı inanın 1500 yıldır kerblayı unutmadığını söyleyen ve onun intikamını bu günkü sünni halktan alacağını söyleyenler 70 yıl önceki Desimi unutmazlardı, ve analar ağlamadımı diyenlere sessiz kalmazlardı inanıyorumki tarihimizde yüzümüzü kızartacak herhangi bir şey bulunmayacaktır arşivlerde gerçekten açılsa ve tarafsız olarak incelense aslında o halka zulüm değil aksine onların ve ülkenin huzur ve saadeti içn çalışıldığı görülecektir. Saygılamımla..
Esmize - Perihan Kılıç
Herkes kendi fikirine huzur gazeteyi okuyor, haber kanallarını izliyor, tarihçileri okuyor.
Kimse ayranım ekşi demiyor.
Kimse önyargı prangasını kıramıyor.
Türklerle Kürtler bir arenada. Arada görünmez bir el kırmızı niyetine bayrağımızı salladıkça iki taraf birbirine tosluyor.
O kadar tarihsiz bırakılmış bir milletiz ki, daha üzerinden bir asır dahi geçmemiş olayları öğrenebileceğizmiz sağlam bir kaynak yok. Bu gerçekten mümkün mü? Yani nasıl olur da bir devletin arşivi olmaz. Ya da keyfekeder olur? Koca Osmanlı arşivi yok olmuş oalbilir mi? Ya da cihan devleti olan bir imparatorluk akıl edip de olanı biteni not etmemiş olabilir mi?
Benim bu tarih konusuna aklım ermiyor. O kadar ilgiliyim ve istekliyim öğrenmek konusunda. Ama ne kadar okursam o kadar işin içinden çıkamaz hale geliyorum. Kim hain, kim kahraman, kim sattı, kim kurtardı. Hepsi muamma kafamda.
Daha on beş yıl önce Abdülhamit ve Vahdettin haindi. Ders kitaplarında okuduk bunalrı. Lanet ettik onlara hep bir ağızdan. Şimdilerde hain değil vatanperver olduklarını okuyoruz.
Kendi öz tarihini Çin ve işgalci devletlerin kaynaklarından öğrenen zavallı bir milletiz.
Biz bir gecede cahil bırakılmış bir milletin neye inanacağını şaşırmış mirasyedicileriyiz.
Kalbim böyle bir soykırımın olmadığına inanmak istiyor.
Nelerle uğraşıyoruz...Dünya miadını tamamladı dostlar. Ahir zamandayız. Var mı daha ötesi. Ahirette toprağı en geniş ülkenin halkına cennetten bir kat vermeyecekler. Kaynaklar tükenmek üzere. İnsanlık çıldırmışçasına tüketiyor ne buluyorsa. Her şey bitti, sıra birbirimizi tüketmeye mi geldi?
Bence İslam birliği...Yoksa daha çok eşeleriz yalan tarihin kalıntılarını...Elimizde kalan tek şey de çocuklarımızın taptaze ve yakışıklı cesetleri olur.
Kutluyorum farkında olan yüreğinizi, araştırmacı kişiliğinizi...
Saygılar.
Esmize - Perihan Kılıç
evet hep oralarda ayrı bir etnik grup iddiası aslında tamamen yanlış değil ama osmanlı hep değişik milletlerden oluşurdu geriye bakarsak Dersimde çok milliyetçi halk yanında oradaki halkı çıkarları için kullanan bir takım aşiretler vardı halkın aydınlanmasına devletle yakınlaşmasına tahammülü olmayan..tıpkı şimdilerde olduğu gibi..öğretmen kurşunlayan okul yakan tarih ne çok tekerrür ediyor
neyse devamda artık devamında okursun dilerim çok teşekkürler bu güzel yoruma düşüncelerime tercüman olmuşsun sevgilerimle beraber saygılarımı da gönderiyorum esen kal
Aynur Engindeniz
Yazının devamı da gelecek sanırım. İnşallah kaçırmam.
Sevgiler.