Paylaşımda Karşılıklılık İlkesi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sanatsal paylaşımlarda geçerli olan ilişkilerin temelinde, illâ ki önemli bir bağ kurmak isteriz; böylesi bağların varlığı yoluyla da önceliklerimizi belirler, zaman ayırma şansına sahip olabiliriz. Oysa bu paylaşımların dosdoğru yapılmasını önleyen de aynı gerekçedir; dostluk. Çünkü dost, paylaşım yaptığı kişinin sanatı yerine; yaşamdaki diğer çıkarlarını, benliğini korumayı şiar edinmiştir. Aslında bu hedef şaşması olmasaydı; dostluğun temelinde bulunan karşılıklılık ilkesi; iletişim gücünü rezonansa getiren, pekiştiren bir tetikleyiciye dönebilirdi.
Elbette ki simgeleri yukarıdaki resimle verilmekte olan "Fesenko Karşılıklılık İlkesi" veya "Langlands Karşılıklılık ilkesi" kapsamındaki izomorfizma - morfizma karşılıklılığı kadar karmaşık bir süreç değildir, sözünü edeceğimiz ilke; sadece karşılığı olmaklığın zorunluluğuna dem vurmaktır hedefimiz. Burada, ilk olarak incelenmesi gereken, kavramlar dostluk, sanatsal paylaşım, karşılıklılık ilkesi olabilirdi konuyu irdelemek için.
‘Dost’ Kimdir?
“Sevincimi paylaştığımda onu çoğaltan,sıkıntılarımı anlattığımda onların ağırlığını benimle birlikte yüklenendir dost. Ağlamak istediğimde yaslandığım omuz, eliyle gözyaşımı silendir. Gözlerinin içine sımsıcak bakıp aldırma bunlar hayatın cilvesi diyerek duyduğu acıyı kendi içine atıp seni avutma telaşına düşendir dost. Tüm zamanının dolu olmasına rağmen seninle bir bardak çaya zaman ayıran bundan zevk alandır. Belki defalarca anlatmışsındır aynı fıkrayı yada hikayeyi, yine de seni kırmayıp dinleyen seninle gülendir dost. Seni kırmayan ancak yeri geldiğinde seni incitmeden gerçekleri ortaya koyup senin canının yanmasına engel olmaya çalışandır. Çıkarsızdır, yanında olmaktan menfaat sağlamayı düşünmez. Karşılıksızdır, ne verdiklerinin hesabını tutar ne de bir gün bunları yaptım diyerek yüzüne vurmayandır. Günler konuşmadan görüşmeden geçsede, uzaklığını hissetmediğin yanında bulacağına inandığındır dost. Dostluk yeri geldiğinde gül uğruna dikeni tutmaktır.” (www.anakonu. com/dostluk-nedir/)
‘Dostluk’ Nedir?
“Dostluk kişisel çıkar karşısında kurulan bir ilişki değildir. Hiç beklenmedik bir anında kalbine doğan sıcacık bir duygudur dostluk. Sevinçtir, üzüntüdür, anlamaktır, hatırlanmaktır, sonsuza dek olan arkadaşlıktır. Dostluklarda zamanın önemi olmamalı, başın ne zaman sıkışırsa sıkışsın, koşabilmeli, kapısını çaldığında gözlerindeki o bakışı anlayabilmeli. İhtiyaç duyduğunda omuzlarına yaslanabilmeli, kardeş olabilmeyi yazmalı düşüncelerine insan. En gizli sırlarını bile verebilmeli, övüldüğünde değil, yuhalandığında durup koluna girebilmeli sana senden çok güvenen bir sırdaş olmalı. Göz bebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Dostluklar hiçbir menfaate dayanılmadan sadece bir sevgi üzerine kurulursa daha kalıcı olur. Aksi taktirde ellerimize aldığımız kum taneleri gibi parmaklarımızın arasından farkında olmadan kayıp gider. (www.yenimakale.com/dostluk-nedir.html)
‘Sanatsal Paylaşım’ Nedir?
Thomas Munro’ya göre; “sanat, doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir.” Sanal Paylaşım / Sanal iletişim; elimizde mevcut bilgileri, resimleri, makaleleri, yazıları, figürleri, belgeleri ya da buna benzer şeyleri, dahası deneyimleri ve desr alınacak örnek olayları diğer kullanıcılara bildirmek ve bilgileri karşılıklı / interaktif olmasını sağlamaktır.” Sanatsal faaliyetlerle ilgili haberler, icra tekniği gibi birçok bilgi ve belgeler, günümüzde sanal yolla paylaşılmakta, “verimli bir sanat ortamı için; profesyonel sanatçıları, amatörleri ve sanat dostlarını buluşturan, birlikte sanatsal paylaşım, etkileşim-gelişim olanakları sunan, serbest bir kültür organı olarak hizmet veren” WEB siteleri işletilmektedir. Aslında “daha üretken bir sanat yaşamı için; amatörler, sanatçı öğrenciler ve yetişmiş genç sanatçılara yönelik olarak; birlikte sanat yapacakları, sahne paylaşacakları, ortak sanatsal tasarımlar üretecekleri, amatör / yarı profesyonel ve profesyonel sanat topluluklarını sanal ortamda ortak temelde buluşturmak, sıkça karşılaşılan bir yol olmaya başlamıştır.
Karşılıklılık İlkesi; (Mütekabiliyet) Nedir?
“Başkaları tarafından sevilmek ve mutlu olmak istiyorsanız “karşılıklılık” ilkesine azami dikkat göstermeniz gerekir. Bazı insanların ne aldım / ne verdim hesabında ölçüyü kaçırdıkları da bir başka gerçektir. Sakın bana “Ben iyilik yaparken asla karşılık beklemem” demeyin; eğer deli değilseniz (ve karşınızdakinin ekonomik durumunun iyi olduğunu biliyorsanız) bir, iki tamam ama üçüncüde herkes gibi siz de yaptığınız iyiliğe denk bir karşılık beklersiniz. Konfüçyüs’ten “İnsanın bütün hayatı için reçete olarak kullanabileceği tek bir kelime söylemesini” istediklerinde uzun uzun düşünmüş ve “karşılıklılık” cevabını vermiştir. Dikkatli düşünürseniz huzursuzlukların çoğunun sizin veya muhatabınızın “karşılıklılık” ilkesine uymaması nedeniyle çıktığını fark edersiniz. Ya siz beklediğinizi alamamışsınızdır ya da muhatabınız beklediğini alamamıştır.” Karşılıklılık ilkesine en iyi örnek, yarasaların durumudur: “yarasalar, gündüz mağaralarda saklanıp geceleri kan emerek yaşarlar. Tüm yarasalar kan emmekte aynı derecede başarılı değildir. Örneğin iki yaşından küçük yarasaların üçte biri gece avdan aç dönerler. Üç gün beslenemeyen yarasa açlıktan ölüm tehlikesiyle yüz yüze kalır. Karşılıklı yardımlaşma yeteneği gelişmiş olan yarasalar hayatları tehlikeye girdiğinde en yakın arkadaşlarından besin/kan alırlar. Diyelim 718 numaralı yarasa aç kaldı ve 512’den kan aldı, bir ay sonra 512 aç kaldığında herhangi bir yarasadan değil daha önce kan verdiği 718’den kan ister. Bu toplumsal dayanışma sayesindedir ki kısa süreli açlıklar yarasa toplumu için tehlike olmaktan çıkar, birlikte kardeş kardeş yaşarlar.“ (Dr. Murat Kınıkoğlu).
Kavramlar çoğu kez, doğru olanı, erdemli yapılanı, yani olması gerekeni tanımlar; uygulamada ise tüm bunlar yoldan saptırılır, başka başka işlevlere sahip oluverir. Sizin, hatanızı ayıklaması gereken, böylece elini taşın altına koyabilen, gelişmenizi önleyen engelleri ortadan kaldıran bir dosta ihtiyacınız varken; çevrenizdeki yapay dostluklar, paylaşımlar / iletişim ne kadar fayda sağlayacaktır? Karşılıklı yapay /sahte yorumlar yerine, karşılıklı dost uyarılarını şiar edinen dostluklar daha iyi değil midir? Karşılıklılık ilkesini gerçek dostlukla icra etmek, hiç etik dışı bir taraf içerir mi? Karşılıklı sevgiden utanmadığımız gibi; bir erdemin kendini klonlaması, giderek tek hücreliler gibi çoğalması ve evreni işgâl etmesi, kadar da doğaldır!
Yani karşılıklılık ilkesi; karşısındakini yücelten davranış olduğu sürece, erdemdir, yerinde bir davranıştır; bu, karşısındakini de erdemle geri bildirime zorlayacaktır. Böylesi bir vefâ ise, dostlar başına! Yani dostunun ‘reyting’ çıkarına değil de, sanatsal gelişmeye ilişkin çıkarına hizmet; dost siteler başına! Böylece her yorum, bir sonrakini motive edecek, dostluk rezonansının önlenemez biçimde artmasına vesile olacaktır.
Oysa bildiğimiz üzere, giderek yapaylaşanlarda ise, kişisel çıkarını düşünen birkaç kişi yüzünden, domino taşları gibi yıkılıp giden paylaşım portalları vardır; orada artan tek şey; ’entropi’dir. ‘Bozunum’; kargaşa ortamı, sanat ilkelerinin, sanat dışı çıkar ilişkilerine dönüştüğü mekânlardaki kimyasal bir tepkime gibidir.
Sanatsal paylaşım yapan her birey, kendi birikimine göre anlam katacak ve yorumlama kalitesi sergileyecektir. Öte yandan herkes, vefâ borcunu öderken, aynı zamanda şiirinin düzeyi ile ilgili bir iki değerlendirme yapacaktır; eğer yapmazlar ise, gerçek dostumuz dediğimiz bu paylaşımcıya nasıl yardım edebiliriz? Yapaylığı yeterince açıklamak çok zor; düzeysiz paylaşımla geri dönüşün, hiçbir fayda sağlamadığına eşdeğer bir durumdur bu. Birşeyleri değiştirmeye gücümüzün yetmeyeceği inancıyla, olduğu kadar icabet ederek yetiniyoruz; böylesi iletişimin, sanata, dahası kendimize de hiçbirşey kazandırmayacağını biliyoruz, bunu gözden kaçırmamalıyız hiç. Oysa yazılarımızın altına gelecek yorumlar, sadece katılımcıların sayısının arttığını, aynı düşünenlerin artık bir ses verdiğini gösterir. Aslında ses vermeseler de, her birimizin dilediği bir davranıştır, gerçek dostun doğru sözü; şiirde daha ileriye gitmek isteriz, ama kimse gidemez böylesi kümelerde; çünkü çemberi korumak onlar için yeterlidir; gerçekten okunduklarını zannederler, oysa kapalı bir döngüde kalıp açılamazlar yeni ufuklara.
Paylaşımdaki karşılıklılık ilkesine ilişkin ortak kaygıları dillendirirken, bu konuyu destekleyenlerin, geri dönenlerin çoğalması için, bundan daha fazlasını yapmak için çaba gösterilmesi gerekli, ’fazlasıyla’ emek verilmesi zorunludur. Böylesi konuların, daha geniş kümelerde tartışılması şansı zorlanmalıdır.
Selamla.
YORUMLAR
Öğretici bir yazı.
Emeğe saygı adına saygıyı haketmiş bir yazı-yazar.
Üyesi bulunduğum "defter" adına da gönendim.
Çok saygımla.
deniz_tayanç tarafından 6/26/2011 8:12:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
orhanti
daha çok paylaşılması, dostların katkı sağlaması adına, seçkide yer almasına, olumlu karşılandığına müteşekirim.
sağolunuz, varolunuz
Karşılıklılık! Olması en temel gereksinim bu konuda hem fikirim.
Bizi karşılıklı davranmaya götürecek eğitim!
İnsanlar şayet sadece kendi sınırlarıyla kuşanıp, dahası kendi görüşlerine uyanlarla kalkanlanıp, aksi görüşlere kendisini kapıyorsa, bencillik ilkeleri olup, almak ruhlarını okşuyorsa, vermenin hazzına varamamışsa karşılıklılık ilkesi hayat boyu öksüz kalacaktır. Bana göre vermenin erdemliliğiyle İnsan Layık olduğu makama ulaşacaktır.
Selam ve saygılar.
Nilgün Akçay tarafından 6/26/2011 6:42:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
orhanti
daha çok paylaşılması, dostların katkı sağlaması adına, seçkide yer almasına, olumlu karşılandığına müteşekirim.
sağolunuz, varolunuz.
Fazlasıyla emek verilmiş bir yazı. Paylaşımdan kendi payıma epey faydalandım. Güne gelmesi sebebiyle daha da faydalanacaklar olacaktır. Onun içindir ki, doğru yazıların güne gelmesi ve daha çok okuyucuya ulaştırılması çok güzel.
Yazarı kutluyorum.
saygı ve selamlar.
orhanti
daha çok paylaşılması, dostların katkı sağlaması adına, seçkide yer almasına, olumlu karşılandığına müteşekirim.
sağolunuz, varolunuz.
Makalenizden aldığım ilhamla, izninizle biraz "takdir edilme ihtiyacı"ndan bahsetmek isterim. Bilinmelidir ki, her insan, doğası gereği takdir edilmek, yapıp ettikleri ile "bilinmek" ve "tanınmak ihtiyacı" içindedir. Nasıl ki, Allahü Teala, Kuranı Keriminde; "Alemleri bilinmek için yarattım" buyuruyor ise, mikro düzeyde insan da benzer bir ihtiyaç içindedir. Hatta bu durum "meyve veren" ağaçlar için dahi geçerlidir. Eğer bir ağacın meyveleri üst üstüste iki yıl toplanmaz ise o ağaç küser ve adeta bir "işe yaramazlık duygusuna" kapılır ve ölmeye başlar. (Bunu bilgili bir ziraatçiye de danışabilirsiniz). Bugün, bunca insan bunalımlar içinde kıvranıyor ve psikolojik desteğe ve ilaçlara ihtiyaç duyuyorsa, bu mevcut sistemin insan doğasına aykırı bir yapılanma içinde olmasından dolayıdır. İnsan emeğini bir "ücret" karşılığında metalaştıran ve bu emeği bir "maliyet kalemi" olarak muhasebeleştiren bir sistem içinde, insan maddeten bir bolluk içinde olsa dahi "mutlu" olamamaktadır. Başlı başına uzun bir makalede ele alınması gerekli olan bu konunun, "eleştirel bir yorum" boyutunu aşmamasına dikkat ederek uzatmıyor ve son olarak sizden ve okuyucudan şunu düşünmesini rica ediyorum: Leonardo Da Vinci'yi bu kadar güzel eserler vermeye zorlayan duygu nedir? Keza, Albert Einstein, o meşhur "izafiyet teorisi"ni ortaya koymak için kiminle, "kaç paraya" anlaşmıştır?!..
Bunlar da işin başka bir boyutu...
Selam ve saygılarımla...
Aynur Engindeniz
orhanti
DOST; tanımı daha derin birşey olan kavrama doğru ilerliyor gerçekten. öyle ki; siz, daha hiçbirşey yapmadan dost, sizin için herşeyi yapacak konumda ve azmindedir. ARKADAŞ, kavram olarak dahil etmediğim bir inceleme konusu oldu burada; giriş kısmından son anda çıkardım; çünkü dost kavramı daha çok adı geçen bir iletişim portu (sosyal bağ) oluyor sanal ortamda; hiçkimse "arkadaşıma yorum yapayım" da demiyordu.
tanımların içinde yitip gitmeyi de göze alamazdım; çünkü gerçek hedef, tanımla sınırlı, paylaşımın sanata, kişiliğin de sanatla ilgili yanına dem vurmaktı.
dost kavramı; daha istemeden karşılığı alınan birşeydir, eğer size zor durumunuzda bir tepki vermeyen dostunuz hâlen sizinle merhabalaşıyorsa; kalp sektesine hazır olun ki; dostunuzun sayısı bir eksilmiştir! yani o, artık sizin için ölü bir dosttur, anılarınızdan bahsetmeniz yeterlidir. eğer halen onun yapaylığını farketmemiş iseniz, siz değerli paylaşımdasınızdır; o da yapaylığındadır.
sonuçta karşılıklılık; insanın doğasında vardır, fıtratına donatılmıştır, sınanması, denenmesi ise, ancak gerçekleşince anlaşılır; yani dostunuzu alıp karşınıza sınava sokamazsınız; ancak karşılığında sizin değerinize ilişkin acı şeyler söylemiyorsa, başkalarından duyuyorsanız olumsuzlukları, artık o, sınavı kaybetmiş demektir.
sanırım, 'karşılıklılık ilkesi'ni; 'erdemin karşılıklılığı' olarak vurgulamakta yetersiz kaldım; yani, birbirine arkadaş gözüken, ak gün dostu paylaşımlar, reyting kaygısını gözeten yapaylıklar değil; dostunuzu geliştirir yönde atılacak adımları kastediyoruz bu ilkede. özellikle de sizi geliştirmeyi şiar edinen dostunuza yapacağınız gerçekçi eleştiriyi. eğer kötü ise, şiirinden çok şey anlatılmamış olabileceğini, belki ilk başlarda kırılacaksa, özel mesaj yoluyla, gerçek eleştirilere alıştığında ise yorum hanesine. zaten gerçek eleştirici, kendisine de aynısının yapılmasına hazırdır..
sanırım burada tartıştığımız konu, ücret, bedel, karşılıklı değişim veya takas gibi kavramlar dışında gelişmektedir. çünkü belirtilen ünlü ve dâhîlerin kendi başlarına ürettiği çıktılar; elbette ki kimse tarafından ücretlendirilmemiştir, zaten bir bedel de biçilemez. ancak bunlardan farklı olarak burada gelişim süreçleri söz konusu olup, doğru yolda birbirine yardım edecek, aksamalarını erdemle belirtecek iletişime gerek vardır. sürekli yazan ve hiç geri bildirim almayan, yahut yapay yorumlarla kışkırtılan ve kendini toplumsal üretken sanan birçok kişinin, hem kendi ve hem de dost dediklerinin ne kadar çok fazla mesaisinin boşa gittiğini hesaplamak güçtür.
nice katkı verici, düşündürücü paylaşıma efendim. selamla.
4Mevsim
Makalenizi değerlendirirken sözüme; "makalenizden aldığım ilhamla..." diyerek, daha başından konuya farklı bir açıdan yaklaşacağımın işaretini kendimce vermiş olduğumu düşünüyordum. Yoksa, sizin de tevazu gösterip belirttiğiniz gibi, sizin asıl konuyu vurgulamakta yetersiz kalışınızdan, ya benim konuyu anlayamamış olmamdan dolayı değil...
İkinci olarak şunları söylemek isterim ki:
İnsanlarım eylemlerini biçimlendiren muhtelif düşünce tarzlarını ele alırken, onun eylem ve düşüncelerinin temelindeki saikleri birbirinden bağımsız ve birbirleri ile etkileşimsiz olarak kabul etmenin araştırmacıyı yanlış bir noktaya sürüklemesinin kaçınılmaz olduğunu herhalde siz de takdir edersiniz. Sizin; "tanımların içiinde yitip gitmeyi" göze alamayışınızın önemli bir nedeni de zannımca budur. Konuyu, ne kadar "paylaşımın sanata, kişiliğin de sanatla ilgili yanına" dem vurmakla sınırlasanız da, yukarıda da izaha çalıştığım üzere; "komplike bir düşünce yapısını haiz ve ayrıca da 'sosyal' bir yapı içinde yaşamak durumunda olan 'insan' her eylemini, 'bütün düşüncelerinin bir bileşkesi' olarak ortaya koyar" dersek, sizce yanılmış olur muyuz?
Netice olarak, özetlemek gerekirse:
"Bir insan çok cimri ama çok erdemli olamaz. O aslında çok sevecendir fakat insanlardan uzak durmayı tercih eden biridir denemez. Çok yardımseverdir fakat bir o kadar çok kavgacıdır, denemeyeceği gibi..." Yani, erdemlilik ya da erdemsizlik, netice olarak insanın sahip olduğu karakteri meydana getiren unsurların tamamının bir sentezi olarak dışarıya yansır. İşbu sebeple de, herhangi bir konuda erdemli ya da erdemsiz bir insanın göstereceği tavır önceden kestirilebilir. Burada bence asıl üzerinde durulması gereken konu, "erdemli olmanın" eğitimle kazanılabilir bir vasıf olup olmadığıdır.
İlgi ve nezaketinize teşekkür eder, "amatörce" değerlendirmelerle vaktinizi almış olmadığımı ümit ederim.
Selam ve saygılarımla...
orhanti
Sizin derecenizde sanatsal bir duyarlılık sergileyen paylaşımcı, daha önce çok rastlanan bir durum değildi; sabırlılık örneğiniz, şaşırtıcı, umut verici, daha çok tartışılmasına vesile olucu konumda. Şimdi burada ikili gelişse de, çekirdeğin veya cevherin olgunlaştırılması için olağanüstü bir başlangıç oluşturabilir bu satırlar. Bu anlaşıldığı üzere çok sevindirici bir durum, onurlandırıcı da.
Şimdi, hem ilk yazdığınız yoruma gereken açıklıkta yanıt verememişliğin, hem de yanıtınızdaki ek açıklamalara yol açmışlığın müsebibi olarak; gereken mesaiyi ayırmak ve konuyu farklı bakış açıları ile irdeleyip, sanat paylaşımında daha mükemmele erişmek adına, ikinci bir yanıt için bu sayfaya dönmek zorundaydım.
Makalemi değerlendirirken sözünüze; "makalenizden aldığım ilhamla..." diyerek, konuya farklı bir açıdan yaklaşacağınızın işaretini vermiştiniz gerçekten de. Bu ilham, ayrıca bir "takdir edilme ihtiyacı", yapıp ettikleri ile "bilinmek" ve "tanınmak ihtiyacı" içinde olma fıtratının işin içine dâhil edilmesi gereği; sanatçının, meyve vermenin doğası ile betimlenmesi, sanatçıların kendiliğinden üretmesi / ücretlendirilmemişliği / karşılıksızlığı idi.
Bir başka açıdan bakan görüşünüze göre değerlendirme yaparsak; insanın takdir edilme ihtiyacı", yapıp ettikleri ile "bilinmek" ve "tanınmak ihtiyacı", onun sanat yaratma yeteneği ile sınırlı kalırdı. Hattâ yaratma gücü kısıtlı bir varlığın, “kendini bildirme” duygusundan öte, “yararlı olma” / “birileri için çalışma” yani “erdemli kişiliğe bürünme” doğasının daha etkin ve önde olacağını dikkate almak gerekebilirdi. Aslında cevherin kaynağındaki tüm niteliklerin cüz’i bir bölümünün bize yansıtıldığı ve onları algılamak ve sınamak için deneylediğimiz konusu, belirttiğiniz üzere, çok farklı bir konu ve makale çalışmasında faydalı olacaktır. Oysa sanatta çokluk, karşılıklı sanat yapmaklık, yaratılanlar arasındaki öne çıkma, en güzel ödülü kapma (yani iyilik üzerine yarışmalar, “birimiz, hepimiz için!”) savaşından başka nedir ki? Hele bu ödül, makalemizin temelini oluşturan dostluk ilkesi olan erdem karşılıklılığı olursa…
Başka bir alt konu olarak bir meyve ağacını örnek gösterip, meyvenin toplanmak zorunda olunduğunu, tersi durumda bu meyve sürekliliğinin tükeneceğinden dem vurmuştunuz. Bu meyve toplama ve verimin sürekliliği tekniğine verdiğiniz örnek üzerinden gidersek, bir ağacın meyvesinin tek taraflı toplanmışlığı ile meyvenin karşılıklı toplanmaklığı arasındaki fark önemli gözüküyordu şahsıma. Çünkü paylaşım ortamlarında; hiçbir zaman bir dâhî veya ünlünün, topluma kendini kanıtlamış bireylerin meyvelerinin toplanması için ne bahçıvanların, ne de bu meyvenin nimetlerinden yararlananların buluşabildiği bir ortam söz konusudur.
Görüşünüze örnekleme yapan bir olguya göre de; “bunalımlar içinde kıvranan insanın, psikolojik desteğe ve ilaçlara ihtiyaç duyduğunu, mevcut sistemin insan doğasına aykırı bir yapılanma içinde olmasından kaynaklandığını ve sonuçta yürek ilkesinden uzaklaşan sistemin, insan emeğini bir ‘ücret’ karşılığında metalaştırdığını, bu emeğin de bir ‘maliyet kalemi’ olarak muhasebeleştirildiğini”, somutluklar karşısında soyutlukların geriye itildiğini yani ‘mutlu’ olamadığını belirtmiştiniz. Gerçekten bu da, üreyen insanın, kalabalık aileler içindeki kardeşlerin durumuna benzer olarak artık giderek birbirine daha az zaman ayırabileceği, zamanı makinelere devredeceğini, daha fazla zaman istemenin de ücretlendirildiğini, sanatsal paylaşanlar açısından bakarsak; ‘senin sanatını okumam için bana ne kadar ödersin?’ mantığına doğru ilerlediğini izleyebiliriz. Oysa yararlı olma duygusu, hem ücretlendirmeyi reddeder; hem zaman ayırmanın benzer soyutlukla, ‘kısasa kısas’ yani ‘zamana zaman’ mütekâbiliyetini öne çıkarır. Yürek olmaksızın, yani insanların birbirini sevmeksizin, başka hiçbir şekilde toplumsal olamayacağı, parası olmayanın karınca gibi ezileceği sistemlerin işletileceği ortamlarda, hangi sanatın, hangi paylaşımın bir getirisi, bir gerekçesi, bir yeri olabilir ki?
Yorumunuzda ayrıca bir son nokta vurgusu, sonuç çıkarma tekniği açısından belirttiğiniz alt konu örneklemi olarak düşünmemizi rica etmiş olduğunuz husus: “Leonardo Da Vinci'yi bu kadar güzel eserler vermeye zorlayan duygu nedir? Keza, Albert Einstein, o meşhur "izafiyet teorisi"ni ortaya koymak için kiminle "kaç paraya" anlaşmıştır?!..” olup bununla; kişinin bir şeyler üretmesinde onu zorlayan dış nedenlerden ziyâde, iç kışkırtıcı / provokatif dürtülerin payı olduğunu, bir önceki ‘ücret’ kavramı ile ilişkilendirdiğimizde ise bir karşılık beklemediğini düşündürüyorsunuz.
Burada yine dâhî kişilerin yetişkin / olgun birer sanatçı oluşu, onların bir şekilde kendilerini yetiştirdiği, artık topluma verebilecekleri onca ışığı saçtıkları gerçeği ile çelişmemekteyiz. Çünkü sözünü ettiğimiz paylaşım ortamlarında, gelişmenin motorunu teşkil eden interaktifliğin (karşılıklı iletişimin) gereci, sadece algılananları içeren sâde bir ‘yorum’dur. Yorumu, dostların birbirine yapmaması hâlinde, ortada ne bir dosttan, ne de bir iletişimden söz etmek mümkündür ki; hiçbirinden eser kalmaz. Bunu ‘dost’lar arasında diyoruz çünkü, başka bir tanım kullanılmamakta, üyeler birbirini ‘dost’ olarak tanımlamaktadır. Yani ‘dot’ olmamak, onşara göre yabancılara, sanattan anlamayanlara, hattâ erdemsiz olanlara pey vermek, hak etmeyenleri onurlandırmak gibidir.
Çoğu sitede, kurucuların çabaları veya dostça zorlamaları hariç, öteki şair okunmaz; ama her biri diğerine dost demektedir; yapay paylaşımlarla reyting kaygılarından dolayı. Kurucular veya editörler arasında bir kopukluk, karşıtlık hâlinde ise giderek üyeler kendi başlarına ‘tek yanlı paylaşım motorları’na dönüşürler, asıp giderler şiirlerini, okuyan da olmaz. Ancak öte yandan her biri gelişmek ister; daha iyisini yazmak ister; ama daha iyisine yönelmek için herhangi bir geri bildirim yoktur ortada; sonuçta aynı düzeyde giderler, gerilerler, kendilerini yenileme gereğinin de farkında değillerdir.
Mesele şu ki; hedef ile araçlar birbirinden kopuktur; sanatsal gelişim sisteminin bileşenlerinin ilintisi kalmamıştır.. Sanat yapmak, sanatçı olmak yolundaki en önemli gereç ise, sözünü ettiğimiz gerekçelerden veya yöntemlerden dolayı işlev göremez duruma düşen ‘karşılıklı paylaşım’dır. Tarafları buluşturmak, bireyleri geliştirmek, birçok paylaşımcının ana kaygısı da olmayabilirdi; ancak bu durum, paylaşımda kendini öne çıkarmakla başlar; herkesin, kendini önde sanmasıyla sonuçlanabilirdi. Oysa doğruya ulaşmak, topluma erdemli yöntemlerle savaşmayı öğretmek, erdemi ana ilke sayan dostlukları övmek ve pekiştirmek, zaten hem mevcut sanatçıların, hem de kendini erdem savaşçısı’ sayan birçok bireyin doğasında bulunması gereken niteliklerdir.
“İnsanın, eylem ve düşüncelerinin temelindeki saikleri birbirinden bağımsız ve birbirleri ile etkileşimsiz olarak kabul etmenin doğru olmayacağını” belirterek; insan eylemleri ile güdülerinin birbirinden izole edilerek değerlendirilmesinin olanaksız olduğundan dem vuruyorsunuz ikinci yanıtınızda. Belki de tanımlar oldukça geniş yer tutan irdelemelere konudur; ancak insanoğlunun ciltlere sığmayacak kültüründen söz etmek yerine, onun dostluğa, sanatsal yönüne yansıyan değerlerden, fıtratında gizli takas sisteminden, yani karşılıklılık ilkesinden vazgeçilemezliğinden dem vurmak, makalenin inceleyebileceği kadar bir genişlikti, bun ilişkin bir görüşü aktarma çabasında idi. Dolayısıyla, konunun pratik bir yanına işaret etmek için, ‘komplike’ gözüken bir külliyatın / öğretinin diğer yanlarının da usâresini almak yeterliydi; zaten bir konuyu gerekçelemek için, kısa alıntılar yapmak, ana fikrinden dem vurmak kâfi değil midir? Yine de dostluk çerçevesi içinde paylaşım yapmanın tekniğini, ‘karşılıklılık ilkesi’ ile sınırlı tutmanın, aslında bir izolasyon konusu olmadığını, incelenen ve görüş aktararak halkı aydınlatmanın veya iknâ etmenin mümkün olabileceği bir özle kısıtlamanın söz konusu olduğunu söyleyebilirim makalemde. Zaten belirttiğiniz üzere, vurgulanan tekniğin, insanın fıtratındaki tüm niteliklerin veya bileşenlerinin bir ‘bileşke’si olduğunu benimseyerek tartışmayı sürdürebilirdik.
Diğer taraftan insan fıtratını örnekleyerek; ‘kişiliğin veya eğitilmişliğin bir ürünü olarak kazanılmış davranışlarla’, ‘yapılması mantıklı, beklenen tepkileri gösterebilecek biçimde yönlendirilebilirliği’, birbirinden ayırmanın mümkün olamayacağı üzerinde duruyorsunuz. Verdiğiniz örnekler; aynı insanın, birbirine karşıt erdemlerle donatılmış olamayacağına ilişkin olabilirdi. Ancak, makale kapsamında belirtilen erdemli paylaşım; kişiliği oluşmamış sanatçılara veya adaylara değil; daha ziyâde ‘dostluk’ tanımını paylaşımda yanlış algılayan, kullanan paylaşımcılara yönelik bir görüşü içermekteydi. Hattâ dostluğu, yapay paylaşımlarla içeriği kalitesiz yorumlarla sürdürenler, bunun bir dost için yeterli olduğunu zannedenlerle ilgiliydi. Öte yandan sanatta gelişme çabasında olan bir kişiliğin, aynı zamanda olgunlaşarak, topluma bir şeyler sunma direncine de sahip olmayı şiar edinmişliği de dikkate alınmalıdır. Yani erdemli olup olmamaklık; gelişmekte olan paylaşımcıların bulunduğu değişken bir ortama konu olmayabilirdi. Elbette ki; hangi davranışın doğuştan, hangilerininse eğitilerek kazanıldığına ilişkin derin öğretiler veya bilim alanları, makalenin gücü ve konusu dışına taşmaktadır.
Tartışma sabrınızı kutluyorum gerçekten; çabalarınızın da ‘amatör’ değerlendirmeleri aştığını belirtmeliyim. Sanatsal iletişim veya iletişim tekniği felsefesine girmek bile olsa, yorum ve yanıtlarınız; asıl mesaimizin, böylesi tartışmalara ve sonunda muhtemel uzlaşmalara ayrılması gerektiğine olan inancımı güçlendirmiştir.
Nice katkı verici, düşündürücü paylaşıma efendim.
Selamla.
Orhan Tiryakioğlu.
Paylaşım için kendi adıma teşekkürler. Okuduğum her satırda evet manasında başımı salladığımdan emin olabilirsiniz.
Yalnız arka fon tercihiniz çok göz yoruyor. Okumak zorlaşıyor.
Kutluyorum.
Saygılar.
orhanti
daha çok paylaşılması, dostların katkı sağlaması adına, seçkide yer almasına, olumlu karşılandığına müteşekirim.
sağolunuz, varolunuz.
orhanti
daha çok paylaşılması, dostların katkı sağlaması adına, seçkide yer almasına, olumlu karşılandığına müteşekirim.
sağolunuz, varolunuz.
Şüphesiz erdeme giden yol oldukça çetrefilli. Yazanların anlama potansiyellerinin daha çok olacağı kanaatindeyim. Umarım yanılmıyorumdur. Geç kalışım tamamen "dünya telaşesi". Tebrikler geç olsada...
orhanti
daha çok paylaşılması, dostların katkı sağlaması adına, seçkide yer almasına, olumlu karşılandığına müteşekirim.
sağolunuz, varolunuz.
Arada bir Karşılıklılık ilkesi dışında kalabilen "deli"ler de çıkar.
Tespitler son derece isabetli. Olgunlaşma süreci için geç kalınmadığına inanmak istiyorum. Edebi kaygı olmadığı sürece boşa kürek çektiğimizi söyleyebiliriz açıkça. Tebrik ediyorum, güzel ve önemli bir çalışma olmuş. Selamla...
orhanti
daha çok paylaşılması, dostların katkı sağlaması adına, seçkide yer almasına, olumlu karşılandığına müteşekirim.
sağolunuz, varolunuz.