SEN BENİM FURKAN AĞABEYİM OLUR MUSUN ŞEHİDİM?
Bir insan anlattılar. Bir genç tanıttılar. Bir gence ağlattılar. Bir yaşamın içine sokup utandırdılar kendimden. Bir sevdayı anlattılar. Bir şehidi sevdirip, bana kul olduğumu hatırlattılar.
19 yaşındaki BÜYÜK KAZANCIMIZ VE KAYBIMIZDAN bahsediyorum. Şehit Furkan Doğan’dan bahsediyorum. Furkan Ağabeyimden bahsediyorum.
Evet, Ağabeyim daha 19 yaşındaydı şahadete merhaba dediğinde. Şehit olmak her yiğidin harcı değildir tabiri caizse. Çünkü şehitlik öyle güzel bir mertebedir ki; ona kavuşmak için temiz olmak lazım, Furkan olmak, Musab olmak lazım.
Sabah namazlarını cemaatle kılan bir genç düşünün. Kış demez yaz demez camiye giden bir genç… Bizler daha hakkıyla sabah namazı kılmazken dünyanın tüm meşgalelerine rağmen sabah namazlarını camide kılan bir genç… Adı Furkan olsun. Furkan Ağabeyim olsun. Tanımadan sevdiğim sevgilim olsun.
Bir genç düşünün ama bizim gibi test kitaplarıyla sabahlamasın O.Onun dertleri dünyalık olmasın. O bizler gibi sabahlara kadar, yarın ki sınavda nasıl başarılı olacağını düşünmek yerine Gazze’nin derdini düşünsün. Filistin’e ağlasın O.İstanbul sokaklarında lüks mağazalarda alışveriş yapmayı değil Filistin sokaklarında sahip olduklarını, topladığı yardımları kardeşlerine vermeyi hayal etsin. Adı Muhammed Furkan Olsun. Göremediğim, O pak alnından öpemediğim ağabeyim olsun.
Bir genç düşünün. Furkan Ağabeyimi düşünün. Kayseri Özel Hisarcıklıoğlu Fen Lisesi’nde burslu okuyordu Furkan Ağabeyim. Şehit olduğunda lise son sınıf öğrencisiydi ve yabancı uyruklu vatandaşlarımız için yapılan sınavda ilk 100 e girme başarısını göstermişti. Çok istediği göz doktorluğu için Cerrah Paşa Tıp Fakültesi’ne kayıt yaptıracaktı dönmek nasip olsaydı. O bütün gençlerin hayali olan bir üniversite yerine kimselerin aklına getirmediği Gazze’ye gitmek için yola koyulmuştu. Hicret kervanına katıldı. Talha’ya katıldı O. Hz. Muhammed (ASM) ‘in komşularına katıldı.
Babası Ahmet Ağabeyim Onun Okul hayatıyla ilgili şunları söylemişti:” Çok zeki bir insandı. Ama sadece kendine yetecek olanı alacak kadar çalışırdı. Kitap okumayı çok severdi.”
Evet, O,sanki sahabeyi kiramın ahlakıyla ahlaklandırılmıştı. Arkadaşları onun hakkında şunları söylemişler: “Gösterişten kaçınırdı. Kimselere göstermeden yardım ederdi insanlara. Bayanlar ile arasında korunması gereken bir mesafe vardı. Adeta Yusuf yüzlüydü. Her insan onu çok severdi. Onun sohbetleri bizimkilerden çok farklıydı. İşte biz kızlar filan derdik o konuşmazdı.”
Yazları Kuran kurslarında hizmetçilik yapan bir genç düşünün.Adı Furkan Ağabeyim olsun.Nefsini adeta ateşte eritmiş bir genç…YAZLARINI HİZMETÇİLK YAPARAK GEÇİREN BİR GENÇ!...Bu nasıl bir imandır,bu nasıl bir terbiyedir…Bir kuruş almadan hizmet eden genç..Zorla eline tutturulan birkaç kuruşu da gidip hayra yoran genç…Ver ellerini öpeyim…
Şimdi hesap yapma zamanı. Sormamız lazım kendimize: Biz neyiz? Neciyiz? Neden yaşıyoruz? İnsanlar bu kadar güzel yaşarken biz nasıl yaşıyoruz? Nasıl olurda işlediğimiz her günahta gençliğimizin arkasına sığınırız ? O Tıp Fakültesinden vazgeçti, peki ya ben, ya biz? Kaç defa cami de namaz kıldık cemaatle? Sabah namazı kaç defa kıldık acaba? Cami de hiç sabah namazı kıldık mı? Ben bayan arkadaşlarımla, ben erkek arkadaşlarımla nasıl olurda bu kadar yakın olurum? Hayâ nerde? Furkan Ağabeyindeki hayâdan neden yoksunum? Ne oldu insanlığıma benim? Hani aç insanları doyuracaktık? Hani aç insanları doyuracaktım? Oysa BEN 2 TANE VARKEN 3.SÜNESAHİP OLMAK İÇİN…
Rabbim şahadetini kabul etsin ağabeyim.Ne olursun sende beni kardeşliğine kabul et.Rabbim bizleri siz şehitlerimizin bereketleriyle bereketlendirsin.Rabbim bizlere sizlerin vesilesiyle hidayet etsin.Allah’ın Selamı sizlerin üzerine olsun.