Sadece Kadınlara !!!
Modern kadın imajının altında yatan yumuşak kalpli kadınlara adanmıştır;
Dur ve içine dön… Bir an tüm sesleri sustur… İş projeleri, bebek ağlamaları, yemek tarifleri, kadın programları, temizlik, alışveriş ve daha nicelerinin arasına sıkışmış olan kadının ruhundan arın bir süreliğine… Hepimiz kadınız, duygusal varlıklarız, hangimiz aynalara dönüp yalan söyleyebiliyoruz ki iç dünyamızla ilgili kendimize?
Her şeyden önce ilk kadınlığımızı keşfetmekle başlıyoruz, duygusal savaşa. Hayatımıza birçok sıradan insan girip çıkıyor, değer verenler, deli gibi âşık olanlar oluyor. Ama biz yine de bizi en çok acıtanı seçip sevgili ya da eş yapıyoruz kendimize. Çünkü zor olanı seviyoruz, savaşmayı ve elde edilmesi zor olanı kazanmayı seviyoruz. İstisnalar elbette olabilir fakat biz en çok arzulananı arzulamayı seçiyoruz. İnsan en çok acı çekmeye zorluyor kendini öyle değil mi? Âşık olup o acının dikeninden sadist bir arzuyla zevk almasını bilmeyi özlüyor… Bunun için imkânsızlık anahtar kelimesi aşkın. Ve olanaksız her aşkın altın makamındaki anahtarı; ağlamalar… Dokunaklı olur her zaman, çoktan kuruyup, geride tuz dolu izini bırakmış yaşlar.
Ve madalyonun diğer yüzü… Kaçan kovalanır gerçeği… Bir kadının gözyaşından daha güçlü bir silahı var ise o da gamsızlığıdır şüphesiz. Hangi erkek onu reddeden kadının peşinde koşmaktan haz duymaz söylesenize? Erkeğin yanında ağlayan bir kadından çok daha etkilidir, karşısında dik durabilen kadınlar. Ki artık yeni jenerasyonunda yaratmaya çalıştığı imaj bu şüphesiz… Dergiler, televizyon programları, reklâmlar… Her biri artık ayakları üzerinde durabilen, çalışan, savaşan kadının güçlü imajını konu alıyor. Öyle değilse bile öyle olduğu inancını yaratarak yeni bir akım başlatıyorlar.
Artık ev kadınlığı meslekten sayılmıyor. Eskiden sadece babanın ne iş yaptığı sorulurken artık annenin mesleği de soruluyor. Ve sonra kadın bölünmeye başlıyor kimliklere. İş yerinde erkek gibi olmalı, rakipleriyle savaşmalı. Eve geldiğinde çocuğuna şefkatli bir anne, eşine ise dişi, çekici, cilveli bir kadın olmalı. Yemek için iyi bir aşçı gibi, ev işleri için hamarat bir ev kadını gibi olmalı. Ve bunların yanında da kayınvalideye iyi bir gelin, anne babaya iyi bir evlat, arkadaşlara ve komşularına ise iyi bir sırdaş olmalı. Ve kadın bunca şeyi tek parçaymış ve sanki hiç bölünmüyor, yorulmuyormuş gibi tek başına yapmalı…
Bu zincirleme düzenden biri aksadımı işte o zaman sorunlar baş göstermeye başlıyor. Erkeklere göre kadınlar hiç yorulmamalı öyle değil mi? Kadınlık vazifelerinden birini yerine getirmezse erkeğin aldatmaya bahanesi oluyor, çocuğunun bir sorununu aksatırsa kötü ve ilgisiz anne sıfatına düşüyor, trafikte tek bir hata yapsa ‘kadın değil mi bunların hepsi aynı’ saçmalığını duymak zorunda kalıyor ve iş yerinde tek bir şeyi ertelese bu onun kovulmasına ve akabinde ‘elinin hamuru ile’ gibi saçma sapan bir saplantılı görüşe davetiye çıkartıyor.
Bunca karmaşa arasında kadın, kendisine ne zaman vakit ayırabiliyor dersiniz? Ben söyleyeyim; hiç bir zaman! Öyle ki akşam izleyeceği bir saatlik dizi keyfi bile eşinin izlemek istediği maç ile sona eriyor.
Siz erkekler, zannetmeyin ki kadınlık iki cilve bir kırıtma arasında gidip geliyor. Kadınlık tıpkı yüksek bir yerden baş aşağıya düşmek gibi, yaşamayan bilemiyor…
Elif SEZGİN