- 990 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Islak Öpüşlerinle Sokul Yangınıma
Çiçeklerle donatılı bir küre hazırladım şanına, çık gel çürümüş kafeslerinden
Mor dağlarıma aşkın yağmurları yağıyor, sevdanın suları akıyor derelerimden
Derin bir iç sızısı olsun seni düşünmek, mucizevî düşler hazırladım renklerden
Sevişelim sevginin kıl çadırında, seviler dökülsün sonsuza dek kadın teninden
Karşılığını bulamamış bir sevinin korkak yangınlarından kaçıyorum, peşimde bir ihbar çığlığı. Kendimden hayata dökülüşlerin tanık sehpasında aşk, ben kaynağından sızarak içten içe tükenen bir sevginin hüzün masalarında yine aşka kadeh kaldırıyor, yine o yüzyıllık alışkanlığım olan aşkı kemik kadehlerden içiyorum.
Sen ki, şu an kendine kurduğun o renkli dünyanın içerisinde özlemin boncuklarıyla oynuyorsundur kim bilir. Renkleri bir araya getirerek mucizevî düşünüşler karalıyorsundur sevinin tuvaline. Kimi bir saat içinde dört mevsim yaşayacak kadar hassas, bazen bundan da yorulup umursamazlık içinde olmaya çalışan, ama başaramayan, tek serveti özlemli bir yüreği olan, utangaç mavilerin koynunda korkuları saklayan ve umutların mor odalarında aşkı bekleyen birisin.
Bir çiçek tarlasında uyuyordun dün gece, o kadar derin bir kokuydu ki varlığın, o güzelim uykunu alabora etmesinden korktum gecenin düş gezginleriyle. Anlamını bir senin bildiğin ve soylu cemrelerle bir senin cennetine düşen o efsane ışığın huzuruyla açtın gözlerini güne. Çiçek polenlerinden yağmurlar yağıyordu saçlarına. Sen çoğul bir mutluluk ekip bahçene kahkahalarını dinliyordum ve sen yüreğindeki o dargın sitemlerle sen kendinden geçerek bana yürüyordun.
Seninle ben, bize içten içe sığınan mutlulukların limanıyız bir bakıma. Her insan asil değerlerini paylaşarak ve onu bir yerlere serpiştirerek mutlu oluyor, istisnalar da gerçeğin bizi çok da fazla rahatsız etmeyen ayak izleri oluyor sadece. Asık suratlı bir masal bezirgânıydım ben yıllarca. Yüreğime sızan aşk ışıltılarından kaçarak vurgunlar yedim kendi karamda. Gülümseyişlerimin retinasından ansızın dalan gözlerin, ruhumu çepeçevre eden insani erdemlerin ve yorgunluğuma sedir olan dizlerin dinlendirdi ruhumu ve ben bu mutlulukla gözyaşlarımın hüzün kraterlerinde günlerdir kulaç atmaktayım.
Bilesin ki sevda bakışlım, mor ışıldar benim dağlarım. Duruşuyla, varlığıyla ve heybetli bakışıyla mor düşünür, mor ışıldar. Güneşi aşırırlar her şafakta yalçın tepelerinden ve nasırlı yamaçlarıyla gün bitimini karşılarlar. O kocaman ışık atlasında, o yaşam fışkıran karış karış deltasında ayak izlerim, yürek gizlerim vardır. Geceleri kendi göğsüme çöreklenerek uyuyan bir derviş ve aynı gecenin içerisinde aşkı yazan bir sevmiş olurum.
Neticede hayat zaten kendi dairesinde bir renk armonisi ve bizler o renkleri buyur ederiz gözbebeklerimizden içeriye. Süzülen, yudumlanan ve ruhumuza çöreklenerek hayatımıza giriveren o renklerde hep yanık taraflarımızı gizlidir. Mor bir yürektir avuçlarımızdaki, ya da mor yamalı bir hüzün düşü. Gerçekleşene kadar bu renk hep varsıl, gerçekleştiğinde de maviye dönüşen kutsal bir esastır.
Bazen, o içimizdeki tufanların yelelerine tutunarak çocukça kaprislerin tozlu topraklı dehlizlerine giriveririz. Çocukluğumuz, o saf oyunlarda kaybolduğumuz heveslerimiz ve bizi bizden çalan düşlerimiz. Hayat ne kadar büyüsek de yine aynı karelerle donatılı aslında. Kendi masasında bizi ağırlayan ve kendi yasasıyla yolumuzu belirleyen bir olmazlar labirenti ve bu haliyle çelişkili bir düş ruleti. Ne zaman kendi yangınımı unutsam, yüreğim beni somurtkan bir yüzle karşılar ve hayatın o çetrefilli zikzaklarında doğru çizgiler ararım, yine kendimi doğruya götürecek bir menzilde ben aşkı kucaklarım.
Hep bekleyişlerle taçlandırılan, hep umutla onurlandırılan ve yine hep olmazlarla dilendirilen bir yürektir taşıdığım. Bilirim ki, avuç açmak yoksulluk değildir yaşama, o ki onurlu bir isteğin yine hayattan esirgenmeyecek dileklerin ışıltılı düğünleridir. Bizler o mutluluk halaylarına daha doymadan bir başka usançla, bir başka nazla ve hep başka anlamsızlıklarla boğarız yüreğimizin o aşkla nefes alan boğumlarını ve aşındırırız inatla sevdanın yollarını.
Seni düşündükçe ben, parmaklarımdan yüreğime sirayet eden o yangın tırmanışını durdurabilsem her şey daha makul olurdu belki de. Ben sıkışan göğsümün çeperinden kaçarak ellerine uzanır, alevli bakışlarının pencerelerini bir geceliğine kapatarak önünde diz çökerdim. Ne zaman yüreğimi kutsarsan, ne zaman omuzlarıma dokunarak kalkmamı istersen o zaman kalkardım ayağa bir daha hiç durdurulamayacak bir sevişmenin tam orta yerinde bulurduk birbirimizi.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Çiçeklerle donatılı bir küre hazırladım şanına, çık gel çürümüş kafeslerinden
Mor dağlarıma aşkın yağmurları yağıyor, sevdanın suları akıyor derelerimden
Derin bir iç sızısı olsun seni düşünmek, mucizevî düşler hazırladım renklerden
Sevişelim sevginin kıl çadırında, seviler dökülsün sonsuza dek kadın teninden
Karşılığını bulamamış bir sevinin korkak yangınlarından kaçıyorum, peşimde bir ihbar çığlığı. Kendimden hayata dökülüşlerin tanık sehpasında aşk, ben kaynağından sızarak içten içe tükenen bir sevginin hüzün masalarında yine aşka kadeh kaldırıyor, yine o yüzyıllık alışkanlığım olan aşkı kemik kadehlerden içiyorum.
----------------------------------------------------------------------------------------------------
Ben bu kalemi her gün okumaktan büyük haz duyuyorum.
İyi ki sizi tanımışım