- 1331 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİ EĞİTİMİ(Ceza ve Ödül)-19
Ceza ve ödül, canlının belirli bir davranışı yapmasını sağlamak için bir insan tarafından kasıtlı olarak verilen uyarıcılardır.
Geribildirim ve yaptırım(müeyyide) ise bir davranışın doğal sonucudur; davranışın neye yol açtığı, hedefe ne kadar yaklaştığı konusunda ortaya çıkan bilgidir.
Yaptırım ise geribildirimin özel bir halidir. Toplum kurallarını gözetmeye yönelik kasıtlı geribildirimler kastedilir. Geribildirimde adeta yapılan bir işin sonucu hakkında bilgi verilir. Yaptırımda ise “yapmazsan yaptırırım” mantığı vardır (Dökmen,2004,s.137-138).
Ceza doğal değildir, tuhaftır, komiktir. Çocuk yemek yemiyor, bağırıyoruz(cezadır bu).
Kalemle duvarı çiziyor, bağırıyoruz. Suyla üstünü ıslatıyor, bağırıyoruz. Yemek yemiyor, bağırıyoruz. Tuhaflığı görüyor musunuz?
Çocuğun davranış repertuarı zengin, bizim ki ise bir tane: hep aynı davranışı sergiliyoruz; bağırıyoruz ya da vuruyoruz.
Çocuk eğer kalemle duvarı çizerse, bunun yaptırımı duvarı silmesi veya çizmemeyi öğrenene kadar kalemsiz kalmasıdır. Eğer çocuk suyla oynarsa bunun yaptırımı ıslanmaktır. (Dökmen,2004,s.138-140).
Günümüzdeki yaygın görüş, ödüle ve cezaya başvurmadan, yalnızca geribildirimle çocukların eğitilebilecekleri yolunda.
Çocuklara “sıfır ceza, az ödül, bol geribildirim” verilmelidir(Dökmen,2004,s.143-144).
Küçük Ağacın Eğitimi adlı romanda, bir Kızılderili dede Küçük Ağaç isimli torununu eğitmektedir.
Küçük Ağaç’ın dedesi, torununa hiç ceza vermemektedir; ödül de vermemektedir. Zaman zaman geribildirimler vererek, davranışlarının ne işe yaradığı konusunda rehberlik etmektedir.
Küçük Ağaç ise pozitif geribildirimler aldıkça kendisiyle gurur duymaktadır. (Dökmen,2004,s.147).
Dedesi bir gün yaban hindi avına gideceğini söyler. Küçük Ağaç ta heveslenir, katılmak ister.
Dede “geleneklerimize göre, bir erkek hindi avına gideceği zaman, güneş doğmadan kendi kendine uyanmalıdır.
Onu kimse uyandıramaz. Eğer kendi kendine uyanabilirsen gelebilirsin” der. Küçük Ağaç o güne kadar hiç, güneş doğmadan kendi kendine uyanmamıştır.
Ava gidemeyeceğini düşünerek umutsuz bir şekilde yatar. Ancak o gecenin sabahında dede, barakada gürültü yapmaya başlar.
Sağa sola vurur, çarpar, gürültüyle öksürür. Küçük ağaç gürültüden uyanır. Henüz güneş doğmamıştır. Hemen giyinip avluya çıkar.
Dedesi şöyle bir bakıp “A kalktın mı?” der. Küçük Ağaç kendisiyle gurur duyarak “Evet” der. Birlikte ava giderler(Dökmen,2004,s.150).
Burada ne olmuştur? Şu galiba: dede pas vermiştir, Küçük Ağaç ise gol atmıştır. Burada iyi bir ekip/takım vardır.
Şimdi sevgili ana babalara sormak isterim: gerektiğinde çocuklarımıza pas veriyor musunuz? Yoksa, sabırsızlık ederek topu ayağınıza geçirip onlar adına gol mü atmaya çalışıyorsunuz?
Eğer ödevlerini/projelerini siz yapıyorsanız, onlar adına gol atmaya çalışıyorsunuz demektir.
Yok eğer ödevlerine kaynak bulmada yardımcı oluyor, neyin nasıl yapılacağı konusunda onlarla birlikte sesli düşünerek olayı sorgulamalarına rehberlik/katalizörlük ediyorsanız, onlara pas veriyorsunuz demektir.
Çocuklarımız kendileri gol attıklarında, kendilerine güvenleri artar, benlik saygıları yükselir, beceri geliştirirler, bağımsız olmayı öğrenirler.
Onlara destek olmak, rehberlik etmek yerine, bir şeyleri onlar adına planladığımızda, onlar adına karar aldığımızda, kendilerine güvenmeyen, kendi ayakları üzerinde duramayan, hayat boyu sürekli birilerinin desteğine ihtiyaç duyacak bir insan yetiştirmeye başladık demektir (Dökmen,2004,s.150-151).
Karakalem çalışması kendime aittir
YORUMLAR
Gerçekten ,bu güzel yazınızı ,faydalı olacağını bildiğimden paylaşıyorum. Tebriklerimle...
Entellektüel-41
Yazınızı her zaman olduğu gibi ilgiyle okudum ve geç gördüğümü üzülerek farkettim.
Çokuk eğitimini yine çok güzel işlemişsiniz. Ceza yerine ödülle eğitim yapılabilse.
Ama nerede bizde o toplum. Çoçuklarla iletişimi bile bilemeyen anne, babalar var.
Kaldı ki ceza yerine ödül...Keşke yazdıklarınızı her anne baba ve eğitimciler uygulayabilse.
Yazılarınız çok şey öğretiyor. Size teşekkür ve sevgilerimi yolluyorum...
Entellektüel-41
Çok güzel bir yazıydı...
Bırakın çocukları güzel eğitebilmeyi, biz hâlâ saygının ne demek olduğunu bile bilmiyoruz.Çocuğa saygıyı alabilmek için, önce sevgiyi vermeyi bilmemiz gerekir.
Soralım bakalım, bir çocuğun elini tutup "gözlerine bakmayı biliyor muyuz ? "
SEVGİLERİMLE.
Entellektüel-41
Yazilarinizi ilgiyle takip ediyorum.okudukca farkinda olmadigim bir yigin eksik buluyorum kendimde.yureginize, kaleminize saglik.Bu arada karakalem resimde yazilariniz kadar guzel gorunuyor.Bende resim yaparim ellerinize saglik Cok begendim.Bu arada yazinizla birlikte cocuga odulun boyutu ile ilgili fikrinizide merak ettim.sizin az miktariniz nedir?saygilarimla.
nuray telli tarafından 6/2/2011 5:11:21 PM zamanında düzenlenmiştir.
Entellektüel-41
nuray telli
Entellektüel-41
AYSE 09
bulup uygulamak lazın
saygımla
Yazınızı büyük bir ilgiyle okudum. Toplumumuzda sevgi de, tepki de o kadar yoğun ki. Bunun ortasını bulabilmek için eğitim şart. Çocuklar bir robot gibi büyümesinler. Almayı bildiği gibi vermeyi de bilsinler. Ailenin, düzgün bireyler yetişmesindeki rolü inanılmaz büyük. Usta çırak usulü çocuk büyütmemeliyiz aslında. O kadar güzel yayınlar var ki. Yazınızı okudum ve güzel bilgiler aldım. Teşekkürler. Saygılarımla.