İnsanı Kamil /den inciler(Abdulkerim Ceyli)-7 son
Hâsılı; Anlatıldığı şekilde olan acizlik ne kadarsa O kadar o şeyi anlamak sayılır. Haliyle, o şeye uyduğu şekilde.
Bir şeyi, kendisine uyar bir şekilde anlarsan.. aynı şekilde onu idrâk etmiş olursun..
Nitekim bu manada, Hazreti-i Sıddîk r.a. şöyle anlatmıştır;
- Bir şeyi idrâkten yana acizliği idrâk; idrâkin taa, kendisi sayılır..
Bir başka rivayette ise, bu cümle şöyledir;
— İdrâki kavramaktan yana acizlik idraktir.
Anlatıldığı gibi bir idrakin husulü ise,şüphesiz, esas manası ile. idrâkten acizlik sayılmaz.. Kul bu yolda olursa.. izzet sıfatına bürünür.. Ondan sınır da kalkar; acizlik de..
Bu manada gelen bir âyet-i kerime şöyledir;
—Bu gözler onu göremez.” (6/103)
Burda gözlerden murad, bu mahlûk olan gözlerdir. Ama hafi ve kadim olan göz öyledir ki; Kul Rabbini onunla görebilir. Çünkü o mahlûk değildir. Kulun görmesini sağlayan gözünün asıl hakikatidir..
Bu manaları anlamaya çalış.
Aşkta var benim için garip haller;
Benim ve Rabbinindir acip haller..
Kutbum da devreder bir çark üzere;
O felekte ki onda ender şeyler..
İşaretim havada bir hal aldı;
Acizdir okumaktan hep kâtipler.
Onu bir ibarede açıkladım;
Anlayışlılar dahi sezemezler.
Sonra onu süsleyip de gösterdim;
Verdim ki ondan kanarak içeler..
Ağacını diktim yemişler derdim;
Kazdım yeri gömdüm ki gizlenenler..
Zaman zaman hem açtım hem kapadım;
VALLAH dostlar dahi bilmeyeler..
Yabancı dillere düşerse zira;
Sır açılır faş olur sezer eller..
Yabancılar da banden uzak dursun;
Sevgiyi bulanlar elimden yerler.
Öğütçünün sözünü dinle, sana;
Külçe eritme usulü hibeler.
Bu işareti anla şu yoldan ki;
Derledim bunda nice mertebeler..
Anladınsa şükür yolunu tut ki;
Şükre karşı geridir hep mezhepler..
Burada önemli bir noktaya işaret edeceğiz. Dinle, anla ve öğren..
- Tılsım-ı Kutbî..
Şeklinde bir tabir var. Ki bu; Model yuvarlağının mihveridir.. Ve bu:
- M o d e l ..
Diye anlattığımız, modeller âlemini döndüren çarktır..
İşbu anlatılan manadaki tılsım, tılsımların evvelidir ki; Nefis suretleri, kıvamını bununla bulur.. Aksi halde.. yani; Bu tılsım olmadan ona ait ahkâmın çıkması için bir yol bulunmazdı..
Ve. Onun gerçek durumu kazanmış bir yönü olmasaydı; hiç bir hükmü olmazdı ve. nakşı kendinde gösteren, bu nakışlanmış şekli ile zâhir olmazdı..
Bu manayı bir başka yoldan ele alalım.. Meselâ;
Şurada bir ayna var.. Öbür yanda da, cisim halinde yapılı bir heykel..
İşbu heykel, o aynanın karşısına düşmeseydi.. elbette o aynada görünmesi imkânsız olurdu..
Bir başka yoldan girelim.. Şöyle ki;
Verilen bir hüküm var..
İşbu hüküm ise: Herhangi bir suretin aynaya karşı durmasını yok bilir.. Böyle bir durumda, suret nasıl olur da, aynaya çıkar?. Durum böyle olunca: Aynada, karşılığı olmadığı için, bir varlık yüzü görmek imkânsız olur..
Anlatılanlar birer misaldir ki, devam ediyoruz.. Bunlardan mana çıkarmaya ve bir şeyler anlamaya çalış.. Meselâ;
Bir suret düşün, bir ayna olmadan kendini gösteremez.. Onun için bir cevaz yolu yoktur..
Şunu da bil ki; Bu da, yukarıda geçen manalar açısından söyleniyor..
Dışarıdan, yabancı bir şey aynada kendini gösterdiği zaman, o aynada görünen şey, aynanın taa, kendisidir.. Başka değil.. Karşısındaki sureti gösterdiği zaman da aynanın durumu aynıdır.. Zira ayna yabancı bir şeyle birleşmemiştir.. Onun o andaki mizacı bir karışıklığa müsait değildir.. Bakıldığı zaman, ancak ayna bulunur; başkası bulunmaz..
Onda gördüğün şeye, hiç bir şekilde, onun dışındaki bir şeyin adını vermezsin..
Yukarıda anlatılan çözümü güç tılsımlı mana, daha önce de ifade edildiği gibi, ilk tılsım idi.. Devamı otuz tılsıma kadar gider..
Kalanları; KUTBÜL-ACAİB VE FELEK’ÜL-GARAİB nam eserimize aldık..
O tılsımların hepsi, bu varlıkta, işaret yollu vardır; yerleşmiştir..
Bütün bunları, sözü geçen eserimizde açık bir dille anlattık..
Bu: İNSAN-I KÂMİL adlı eserimizde, o manalar üzerine bazı tenbihlerde bulunduk..
Şu mana da gerçektir ki; Bu eseri tam anlamak isteyen;
KUTB’ÜL-ACAİB ve FELEK’ÜL-GARAİBadlı eserimizi iyi bir şekilde okumalıdır..
Onu okuduktan sonra, dönüp bu esere bakarsa.. öbürünün cümlesini bu eserde bulur..
Bu eser, öbürüne göre, bir ana gibidir.. Ama dalları da olabilir.. Bunun aksine; Öbür eser de bu kitab içinde bir kök, bu da onun dalları olabilir..
İki kitab için anlatılan bu manaları anla.. Her iki eserdeki hitapların muhatabını da seç..
... Ve böylece, remizleri çöz, hazineyi bul..
KUTB-Ü ACAİB’den murad.. İşaret kabul eden bir varlıktır..
FELEK’ÜL-GARAİB’den murad ise.. bunda hazır sırlardır..
Şu manayı da, burada açıklamak yerinde olur; Öbür kitabı bir asıl kabul edince, ona varmak için dallarını tutmak icab eder.. Başka yolu yoktur.. Açıklığa ancak bu yoldan kavuşulur..
Anlatılan misallerden şu yola çıkıyoruz; ALLAH-ü Taâlâ ancak esma ve sıfatları yolundan bilinir.. Onun marifetine yol, ancak anlatıldığı gibi çıkar..
Özet olarak bir mana çıkaralım:
Kul, önce; Yüce ALLAH’ın esma ve sıfatını müşahade yolu ile anlar.. Bu, mutlak olması gereken bir iştir..
Ve.. bu yoldan, yüce ALLAH’ın zatına marifet derecesine yükselir.. Amma bir hakikat olarak..
İşaret ettiğimiz bu manayı iyi anla.. Çünkü her şey; Sana, delillerle isbatına çalıştığımız mananın sırrına sığdırılmıştır..
Sende hürüm de, hevaî işlerde yollarım dar;
Ey arzum, karşında aklın, tedbirin ne hükmü var?.
ALLAH.. kalbim senden daha ne kadar yük alacak?.
Beni hevaiyata attın kalbimi sarman var..
Kalb tasada, gözyaşları dahi daim akmakta;
Ateş ciğerimi dağlar da su bakmamdan akar..
Eğer desem ki, yokum o dem biterim ama;
İşte ruhum benliğim sözümde işimde çıkar..
Şayet ben mevcudum dersem bu sözüm dahi;
Halk arasında hiç görmedim ki illetsiz bir var..
******NOT: Haz almışlara kitabın tamamını okumaları önerilir