- 948 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ana dili başka, ana dil başkadır!
Ülkemiz, son altı aydır yavaş yavaş da olsa “açılım” kavramlarına tanıklık etmekte ve herkes kendi kavlince buna bir anlam yükleyerek; kimi “taraf” olmakta, kimi de karşı durmaktadır.
Tam bu noktada, kelimelerin doğru anlamlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Konfüçyüs, “Kelimeler anlamını kaybederse, insanlar özgürlüğünü yitirir” demişti... Demek ki özgür olmanın bir yolu da doğru anlamlardan geçmekteymiş. Önce “dil nedir”e bakalım. Türk Dil Kurumu’nun (TDK) sözlüğünde dil şöyle tarif edilmektedir: İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimeler veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban. Lisan, dilin Arapçası; zeban da Farsçasıdır. Hayat Ansiklopedisi’nde de şöyle tarifi görülmektedir dilin: Dil, insanların düşüncelerini, duygularını, isteklerini anlatmak için kullandıkları seslerden meydana gelmiş konuşma düzenidir. Sonra soralım ve bir diyalog yapalım:
– Devlet canlı bir organizma mıdır?
– Değildir.
– O zaman devletin dili olur mu?
– Olmaz!
– Peki, kullanılan yazı/yazışma dili nedir?
– Resmî dildir.
– Bu durumda Anayasa’nın 3. maddesindeki “Dili Türkçedir” ifadesi dil bilgisi kuralına uymamaktadır değil mi?
– Tabii uymamaktadır. Bu cümlenin doğrusu, “Devletin resmî dili Türkçedir” olmalıdır/olmalıydı.
– Ama bu ibarenin “değiştirilmesi teklif edilemez” cümlesi Anayasa’da yer almaktadır. (4.madde)
-Alsın!Bu değiştirilecek bir durum değil ki,sadece düzeltilmeye muhtaç bir durumdur.Kaldı ki 3.maddenin "ana başlığında" resmi dil ibaresi kullanılmıştır.Konunun ana başlığı ile alt açıklamaları arasında bir bütünlük kurulması zorunludur.Bu hem anayasayı herkes tarafından anlaşılır kılar,hem de Türkçenin doğru,net ve kuralına uygun olarak kullanılmasını sağlar.
Gelelim ana dili ile ana dil arasındaki farka.Çeşitli sözlüklerde ana dil,kendisinden başka dil veya lehçeler üreten dil olarak tanımlanmakta;ana dili ise,insanın ailesinden veya soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dil olarak ifade edilmektedir.
Böylece iki kavram arasında farklılık olduğu kesinlik kazanmaktadır.Taraf gazetesinde çeşitli röportaj ve yazılarda bu kavram bolca kullanılmış;en son yapılan bir röportajda da"anadilde eğitim maddesi çok önemlidir." diye ifade edilmiş/edilmektedir.Burada maksadın "ana dilinde eğitim "olduğu aşikardır.O zaman da talebin doğru bir "dille" gündeme getirilmesinin gerektiğini düşünüyorum.
Gündemdeki soruların da şu olduğu netlik kazanmaktadır:
1-Ana dilini öğrenme mi?
2-Ana dilinde öğrenme mi?
(Eğitim ve öğretim arasındaki fark ise başka bir yazıya konu olacak kadar derin ve zengin
bir konudur.)
Bu iki sorunun cevaplarının da farklı farklı olduğu kesindir.Birincisinde "ana dilini öğrenme",bir seçmeli ders olarak "ana dili" dersinin yer almasıdır.Yani okullarda Kürtçenin "seçmeli ders "olarak konulmasıdır bu.Bu uygulama zaten günlük hayatta var ve aileden,çevreden ya da bulunulan ortamlardan "ana dilini öğrenme" gerçekleşmektedir.Bunun hayatta yeterli olmadığı kanısındayım.İkincisinde ise,"ana dilinde öğrenme" talebi öne çıkmaktadır ki,bunun daha doğru bir ifade olduğunu düşünmekteyim.Resmî dil Türkçenin öğretilmesi ve öğrenilmesi yanında (Ki bu olması gereken ve genel kabul gören bir durumdur.)"ana dilinde öğrenme" talebinin de ele alınıp,konuşulmasının ve "Nasıl yapılır/yapılabilir bu öğretim?"sorusuna kafa yorulmasının "açılımın ruhuna" denk düşen bir ödev olduğunu belirtmek isterim.Bu uygulamanın,hem insanların kendilerini "değerli" olarak hissetmelerine,hem de"eşit yurttaş"olarak yaşamalarına hukuksal bir güvence olacağını düşünüyorum.Ayrıca bu uygulama/uygulamalar ayrışmayı değil,tam tersine bir arada yaşamayı pekiştirici bir durumdur da.
İKİ NOT:
1-Bu yazım 26 Aralık 2009 günü Taraf gazetesinde yayınlanmıştır.
2-Ana dili ile ana dil arasındaki farka dikkat geçen ikinci yazı da-Benim gördüğüm kadarıyla-17 Ekim 2010 günü Radikaliki’de Necmiye Alpay tarafından kaleme alınmıştır!
YORUMLAR
Sayın Hocam, halk, özel tarihi ve kültürü, dili olan küçük toplumların(kavim-aşiret); millet(ulus) ise, ortak tarihi,kültürü, dili,vatanı ve kalkınma ülküsü olan halkların birlik-bütünlüğüdür diye anlıyorum. Devlet, milletin örgütlenmesi, resmî dil ise, milletin ortak dili (eğitim,yazışma,bildirişim dili) oluyor o zaman. Bir devlet şemsiyesi altında yaşama iradesi gösteren halklar, anadilini öğrenme ve kullanma hakkını doğuştan kazanıyorlar. Buna şüphe yok. Çünkü bu bir insan olma hakkı! Ancak anadilinde eğitim, millet olma bütünlüğünü bozuyor. Bu da ortak devlet örgütlenmesini zaafa uğratıyor. Bu nedenle ben, anadilinde eğitim yerine, "anadilinde kendi özel tarihini ve kültürünü araştırma,kullanma,yayma imkân ve zeminini sağlama" görevi diye adlandırdığım bir hak tesliminden bahsetmemiz gerektiğini düşünüyorum.