YALNIZLIK
Bir yalnızlıktı çektiği adamın aslında.Farkında değil gibi davransa da ,hissediyor yalnızlığın soğuk ve içini ürperten nefesini en derininde yüreğinin.Yine de bir bakışın üzerinde dolandığını,onu izlediğini hissedince suratını değiştirip gülümseyebiliyor.fakat içinde akan ırmakların alıp götürdüğü duyguların oluşturduğu alüvyonlarda neler kaybettiğini biliyor,hissediyordu.
Yine de "dost var düşman var" diyerek mütemadiyen gülümsüyor,etrafa neşe ve işaretler göndererek ve en önemlisi başkalarının yalnızlığını,yalnız kalma sebeplerini irdeleyerek ve üzerinde fikirler üreterek,uzaklaşmak ve unutmak istiyordu kendi yalnızlığını.
Bir noktaya kadar başarılı sayılsa,yalnız olmadığı kanaatinde olsa da etrafındakiler,o kimsesizlik ve sahipsizlik her gece kapısını çalan alacaklı gibi ,bıkmadan usanmadan geliyordu peşinden.
Hatta onu seven,sadık bir sevgili gibi her gece yatağında tavana diktiği gözlerinin kenarlarından süzülen tuzlu yaş damlalarını silen de o yalnızlık değil miydi?
Koynunu kaplayan soğukluğun ve can sıkıntısının başını yasladığı yastıktan her yerine hücum ettiğini, avını yakalamaya çalışan bir aslan gibi onu takip ettiğini, ve en zayıf olduğu anda onu kıskıvrak yakalayıp bir darbe ile yere sereceğini düşünerek başının yağlı izleri nakşdilmiş yastığının üzerinde bir o yana bir bu yana dönerek bekliyordu sabahın olmasını.
Yalnızlığın ruhunda açtığı gedikten içeri baktığında sebeplerin her birinin kendi iradesiyle ve kuvvetiyle vücut bulduğunu görebiliyordu.
Bir zamanlar etrafını saran dostların alıp götürdüğü ve bir daha asla geri gelmeyecek,yerine konmayacak,telafisi mümkün olmayan sevgisini,gençliğini,değerlerini ve buna sebep olan hatalarını ve boşvermişliklerini seyre dalıyordu mahsun ve nedametle.
Ancak şu an yapacak ,geri dönüp telafi edilemeyecek,tamirat kabul etmeyecek bu eski hataların içinde kanattığı yaraların acısını çekmek zorunda olduğunu da gayet iyi idrak ediyordu.
Sadece bu ızdıraplı halini dışarıya aksettirmemek için, bakanların yaralarından sızan acıları ve endişelerini görmemesi için azami gayret sarfediyor,elinden geldiğince oynadığı "rol"’ün hakkını vermeye çalışıyordu.
Zira bu onun içini kaplayan dehşetli sıkıntıyı ve acziyetini örtebiliyordu.
Her an bir gözün onu kolladığı,onu takip eden bir kulak olduğu ve acziyete düştüğü anda onu yakalayacağı endişesiyle en kalabalık yerlerde bile yaşadığı yalnızlık zamanlarında bile yüzüne yapıştırdığı sahte saadet maskesini asla ihmal etmeden taşıyordu.
Bir defa olsun geriye dönüp yaptığı yanlışları bir daha tekerrrür etmemek için zerre miktar gayret sarfedememişliğin üzerine içerisi demir parçalarıyla dolu bir yorgan gibi ağır ve necis vaziyetinden sıyrılamamıştı.
Yalnızlık sevgiden uzaklaşmaya da sebep oluyor.Hem yalnız olan için hem de yalnızlığa mahklüm edilenin sevebileceği başkaları için.
Ne sevebiliyor,ne de sevdirebiliyor kendini,bir gönül boşluğunda nereye gitse aynı havanın solunduğu,aynı şarkıların çalındığı monoton ve bıktırıcı bir dünyaya hapsediyor insan ruhunu.Sıkıntıları bile değişmiyor yaşandıkça,tekdüze ve aynı şiddette yaşanıyor.
Sıkıntılar bile sıkıyor insanın ruhunu dev bir yengeç kıskacında sanki.
Her gün aynı dem ezik ve derin yaralarla uğraşmak zorunda kalıyor insan.
Her gün aynı sıkıcılıkla başlıyor ve gün bitiminde tükenecek zannedilen sanal ağrılar ve konuşmalar başka bir hale tahvil ediyor kendini,başını yatağa koyunca yalnız adam.
"Ben yalnız değilim " diye haykırıyor etrafına bakışlarıyla kendi inanmadığı halde.
Yazdıklarıyla, etrafında oluşturduğu kelimelerle yaratılmış dostlar,akrabalar,müşteriler,satıcılar,adını bilen bakkal,tüpçü ve sevgilileri,peşine düşen hayranları ve onu hiç bir zaman bırakmayan ,daima yanında olan dostları hakikat alemine asla taşınamıyor, can bulamıyordu.
Yine de başkalarının gözünde başını kaşıyacak zaman bırakmayan miktar ve yoğunlukta dostlarının (!) var olması,onların zamanının büyük bir bölümünü kendilerine ayırmasını talep etmesi karşısında nazlanmaya fırsat ve zemin bulabiliyordu.
Ah o hakikatler.
Kapılar kapanıp,başını yastığa koyduğu zaman perdelerden yatağına doğru hücum eden hakikatler,üzerine çullanıyor,görünmeyen elleriyle ve uzun tırnaklarıyla boğazını sıkıyor,nefes almasını zorlaştırıyordu.
Kaç defa uzman tabibe muayene olmuş,her defasında "azizim derdiniz tamamen ruhsal" denmesine öfkelernerek muayenehaneyi terk etmişti.
Belki doktor haklıydı,sıkıntılarına,nefes daralmasına sebep olan hastalığın kaynağında ruhsal bir sebep olabilirdi.
Fakat bu ruhsal sebebi meydana getiren asıl sebep ne olabilirdi?
Aslında cevabını çok iyi bilmesine veya isabetli tahminde bulunmasına rağmen kendine yaklaştırmadığı asıl sebepten ,sanki onu düşünmeyince ve ondan bahsetmeyince kurtulacağını zannediyordu.
Bu yalnızlığı aşabilmek için önce yalnızlığın ruhunu ele geçiren canavar olduğunu kabul etmesi gerekiyordu. Bu kabullenişten sonra canavardan kurtulmak için ne gerekiyorsa yapabilirdi.
Önce kabullenmek sonrası için yapılacakların birinci aşamasıydı ve yalnızlığı tek başına yenmek zorundaydı.
Yaşadığı mekanın sessizliği dikkatini çekmişti.Oda sessiz ve havasız mıydı?
Pencereler kaç zamandır açılmamıştı?
Kaç gündür perdeler açılmamıştı ?
Bütün bunlar yalnızlığına çare olabilir miydi?
"Ne çaresi" dedi içindeki endişeli bekleyen adama.
"Çare bu değil ,ben çarenin ne olduğunu biliyorum çünkü problemi biliyorum" dedi.
Koşarak apartmanın dik merdivenlerinden trabzanlara tutunarak giriş kata kadar indi.
Girişteki masaya başını koyan kadının kapıcının karısı olduğuna kanaat getirdi.Bu o kadın olmalıydı, zira başka bir kadının bu masaya oturabilmesi mümkün değildi.Yani yakışık almazdı ve kapıcı da dışardan birinin oturmasına selahiyetlerine müdahale olduğu gerekçesiyle izin vermezdi,herhalde.
İlk defa gördüğü bu yüz karşısında şaşkın ve tereddütle bakıyordu.
Şaşırmıştı çünkü kadın da ona dikkatle ve hayretle bakıyordu.
Tereddüt ediyordu çünkü her gün karşılaştığı halde ilk defa gördüğü kadının tepkisini ölçemiyordu.
"Meraba..." dedi,gerisini getiremedi. Ne söyleyebilirdi ki bir yüzüne bakmadığı ve her gün o masanın başında gelip gidene "günaydın-iyi akşamlar-nasılsınız vs." diyen "nasıl olsa bakmaz " diyerek kendisini gördüğü zaman başını öne eğen kadına.
"Meraba da.." dedi kadın.O da gerisini getirmedi,susup kaldılar.Kadın da her akşam başını kaldırmadan binaya giren ve hiç kimsenin yüzüne bakmayan, baksa da takındığı aşağılayıcı ifadenin kırdığı cesaretleri sebebiyle selamlaşamadığı adamın yüzüne şaşkınlıkla baktı.
Adam " Ya ben sizden bişi rica etcem " dedi.
Kadın " Buyur" dedi sesini alçaltıp gözlerini faltaşı gibi açarak.
" Ya ben sizin isminizi öğrenmek istiyordum mümkünse?"
"Hee, olur, adım Kadriye" dedi ve yutkundu.Altından ne çıkacaktı bu konuşmanın merak ediyordu.
"Kadriye hanım,evet, benim adım Fuat"
"Fuat" dedi kadın.
"Evet,öhhm,Fuat, Kadriye hanım ben dördüncü katta sol taraftaki dairede oturuyorum"
"Biliyorum."
" İşte ben yıllar oldu şey"
"Altı yıldır oturuyosunuz"
"Evet altı.O kadar oldu mu?"
"Ya oldu.Fuat bey."
"Ben şimdilik müsaadenizle,evde i,şlerim var da."
"Oldu Fuat bey,çamaşırınız,temizliğiniz olursa haber verin."
"Hı hı sağolun Kad.Kadriye’ydi, değil mi?"
"Evet Fuat bey"
Altı yıldır ilk defa merdivenler bu kadar ayaklarının altında hızla kayıyordu.
Kapıyı açmak için hamle yapınca dudaklarındaki şarkının son nakaratını söylediğinin farkına vardı.
Gülümsedi,yüzünün aldığı şekli hiç bozmadan aynanın karşısına geçti,hakikatten gülümsüyordu.
Aynadaki yüz o kadar mutlu etmişti ki onu kahkahayı patlattı ve sonuna bir de çığlık ekledi:"Yiiiiihuuuuuu."
Sabahleyin yatak keyfi yapmayalı yıllar olmuştu ya,dışarıdaki bağırış çağırışlardan fırsat bulamayacağını anlayınca kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
Dışarıda mallenin bakkalı en üst katta oturan dul kadının oğluna "Fuat bey bizim takımı tutuyormuş naaber!" diye seleniyordu.
Delikanlı " Amma yaptın be abi,Kadriye abla yalan mı söylüyor yani,Fuat bey hem de bizim fanatiklerdenmiş."
"Yapma yahu,var mısın iddiaya?" dedi bakkal.
Çocuk elini sallayıp içeri kaçınca ,içerden "Oğlum Fuat bey takım tutmuyormuş" diye seslendi annesi.
Fuat bey camı aralamış hakkında söylenenleri dinliyor ,bir yandan da ağlıyordu.
YORUMLAR
Eylül romanında ki anlatımın baskın tarafından bir kesit gibiydi..
Güzeldi abicim..
erolabi
Selam ve dua ile.
Erol Abi...nasılsınız...ya bir kaç gündür gelemedim deftere...çok şey kaçırmışım biliyorum...artık yavaş yavaş geriye dönük okurum yazıları...yine güzeldi...selam ve hürmet ile
erolabi
Neydisen?
Ben senin hikayeni okuyordum.
Selam ve dua ile.