Eskiden biz ...
Hayatımın geçen zamanlarının hatırladığım bölümlerini hafızamda tazeleyip unutmamak için tekrar ederek, silinmeye yüz tutan suratları,tonları ve farklı tınıları kaybolmaya başlayan sesleri yeniden kaydediyorum,artık üzerinde anı tutamayan,hasta prostat misali hafıza defterime mahsunlaşarak ve sessizce içime ağlayarak.
Ne zaman küçük bir çocuğu alışveriş mekanlarının herhangi birinde ağlar görsem aklıma çocukluğum geliyor.
İstediğimin alınması için son gaz bastığım yaygaraları yemeyen annemim , yüzüme acıyarak bakan babama "hayır,kattiyen olmaz" dediği geliyor.
O "kattiyen" lafı her ne anlama geldiğini bilemsem de o zamanlar ,isteğimin ağlamaktan ölsem de olmayacağını suratıma acı bir şaplak gibi kondururdu.
Ben de susar bir sonraki dükkanda neler olup olmadığını düşünmeye başlardım.
Uykuya yenilen gözlerim sadece bir atımlık barutu olan eski tüfekler gibi dalar,bir sonraki alışveriş mekanını göremeden ancak evde açılır,şaşırarak ne zaman eve geldiğimizi hatırlamaya çalışırdım.
Çok yazaramaz olduğumu artık dünyadan yavaş yavaş çekilen akrabalarım söyleyince,anlattıkları olayları tarafımdan yapılmış olduğunu hayretle dinlerdim.O zamanları anlatanların bir çoğu alem değiştirdiğinden ya da geride kalanlarla görüşemediğimizden ne kadar yaramaz olduğumu anlatıp,hafızamı yenileyen hiç kimse yok artık.
Bu sebeple hafıza tazeleme işini yalnız yapmak zorunda kalıyorum.
Bir tombala torbasına elini atıp çekenler gibi bir yeni bir eski ,bir en baştan bir en sondan bazen ortalardan hayatımın değişik kesitleri düşüyor gözlermin önüne.
Hayal meyal,silik ve bölük pörçük hatıralarımı elden geçirip,işe yarar kısımlarını küçük notlar halinde temize çekiyorum,hafıza kartımın kaygan eski zemininde.
Eski kamyondan bozma koca otobüslerle yaptığımız seyahatler, yazlık sinema akşamları,mermi sesleriyle hatırladığım köy düğünleri ve artık kim olduğunu hatırlayamadığım cenaze törenleri.
Çorap yamalayan annem , gazyağı kuyruklarında babamın önümüzde kaç kişi olduğunu söylerken yüzündeki sevinç ifadesi hala canlı ve sesli kayıt altına alınmış vaziyette berrak ve duru kayıtlarımın arasında.
Bahar ölümlerin en fazla olduğu mevsim olarak kalmış aklımda.
Anneannem Mayıs’ta öldüğünden mi acaba?
Yoksa sokakta bulup balkonda tahta sandıklarla yuva yaptığım kahverengi derisine serpilen kocaman beyaz benekleriyle muhteşem görünen köpeğim "Turşu" nun hafriyat kamyonunun altında kalıp öldüğü mevsim olduğundan mı bilemiyorum doğrusu.
Hatırladığım başkalarının neşeyle karşıladığı mevsimin beni gözyaşı ve hıçkırıklara boğduğu sadece.
Annem devlet hastanesinde çalışıyordu.Sağlıkçı anneniz oldumu,hele benim gibi aşırı anne oldu mu,yandınız.Mahallenin bir ucunda hiç görmediğiniz bir çocuk hastalanınca veya ilçenin en uzak köşesinde bir hasta çocuğun olduğu haberini alınca bir dizi önlemlerden geçirilir öyle sokağa salınırdık.
Ah o boş yere yediğim,kalçamın ağrısından oyunlardan geri kaldığım "Penisilin" iğneleri,hala kalçamda annemim iğne izleri durur sanki,hatta için için sızladığını hissederim o yerlerin , bir çocuk hasta dediklerinde.
Babam da annemle yarışıyordu hastalıkla mücadele konusunda.
Yatmadan ağzına kadar doldurduğu odun sobası gecenin en sesszi saatlerinde çıkardığı "çıtır pısır" seslerle uykumuzu kaçırır, bunaltırcasına odayı kaplayan sıcak sebebiyle sabaha kadar bir o yana bir bu yana döner (hakikatten "döner" gibi) her yanımız pişer,kızarırdı.
İlkokula başladığım yıllarda annem yağmurlu günlerde kuru ve yün çoraplarla okula gelir ayaklarımı muayene eder , giydiğim çoraplar ıslanmışsa ayağımdan çıkarır kuru çorapları giydirirdi.Ben suratım kırmızı kırmızı vaziyette halimi seyreden arkadaşlarıma "bakmayın yaa!" diye bağırırdım.
Çok haylaz olduğumdan ,yerimde duramadığımdan atlet de getirdiği olurdu.
Önce havlu ile arkamı kurular sonra atletimi değiştirirdi.
O sırada bütün sınıf dışarıya çıkar,benim zırlayarak iç çekişlerimi göremezlerdi.
O zamanlar insanların biribirlerine saygıları vardı, büyük küçük yerini bilirdi.
sevgiler vardı insanların yüzlerinden okunan, sözler vardı içi dolu, eller vardı sevinçlerde acılarda kenetlenen.
O zamanlar mezarlıklardan geçerken arabalar radyoların sesini kısardı.Komşuluk vardı candan ve vefalı.
Bayanlara dolmuşlarda yer verilirdi,komşu kadınların pazar çantalarına yardım edilirdi.
Mahalle bakkalı ekmek ayırırdı siz unutsanız da.
O zamanlar ekmek paylaşılırdı,acı ve sevincin paylaşıldığı gibi. Bir ölen oldu mu mahallede üç gün radyolar susardı,televizyonlarda sadece haberler seyredilirdi.
Yolcuları yola koşmak vardı,arkalarından su serpilirdi dualarla.
Ne oldu sahi bize ?
Neden bu kadar uzaklaştık biribirimizden ?
Neden paylaşmayı unuttuk.
Neden sevgiler masallarda,şiirlerde kaldı?
Biz neden bu kadar uzaklaştık,bu kadar yabancı olduk kendimize?
Biz nasıl bu hale geldik?
Kauçuk toplara toplu iğne ile boncuklu süsler yapardık. Ekmeğin üzerine yağ reçel sürüp yerdik.Lastikli orlon donlarımız vardı.Plastik su tabancaları hani şu içerisinde ucunda delik olan uzun hortumlar olan.Bayramlarda el öpmeye giderdik.Yesyeni ayakkabılarımız olurdu,yesyeni giysilerimiz.
Kapılar açık olurdu çocuklara bayram sabahları,zili bir defa çalmak yeterliydi kapıların açılması için.
Gazozlar bile eski tadında değil.
Selamlar vardı güler yüzlü.
Şimdi yok.
Biz duygu yetimi kaldık.
YORUMLAR
Kanaati unutunca doyumsuzluk bünyelerimizde açlık duygusunu pekiştiriyor. Geçmişin getirisi de denebilir aslında, ben çektim çocuğum çekmesin diye diye çocukları sadece almaya yönlendirmişiz.
Bir gün yeğenime bir ekmeğin var birde yanında bir arkadaşın, ekmeği nasıl paylaşırsın dediğim de yarı yarıya bölerim dedi. Bİr başka cevap kim daha açsa fazlasını ona veririm deyince, beklediğim cevabı alamamanın üzüntüsünü yaşadım.
Oysa çoğunu arkadaşıma azını kendime veririm demesi ne çok mutlu ederdi beni. İşte bu bizim çocuğumuz demek ki, yanlış yine bizde, doğru duyguyu yansıtamamışız çocuklarımıza.
Yazdığınız günlerin özlemi yüreğimde. Canım kurban olsun bu değerleri benimseyene.
Saygım ve sevgim her daim.
erolabi
Birazdan fazla biraz .
Maalesef bu zamanda o değerlere sahip insan yetiştirmek zor.
Bir zaman bir kilo beyaz peynir ve elli tane ekmek gelmişti kalabalık toplantılarımızdan birine.
Ekmeği peyniri alan en geridekine uzatıyordu.
En sonunda dağıtan üç kişi olan ben ve iki lise arkadaşıma ekmek kalmadı.
Bir de gittik bir ekmek ile helva aldık.Bir arkadaşım helva ekmeği çok severdi.
O istedi diye aldık.
Ben helva yiyemedim.sadece ekmekle idare ettim o gün.
Güzeldi...
Selam ve saygı ile
erolabi
Eski siyah beyazlar elime düşünce o günler ve o zamanlaradki ben aklıma geldi.
Değişenler değişmeyenler,yitip gidenler.
Kafayı yiyenler,yiyecek kafa bulamayıp başkalarının canına kastedenler işte aklıma geldi.
İki gözün yerinde kalsın,her halükarda ben sana inandım.
Çamlıca Gazoz deniyicem bugün.
O Fruko lar gib mi bakıyım.
Kötü olma,olma.
hayat elbet sürecek,
önemli olan biz sürünmeyelim.
selamlarımla sevgili yazarım.
Yazına geç ulaştım... Bide yorumları okuyum dedim ama...Ne gücüm izin verdi nede göz yaşlarım...
Benim yorumum şu ;
Beni bir gün Erolla karşılaştır Allahım....
Öptüm gözlerinden
erolabi
İnşallah karşılaşırız ,inşallah.
Selam ve saygı ile ben de öptüm elleerinden.
oyyh oyhh nasılda öpermiş abisini bu fıstık..
Saçları yandan lastik ile bağlanmış.Kollarıda bal gibiymiş abisi."Hadi öp bakim abin^" demiş büyükler hemencecik sevgiyle öpüvermiş abiciğini..Abiside kardeşinin sıcak gülüşüne ve ısrarlar üzerine yanaşmış az biraz erkek pozu takınsada:)
güzel resim vesselem..güzeldir resimler, onlarda olmasa eskiyi ne anımsatır bize şu karmaşası bol dünyada...
erolabi
O benim kızkardeşim ...
Yıl ?
!970 olmuşmuydu acaba?
Selam ve dua ile.
Ne yaptın abim sen ne ettin böyle..
Aklım az başıma gelsin de öyle girerim okurum yazdığını dedim de bu ne abim.Cana kastın ne yüreğe kastın ne.
Evveldenmiş abim .Dost bilmek arkadaş hatrı gütmek.Can olanı candan öte bilmek.
Hayatımızın her alanı eskiye dair duyduğumuz özlemler içinde çoğalıp büyüyor.Biz büyüyoruz ama içimizde ki bebe eski günlere ağlayıp hayıflanıyor sevinç gözyaşları arasında.
Eskidenmiş abim.Bir parça ekmeği üç kişi ile paylaşmak.Şimdilerde bana ne ya komşumdan ne hali varsa görsünler almış yerini.
Kolay olmuş zahmetsiz kazanılan rızık bilinenler.Ayıp ta neymiş utanmada kimmiş.Edep haya ise ar damarı çatlak vaziyette dolanmış..
Eskiden işte abim..eskiden her şeyin tadı tuzu varmış.Azmış ama özmüş.
Bircümleni alıp çekilyorum can abim..Hakkını helal et.İyiki varsan.yaw sen ne muhteremsin..Heyt be kimin abisi.:)
Puan veriyorum ..birsıfır abim napim en büyük puan bu be.:)
erolabi
neden anılarımız yaşanmaz oldu artık,
neden ihtirasımız ezdi karanfilleri
toprağın dili olsa usulca söyler miydi
demiş şair.
Değerli yorumuna ve erdemli düşüncelerine saygı ve muhabbetlerimi sunarım kardeşim.
Okudum, okudum...Döndüm, tekrar sayfanıza gelip okudum.Neden biliyor musunuz?
" Bu bir yazı değil demek için. "
Güzel bir Öğüt...
Belki yaşını biriktirmiş birisinden alınabilecek çok güzel bir öğüt.Keşke daha çok okunabilse, ne kadar memun olurum.
Yaş demek edinebilmek her kula nasip olur mu sizce.!
Cenab-Allah bir çocuğu ana rahmine ilk düşürdüğü an, nasıl kaşını gözünü yaratıyorsa;Dünya'da alacağı nefesi de yaratır.Ne bir soluk fazla, ne de eksik.Sevinin yaşlandığınıza.
Ve SEVİNİN...Ne kadar saygı ile büyütülmüşsünüz.
KUTLARIM KALEMİNİZİ.
SAYGILARIMLA.
erolabi
Bir şeyi sevince Allah için sevmeli ki asla tükenmesin aşk.
Selam ve saygılarımla değerli Davidoff.
Davidoff
İyilik dileklerimle.
Şimdi herşey plastik oldu abi sevgiler bile yapay sahte,zaman evleri bozuyor,insanları birde.
saygımla
erolabi
sevdalar yalan,aşklar ruhsuz,evlilikler şirket kurar gibi artık
plastik kalp bile yaptılar
selam ve saygı ile.
Duygusal bir yazı olmuş Sevgili yazarım.
Eskiden power rangers izlerdi abim ben nefret ederdim:)
Anneannem bakardı bize o da gitti, Allah rahmet etsin .
Bir de şey geliyor aklıma, bayramlarda şeker toplardık, şeker toplamıyor artık çocuklar, öldürülebilirler diye.
Başka bişey gelmiyor aklıma :)
Sevgiler saygılar..
erolabi
Bizim zamanımızda bi Joe vardı "akıllı köpek".
Uzay Yolu,Pilli Bebek,Tatlı Cadı ...
Hepsi öldü.
Allah anneannenize rahmet eylesin.
Hepimiz gideceğiz ya.
Selam ve saygı ile.
Sevgi bugün yitirilen en büyük nimetlerden. Bu nimeti elde edebilmek için samimi olarak dua eden, bunu Allah’tan sürekli isteyen, imanında samimi olan her kulunun kalbine Allah bu duyguyu ilham eder.
Güzel ahlaka davet etmek, Allah sevgisinin o kucaklayıcı sıcaklığına insanları yaklaştırmak, gerçek sevginin ve aşkın güzelliğini insanlara anlatmak gerekiyor. İnsan, Allah’a tevekkül ettiğinde; bereket, bolluk, huzur, mutluluk ve güzellikler içerisinde yaşar. Allah’ın koruması altında olduğunu bilmek, Allah’a imanın önemli bir şartı. İnsanlar ancak GERÇEK anlamda iman ettiklerinde GERÇEK anlamda mutlu olacaklar inşaALLAH. Teşekkürler...
erolabi
Sadece kavramların iskeletleri kaldı ve içleri manasız ve hayvani arzularla dolduruldu.
Hakikatin bizi,bizim hakikati bulmamız dileğiyle.
Selam ve saygı ile.
çok doğru üstadım.
Çamurdan yaptığımız pastaları anneannem yerdi de elinize sağlık derdi ya, dünyalar benim olurdu:))))))))))))
Bizim avlu yarışırdı tatlarına bakmak için:))))))))))))
Allah rahmet eylesin anneannem sayesinde mutfak böceği olacaktım :))))))))))))))))
10/10
erolabi
O mutfaklarda oyunlarla kızlar ne yemekler öğrenirdi.
Şimdiki kızlar makarna yapmasını bile bilemiyorlar.
Bilenleri tenzih ederim.
Selam ve sevgilerimle.
reyya
erolabi
Giderken bizden de neler götürüyorlar değil mi?
Nasıl eksik bırakıyorlar bizi.
reyya
o kadar haklısın ki abim..
ben o günleri dinlerken büyüklerimden ; keşke bende o günlerde yaşasaydım derim hep..
çok güzel anlatmış yüreğin içindeki özlemi.. okumak büyük keyifti..
kalemin ve değerli yüreğin var olsun abim..
sevgi ve saygılar..
erolabi
Eski arkadaşlarla bir araya gelince daima eskiden konuşur.
Acaba yaşlılık sendromu mu diye merak ettim.
Sonra hayır biz o zaman omuz omuza yaşadı, yedik ,içtik,ağladık,güldük.
Şimdi, birisinin derdi olsa etrafında kimse kalmıyor.
Hayal gücü noksanlığı da var.
Selam ve saygı ile.
Değerli yorumuna teşekkür ederim.
çocukluğumuzda....babam çocukluğunu kasıla kasıla anlatır hayretle dinlerdik. ben tamamı senin yazdıkların gibi geçen çocukluğumu anlatacağımda ...çocuklarım yanımda değilki....biri mağrupta.....diğeri maşrupta....ekmek peşindeler cep telefonundan arayıp anlatsam....konturum yetmiyorki....yine vurdun geçtin erolabi....o sevecen yüreğini....güzellikler yazan kalemini....öpüyorum....saygılar
erolabi
Ruhumuzda uzaklık.
Azerilerin bir sözü var "Öl'ün ardı tatlı olar" derler.
Ben sağlığında sevdiklerime ellerine yapışıp "seni çooook seviyorum " demenin sünneti seniyye olduğunu hatırlatırım kendime.
Sevgisiz toplum olduk Tacettin ağabey.
Sevgisiz çocuklar düşüyor ana rahmine,sevgisiz doğuyorlar.
Her şey gösteriş ve tüketim aptallığıyla hareket ediyor.
Bak dünya bile daha hızlı dönüyor.
Artık "bayramınız mübarek olsun" diyerek eller öpülmüyor.
Ya hiç bir şey söylenmiyor ya da Hollywood filmlerinden alt yazı gibi "iyi bayramlar" deniliyor temassız.
Saygı ve seamlarımı sunarım değerli ağabey.
Bu kez duygulandırdınız...
Geçmişe dalıp gitmenin yaşlılık belirtisi olduğunu düşünmüşümdür hep. Bu beni hiç de üzmez. Bir an önce yaşayıp çabuk çabuk elli beş yaşına gelmek isteyen biri için zamanın hızlı akması nimet gibi bir şeydir. Durulmak, dinginleşmek benim için o yaşlar. Bir de gençlikte yapamadıklarımı yapabilecek olmanın hayali...Çocuklarımı doya doya bakamadım, torunlarımı bakacağım, meyve yetiştireceğim, tavuk bakacağım, o geç vakte bıraktığım ibadetleri Allah kabul ederse tabi, elimden geldiğince hayır işleyip ibadet edeceğim...Bir sürü bir sürü işte...Aslında hiç bir şeyin öyle olmayacağını biliyorum. Yine de tutunmak için bir umut gerek değil mi? Hayatın bir köşesine çengel atmak için var hayaller. Yoksa düşeriz maazallah...Ama bu yazınız, bu hayalleri gölgeledi biliyor musunuz? Yanılıyor muyum, büyümek durulmak demek değil mi yoksa dedim içimden. Sonra dedim ki "Yok, erolabi her zamanki gibi şaka yapıyor." Aslında öyle olmadığını da biliyorum.
İnsan olmak ne büyük yük...Ne ağır, ne acı...Öleceğini bile bile yaşamak, üstelik bunu hiç umursamıyor gibi görünmek..."Her şeyin" birgün flu bir hatıra olarak kalacağını bile bile "herşeye" aşık olmak...Öleceklerini bile bile çocuklar doğurmak...Yıkılacaklarını bile bile saraylar yapmak ve dönüp çocuklara ve saraylara tapmak...Nasılsa vaktim var deyip, anın bereketinden olmak...Birgün onsuz kalacağını bile bile annenin yanaklarını avuçlarının arasına alıp öpememek, onu aramamak, babayı unutmak...
Değmeyen şeyler için ömrü hiç etmek. Korkulması gerekenden korkmadan, bizim gibi bir rüzgarlık ömrü olanlara köle olmak...Karşılarında el pence durmak...
Biz gideceğiz birgün. Hiç yaşamamış gibi olacağız. Unutacaklar bizi. Bir varmış ama şimdi yokmuş olcağız.Birileri tıpkı sizin gibi hafızasını zorlayacak cemalimizi hatırlamak için. Göğsümüzde büyüttüğümüz çocuklarımız kabrimizin yolunu unutacak. Oysa kimimiz vardı onlardan daha yakın? Kimimiz vardı beni unutmaz diyebileceğimiz?
Yok vaz geçtim ben. Çarçabuk elli beş yaşında olmak istemiyorum artık. Layıkıyla yaşayıp o yaşa gelmeliyim. Fidanlarımı yetiştirmeliyim, hem öyle bir yetiştirmeliyim ki, beş kuşak sonra bile beni yad edecekler olmalı. Torunlarıma "Eskiden biz" diye başlayan cümlerimde anlatabileceğim naif bir şeyler olmalı.
Çok şey düşündürdünüz, alakalı ya da alakasız...
Teşekkür ediyorum.
Rabbim hayırla yad edilenlerden eylesin hepimizi...
Saygılar.
erolabi
Oysa onların gidişi benim de muhakkak gideceğimi hatırlatmalı bana.
Ben sadece yeri doldurulmayacak sevgililere ağlıyorum.
Kokularını alıp gidenleri özledim.
Büyümek mi ?
Ben büyümedim,hala o kırış kırış ellerin gözyaşlarımı silmesine,koyunlarında yatmaya,onlara nazlanmaya o kadar muhtacım ki.
Az mı sevdim ben sizi? diye düşünüyorum arkalarından.
Ben sizi az sevdim ki,bırakıp gittiniz.
Elime kızkardeşimle babamın çektiği bu fotoğraf düşünce vefat eden kardeşimin o tarihlerde henüz doğmadığı geldi.
Ben varken olmayan kardeş,ben varım yine yoksun dedim içimden.
Ağladım.
Ölümü bile bile hayatın tadını çıkarmak.
Yarın diye birşeyin olmadığını,aslında her şeyin yaşanan zamanda olduğu bir ömür.
Zamanında ölebilmeli de insan.
sevdiklerini gönderip dünyada yaşanmaz ki.
İşte burada aklıma "Ya cennet bahçelerinden bir bahçe,ya cehennem çukurlarından bir çukur" olacak olan kabir geliyor.
Yarın veya bir sonraki gün.
Bir de "zeere kadar kibri olan cennete giremeyecek,zerre miktar imanı olan..." diyen Efendimizin sözü.
Milli piyangodan en büyük ikramiyeyi çıkacak numarayı bilip bilet almak gibi.
Bir siyah beyaz resimdekileri tanıyan olmayınca resmin ne önemi var değil mi?
Tanıyanlar var olduğu müddetçe o resim önemli,sonra,bir kenara atılır.
Amin diyerek manidar duanıza selam ve saygılarımı sunuyorum
Aynur Engindeniz
Üzülmeyin, sevdikelriniz hepimizin gideceği yere bizden evvel gitti diye düşünün. Dilerim mekanları nur gölü olsun. Siz de gönül ferahlığı versin Rabbim...
Dedim ya, insan olmak acı...
Saygılar.
erolabi
annem ve babamla pikniğe giderdik o zamanlar
Çayelinde bir dere kenarında.