- 1137 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR TERBİYE METODU OLARAK PEYGAMBER KISSALARI
Allah, tarih boyunca yaşamış olan tüm toplumlara kendi dinini tebliğ edecek Peygamberler göndermiştir Kuran’da da dikkat çekildiği gibi bu Peygamberlerin tüm davranışları ve ahlâki özellikleri, müminler için örnektir. Bu Peygamber kıssaları önemli bir inşa ve terbiye metodudur.
Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır (Ahzab Suresi, 21) Bu sebeple her mü’min, Kuran’da Peygamberlerle ilgili bildirilen herşeyi dikkatle inceleyerek, onların hayatlarını, yaşayarak gösterdikleri ahlâkî değerleri, Allah’a olan kayıtsız şartsız bağlılıklarını öğrenmeli ki dünya üzerinde yaşamış olan en kıymetli, en şerefli ve en seçkin insanların üstün ahlâkına talip olabilsin.
Ayrıca Kur’an’da Peygamberle ilgili olarak anlatılan her olay şüphesiz tüm mü’minlerin hayatı için de aydınlatıcı ve yol göstericidir Çünkü Bakara Suresi, 214. ayetin hükmüne göre, Peygamberlerin ve beraberindekilerin yaşadıklarının benzerlerini, onların izindeki müminler de yaşamaya devam edeceklerdir Bizden öncekilerin çektiklerini çekmeden cennete girmemiz nasıl mümkün olacak?
Bu sebeple Kur’an’da anlatılan Peygamberlerin hayat şekillerini dikkatli bir şekilde incelemek, mü’mine büyük yarar sağlayacaktır Zira Rabbimiz Kuran’da, Peygamber kıssalarının "temiz akıl sahipleri" için ibretler içerdiğini bildirmekte ve bu elçilerin müjde verici ve uyarıp-korkutucu olmaktan başka bir sebeple gönderilmediği buyrulmaktadır.
Hz. Adem ve Hz. Yunus kıssalarından hatada ısrar etmemeyi, pişmanlığı ve tövbeyi öğrendiğimiz gibi, aynı zamanda hatada ısrarın ve kibrin şeytanın sıfatlarından olduğunu öğreniyoruz. Şeytan, hatasında ısrarından ve kibrinden dolayı “iblis” olmadı mı?
Taha suresi 43 ve 44. ayetlerde Hz. Musa’ya Rabbimiz:“Firavun’a gidin; çünkü o, pek azıttı. Varın ona yumuşak dille söyleyin; belki dinler veya korkar. “buyuruyor. İçimizden hiç kimsenin Firavun kadar kötü ve zalim olamayacağı gibi, Hz. Musa kadar da Müslüman olamayacağı kesin. Peki ya yumuşak dil ve latif lisanı birbirimize neden çok görüp esirgiyoruz?
Hz. İbrahim kıssasında en değerli varlığını kurban etmesi emredildiğinde Hakka kayıtsız şartsız tabi olmayı, hem İbrahim babamızda hem de İsmail aleyhisselamda teslimiyetin zirvesini görüyoruz.
Her türlü hastalığa, belaya ve musibete karşı sabrın ve tahammülün, isyan değil şükrün gerektiğini Hz. Eyyüb ile öğrendiğimiz gibi, Hz. Zekeriya ve Hz. Meryem kıssaları ile adayışı, adanmışlığı öğrendik.
Adamak ve adanmanın, harcamak ve harcanmak olmadığını idrak etmek gerekir. Şüphesiz adanılacak kapıların en yücesi Yaradan’ın kapısıdır. Adakların en yücesi O’na adanan, adayanların en akıllısı ve kârlısı da O’nun yoluna adayandır. O’na adanmak bir hak ediştir, bir liyâkat işidir. Ve O’nun temiz yoluna ancak temizler adar, temizler adanır.
Hz. Yusuf ile hayâyı öyle bir öğrendik ki, elhamdülillah müslümanım diyen herkesin gömleği sırtından yırtılmalı. Sırtından yırtılan hayâ gömleğimiz namusumuza şahit olmalı. Yoksa o gömlek Hz. Yakub’un gözlerine ilaç olmazdı.
Ve Hz. Lokman kıssasında, oğluna; “Ey oğulcuğum! Namazı dosdoğru kıl, İyiliği emret, kötülükten sakındır, başına gelene sabret; doğrusu bunlar, emredilmiş işlerdir.” Ayetiyle evlada hitap şeklinin ve gerçek mü’minin diğerlerinden farkının ve belirleyici özelliklerinin neler olduğunu görüyoruz.
Rabbim bizleri vahiyle terbiye olan kullarından eylesin, ilahi vahye muhatap olmayı ve vahiyle hayatımızı şekillendirmeyi nasip etsin. Neslimizden Kur’an-ı Kerimi okuyan, anlayan, hayatına tatbik eden, takvada yarışan evlatlar göndersin.
Selam ve dua ile