- 616 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİVİL İTAATSİZLİK ÇAĞRISI
Sivil İnisiyatif Çağrısı
PKK Terör Örgütü, bir süreliğine silahları bıraktığını açıklamıştı. Hükümet yetkililerinin kendilerine verdikleri sözleri birer birer yerine getirilmesi gerektiğini sokaklarda polisleri döverek, panzerleri ateşe vererek ve dağlarda Mehmetçi avlayarak ifade etmeye çalışıyorlar. İstemleri, sokaklarla ve dağlarla sınırlı kalmayan PKK Terör Örgütü, BDP’yi kullanarak meclis çatısı altında tehditvari açıklamalarda bulunuyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin türlü nimetleriyle beslenen bu ayrılıkçı kişiler, her seferinde isteklerinin yerine getirilmemesi durumunda derhal silaha başvuracaklarını; yani PKK’yı hareketlendireceklerini söylüyorlar. Bu ayrılıkçı kişiler, amaçlarına ulaşabilmek için Kürt Halkı’na “Sivil İtaatsizlik” çağrısında bulunmuşlardır. Bu davet apaçık Kürt Halkı’nı devlete karşı isyana teşvik amacı gütmektedir. PKK, BDP ve ÖDP Kürt Halkı dışındaki unsurların da kendileri gibi hak arayışlarına geçmeleri gerektiğin söyleyerek; örgütlen-melerini, ayaklanmalarını ve asker avına çıkmalarını sağlamaya çalışmaktadır. Bundan büyük ihanet olabilir mi? Bundan büyük bozgunculuk olab-lir mi? Ve en önemlisi devlet içinde devlet olabilir mi?
Osmanlı Devleti’nin son iki yüz yılını araştıranlar, kırkın üzerinde Kürt ayaklanması olduğunu göreceklerdir. Ayaklanmaların bir kısmı, aşiretler arasındaki çekişmelerden, bir kısmı Osmanlı Hükümeti’nin sözünde durmadığı gerekçesiyle gerçekleşmiştir. Bir kısım Kürt Aşireti ayaklanmaları da Avrupalıların tazyikleri sonucunda gerçekleşmiş ayaklanmalardır. Devletine ve özgürlüğüne bağlı bazı Aşiretler, hiçbir zaman Avrupalıların oyunlarına boyun eğmemiş, devletinin yanında yer almışlardır. Devletini yabancıların entrikaları karşısında yalnız bırakmayan Aşiret reisleri, devletin gösterdiği bölgelerde üst düzeylerde görev almışlardır. İşte, Osmanlı’nın son iki yüz yılı, hem içerideki ayaklanmaları bastırmakla ve hem de Avru-palı düşmanlarıyla mücadele etmekle geçti. Bu ayaklanmalar ve savaşlar sonucunda Balkanlarda irili ufaklı devletler ortaya çıktı. Bu, Osmanlı’nın balkanlardaki etkinliğinin artık sona erdiği anlamına geliyordu. Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı, üç kıtadaki hâkimiyetini yitirmiş, artık yeniden var olma mücadelesine düşmüştü…
Tarihin önümüze koyduğu bu gerçekler ışığında halen bölünmeden yana tavır koyanlar neyin hesabını yapıyorlar? Kimin adına sözcülük yapıyorlar? Kimin amacına hizmet ediyorlar? Artık bu soruların cevabı ortaya çıkmıştır. Hainlerin oyunları eminim geri tepecektir. Kürt Halkı, bu ayrılıkçı terör yandaşlarına gereken cevabı verecektir.
Ayrılıkçı hainler ne hikmetse sürekli demokrasiden dem vuruyorlar. Onların sürekli demokrasi havariliği yapmaları hayret vericidir. O zaman demokrasi şu demek mi oluyor?
* Nimetlerinden faydalandığın devletine silahlı saldırı düzenlemek,
* Kalem tutması gereken çocuk-genç ellere, Molotof kokteyl, taş, sopa ve silah tutuşturmak,
* Devletin hizmet amaçlı yaptığı okulları, hastaneleri, doğalgaz boru hattını patlatmak, yolları gözünü kırpmadan yakmak ve yıkmak,
* Katliamlarına kendi halkından başlayan eli kanlı cani Apo’yu her ne pahasına olursa olsun lider olarak görmek ve onun talimatlarıyla PKK’yı ve BDP’yi yönlendirmek,
* Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak için gayri meşru tüm yolları mubah saymak,
* T.C. Devleti’nin atadığı imamların arkasında namaz kılınmayacağını ileri sürüp, masum Kürt Halkı’nın din ve vicdan hürriyetini gasp etmek,
* Türkiye’nin bölünmesini amaçlayan Özerk Kürdistan Devleti’ni acilen kurmak…
Bütün bu maddeler, Bebek Katili Abdullah Öcalan’ın lügatında Demokrasi olarak tarif edilmiş; PKK’nın bir türevi olarak ortaya çıkmış olan BDP ve ÖDP tarafından da şuursuzca icra edilmiştir.
Demokrasinin neyi meşru görüp, neyi meşru görmediğini bilenler, az önce sıralananların demokrasiyle hiçbir alakasının olmadığını göreceklerdir. Oysa demokrasi; hak arayışlarının meşru zeminlerde olması gerektiğini belirtir. Ülkede demokrasi; yediden yetmişe, etnik unsur ayırımı yapmadan tüm vatandaşlara eşit şekilde uygulanmasını emreder. Etnik unsur ayırımı yapmadan tüm vatandaşların seçme ve seçilme hakkını temin eder. Böl-gesel hizmetlerin yine etnik unsur ayırımı yapmadan tüm bölgeye eşit şartlarda; bölgenin coğrafi ve ekonomik şartları göz önünde bulundurularak yapılmasını sağlar. Tarihin geçmiş dönemlerinden günümüze kadar bu konular irdelendiğinde; ülkemizi Kürt Başbakan’ın yönettiğini, Kürt Cumhurbaşkanımızın, Kürt komutanlarımızın olduğunu ve millet meclisimizde onlarca Kürt Milletvekili olduğunu apaçık göreceklerdir. Bu tarihi ve güncel gerçekler; Türk Devleti’nin, Kürt Halkı’na hiçbir hak tanımadığını ileri sürenlere iyi bir örnektir.
Ayrılıkçı hainler, baskıyla sindirdiği Kürt Halkı’na kendi ideolojilerini de benimsetmiş durumdadırlar. İdeolojilerinin temel esası; ayrı bir Kürt Devleti’nin kurulması, kendi dillerini özgürce kullanabilmek; Türk Devleti’nin kendilerine vermediği hakların tümüne kavuşmak!
Bu ideolojilerin Kürt Halkı’nı aldatmaya yönelik olduğunu şu basit gerçek-lerle ortaya koyabiliriz.
* Yediden yetmişe her Kürt vatandaşı gerek kendi coğrafyasında, gerek başka bölgelerimizde istediği gibi Kürtçe konuşabiliyor, ticaret yapabiliyor, kız alıp verebiliyor.
* T.C. Devleti’nin Kürt Dili’nin konuşulmasını yasakladığı iddia ediliyor; ancak her ne hikmetse halen Kürt Bölgeleri’nde Türkçe bilmeyen milyonlarca insan bulunmaktadır! Bu, ayrılıkçı hainler adına ideolojik bir çelişki değil de nedir?
* Her Kürt vatandaşı, devletin sağladığı ayni ve nakdi yardımlardan rahat-lıkla faydalanabiliyor,
* Her Kürt vatandaşı, altmış beşlik maaşı alabiliyor, yeşil kart çıkartıp is-tediği gibi muayene olabiliyor.
* Şartları uygun olan Kürt vatandaşlar, seçilerek meclise girebiliyorlar.
* Kürt vatandaşlar, başbakanımız ve hatta cumhurbaşkanımız bile olabiliyorlar.
* Kürt vatandaşlarımıza tüm üniversite kapıları ardına kadar açıktır. Hiç-bir Kürt vatandaşımız, Kürt olduğu için eğitim yuvalarından geri çevrilmemiş, mezun olanlar; doktor, hemşire, avukat, mühendis, öğretmen olmuşlardır.
* Bazı üniversitelerimizde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri açılarak; T.C’nin yasakladığı iddia edilen Kürt Dili, artık üniversitelerimizde bir ders olarak öğrencilere öğretilmeye başlanmıştır.
* Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesine dev bütçeli yatırımlar yapılmaktadır. Bu dev yatırımlarla bölgelerimizin işsizlik, sefalet, sağlık ve eğitim gibi sorunların ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Bu yatırımlardan en büyüğü GAP Projesidir. Diğer yatırımlar; yol, su, elektrik, üniversite, hastaneler ve sağlık ocaklarıdır.
PKK Terör Örgütü, Türk Milleti’nin birliğini ve dirliğini bozmak amacıyla her türlü gayri meşru yolları zorlamaktadır. Şu bir gerçektir ki; Türk Milleti, Kürt kardeşleriyle et ile tırnak gibi birbirlerine kaynaşmıştır. Tırnağı etinden ayırmak nasıl acı veriyor ise; Türk ile Kürt’ü birbirinden ayırmakta o kadar sancılı ve acılı olacaktır. Bu acıya ne Türk rıza gösterecek, ne de Kürt halkı rıza gösterecektir.
Unutmayalım ki; tarih, tarihten ders alınmadığı için tekerrür etmektedir. Bizlere düşen görev; geçmişte yaşananları sürekli gündeme taşıyarak Milletimizin ve Devletimizin dirliğine kurulan hain ve sinsi tuzaklara düşmemektir. Ayrılıkçı hainlerin yalanlarına inanarak düşmanlarımızı sevindirmeyelim. Birlik olarak, dirlik içinde yaşayarak ve iri olarak gücümüzü onlara gösterip, sevinmelerine fırsat vermeyelim.
Halit DURUCAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.