- 734 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BELGELER IŞIĞINDA SULTAN VAHDETTİN
Sultan Vahdettin Vatan Haini miydi?
Ortaöğretim ders kitaplarında öğretilen Türk Tarihi, 1941 yılından itibaren yanlış ve eksik olarak öğrencilerimize aktarılmaya başlanmıştır. Bilindiği üzere 1941 yılında ABD ile Türkiye arasında bir eğitim anlaşması imzalan-mış; bu anlaşma esaslarına göre Türk eğitim sistemi şekillenmişti. Amerikan Kültür Emperyalizmi’nin doğal sonucu olarak Sultan Abdülhamit “Kızıl Sul-tan”, Vahdettin, “Vatan Haini”, eğitim ve kültür mektebi olan Harem, “zevk-i sefa” mekânı olarak gençlerimize öğretilmiştir. Zamanın şartlarına göre; Os-manlı’nın parçalanmasını hedefleyen ve bu amaca ulaşabilmek için dış yar-dımlarla Osmanlı Ali’ye saldıran şehzadelerin, keyfi olarak ya da iktidar hırsı ile öldürüldükleri de ders kitaplarına giren yanlış bilgiler arasındadır. Bu dönemleri tarafsız bir göz ile inceleyenler, şehzadelerin keyfi öldürülmediğini anlayacaklardır.
Tarih kitaplarına giren yanlış bilgiler, zaman geçtikçe araştırmacılarımız ta-rafından elde edilen bilgiler ışığında gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Bu yanlış bilgilerden nasibini alan Vahdettin’in iki yönünü (Sevr öncesi ve Sevr sonrası) ortaya koyarak izah etmeye ihtiyaç vardır.
Sultan Vahdettin’in vatan haini olup olmadığını anlamak için 1918 ile 1922 yıllarına; yani mütareke ve Milli Mücadele yıllarına dönmemiz, o dönemi dik-katle incelememiz gerekir.
Öncelikle şu soruların cevabını arayalım:
a-) Vahdettin’in; Milli Mücadele başladıktan sonra, yani; Sevr sonrasında politikalarında herhangi bir değişiklik olmuş mudur?
b-) Anadolu’da başlayan Milli Mücadele’ye şiddetle karşı çıkan Sadrazam Damat Ferit Paşa bu dönemde görev başında mıdır?
c-) Bu dönemde İstanbul’da basılan tüm gazetelerin işgalcilerin yanında yer aldığını; yani mütareke basını olduğunu söyleyebilir miyiz?
d-) İstanbul Hükümeti, (Vahdettin) Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya (Ata-türk’e) yardım yapmış mıdır, yapmış ise hangi boyuttadır?
Soruların cevaplarını bulabilmek için dönemin yayınlarına bakmak yeterli-dir. Dönemin gazetelerine baktığımızda Sultan Vahdettin’in tavrının Milli Mücadele’den yana olduğunu çok net olarak görmekteyiz.
30 Ekim 1918 yılında İhtilaf Devletleriyle Osmanlı Devleti arasında nihai ba-rış antlaşması imzalanmıştır. Mondros Antlaşması; Wilson Prensipleri çerçe-vesinde, Türk ve Müslüman unsurların hâkim olduğu Misak-ı Milli sınırlar içerisinde bir barış antlaşmasıdır. Ancak; başta İngiltere olmak üzere itilaf devletleri bu karara karşı çıkarak 16 Mart 1920 yılında İstanbul’u işgal et-mişlerdir. Ayrıca; Misak-ı Milli kararı alan Meclis-i Mebusan’da yine itilaf devletler tarafından dağıtılmıştır. Meclisin dağıtılmasından hemen sonra, İs-tanbul’dan kaçanlar Ankara’ya gelip, Milli Mücadelecilerin yanında yer al-mışlardır.
Sevr öncesinde İngiliz siyaseti izleyen Sultan Vahdettin, yine koyu bir İngiliz hayranı olan Damat Ferit Paşa’yı sadrazamlık makamına getirerek, İngiliz siyasetini sürdürmekte olduğunu İngilizlere göstermek istemiştir. Damat Fe-rit Paşa, göreve gelir gelmez Anadolu’da bağımsızlık meşalesini yakmış olan Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını idam cezasına çarptırmıştır. Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, tüm bu olumsuzluklara rağmen Ankara’da 23 Nisan 1920 yılında Millet Meclisi’ni açmışlardır Meclisin açılmasıyla Milli Mücadeleciler daha da güçlenmişlerdir.
Damat Ferit Paşa, idam fermanı çıkarmakla İngilizlerin gönlünü aldığını dü-şünerek, 1. Dünya Savaşı öncesi sınırlara ek olarak, Kıbrıs Adası’nı ve Mısır’ı almak hayali ile gittiği Sevr’den eli boş dönmüştür. 10 Ağustos 1920 yılında imzalanan Sevr Anlaşması, Türkiye’nin tüm umutlarını yok eden bir anlaş-ma olmuştur. Tek ümit, Anadolu’da başlatılan Milli Mücadele olmuştur.
Sultan Vahdettin, kendisine dayatılan Sevr Anlaşması’nı hiç tereddüt etme-den elinin tersiyle iterek imzalamamıştır. İngiliz hayranı Damat Ferit Paşa ise, Sevr’in İstanbul Hükümeti tarafından imzalanmaması sonucunda göre-vinden istifa ederek yurt dışına kaçmıştır.
Sultan Vahdettin’in Sevr’i imzalamaması itilaf devletlerini şaşkınlığa uğrat-mıştır. Türklere Sevr Anlaşmasını imzalatmanın mümkün olmadığını gören itilaf devletleri, anlaşmada birtakım değişiklikler yapmak üzere Londra’da bir konferans düzenlemişlerdir. Konferansa Ankara temsilcilerini davet etmişler; ancak Ankara Hükümeti, temsil etme yetkilerinin kendilerinde olduğunu ile-ri sürerek konferansa katılmamışlardır. Konferansın 23 Şubat 1921 tarihli oturumunda söz alan Tevfik Paşa, şu konuşmayı yapmıştır; “Şimdi sözü mil-letin gerçek temsilcilerine bırakıyorum” diyerek Türkiye’nin vekâletinin An-kara Hükümeti’nde olduğunu beyan etmiştir. Tevfik Paşa’nın bu tutumu, konferansta soğuk rüzgârlar estirmiştir. Tevfik Paşa’nın bu inanılmaz çıkışı sonucunda İstanbul ve Ankara heyetleri birlikte çalışmaya başlamıştır.
Tevfik Paşa’nın bu çıkışının bireysel bir çıkış olduğunu düşünürsek yanılırız. Zira Tevfik Paşa, Sultan Vahdettin’den habersiz herhangi bir söz söylemeye ve karar almaya yetkili değildi. Hal böyle olunca; tüm olup bitenlerin önce-den Sultan Vahdettin tarafından düşünülmüş ve uygulatılmış olduğunu an-layabiliriz. Bu gelişmeler sonucunda İstanbul Hükümeti artık Ankara Hü-kümeti’nin yörüngesinde hareket etmeye başlamıştır.
Sultan Vahdettin’in tavrı, 2. İnönü Zaferinden sonra daha net olarak ortaya çıkmaktadır. Balkan Savaşı ve 1. Dünya Savaşı yenilgilerinden sonra elde edilen bu zafer, Kemal Atatürk’ün deyimiyle; “milletin makûs talihinin” deği-şeceğinine işaret etmiş, tüm yurtta büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. Kaza-nılan bu zaferin ardından yurt genelinde, bütün camilerde mevlitler okutul-muştur. Mevlit okutanlardan biri de Sultan Vahdettin’dir. Ayrıca; zaferin ar-dından tüm gazetelerde, başta Kemal Atatürk olmak üzere tüm Milli Müca-delecilerin isimleri ve resimleri basılmıştır. Fetih Suresi’nin ilk ayeti olan “İnna fetahna leke fethan mubina” (Muhakkak ki biz sana apaçık bir fetih verdik) ayet-i kerimesi yine dönemin gazetelerinin ilk sayfalarında başlık ola-rak basılmıştır.
Hanedan Ailesinden Anadolu’ya Yardım Yapıldı mı?
İstanbul Hükümeti’nin işgal altındaki bir başkentin (İstanbul)’un Anadolu’ya resmi yollarla ayni ve nakdi yardımda bulunması imkânsızdı. Sultan Vahdet-tin, Anadolu’ya yardımları uluslararası bir yardım kuruluşu olan Kızılay ara-cılığı ile ulaştırmıştır. 1921 yılında İstanbul’da başlatılan yardım kampanya-ları zaman içinde 40.000 Osmanlı Lirası’na ulaşmıştır Ancak mücadele için elbette bu yardımlar yetersizdi. 12 Nisan 1921’de Sultan Vahdettin bizzat yardım kampanyalarının içinde yer almış, yardım kampanyalarının seyri bir anda değişmiştir. Sultan Vahdettin, kendi bütçesinden Anadolu Hareketi’ne tam 10.000 Osmanlı Lirası vermiştir. Bu haber, 12 Nisan tarihli Akşam Ga-zetesi’nde halka şöyle duyurulmuştur: “Padişahımız. Anadolu’daki asker ev-latlarına yardım için Hilal-i Ahmer’e 10.000 Lira ihsan buyurdular. Bugün saat on birde Hilal-i Ahmer Katib-i Umumisi Hikmet Beyefendi, Hazine-i Hassa’ya davet edilerek zat-ı hazret-i padişahî tarafından Hilal-i Ahmer’e te-berru buyrulan 10.000 Lirayı Osmanî kendisine tevdi edilmiştir. Osmanlı padişahlarının altı asırlık şan ve şeref mirası olan bu mülk-ü milletin beka ve istiklali ve hilafet ve saltanat topraklarının düşmandan kurtarılması için meydan-ı gazada kanlarını akıtan, Anadolu’da sevgili padişah babaları uğru-na feda-yı can eden kahraman asker evlatlarına karşı, zat-ı akdes-i hazret-i padişahînin bu eser-i merhamet ve atıfetleri payitahtta (İstanbul’da) ve Ana-dolu’da büyük şükranlar uyandıracaktır… Harem-i hümayundan dahi 3000 lira ihsan buyrulduğu maa’l-şükran haber alınmıştır”
Sultan Vahdettin’in bizzat yardım kampanyasında öncülük yapması İstanbul Halkının ilgisini daha da artırmıştır. 14 Nisan 1921 yılında toplanan yardım paraları 81.000 Osmanlı lirasına ulaşmıştır. İstanbul Hükümeti’nin Milli Mücadele için Kızılay aracılığı ile ulaştırdığı yardımlardan Ankara Hükümeti memnun olmuş; Kemal Atatürk bu memnuniyetini bizzat teşekkür ederek ifade etmiştir. Sultan Vahdettin’in ve hanedan üyelerinin Milli Mücadele’yi desteklemek amacıyla başlattığı yardımlar, 20 Mayıs itibariyle 208.000 Os-manlı lirasına ulaşmıştır. Bu demek oluyor ki; Vahdettin’in ve hanedan üye-lerinin payı %10 civarında gerçekleşmiştir.
Sultan Vahdettin’in Anadolu Hareketi’ne verdiği destekleri göstermek için bu bilgilerle yetinmeyelim. 1921 yılında İstanbul’da bulunan İngiliz yüksek Ko-miseri Sir Horaca Rumbold’un kaleme aldığı raporları da burada aktarmak gerekir. Raporda; Padişah Vahdettin’in Milli Mücadele’ye açıkça destek ver-diğini; İstanbul’daki nazırlardan birinin bu süreçte Milli Mücadele güçlerine silah ve cephane tedarikinde bulunduğunu da açıkça belirtiyor. Yine Rapor-da Anadolu’ya asker ve savaş malzemeleri göndermek için İstanbul’da gizli örgütlerin kurulduğuna da dikkat çekiliyor. Raporda resmi tarihleri alt-üst edecek şu bilgilere de yer verilmiş; “İstanbul Hükümeti, Yunanlılarla müca-delede Ankara Hükümeti’nden yana tavır koymuştur”
Türkiye hakkında ayrıntılı ve çarpıcı bilgiler içeren belgeleri yayımlayan Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Satan, söz konusu raporlarında; “İstanbul Hükümeti, Yunanlılarla mücade-lede doğal olarak Ankara’dan yana tavır koymuştur… Sadrazam ve hariciye nazırı, Ankara Hükümeti ile doğrudan ilişkilerinin olmadığını söylese de bu-na inanmak güçtür” diyor.
Satan Raporunda; İstanbul Hükümeti nazırlarının, Ankara’dan bağımsız gö-rünmekle beraber, Ankara’nın görüşlerini göz önünde tutuyorlardı. Öte yan-dan İngiliz diplomatlar, yazdıkları raporda İtilaf Devletlerinin Türk-Yunan savaşında tarafsız olduklarını ilan etmelerinden sadece birkaç gün sonra bu karara uymama konusunda anlaştıklarını da itiraf ediyor.
Ali Satan, Ankara’nın Milli Mücadele zamanında Müslüman ülkelerden yar-dım istemesinin İtilaf Devletleri’ni kaygılandırdığını raporlardan anlaşıldığını ve bu durumun raporlara; “Ankara’nın dış ilişkilerinde Panislamist bir etki görülmektedir” diye geçtiğini ifade ediyor.
Bu makaleyi hazırlarken; 10 Nisan 2011 tarihli Zaman Gazetesi’nden, İnter-nette yayımlanan İngiltere Devlet Arşivi’nden ve Doç. Dr. Ali Satan’ın İnter-nette yayımladığı bilgilerden faydalandım. Tüm bilgilerin aynı noktada birleş-tiğini gördüm.
Dokümanların ortaya koyduğu ortak noktalar şunlardır:
* Sadrazam ve Harbiye nazırının inkâr etmesine rağmen, İstanbul Hükümeti, Anadolu direnişini destekliyor, silah ve cephane gönderiyor.
* Ankara’nın dış ilişkilerinde Panislamist etki görülmektedir.
* İngiltere, Türklerin mukavemetini, direncini görmek istiyor.
* Türkler, Yunanlıların arkasında İngiltere’nin olduğunu bilerek hareket edi-yor.
Çeşitli kaynaklardan faydalanarak hazırladığım bu makalemde, Sultan Vah-dettin’in hain olup olmadığını siz değerli okuyucuların takdirine bırakıyo-rum.
Saygılarımla,
Halit DURUCAN
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.