- 650 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YOZLAŞI KÜLTÜRÜ
Yozlaşmak, çokça kullanılmasıyla birlikte, kanaatimce pek de anlaşılamayan bir kavram.
Başta kendini otorite gören –ki genelde otoriteliği kendinden menkul olan- şahısların kendi cenahlarının fikirlerine karşıtlık atfettikleri insan ya da insan kümelerine karşı kullandıkları bir kelime olarak yer etmiştir zihnimde.
Genel olarak yozlaşmadan anladığımız, memnun olduğumuz mevcut durumun memnuniyetimizin aksi yönünde değişmesidir. Bunu kişi bazında aldığımızda, karşımızdaki insanda gözlemlediğimiz değişimler bizi – ya da toplumsal ölçüt kabul ettiğimiz öngörülerimizi – tatmin etmediğinde ya da memnun olduğumuz halini terk meylini gördüğümüzde o kişinin fikrimizce sahip olduğu yeti artık “yozlaşmıştır”. Aynı durumu toplumsal yapı üzerinde yorumladığımızda sonuca varmak o kadar da kolay olmaz. Çünkü toplum, mekanizması itibariyle – karşılıklı yarar sağlamaya olan inancımız dolayısıyla- organik yapı sergiler, toplumun bir kısmında var olduğunu düşündüğümüz yozlaşma bir şekilde bizim de dahil olduğumuz “diğerlerine” temas edecektir ve biz yozlaştığına inandığımız grupla alakadar olduğumuzdan -sistemin çarklarından biri olarak- bu iddiayı kendi kendimize geçersiz kılarız.
Toplumsal bazda bir yozlaşmışlık iddiası ortaya atan bir insan önce kendine şu soruyu sormalıdır: Onlar sahip oldukları değerleri terk ettikleri için mi yozlaştılar; yoksa ben onların –beni artık memnun etmeyeceklerini düşündüğümden- yozlaştıklarını gördüğümden yozlaştıklarını mı iddia ediyorum? Tabii, bu sorunun sorulması da iki ayrı mana taşıyacaktır. İlk olarak yozlaştığını iddia ettiği grubun halihazırda içinde bulunan şahsın tespit ettiği yozlaşma ve dışarıdan yapılan bir itham olmaktan öteye gidemeyen yozlaşma. Bu iki yozlaşma aslında aynı kapıya çıkar ; iki iddia da kendi kendini tüketecektir....
Yozlaşmadan anladığımızın değerlerin terki olduğunu varsayarsak, toplumda bunun gözlenme olasılığı bir insan üzerinde gözlemlenme olasılığından azdır. Tespit edildiğini varsaysak bile bunu özne olan şahıs ya da insan küsine anlatıp , kabul ettirip ersi yönde bir çaba beklemek abesle iştigal olacaktır. Çünkü gafeltin en ağırı kitlelerin gafil oluşudur. Bu gaflet, her insanın bir diğerinin gafilliğinden destek alarak ve kendini haklı çıkartacak meşruiyet zemini bularak yaıldığından , tersi yönde çaba insanların mukaddesatına küfür gibi algılanacaktır.
Neden peki? Neden yozalşmanın aleyhindeyiz? Eğer insanlar değerlerini terk ediyorlarsa , terk ettikleri onlar için artık "değer" değil demektir. Onlar için değerli olmayan bir şeyi tekrar değerli hale getirmek, hele ki bunu kitlelere kabul ettirmek hiç de kolay olmayacaktır.Ve insan ya da insan kümelerine , siz yozlaşıyorsunuz, demenin yapıcı bir yolu var mı? Var ise neden yozlaşmışlık iddiasıyla toplumun karşısına çıkmak beraberinde sosyal bir linç ihtimali taşıyor?
Bu soruların cevapalrı değerli fakat öncelikle yoz olamının nedenlerinden bir kaçını sayamlıyız. İlk olarak, değer olara bildiğimiz şeylerin artık değerli olmadığına dair oluşan bir inanç olabilir. İkini olarak, belki o zamana kadar tabu hassasiyetiyle savunduğumuz değerin yerine daha değeli başka bir tabu bulmuş olabiliriz. Ya da değer savunabilecek kişisel özellikleri artık bünyemizde taşımıyoruzdur. Bu sebepleri aynen toplum için düşünebiliriz.
Sebeplerin getirdiği sonuçlara bakacak olursak, öncelikle değersizleşmiş bir bünye çıkar karşımıza, ve toplumsal bazda değerlerinden sıyrılmış bir kitle. Ki siz bu kitleye hiç bir sorumluluk anlatamazsınız.Değer’siz bir kitle ancak insan yığınıdır. Ve insan yığınları daima güdülmek üzere çobanlara muhtaçtırlar.Tabii ki kurnaz çobanlar çıkacak ve bu güdülesi yığını kendi çıkarları yönünde güdecektir....
İnsan kümelerini et yığını olmaktan çıkıp nitelikli bir "çoğunluk" olabilmesi için etrafında toplaabilecekleri bir değerler silsilesine ihtiyaçaları vardır ve insan bir kere değerleri terk etmeye başladı mı bu terk ediş mutlak surette silsile halini alır.Her değer beraberide sorumluluk taşır ve sorumluluklar insanda ağırlık yapar. Ayak bağı gibi algılanır. Oysa insanı gelişmesindeki yegane itici güç sorumluluklarıdır.
Sonuç olarak toplumu yozlaşmaktan kurtarmanın yolu , toplumun içinde yer alan hiç bir grubu dışlamadan değerlerinin ne kadar değerli olduğunu, hala mevcut değerlerini incitmeden anlatmak ve çözüm yolları üzerinde asgari müştereklerle uzlaşma bulmaktır. Bunu yapabildiğimiz sürece öngördüğümüz yozlaşmayı ters yöne çevirebiliriz.Ve belki bizce fazlaca tehlikeli olan bu toplumsal dönüşümü bir "terakki" suretine çevirip kitlesel bazda bir iyilik hareketi başlatabiliriz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.