- 1503 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ANNE ÖLDÜ !
Tepeören Köyü’nün yoksul ailelerinden birinin kızıydı. Dördü kız, ikisi erkek, altı çocuklu ailenin üçüncü kızı, Hüsniye...
Bilmiyorum ben, başkaları da bilmiyor ; gönlünde bir prens var mı- yok muydu ? Manda arabası koşan köylü babası, uzaktaki bir köyün ekmek fırınına çalı- yıngıl taşır, karşılığında sıcacık beyaz ekmekler getirirdi evlerine. Altı kardeş de çok severlerdi o beyaz ekmekleri.
Yine uzak bir köyün, zengin ailelerinden birinin tek çocuğuna istediler Hüsniye’yi. Fikrine pek önem verilmeden, sevinildi onun adına. Söz kesildi, nişan kondu, düğün kuruldu.
Yıllarca şiddet gördüğü, hor görüldüğü, ezildiği söylendi koca evinde, hem eşi hem de kaynanası tarafından. ’Deli damat’ olarak adlandırıldı eşi. Çok az getirildi köyüne. Çare bulunamadı ezilmişliğine, maruz kaldığı şiddete.
Üç oğlu bir kızı oldu. Çocuklar büyüdüğünde destek çıktılar annelerine. Hatta baba köyüne taşınıldı, ev-bark inşa edildi. Mutluydu Hüsniye. Anne-babasını kaybetmiş olsa da çoktan, hem şiddet görmekten kurtulmuştu, hem de ablaları ve kardeşlerini daha sık görüyordu.
Üç oğlunu, bir de kızını evlendirip torunlar sahibi bile oldu. Kocası amansız bir hastalığa tutulup eline kaldı. Ölüm korkusu sardığında, günlerce yalvarıp özürler diledi Hüsniye’den.
’Kocamdır, çocuklarımın babasıdır’ deyip elinden geldiğince baktı ona. Utandırdı.
Göçüp gittiğinde kocası, herkes ’ Kurtuldu kadın, artık hayatını yaşar’ dedi. Fakat öyle olmadı. Kısa sürede hastalıklar birbirini kovaladı. Ameliyatlar sıraya girdi.
En son, safra kesesi ameliyatı oldu. Sağlığına bir türlü kavuşamadı. Kimi ’Ameliyatta hata yapılmış’ dedi. Kimisi de,’ Yılların birikimi ’ diyordu.
Oğulları doktordan doktora, hastahaneden hastahaneye koşturdular. Bir teşhis kargaşası vardı. Yemez içmez oldu Hüsniye. Küçüldükçe küçüldü. Sonunda yoğun bakıma alındı. Serumlar verildi. Önce ciğerleri, sonra da böbrekleri bitti.
Son gün kız kardeşi, onun kızı ve kendi kızı yalvar yakar girebildiler yanına. O, bakamıyor, konuşamıyordu. Onlar yine de konuştular onunla. Gözünden bir damla yaş geldiğini görüp uzunca ağladılar.
Helâlleşip ayrıldıklarından bir kaç saat sonra ölüm haberi ulaşmaya başladı. Çocukları, kardeşleri, torunları, sevenleri haykırmaktan göğü inlettiler. Fenalaşıp hastahaneleik olanlar oldu. Sakinleştirici iğneler vuruldu, haplar verildi onlara.
’Annemin, babamın yanına gömün beni. Eğer kocamın köyüne gömerseniz hakkımı helâl etmem !’ diye vasiyet ettiği halde çocuklarına, o sözü bile dinlenmedi Hüsniye’nin. İnadına yapar gibi, yine kocasının köyüne ve onun yanı başına defnedildi.
’Çilesi kaldığı yerden devam edecek !’ diyenler de oldu, ’ Şimdi o kocasından hesap soracak!’ diyenler de.
Vasiyetinin neden dikkate alınmadığına cevap bulunamadı sadece.
Bedeni nerede olursa olsun, ruhu şimdi göklerde Hüsniye’nin.
Hüsniye, benim baldızımdı. Eşimin ablasıydı. Hüsniye ablamızdı.
Mekânı cennet olsun İnşaallah !
Fikret TEZAL