- 941 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Huzurdur mutluluğun can damarı...
İnsanoğlu dünya ile tanıştığı andan itibaren her saniyesinde arayış içerisindedir.Annesinin nefesidir ilk hissettiği teninde,sığınır ona sıkıca sarılır korunaklıdır.Kavgayı öğrenir sonra gülmeden önce ağlamayı öğrendiği gibi. Bilir ki ağlarsa karnı doyacak, bilir ki ağlarsa emeline ulaşması kolaylaşacak.
Mutluluğu parayla satın alınabilecek meta olarak görenler azımsanamayacak derecede fazladır. Elle tutulup gözle görülemeyen sadece adlandırabildiğimiz, bulduğumuz anda hoyratça harcamaktan geri durmadığımızdır mutluluk.
Üşengeçliğimizden, ihmalkarlığımızdan devamı için fazla mücadele etmediğimizdir o, tembelliğimizdendir hep kaybedişimiz, ne işe yaradığını ancak kaybettikten sonra düşündüğümüzdür.
Sabırsızlığımızdır bir bardak suyu tek nefeste içmek kalınca bir romanı hiç anlamadan okuma çabasıdır.
Mutluluk hep kaçar biz ardından kovalarız cümlesi alabildiğine anlamsız kalır yaptıklarımız karşısında. Hiçbirşey yapmadan sadece beklemek bile onu bulmada altın kural olacak öneme sahip olabilir.
Zaten sevgili, sevgi, beklemek, özlemek, özlenmek velhasıl daha sayamadığımız ne varsa hayata kopmaz bağlarla tutunmamızı sağlayan hepsinin genellemesi değil midir hissetmek hissedilmek. Unutmamamız gereken mutluluğu mutsuzluklardan kaçarak değil de onlarla savaşarak kazanmak anlam katacaktır. Sorunları bilmek, sorunların farkında olmak, duyarlılığı artırmak sonuca ulaşmanın ilk kilometre taşları olacaktır.
İnsanların yaşadığı her mutsuzluk diğerinin kopyası gibi görünse de ortamda birbirine yakın dertleri olan insanların bir araya toplanması sonucu ve düşünceyi olumsuz yönde etkileyecektir. Kimse kimsenin derdini aynısıyla yaşadım diyemez diyende kesin yalan söyleyendir. Kendimizi iyi tanırsak kendimize güvenirsek ve sağlıklı düşünebilirsek altından kalkamayacağımız derdimiz kalmayacaktır. Fakat bir fikre bağlı kalma duygusu özgür düşüncenin önünü kapatırsa gün ışığında geceyi yaşamak gibi ürkütücü hal alacaktır.
Mutlu insanlar vardır bide. Çırpınışları kendilerinde olanın fazlasını dışarı taşırması dışarıdakilerin bu nimetlerden faydalanması gayretinden başka bir şey değildir. Mutluluk elçileridir onlar, salgın hastalık gibi sarmaktır ümitleri tüm mutsuzları, dağarcıklarındakini dağıtmak için dünyaya salıverilmiş gönül elçileridir onlar.
Mutluluk her ne kadar dışarıda otta kuşta böcekte, güneşin doğuşunda, denizin mavisinde, başağın sarısında aransa da uzaklarda değil çok yakında başkasında değil sadece kendi iç dünyasında araması ve bulması gerekir.
Mutluluğu görebilmek için ne dürbüne ne teleskopa ihtiyaç yoktur. Sadece ve derinlemesine bakmak, bakmasını bilmek önemlidir. İnsanı mutlu kılabilecek tüm özellikler yaradılıştan kendisine verilmiştir. İnsanın iç dünyasının renkliliği, olaylara karşı yaklaşımı, meşguliyeti, elinle olanla yetinmeyi bilmesi, masumiyeti, sevmeyi ve sevilmeyi görev edinmesi, yeteneklerini ve zekasını kullanıp önemli sorunları halletmesi konuyu çözecek iç dinamiklerini vardır zaten.
Sevmek başlı başına bir sanattır.
Herşeyi sevebiliriz ve sevmek için sebepler bulabiliriz. Sevdiğini istediğin kalıba koymak ancak sen istediğin zaman olur. Unutmamamız gereken ilgini, emeğini vermediğin sürece sevilecek her ne ise anlam kazanmayacaktır. Gereksiz sahiplenmeler, gereksiz fiziki yaklaşımlar uzaklaştırmak için sebeptir. Sahip olunan sevgi, sahip olunan yürek, sahip olduğun yaşam senindir. Bedelini ödediğin herşeyin senin olduğu gibi. Mutlu olmanın temelinde iç huzur vardır. İç dinginliği iç dinlenmişliği gibi. Bilinmelidir ki, huzurdur mutluluğun can damarı. Huzur ve mutluluk insana çok yakışan iki yakın dosttur. Nadir bulunduğundan ve çok ucuza bulunabileceğinden kıymeti bilinmez.
Üç beş cinaslı kelimeyle kadife kaplı kutu içerisinde saten örtülere sarılmış esaretin saf gösterilmesi şekliyle kandırabilme mücadelesi, bir yudum suyun, bir lokma ekmeğin huzurla yenmesi kadar rahatlık içeremez. Şairin dediği gibi hayat insana sunulmuş bir armağandır. Sana verilen bu armağanı önünü ve ilerisi göremediğin bilinmezlerle dolu karanlık dehlizlerde kaybetmemen gerekir. Kendine lanet edip pişmanlıklarının ardına bir daha eklememelisin ihtiyacın olmayan, seni anlatmayan, seni sarmayan hayatların da esaretini yaşamamalısın. Şimdilerde hiçbir şeyin yokmuş gibi görünse de düşünsene bu yoklukta esaret altında olmadığını aklına getir en azından. Hayat algılama doktorudur bir yerde denize bakarsın mavi dersin, gelecek dersin, güzel dersin, uçsuz bucaksız dersin daha çok sayarsın ama karşındaki sadece su birikintisi der bitirir tüm büyüyü. Algılama farklılığı olan hiçbir şey yakışmaz sana şık durmaz bir yerinden potluk verir. Çünkü o kıyafetin ölçüsü sana göre verilmemiştir. Ne kimseyi koruyacak kadar hamiyet nede kimsenin duygusunu hislerini yıprattığını düşünecek kadar zamanın var.
Düşünsene gözüm Seni sen gibi düşünecek kaç kişi var ?...
Uğurtan AKGÜL/ Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.