YASAKLI YÜREKLER 3
Yasak yürekler
Bölüm 3
Oğuz’la Ferit, babalarına merdivenlerin başında ancak yetiştiler. Çok sevdikleri, yüreği yorgun babalarında farklı bir telaş vardı. Biran önce kendisini artık yalnız bırakan kadını son defa görebilmek için adımları hızlanmıştı. Oğuz ve Sadık, bir şey olur endişesiyle babalarını yalnız bırakmamak için koluna girerken, Ferit’ de arabayı kapıya getirebilmek için hızlanmıştı. Bu üç evladın arasında sadece bakışlarla imzalanmış zımni bir andlaşma oluşmuş, üçü de babalarına butün güçleriyle destek olabilmek için sözleşmişlerdi sanki. Oğullarının kollarında bir bebek hassasiyetiyle taşınmak bir yandan ağır gelmiş, bir yandan da gururunu okşamıştı. Artık yalnız olmadığını hissediyordu. Çocuklarına bir zamanlar gösterdiği baba şefkati, şimdi oğulları tarafından kendisine gösteriliyordu. Anaları da böyle el üstünde tutulmak isterdi, ama bu duyguyu yaşayamadan vefat etmiş, ve onun hayat sahnesinden çekilişi bu imkanı kendisine sağlamıştı. Hayatın cilvesi işte….
Ferit hızlı hareketlerle kapıya çektiği arabadan inip, babası için yine aynı seri davranışlarla kapıyı açtı. Kendisinin hiçbir şey yapmasına gerek kalmıyor, aslan gibi üç evladı yapılacak her şeyi babaları adına gerçekleştiriyorlardı. Vefatından önce eşi de aynı şekilde eşine ihtimam gösterir, başta sağlığı olmak üzere her işi ile ilgilenir, evlatlarına gösterdiği duyarlılığı kendisinden de eksik etmezdi. Belli, belirsiz güldü” Kaşıkla verir, sapıyla da gözümü oyardı ya, ama olsun iyi bakardı bana”
Arabaya bindiğinde Oğuz da yanına geçti ve iki abisinin ön koltuklara oturuşunu bekledi. Araba hareket ettiğinde başını, babasının omzuna dayayıp, kollarını beline sardı. Tıpkı küçüklüğünde yaptığı gibi. Oğlunun kollarını belinde hissetmek maziye götürdü onu. “Koca bebek” dedi içinden, Oğuz’u ikisi de çok severdi. Belki de en küçük olması nedeniyle idi. Onu hala bebek gibi görürler, ağabeylerinden çok Oğuz’un isteklerini yerine getirmeye çalışırlardı.
Bir müddet hayalinde eşi ve yavrularıyla geçirdiği güzel günleri canlandırdı, sayıları fazla değildi. Üstelik bu anıların içinde sadece eşiyle geçen saatlerin nerdeyse hiç olduğunu görünce kalbinde bir sıkıntı hissetti. Anıları güzelleştirenler bile demek ki sadece çocuklarımmış diye düşündü. Gerçekten de, geçmişte mutluluk duyduğu anılarını canlandırmak için uğraşıyor, ama en mutlu olduğu zamanları eşinin kızgın ve kırgın bakışları bölüyordu.
Eşi hayatla arasında hep bir ayrık otu olmuş, zevklerini heyecanlarını hep dizginlemişti. İşte şimdi bile, anılarıyla arasına bir set çekiyor, bakışlarıyla yine karşısına geçiyordu.
Oğuz’un kendisine daha sıkı sarılmasıyla düşünceleri bölündü. Babasının küçük şovalyesi idi o. Zihni, bir projektör gibi Oğuz’un evden ayrıldığı geceyi gözlerinin önüne getirdi. Eşi de kendisi de bunu istemiyorlar, ancak Oğuz’u ikna edemiyorlardı. O gece artık kartlar tamamıyle açılmış, baba oğul arasında restleşmenin ilk kıvılcımları yüreklere düşmeye başlamıştı. Oğlunun, kesin kararlı ama üzmemeye çalıştığı belli bir ses tonuyla “Ayrılacağım bu evden baba” dediği zaman tırnakları etine geçecek kadar yumrukları sıkılmıştı. “Ayrılacağım baba, artık müsaade et, yoksa sana karşı gelmek zorunda kalacağım” dediğinde, tam göğsünden, harlı bir ateşin, bedeninin her zerresini kül ederek vücuduna yayıldığını hissetmişti. Babaydı, elbette verilecek kararlarda payı olmalıydı. Duruşunu dikleştirerek, bu haddini aşan yavrusuna sınırını bildirecekken, mutfakta hıçkırıklar içinde ağlayan karısı birden salona girerek “Tamam Oğuz, istiyorsan gidebilirsin” demişti.
İşte, son hücre kırıntılarının da yandığı an. İşte kalleşçe arkadan vurulmanın verdiği ızdırap. İşte bir erkeğin çöküş anı. Sabahlara kadar “Oğlum giderse ben ne yaparım” diye ağlarken birden oğluyla arasına girmiş ve dengeleri yine kendisi aleyhine değiştirmişti. Şu an da tıpkı o geceki gibi yumruklarının sıkıldığını fark etti. Tıpkı o geceki gibi tırnakları avuçlarını dişliyordu.
Artık evinden alıştığı bir nefes daha uzaklaşmış, can verilen son parçası da hayatını geçirmek için başka bir yuvaya uçmuştu.
Arabanın yavaşlamasıyla anılarından sıyrıldı, “neoldu oğlum geldik mi?” “Evet baba geldik, sizi kapıda indireyim ağabeyimle yavaş yavaş gidin ben de arabayı park edip size yetişeceğim.” Derken, delikanlıların hepsi arabadan inmiş, babalarının inmesine yardımcı oluyorlardı.
YORUMLAR
Bir akış değil mi hayat?
Babalarımızın yaşadığı her şeyi..her çıkışı ve inişi yaşarız aslında.
Fakat onlar kendileri yaşarken haklı oldukları konular bizim için söz konusu olduğunda değişirler....
Her şey hemen herkes için aynı gibi..
"Eşi hayatla arasında hep bir ayrık otu olmuş, zevklerini heyecanlarını hep dizginlemişti. İşte şimdi bile, anılarıyla arasına bir set çekiyor, bakışlarıyla yine karşısına geçiyordu." diyorsunuz ya....
Aslında insan müşterek hayatın alışılagelen davranışlarını engellemesiyle "evli" olduğunu daha iyi anlıyor.
Bu idrak ediş zaten isimde saklı "Evli" ...
Evcil demenin bir başka hal'i...
Bir başka boyuta geçiş gibi...
Tebrik ediyor....
Selam ve saygılar sunuyorum..