SULARI ISLATAMADIM -1. Bölüm
Küçücük bir çocukken yaptığımız her şey büyüklerimizin gözüne hoş görünürken, büyüdükçe bazı davranışlarımız, hallerimiz gözlerine batmaya ,onları rahatsız etmeye başlıyor.Bir zamanlar gülerek,sevinçle karşıladıkları eylemlerimizi,biz büyüdükçe,çeşitli anlamsız yaptırımlarla,ikazlarla engellemeye çalışıyorlar.
Önceden kahkahalarla,alkışlarla,ödüllerle karşılık verirken,sonradan tavırları sertleşiyor.
Bir bakıyorsunuz ”Ayy..masanın üzerine işemiş aslan oğlumuz” deyip mutlu oluyorlar,bir bakıyorsunuz “Dıt!” diyerek azarlıyorlar sizi,ortada kalıyorsunuz.
İşesem mi? İşemesem mi?
Ben ortada kalan çocuklardan olmadım hiçbir zaman.Lise’ye kadar aynı kararlılıkla ,tutarlılıkla işedim durdum.Asla kaypaklık,döneklik yapmadım.Sadece ilkokula başlayınca,gündüz altımı ıslatmayı bıraktım .
Önlük giyip yaka takıncaya kadar evimizin bahçesinde, etrafında arkadaşlarımla kurduğumuz oyunları yarıda bırakıp tuvalete gittiğimi hatırlamıyorum.
Arkadaşlarımı ellerinde top orta sahada tuvaletten dönmemi bekler halde yüzüstü bırakmadım asla!
Hem altıma işedim hem topumu oynadım,hem ip atladım hem işedim.Oyunlar bitince koştum banyoya,üzerimdekileri sıyırıp yıkandım,tertemiz pijamalarımı giyindim.
Yatmadan zoraki tuvalete gönderdiler beni,dakikalarca beklememe rağmen bir damlacık olsun yapmadan yatağıma döndüm.
Yatak insanın ne kadar mutlu eder,ne çok güvende hisseder insan kendini gömülüp yattığı yatağında.
Harika bir şey!
Ondan mıdır bilmem yatağa uzanır uzanmaz gözlerim dalmaya başlar, uykunun sınırlarına dayanır dayanmaz üzerimde taşıdığım çetin bir yük gibi gelen bütün çişlerimi yatağa boca ederdim. On dakika önce bir damla düşürmeden tuvalette nöbet tutarken, yatakta bir akvaryum(küçük akvaryum ama) dolusu çişi salabiliyordum, yatağı suluyordum, ıslanıyordum boğazıma kadar.
Altını ıslatan çocuk oldunuz mu; alıngan oluyorsunuz ister istemez. Her şeyden nem kapıyor, her söylenenden, her işaretten kendi durumunuzla alakalı manalar çıkarıyorsunuz.(Burada ...sunuz dediğime bakmayın ,üzerinize almayın)
Başarıyorsunuz da!
Yanınızda biri veya birleri “ ne kokuyor burası” dediğinde, hemen kendinizi, pantolonunuzu yoklamak mecburiyetinde hissediyorsunuz. Bu hareket daha sonraları bir refleks halini alıyor. Veya son sel felaketinden(!) sonra üstünüzü, başınızı(sözün gelişi başınızı, yoksa başınıza kadar ıslattınız manasında değil)temizleyip temizlemediğinizi hatırlamaya çalışıyorsunuz.
En alıngan olunan saatler de akşam saatleridir bizim gibi çocuklar için. Yatma zamanı geldiğinde başınızın üstünden, sağınızdan solunuzdan kaş-göz işaretleri uçuşmaya başlıyor.
”Nerde yatıcak?”,
“Ne sericeksin altına?”,
”Bez var mı? Kuru bez!”,
“Üfff…”
“N’apalım?”
“Bıktım ya..Allah canımı alsa da kurtulsam”, manası yüklü Kızılderilileri dumanlarına benzer, şifreli işaretlerin sebebi,başını yere düşürmüş,başka işlerle meşgul olup meseleyi anlamamış gibi davranan,o çişli çocuktur.
Annem bizim gibi tatillerde köyümüze gitmeyi çok arzuladığı halde amcalarımızın, dedemizin evinde kalmak zorunda olduğumuzdan isteksiz davranırdı. Aslında o da çok isterdi akrabalarımızla kaynaşmamızı, dedemizin dizinin dibinde oturup onun hikayelerini dinlememizi, abdest alacağı zaman, ayağından yaz kış eksik etmediği iki kat yün üzerine çekilmiş, merserize çorapları çıkarmamızı.
Annemin bizi köye götürmemesinin sebebini sonradan öğrendim ve şok olmadım.Sebep “ben”mişim meğer.Zira altını ıslatan bir çocukla misafir olarak günlerce kalmak zor bir işti doğrusu.Bunu duyduğumda “N’olur anne,yemin ediyom altıma işemiycem,hiç işemiycem” diye yalvarırdım.Bu sözümü tutabilmek uğruna sabahlara kadar uyumadan, gözlerim kurbağa gözüne dönmüş halde uykusuz kaldığımı, dün gibi hatırlıyorum.
Sabaha kadar uykusuz kaldığım geceler boyunca,hiç çişim gelmezdi,bir damla bile yapmadan sabaha çıkar,”keşke uyusaydım,yapmıyıcakmışım demek ki” diye hayıflanırdım.
Bazı geceler ise uykusuzluğa dayanamaz,olduğum yerde uyur kalır,sabahleyin sırılsıklam kalkardım.Bu işin ayarı yoktu,olmaz derdin olurdu,olur derdin olmazdı.
Akrabalarımızın çocukları anneme yalvarır “Yenge..ne olur bizim evde kalalım bu gece…he de ne oluuur” diye yalvarır,ödümü oynatırlardı.
Allah’tan annem keskin gerekçeler bulur bu istekleri geri çevirirdi çocukları kırmadan. Büyük sırrım açığa çıkmadan.
”Olmaz oğlum,üstünü açıyor geceleri,zaten çok hasta iğne yapıyorum her akşam,iyileşsin o zaman kalır sizde” bahanesinin yaz kış demeden geçerli olması beni çok sevindirirdi.
Hastalık dediklerinde müthiş rahatlıyor, başımdaki bu utanç sebebiyle az da olsa huzur duyuyordum. Fakat “hastalık” olduğunu söylerken büyüklerimin dudak kenarlarının bir tarafının kulaklarına doğru hafifçe gerilmesi, bakışlarındaki “zavallı çişli çocuk” sızan manasını hissedince feci bozuluyordum.
Yaşayan bilir, küçücük bir çocuğun altını ıslatması hoş karşılanabilir. Sabahleyin kravat-gömlek giyip, ayakkabılar gıcır gıcır, havalı havalı ortaokula giden büyük çocuğun yapması aynı şey değil.
Yaz altını ıslatan çocuklar için sevilen bir mevsim. Çünkü yataklara saldığınız çişiniz sabaha doğru buz kesilip sizi üşütmez. Sıcacık yatar, sıcacık kalkarsınız. Kış ise hele mevsim şartlarının çetin geçtiği bölgelerde bütün bu çocuklar için felaket, afet zamanıdır. İlk önce sizi saran tatlı sıcaklığın etkisiyle rahatlar, üzerinizde ne varsa fırlatır atarsınız kenara.
Bir saat geçmeden önce belinizi saran acı soğuk bütün vücudunuzu esir alır. Başlarsınız attığınız örtüleri aramaya. Ya bir de yaşınız on beş veya daha yukarıysa, idrar torbanız bir öküz kadar çiş biriktirmiş olur.
Büyük çocuklar için çok zor, çok.
Bazı sabahlar kalkıp, yorganın kaldırıp, çarşafta yaptığınız haritaya bakarsınız. Çeşitli adalara veya iç denizlere (coğrafya bilginize bağlı olarak tabi ki) benzeyen şekillerden, ne miktarda yaptığınızı tahmin etmek ne kolay olur bilseniz.
Bazı sabahlar ise çarşafın üzerinde bir harita göremediğinizde sevinçten zıplarsınız yatakta. Bir anlık süren bu sevinç zıpladığınız anda gözlerinizin önüne serilen koca okyanus haritasıyla hüzne dönüşür.
Çarşafın tümünü ıslatmışsınızdır, yüzünüzün rengi çarşafın solgun rengiyle bütünleşir adeta.
Bütün elektriğiniz, neşeniz tuz buz olur, uçar gider bir anda.
Hele benim gibi kardeşleriniz altını ıslatmıyorsa durumunuz daha vahim demektir. Büyük kızkardeşim küçük yaşta kesti altını ıslatmayı. Yürümeye başlayınca terk etti.
Üçüncüsü ise ilkokula başlayıncaya kadar yatakları benimle yarışırcasına ıslattı durdu. O da babamın nazlı kızı olduğundan altına kaçırdığında ”donum terledi” der herkesi güldürür, olayı tatlıya bağlardı ya, benim durumum hiç böyle neşe kaynağı olmadı nedense. Onun için hoş bir kabahat sayılıp, küçüklüğüne verilerek kahkahalarla sineye çekilen bu durum, bana gelince ailenin en büyük sıkıntısı, müşkülü kabul ediliyordu maalesef.
O kardeşim de ilkokula başladığında kesince yatak sulamayı, ben tek başıma kaldım sırılsıklam yataklarda.En küçüğümüz olan erkek kardeşim bebeklikten sıyrılınca bir daha altını ıslatmadı.Ben ise ortaokul son sınıftan itibaren kendi kendime “bezlenmeye” başladım.
Ee...artık ergenlik de başlamıştı. O yaşta çocuklar annelerinin kendilerini yıkamasını kabul etmezler delikanlılıklarına, onurlarına dokunur ya. Ben de annemin beni bezlemesine itiraz edip, kendimi bezlemeye başladım. Ne erdem! Ne kadirşinaslık! Ancak bezlenmenin ne kadar zor bir işlem olduğunu o zaman anladım.En ufak bir yanlış bağlama, unutkanlık,gevşeklik muşamba donun tamamen işlevsiz kalmasına sebep oluyordu.Kenarlarını titizlikle sıkıca bağlayamadın mı..gittin.Hiç giyme ,bağlama daha iyi.Hiç olmazsa belini sıkan, uykunu kaçıran naylon olmaz poponda,mışıl mışıl uyursun.Bağladın mı,bez var diye rahata verip iyice salıyor insan kendini.Ve eskisinden daha ıslak bir ortamda uyanıyorsunuz.Batırmış oluyorsunuz muşambanıza güvenip altınıza serilen o güzelim yatakları,bembeyaz çarşafları,naftalin kokulu, işlemeli yorgan yüzlerini.
Bazı sabahlar çok erken kalkar,ıslak çarşafları,pijamalarımı,yorganın yüzünü ütüyle kurutur tekrar yatardım.Ne keyifle yatardım anlatamam,sevinçten gözüme uyku girmez,ben yine de uyuyormuş gibi yapar,anneme sabah sürprizi yapmaya hazırlanırdım.
Lise talebesinin annesine çok sevindireceğini düşündüğü sürprizine bakar mısınız;”Bu sabah altımı ıslatmadım…heyoooo!”. Sabahleyin yataktan kalkan annemin “Ayyyy..evde pis bir koku var” çığlığıyla bütün hayallerim ütülediğim o kupkuru yorganımın üzerine yıkılır beni boğmaya çalışırdı sanki.
Ders notlarım düşmeye başlayınca annem “hava atıp gezeceğine otur ders çalış, her imkanın var, sen bir zayıf daha getir çocuk, o ıslak çarşafını götürüp okulun bayrak direğine asıcam, dalgalansın kurusun orda” diyerek beni ders çalışmaya teşvik ederdi.
Görüyorsunuz değil mi altını ıslatan çocuğun ders çalışmaya gayretlendirilmesi bile bir başka oluyor.
Yine de ailem bu konuyu yanımda açmamaya azami özen gösterirdi. Akşamları hep beraber otururken ıslak konular açıldı mı, annem gözleriyle babamı, kardeşlerimi uyarır konunun kapatılmasını sağlardı. Ben bu kaş göz işaretlerini yakalar acaip bozulurdum. Konunun açılması bir dert kapatılmaya çalışılması ayrı bir sıkıntı olurdu benim için.
En mahcup olduğum olaylardan biri de çamaşırların asılmasıydı. İçimden ipte dizili çarşaflara, yorgan yüzlerine, bezlere, muşambalara “kuruyun n’olur “ diye yalvarırdım. Çamaşır ipinde şahsıma ait bezlerin, çarşafların asılması, yorganımın, yastığımın pencere pervazında saatlerce güneşe atılması beni kahrederdi. Öyle zamanlarda mahalleden uzaklaşır, diğer mahallelerdeki arkadaşlarımla oynamaya giderdim.
Bazı geceler küçük kardeşimle beraber yatmak zorunda kalırdım. Kardeşim altını ıslatmadığından benimle yatmak istemez, yalvar yakar ikna edilirdi. Yatağa girmeden ayağını çarşafın üzerinde gezdirir, çarşafın altındaki naylonun sesini duyunca yine başlardı mızmızlanmaya. Annem onu yine kandırır yanıma yatırırdı. Gece altımı ıslatıp uyanınca, hemen kardeşimi ayaklarımla ıslak tarafa yuvarlatır, üzerimi değiştirir kuru tarafta yatardım. Sabahleyin kalkınca hangi tarafta yattığını unutur, altını ıslattığını zanneder ağlamaya başlardı.( En küçük kardeşim olan Adnan 01/02/2011 tarihinde vefat etti.)
Bir de çarşafın altından serilen naylon sergiler vardı o zamanlar. Bazen iyisi rast gelirdi. Bazen de üzerinde hareket ettikçe “gutur..gutur” sesler çıkaran kalın,kamyon kasalarına örtülen cinsten naylon serilirdi,o beni mahvederdi.
Bir de sabahın erken saatlerinde bir yolcu,bir akraba misafir gelmişse,yanlarında akranınız bir kızları da var ise.Yandınız!Başka nasıl bir işkence olabilir ki!
Öldünüz resmen ya!
( Bu ilk yazdığım anımdı Edebiyat sayfasında....Merhum kardeşim Adnanı anlatmıştım.Isıtıp tekrar sofraya konan temcit pilavı tadında olacak fakat içimden geldi. Saygı ile...)
YORUMLAR
Merhaba abicim..Bu yazıyı okurken çocukluğumuzda geçen zamanlarımı hem hüzün hem de tebesümle andım,böyle durumlara muhatap olan çocuklar için zor zamanlar gerçekten..Birçok insanın kolay kolay kaleme alamayacağı,yazıya dökemeyeceği hayatın içinden ve sıcacık konularla karşımızda buluyoruz sizi.Bu buluşmanın memnuyiyetiyle sürekli takipteyiz bilesiniz.Başarılarınızın devamını diler,saygıyla selâmlarım sizi..Maesselam..
DUYUN EY MİLLET...EROLABİ GELMİŞ...
YA... YA... YA... ŞA.. ŞA..ŞA.. AROLABİ EROLABİ SEN ÇOK YAŞA...
CANIM EROLUM GARDAŞIMIZIN RAHMETLİ OLUŞUNDAN SONRA O ACIYI ATAMADIN RUHUNDAN...
KOLAY DEĞİL TABİİ...
BENİM DÜŞÜNCEM (...Kİ SİTENİN ÇOĞUNLUĞU DA ÖYLE DÜŞÜNÜYORDUR TAHMİN EDİYORUM)
"VAY BE BU KOCA USTA ARTIK O KENDİNE HAS YAZILARINI YAZMIYACAK HERALDE"
DİYE TELAŞLANMIŞTIM.
COK ŞÜKÜR ARAMIZDASIN ARTIK.
YAZI BU İŞTE...
ANLATIM BU İŞTE...
SEN BUSUN EROLABİ...
YAZI MI?
ÇİŞTEN BİR YAZI DEĞİL...CİDDEN BİR YAZI...
ÖPTÜM GÖZLERİNDEN...
erolabi
sağol varol...
Ellerinden öperim ..saygı ile
Karikatür yazıya müthiş uyum sağlamış :)
Ben küçükken, mahalle komşumuzun oğlu vardı. Orta son veya lise bire gidiyordu. Şuayip abi her gece altını ıslatıyordu. Annesi Ayten Teyzem bıkmıştı artık. Gitmedikleri doktor kalmamış, tedavileri işe yaramamıştı. Bilecik'te Edebali Türbe'sini ziyaret ettiklerinde dua etmiş, "oğlumu ve beni kurtar bu illette Rabbim" diye. Kısa bir süre sonra, Şuayip abim altına ıslatmayı bırakmıştı. Ayten Teyzem; "Beni Edebali Türbesindeki dualarım kurtardı" diye anlatırdı hep.
Kaleminize sağlık. Anılarınızda buluşmak üzere. Sevgi ve saygıyla
erolabi
Bir sonraki bölümde başımdan geçen tedavi yöntemlerini okuyunca bu musibetin nasıl her çocukta aynı hallerde seyrettiğini göreceksiniz...
saygı ve selamlarımla..
Neden bilmiyorum belkide itiraf olması beni gözlerim yaşarana kadar güldürdü.Küçük kızım okula başladığında her akşam babası aldığında arabaya işemeye başlamıştı.Meğer servise binmek istiyormuş.Eşim onu servise verip arabasını değiştirdi.Çiş kokmasada çiş kokusu alıyorum diyordu.
Aslında fiziksel bir rahatsızlık yoksa bu işemeler normal değil tedavi edilmesi gerekir.
Ömrünüz bol olsun
Selam ve sevgiler
erolabi
Tedavi hakkında da yazdım ilerleyen bölümlerde okursanız sizin değerlendirmelerinizi dikkatle takip edeceğim..
Allah size ve evlatlarınıza hayırlı uzun ömürler versin değerli kardeş...
tebessüm ettirdin abi, güzel yetmez belki ama, güzeldi dedi kardeşin.
saygımla..
erolabi
Allah hayırlı uzun ömürler versin....
Sevgi ile..