- 1819 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
NASIR’IN MISIRI ve FİLİSTİN KURTULMASIN ÖRGÜTÜ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BÖLÜM V.
Cemal Abdül Nasır devlet başkanı oldu. İlginçtir ki Mısır Firavundan Nasır’a kadar Mısırlılarca hiç yönetilmemiştir. Arap milliyetçiliği Nasır döneminde başlayacaktı. Nasır; Araplara “Baas” yeniden doğuş anlayışını yerleştiriyor. Arap olmak Müslüman olmaktan önce geliyor Devrimci ileri görüşlü bu lider çevredeki Arap devletlerine de devrimini ithal ederek sömürgelerden kurtulma yolunu açıp Arap Birliği’ni kuruyordu. Bu arada Mısır savunma kuvvetleri bakanı General Nasır Muhammet Necip’tir. Bu ismi okuyanlar unutmasınlar lütfen çünkü ileride gerçekleşecek olaylarda bu general bizi şüpheye düşürecektir.
İngilizler Filistin manda idarîsini kaldırıp, yerlerini Yahudilere terk ederek, süratle Filistin’den çekildiler. İngilizlerin Filistin’i terk edişlerinin ertesi günü, 14 Mayıs 1948’de Yahudiler, İsrail’in kuruluşunu ilân ettiler. 11 dakika sonra ABD ve 2 saat sonra Rusya İsrail’i resmen tanıdı.
İngiltere Nasır’ın varlığından oldukça rahatsız. Devirmek için planlar yapmaktadır. Bu arada Nil üzerine baraj yapmak isteyen Nasır bu konuda destek sözü olan İngiltere ve ABD’den maddi destek istiyor. Ancak bu ülkeler verdikleri sözü yerine getirmiyorlardı. Bunun üzerine Nasır, İngiltere için çok önemli olan Batı Avrupa’nın petrol yolu olan bu son derce karlı mıntıkayı bizzat İngilizlerin kendi elleri ile yaptıkları Süveyş kanalı üzerinde bulunan şirketi millileştirmeye kararı alıyor. Ve ABD nin en büyük rakibi durumundaki Dünyanın o dönem için ikinci süper gücü olan SSCB den yardım istiyor. Süveyş kanalını özelleştirerek hisse senetlerini Ruslara satıp karşılığında en büyük hedeflerinden biri olan bereketli Nil topraklarını sulayacağı Barajı da yine Ruslara yaptırıyordu.
Yahudiler 1948 de Filistin’de İsrail devleti olarak bağımsızlıklarını açıklayınca Nasır dünya milletlerine İsrail’i vuracağını açıklıyor. Ve bu devleti tanımadığını belirtiyor Ardından Arap Birliği olarak (Irak, Suriye, Ürdün, Libya, Cezayir, Tunus ) ittifakını sağlayarak İsrail’e karşı bir Arap cephesi oluşturuyor. Mısır o dönemde ordu donanım ve teçhizat bakımından İsrail’den en az 10 kat daha güçlü durumdadır..Ancak Nasır radyolardan İsrail’i vuracağını söyleyip her gün İsrail’i tehdit ederken İsrail aniden Arap Birliği ülkelerinin savaşa hazır bekleyen 400 uçağını yerdeyken vuruyor ve 16 hava üssünü bombalayarak yerle bir ediyor..Bu arada savunma kuvvetleri komutanı general Necip(!) tir .Hava kuvvetlerini kaybeden Nasır ve Mısır ordusu karadan da İsrail’e yeniliyor .6 gün süren savaşta, Sina Yarımadası-Gazze, Batı Şeria, Golan Tepeleri ve Kudüs’ün tamamı İsrail’in eline geçiyordu. 15 bin Arap askerine karşılık, İsrail’in kaybı 750’dir.
İsrail bu baskın ve taarruza 16 senede hazırlandı. Sürekli İngiltere ve ABD silahlanmasına destek oldu. İsrail’in ilk başbakanı Ben Gerion bir konuşmasında: “Filistin’in bugün elimizdeki haritası, İngilizler tarafından çizilmiştir. Yahudi milletinin bir diğer haritası daha vardır ve bu haritada bizim hudutlarımız Nil Nehrinden Fırat doğusuna kadar uzanır. Bu hedefi, istikbaldeki genç nesillerimiz gerçekleştirecektir.” demiştir..
Anlayacağımız İsrail’in genç nesillerinin ilerideki hedeflerinin içerisinde Anadolu toprakları da vardır. Ve İsrail söz konusu olduğunda ihtiyar Avrupa ülkelerinin ve şımarık Amerikanın ziyadesiyle haçlı ruhuna büründüklerini defalarca hep beraber izlemedik mi?
Bu olaydan kısa bir süre sonra genç yaşta Nasır kalp krizi sebebi ile ölüyor yerine Enver Sedat geçiyor. 1978’de- İsrail’le Camp-David anlaşmasını yaptı. İsrail Başbakanı Menahem Begin’le birlikte Nobel Barış Ödülü’nü aldı. Sanırım batı amacına hizmet edenleri ödüllendirme yolu olarak Nobel barış ödülünü kullanma alışkanlığını o günlerde edinmiş. Fakat bütün bunlar, Arap ülkeleri arasında tepkilere yol açtı. Sedat’ın Arap davasına ihanet ettiği ileri sürüldü. Başkan Sedat 1981’deki bir geçit resmi sırasında öldürüldü. Yerine geçen Hüsnü Mübarek de, onun gibi bir asker. Krallıktan sonra Mısır Cumhurbaşkanlığı makamında oturan dördüncü asker... 30 yıldan beri Cumhurbaşkanı. bu dönemde Irak’a Saddam ,Ürdün’e Kral Hüseyin,Suriye’ye Hafız Esad, İrana Şah Rıza Pehlevinin oğlu;Muhammed Rıza Pehlevi geçti..
…………………
Filistin halkı, Yahudi yerleşimcilerle çevrili kocaman hapishanelerde yasıyordu adeta. Bu sırada Oslo’da İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü(Ancak bu örgüt icraatlarıyla FİLİSTİN KURTARILMASIN ÖRGÜTÜ olarak çalışmıştır.) arasında gizli görüşmeler başladı. 1958’de son halini alan anlaşmada FKÖ’ne kısmî özerklik veriliyordu. Siyasî egemenlik, Kudüs’ün geleceği gibi konu¬lar söz konusu bile edilmedi. Pek bir değeri olmayan diğer kararlar da İsrail’in stratejik belirsizlik siyaseti ile istediği şekilde yorumlanıp ihlal ediliyordu. Tüm bu süreçle FKÖ İsrail’in varlığını tanımış, karşılığında ise sadece Arafat Filistin halkının temsilcisi olma hakkını kazanmıştı. Filistin halkının haklarının lafı bile edilemiyordu. Bu anlamda ne ufak bir istek bile görüşmelerin sonlandırılmasıyla tehdit ediliyordu. FKÖ’nün artık yapamadığı mücadeleyi Hamas yürütüyordu. Sıklaşan Yahudi saldırıları Hamas ve Hizbullah’in iyice güçlenmelerini sağladı. İsrail destekli Güney Lübnan orduna karşı mücadele ettiler. Bu direniş tutucu Yahudilerin tavrının keskinleşmesine sebep oldu
Daha sonrasında ABD nin desteklediği Hüsnü Mübarek Filistin’e ambargo uyguluyor. Yetmiyor Filistin’e yardım gitmesin diye Refah kapısını kapatıyor. Bunun üzerine Gazzeliler buldukları her türlü araçla hiçbir şey yoksa elleri ile tünel kazarak mısıra geçip hayati ihtiyaçlarını karşılamak için bu zor çözüm yolunu deniyorlar.
Düşünün evinizdesiniz kapılarınız sıkı sıkı kapalı etrafınızda bir ateş çemberi ve bu evin içinde ya açlıktan ya da ateşe atlayarak öleceksiniz siz olsanız ne yapardınız canınızı sevdiklerinizi çocuklarınızı kurtarmak için aklınıza gelen her yolu denemez miydiniz? Dört tarafınız ateşle çevrili yetmiyor açlıkla ölüme mahkûmsunuz. Bu tünelleri rahat birer geçiş noktası sanmayın oksijen bir müddet sonra tükeniyor Filistinliler tünellerde buldukları su kaynaklarında ıslattığı kumları yüzlerine püskürterek oksijen temin etmeye çalışıyorlar. Çökme tehlikesi büyüktü. Bu yolla çöken tünellerde onlarca Filistinli ölmüştür.
Mısır halkı da Filistinlilere, babadan oğla geçen demokratik (!) rejimlerden gizli saklı fırsat buldukça yardım etmeye çalışıyor. Bir yandan acılarla yok edilmeye çalışılan kan kardeşleri, diğer yandan yüzlerce yıldır gerek sömürge düzeni ile gerek sözde demokrasi ile başa gelmiş iktidarlarla kendilerini sömürüp akıllara zarar bir şatafatla yaşayan yöneticiler. Kendimizi koyalım bu halkların yerine ben diyorum ki sabır taşı olsa çatlardı. Bu ülkeler koca bir hapishane halk ise mahkûmları. Dünyanın petrol zengini bu ülkelerinde halkın refah seviyesinin yüksek olması beklenirken, halk her türlü gelişimden, eğitimden, mahrum ve cahil bırakılmış, yoksullukla mücadele içerisinde. Tek eksik suyun azlığı…
Arap rejimleri dış destekle ayakta durabiliyor. Meşru rejimler olmadıkları için güçlerini halktan alamıyorlar. Ancak ABD ve Siyonizmin gizli örgütleri beraberliğinde edindikleri muazzam silahlı güçler sayesinde halkı sindiriyorlar. Halk eli kolu bağlı yaşananları vicdanen hazmedemese de silahlı güçler nedeniyle çaresizlik içinde eli kolu bağlı kalıyordu. Artık hızla halkın sabrının eşiği kırılıyordu.
Tüneller yoluyla nefes almaya çalışan halkın bulduğu çarenin de sonlandırtması için vicdan mahrumu güçler önlem almada gecikmediler. Ve Gazze-Mısır sınırına çelik duvar inşa etme fikri Amerika, Fransa ve Mısır’ın gözetiminde uygulanmaya başladı. Duvar, yapımına izin veren Mısır Hükümeti’ne karşı halk büyük bir öfke duymaya başladı. Filistinliler ise çelik duvarın üç yıldır kuşatmaya direnen Gazze halkını yok etmeye yönelik olarak atılmış bir adım olduğunu düşünüyordu.
Filistinli öğrenci Mervan Nasrullah ise şöyle diyordu: “Mısır Filistinlilere ve özellikle Gazzelilere şu mesajı vermek istiyor: Size uygulanan kuşatmayı ağırlaştırmak istiyoruz. Çünkü siz direnişi seçtiniz.”
Hayatında bir gün bile Kahire, Amman veya Riyad’daki bir vatandaş gibi yaşamayan Gazze’nin hasta, yaşlı, çocuk ve kadınlarının nefes borusu niteliğindeki tünelleri hedef alan çelik duvarla ilgili Gazze halkı aslında öyle çok şey söylüyor ki basından derlediklerimin bir kaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Basın yayın organlarının geniş yer verdiği ve Mısır Hükümeti’nin kasılarak bahsettiği bu duvar Filistin halkının rızkını aramasını engellemeyecektir. Filistin halkı bunu onurundan ödün vermeden başaracaktır. Siyonistlerle Amerikalıları hoşnut ederek refah içinde yaşamaktansa şeref ve onurumuzla ölmeyi tercih ederiz.” (Öğretmen Malik Haşim)
“Sizler Mısır halkının yüzünü kararttınız. Bu topraklar uğruna canlarını veren şehitlerimize ne diyeceğiz? Ne çabuk unuttunuz? Tarihe dönüp baksanıza. 1967 öncesi Gazze sizin bir bölgeniz değil miydi? Orayı Mısır’dan bir vali idare etmiyor muydu? Fakat uğursuz 67 savaşı onu bizden kopardı. Oranın halkı bizim halkımız ve yavrularımızdır. Onları bize bağlayan akidevi bağdır.”
Şeyh Hafız Selame, bu cümlelerin ardından Mısırlı yöneticilere şu can alıcı soruları yöneltti: “Acaba kardeşlerimiz Mısır için Siyonist işgal devletinden daha fazla mı tehlike arz ediyorlar ki kalkıp bu duvarı örüyor ve onları düşmanın vahşi pençeleri arasına atıyoruz? Mısır halkı bir lokma ekmeğe muhtaç iken bu duvar için neden bu kadar para harcıyorsunuz? Siz neden işgalcilerden değil de Gazze’deki kardeşlerimizden korkuyorsunuz? Topraklarımızı gasp eden, halkımızı yurdundan çıkaran işgal devletiyle Mısır arasına da buna benzer bir duvar örebilir misiniz?”
Perihan TUNÇOK
ESMİZE
29.3.2011
Yarın:
MISIR’DAN TEPKİLER. HAMAS VE RACHEL CORRİE
yazımı güne taşıyan seçici kurul üyelerine yorumlarıyla günlerdir destek olan ya da sorgulamamı sağlayan tüm dostlara beni teşvik eden araştırırken benim de eksikliklerimi gidermemi sağlayan tüm dostlara mesajlarla destek verip ulaşanlara yanlış bir zanla kalbini kırdığımı düşündüğüm her ne kadar fikir ayrılığı yaşasak da Doğukan5 e anlayışı için sonsuz teşekkürler...
YORUMLAR
Emeğinizi kutlarım öncelikle. Konu öncesi ve sonrası ile devam edecekse Ayten hanımın sitesinde okuduğum yazının adresini de vereyim, başlangıçlar için ipuçları var. Araştırma olduğu için kaynak belirtirseniz iyi olur diye fikrimi ilave edeyim, sevgilerle
http://www.aytendirier.com/blog/blog.asp?id=518
Edebiyatın, şiirin, öykünün, sanatın, milli manevi, dini değerlerle bütünleştiği bir süreçteyiz bir süredir...
Sevindirici bir gelişme...Daha önce de bir yazıda .."Özellikle erkeklerden daha fazla özellikle bayan yazarlarımızın militarist felsefesi geleceğimize bir umut ışığı saçıyor" diye yorumda bulunmuştum...
Dünya edebiyatında okuyabildiğim ölçüde, kesinlikle rastlamadığım bir durum gibi...
Güne gelen seçkiyi, seçenleri tebrik ederim..
Hele milletçe, aynaya bakmakta zorlandığımız bu zor günlerde...
Kutlarım...
o yalan bu yalan ins'i yuttu bir yılan oyy yılanoğlu yılan kal dünyada
oyalan..:(
insanlığın erdemine ermiş mutlu bir dünya dilerlerimle
sevgim saygım tebriklerim günün yazısına değerli yazarına..:)
Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 3/30/2011 4:15:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sadece Arap ülkeleri değil dünya yeni bir ekonomik düzenin eşiğinde.Aristokratik emperyalizmin babası Lord Curzon'un Lozan'da İnönü'ye dolayısıyla bu vesile ile şu an tüm ortadoğuya ne dediğini hatırlayalım:''bir neticeye varacağız ama biz memnun ayrılmayacağız. hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz. hiçbir dediğimiz makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz hepsini reddediyorsunuz. en nihayet şu kanaate vardık ki ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. memleketiniz haraptır, imar etmeyecek misiniz? bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. parayı nereden bulacaksınız? para bugün dünyada bir bende var, bir de yanımdakinde(abd temsilcisi mr. child). unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimizdedir. nereden para bulacaksınız? fransızlardan mı? para kimsede yok, ancak biz verebiliriz. memnun olmazsak kimden para alacaksınız? harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? ihtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.'' Dökülen kardeş kanı üzerine binalar dikecekler hocam.
Bu vefaperver halkların kanından para kazanacaklar.Yine ''özgürlük'' ve ''demokrasi'' satacaklar.İşte yeni ekonomik düzen budur.
Kuklacılar işlerini iyi biliyorlar. Ortadoğudaki her ülkeden bir parçasını kopararak hep yapmakta heves ettikleri o kuklaya bunu takacaklar.Adı da ''Arz-ı Mev'ud'' olacak.Dünyanın en büyük borsasını kuracaklar can ve kan piyasası üzerinden.
Kaleminize sağlık hocam...
rekliranek tarafından 3/30/2011 2:35:15 AM zamanında düzenlenmiştir.
ben bu yazıyı kaçırmışım ne yazık..
şu an yalnızca tebrik ediyorum güne düştüğü için ama ilk fırsatta okuyacağım ve takipte olacağım inş...
bazı yorumlar cidden korkunç geldi bunuda yazmadan geçemeyeceğim...
saygılar dua ile...
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Arapları suçlarlarya hep bizleri arkadan vurdular diye, katılmak istemiyorum çünkü bunda bile bizleri bulunduğumuz coğrafyadan, tarih ve ortak kültürümüzden koparma oyunları olduğunu hissediyorum, ama üzülerekde istemedende kabul ediyorumki evet araplar emperyalist devletklerin oyununa geldi ve Osamanlıyı arkadan vurdu halbuki Selçuklu zamanında bile Haçlı seferlerinin maksadı arapları yok etmekti ancak atalartımız izin vermedi ve Haçlıları anadoluda, balkanlarda ege de akdenizde hep durdurdular, fakat araplar bu alicenaplığı gösteremedi ancak bunun bedelini çok mu çok ağır ödediler ve ödüyorlar, yaklaşık yüz yıldır bazen sömürge bazen işgal altında bazende savaşla geçirdiler, Lübnanda, Filistinde, batı afrikada, Iranda, ırakta milyonlarca arap öldürüldü evet bence araplar diyetini ödedi,
Peki biz bu diyeti ödedikmi evet nerede derseniz, çanakkkalede 250 000 şehit (çoğu yüksek tahsilli), baklan savaşları 300 000 şehit, sarıkamış 90 000, mısır, yemen ,Kutü'l-Amare ve ismini sayamadığım nice savaşlar ve kurtuluş savaşımız yani biz bu bedeli ödedik, dileriz araplarında hakkına düşen bedel ödenmiştir.
Şimdi araplar silkindi uyuyan dev uyandı çok yakında üzerlerindeki bu ölü toprağını atacaklardır ancak bizim milletce bundan ders almamız ve duracağımız yeri iyi tespit etmemiz gerekir Hükümetimizinde bu süreci çok doğru okudğundan eminim zaten libyadaki vatandaşlarımızın çok acele tahliye edilmeside bu günleri önceden görüp proaktif bir dış politika izlediğimizin en güzel örneğidir. Sizin yazınız milletce bu günlere nasıl geldiyimizi ve dünya için orta doğunun araplar içinde filistinin ne anlama geldiyini anlamamız bakımından çok önemlidir. yüz yıldır dünyanın en çok kan akan en çok göz yaşı döken bu toprakların tarihini hepimizin çok iyi bilmesi gerekmektedir.
Esmize - Perihan Kılıç
Seriyi de yorumları da dikkatle takipteyim.
Emekli çalışmanızı kutluyorum.
Sevgiler.
Esmize - Perihan Kılıç
hyazıcı58'in yorumundaki :
Bu topraklarda yapılacak iş, tabi ki benim kanaatim; ya ilmi seçeceksiniz, ya imanı...İkisine de sahipmiş gibi gözükerek hiçbişey olmamanızın sonucu bundan farklı bişey maalesef ortaya çıkarmaz. Keşke ikisine de sahip olsanız,ama, olamadınız ne yazık ki , olamadık.....
bu nasıl bir öneri !!! ya ilim ya din...sanki ayrı ve birbirini yokeden biraraya gelemeyen şeyler gibi !!!
ilk emir oku ile başlıyorsa bu ayrımın mantığını anlamakta zorlanıyor insan
imanına ve ilmine sahip çıktığı zamanlarda yükseldi bbu milletler avrupanın büyük üniversitelerine ilham kaynağı oldular
materyalist kafaların pozitif bilim amnla uzlaşmaz algısına sahip çıkmanın anlamı ne ki Ra düşün...ara ..bul...derken...
gerçekten ilginç
biz bu durumlara imanı sulandırdığımız ilme sahip çıkmadığımız için geldik...başka sebeple değil...
bir de merak edip devamlı sorduğum bir şey var
el fetih ile hamas, fkö vs gibi örgütler kendi aralarındaki iktidar mücadelelerinde birbirlerine karşı kullandıkları son model silahları düşman bellemeleri gerekenlere neden kullanmayıp tanklara taşlarla girişiyorlar...nereye gdiyor o silahlar...
neden bu devletler başlarındaki ne olduklarını bildikleri bu liderlerin !!! zorbalığına katlanabiliyorlar pasif durumu seçiyorlar
ellerinde dünyanın ihtyacı olan zenginlikler varken sefil halde kalmayı nasıl becerebiliyor sineye çekebiliyorlar
VE TÜRKER OLMASAYDI MERAK EDİYORUM İSLAM BU GÜN NE DURUMDA OLACAKTI BU KİMLİKSİZLİĞİ -KAVMİYETÇİLİĞİ DE- ADET EDİNMİŞ ARAPLARIN ELLERİNDE...
TAKİPTEYİM EFENDİM...
Râzı tarafından 3/29/2011 10:17:48 AM zamanında düzenlenmiştir.
hyazici58
Artık övünme vakti çoktan geçti, hayata yeni şeyler katmak durumundasınız-durumundayız..Güneş yenilenmez ama, sizi-bizi gözü yenilemekten kim alıkoyuyor bakmak lazım.
Selam,saygı...
Esmize - Perihan Kılıç
Râzı.
ben yine yineliyorum
dertdim geçmişle övünmek falan değildir
sizin yazınıza cevaben yazdım
"biz Rabbin "oku" emriyle kurana başlamasını dine başlamasını anlayamadık anladığımız zamanları geride bıraktık şimdi yapmamız gereken
-tabi bunu ahlaken dinen sosyal olarak ferdi olarak vb hem dine hem bilime sahip çıkmaktır..."-ilim müminin yitik malıdır
dikkat ediniz müslümanın değil...müminin-
ben sizin kastı aşan bir cümle kurduğunuzu ama burada o aşan kastı kastetmediğinizi düşünüyorum
bu arada nacizane bir tavsiye dini kendi başınıza kendi çabalarınızla anlamaya çalışırsanız bu sizin anladığınız kadar olacaktır ama temel ilimleriyle bilenden almaya çalışırsanız mesele daha kolay çözülür
eğer dini anlamaya çalışmayı kendi çabanızla yapıyorsanız tabi
değilse cümlem yok hükmündedir
saygılarımı sunarım üstad...
Esmize - Perihan Kılıç
Yazınızın Gamal Abd el Nasır ve Sedat arasındaki kısmında, çok önemli tarihsel olay ve ekonomipolitik veya petropolitik kavramsal eksikliği bırakmışsınız. İşi sırf toprak ve din ekesenli asabiye sınırlarında tutmanız. Özeliikle "MISIR’DAN TEPKİLER. HAMAS VE RACHEL CORRİE" kısmında sizi zor durumda bırakabilir. Özellikle yine, birileri İbn-i Haldun'u zikretmiş ve siz buna bir açıklama yazmamışsanız, bu daha belirgin bir yola girebilir.
Mantığı şöyle biliyorum. El Gazzali, İbn-i Rüşd ve yaklaşık sentez görüşleri ile İbn-i Haldun.... Bu açıdan yazınızı tekrar kontrol etmenenizi öneririm. Yazıcılık ve Yazarlık farkı bir yerde doğru bilgilendirmekle ayrışıyor. Sizi iyi niyetli bir yazar olarak anımsıyorum.
Saygılar....
Göktürkmen tarafından 3/29/2011 8:50:50 AM zamanında düzenlenmiştir.
Esmize - Perihan Kılıç
Göktürkmen
Şimdilik bu kadar...
Evet Hocam, öncelikle emeğiniz için teşekküer ederim. Bazen düşünüyorum da hiçbişeyin sebepsiz olmadığına yeniden ve yeniden inanıyorum. İbni Haldun'un neden bu toprakların çocuğu olduğunu da yeniden hatırlıyorum. Bu toprakların elim derdini anlamamız için sosyoloji ilmini yeniden hatırlamamız gerekiyor. Sosyolojik tanımlamasını yapmadan, bu topraklarda tanı koymak ve çözüm üretmek çok zordur. Bunu yaparken de önce Arap tolumunun derinlerine ineceksiniz, sonra da, İslam'la birli uğradığı değişim ve değişiklikleri anlayacaksınız. İslam Arap toplumunun derisinin altına ne kadar işlemiştir ona bakmamız gerekecek. Yafta vurmakla, etiket yapıştırmakla birşeyi yenilir hale getiremiyorsunuz. Burada ki sosyal yapılanmaya gelişmelerin nüfuz etmesi çok kolay değil. Bu durum batılılar tarafından bilindiğinden olmalı ki 21.yüzyılda size duvar yaparak sizi cezalandırıyorlar. Bunun komik ve anlamsız bişey olduğunu batılılar ve İsraillilerden çok kimse bilemez. Sizi, sizin anlayacağınız bir dille eziyorlar...Bayram günü Saddam'ın boynuna ip geçirilmesinin de anlamı buydu. Sizi bu demde hiçbir işe yaramayan gururnuzla eziyorlar. Maalesef bu işleri kotarırkende sizin içinizden kullandıkları birtür oryantalist olan tipleri de ödüllendirerek cesaretlendiriyorlar ve sizi size ezdiriyorlar...
Bu topraklarda yapılacak iş, tabi ki benim kanaatim; ya ilmi seçeceksiniz, ya imanı...İkisine de sahipmiş gibi gözükerek hiçbişey olmamanızın sonucu bundan farklı bişey maalesef ortaya çıkarmaz. Keşke ikisine de sahip olsanız,ama, olamadınız ne yazık ki , olamadık.....
Kutladım efendim.Selam,saygı...
Esmize - Perihan Kılıç
hyazici58
Saygı bizden...
Göktürkmen
Halkın aydınlanması ve Aydının sıradanlaşarak halklaşması veya halktakibilinç, birikim düzeyine iner/çıkar olması anlamında ne benzemesi farkını biliyorsanız. Aydınlanma darb-ı meselinde Yanan, yakılan ve yanma ve yakılma eylemi sonucu ortaya çıkan bağlamında, karmaşa haldeki konum/durum yerine oturabilir diyebiliyorum.
Saygılarımla...
hyazici58
Bilmek neden ükalalık olsun. Herkes verdiği emek oranınca söz söyleme hakkına da kendiliğinden sahiptir. Kimseden destur alması gerekmez.
Herşeyi birarada düşünmemizi gerektiren çaplı bir konu olması nedeniyle, böyle bir zeminde anlaşılmaktan çok, yanlış anlamalara neden olacağından, fazla açmak istemiyorum.
Saygı bizden...
Göktürkmen
Ama yine de asabiye ve yönetsellik babında Doğu'nun Machiavelli'i de değildir?