Bu Vatanda Nice Kitap Katledildi
Henüz doğmamış bir bebek gibi, kitaba da Türkiye’de ilk kez kürtaj yapıldı. Neşter cenini kanattı, yaraya tuz basıldı… Tutuklu gazeteci Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” adlı kitap adayı yayımlanmadan mahkemenin kararıyla polis tarafından matbaa ve gazeteye baskın düzenlenerek bütün bilgi ve belgeler imha edildi. Bu kitapla ilgili elinde doküman olabileceklere de “Terör Örgütüne üye olmak suçundan ceza alabilecekleri” yönünde gözdağı verildi.
Şaşırdınız mı? Doğrusu ben hiç şaşırmadım. Kitap eğer birilerin menfaatine ters geliyorsa mutlaka yasaklanır. Ben bu kitap yasaklarını kendi yayınevimizin olduğu dönemlerde çok yaşadım. Çocukluğumdan beri kitapların içinde yoğruldum. Türkiye’nin nice ünlü yazarlarının yayınevimizdeki sohbetleriyle büyüdüm. Kitapların tozlarını özenle temizleyip, bir bebeği sever gibi itinayla yerlerine koydum. Zaman zamanda polislerin kelepçeleriyle ayrılıklar yaşadık… Matbaamızda mürekkep kokuları hatta kırpıntı kâğıtlar arasında bir-iki saat uykuyla gecelerin sessizliğinde sabahlara kadar çalıştık. Kitap olacak kâğıt toplarını sırtlarımızın incinmesine rağmen taşıdık. Matrislerin sıcaklığında dizgi makinesinden yanlışlıkla suratımıza fışkıran kurşun sıcaklığı yüzümüzü yara yaptığı dönemlerde iktidarların karar verdiği nice yasaklı kitapları tutanakla polislere teslim ettik… Onların polisle kelepçeli gidişlerine hep hüzünlü baktım…
Hangi kitaplardı merak ettiniz mi?
Hababam Sınıfı’nın unutulmaz yazarı ve ölüm döşeğinde “Uzat ellerini son sıcaklığımı sana vereyim” dediği Rıfat Ilgaz’ın “Sınıf”, Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşkü”, Sait Faik Abasıyanık’ın “Bir Takım İnsanlar” Mahmut Makal’ın “Bizim Köy”, Atilla İlhan’ın “Böyle Bir Sevmek” , Nihat Behram’ın “Dar Ağacında Üç Fidan”, Henry Miller’in “Oğlak Dönencesi” gibi daha nice kitaplar yasaklandı benim ülkemde…
Bu ülke nice yazar ve sanatçıları yasaklayıp, yurt dışına kaçırttık… Genç yaşta zindanlarda hastalıklara teslim edip, genç yaşta ölümlerine neden olduk… Nazım Hikmet’ten Orhan Kemal’e nice değerli yazarlarımızın kitaplarını yasakladık… Onun için şaşırmadım… Nazım’dan söz açılmışken, onun 1959 da yazdığı yasaklı “ Bu Vatana Nasıl Kıydılar?” şiirini sizlerle paylaşmadan edemedim;
“İnsan olan vatanını satar mı?/Suyun içip ekmeğin yediniz,/Dünyada vatandan aziz şey var mı?/Beyler bu vatana nasıl kıydınız?/Onu didik didik didiklediler,/saçlarından tutup sürüklediler,/götürüp kâfire: "Buyur..." dediler./Beyler bu vatana nasıl kıydınız?/Eli kolu zincirlere vuruluş/vatan çırıl çıplak yere serilmiş/Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş/Beyler bu vatana nasıl kıydınız?/Gün gelir çark düzüne çevrilir/günü gelir hesabınız görülür/Günü gelir sualiniz sorulur:/Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Ah! O 12 Eylül… Kim bilir kaç ton kitabı sobalara atıp gökyüzüne dumanını özgürce uçurup, sonra da yağmurlarla birlikte tepemize dolu gibi düşen ve beynimizi dağıtan satırlar. Bakınız o dönemin yasaklanan kitaplarına; Adalet Ağaoğlu’nun “Fikrimin İnce Gülü” , Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i, Orhan Kemal’in “Bekçi Murtaza”sı, Aziz Nesin, Dostoyevski, Tolstoy, Behrengi, Vasonceles gibi daha nice yazarların bütün eserleri… Kitap yasakları yalnız bizde mi? Diktatör Hitler’in 10 Mayıs 1933’de Berlin’in meydanında 20 bini aşkın kitabın ateşi Hitler’i intihara sürükledi ve yanan kitapların külleri dünyayı dolaşıp yeniden yeşerdi aydın beyinlerde… Arjantin, Şili ve daha nice ülkelerdeki kitap yasakları da cabası…
Size tarihte ilk kitap sansüründen bahsedeyim. M.Ö. 213’de Çin Seddi’ni dünyaya armağan eden İmparator Shi Huang Di, bilimsel kitaplar dışında tüm kitapların yakılmasına karar veriyor. Ya bizde? Matbaanın icadından 250 yıl sonra Osmanlı’ya giriyor ve ilk yasaklarda 1864 yılında “Matbuat Nizamnamesi” ile başlıyor. 1878-1908 döneminde etkili biçimde de uygulanıyor. Bu dönemde Namık Kemal gibi birçok yazarda zindanlarda ömürlerini çürüterek genç yaşta hayatlarından oluyor. Osmanlı’da II. Meşrutiyetle bu yasaklar kalksa da sansür hala günümüzde tüm hızıyla devam ediyor…
Buyurun, özgürlükçü dediğimiz ve referandumda yüzde 58 çoğunlukla kabul edilen Anayasa’nın birkaç maddesine birlikte göz atalım; 12. Maddesi’nde, herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilemez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklerine sahip olduğu belirtilmiş. Yine 26. maddesinde; Düşünceyi Açıklama ve Yayma Özgürlüğü’nden, 28. Maddede ise; Basının özgür olduğunu belirterek, “Devlet basın ve haber alma hürriyetini sağlayacak tedbirler alır” der ve arkasından da; “… Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın korunması ve suçların önlenmesi bakımından kanunun yetkili kıldığı merciice toplanabilir” hükmüyle devam ediyor…
“İmamın Ordusu” aday kitap, doğmadan matbaada katledildi… Haber alma özgürlüğüm hakkımı kullanarak kaynağı imha edilen bu kitap, beynimin merak bölümünü uzun süre işgal edeceğe benziyor.
Geçenlerde üyesi olduğum Bursa Nilüfer Akkılıç Kütüphanesi’ne uğradım. Okurlarda çıt yok… Herkes önündeki kitapla meşguldü. Bilgisayar’dan “Selim İleri”nin “Evimizin Tek Istakozu” adlı eserini talep ederek 15 günlüğüne alıyorum. Bana müsaade onu hemen okuyup, teslim edeceğim… Kütüphane’nin listesinde bir gün “İmamın Orduları” kitabını da gördüğümde, onu da okuyacağım. Kötü insan veya terörist yakıştırması yapılmadan (!) yalnızca bilgi ve Anayasa’daki; “Haber Alma Hakkı”mı kullanmak adına…
Sağlıcakla ve okur kalın…
Ertuğrul Erdoğan
27 Mart 2011
YORUMLAR
Kemal Kılıfdaroğlu....Araştırmacı-Yazar Süleyman Yeşilyurt'un yazdığı “Çarkçı Kemal” isimli kitabın toplatılmasını istedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan başvuru dilekçesinde kitabın yazarı Süleyman Yeşilyurt ve kitabı yayınlayan Yıldız Matbaacılık hakkında maddi-manevi tazminat ve satılan kitapların toplatılması talep edildi.....yanar döner olmanında bir hızı olmalı dimi..
Darbecileirn çıkarlarına hizmet ederek, en büyük insanlık suçlarından olan darbelere zemin hazırlama amaçlı dökümanlara insanlık adına el konabilir.BUnu yadırgamam. İnsanlığın özgürlüğü daha önemlidir ve darbeler cuntalar bunları yoketmenin adıdır. Bu kitap taslağı da o amaca mı hizmet ediyordu acaba? Bunu bilemiyoruz.Ama savcıların iddiası o yönde.Ne yaptıklarını biliyorlardır diye düşünüyorum.Nasıl ki Roj tv nin yayını durdurulsa üzülmeyip sevineceksem, nasıl ki PKK propagandası yapan kitap dergi müsvetteleirne yasak yayın muamelesi yapılmasını yadırgamıyorsam, bu kitap taslağı da kirli amaçlara hizmet ediyorsa, başkalarının darbecilere hizmet etme özgürlüğünden alıkonulmasını da yadırgamayabilirim.
Ah! O 12 Eylül… Kim bilir kaç ton kitabı sobalara atıp gökyüzüne dumanını özgürce uçurup, sonra da yağmurlarla birlikte tepemize dolu gibi düşen ve beynimizi dağıtan satırlar.
Tümüyle güzel, tümüyle yüreğimi sızlatan, tümüyle ülkemizin gerçeği bir yazı sayın yazarım, ama şu yukarıya aldığım bölüm var ya, bütün 50 yaş veya üzerinde, hatta belki biraz daha altında olanlar gibi benimde çok iyi bildiğim, yaşanmışlığın bir özetiydi.
12 Eylül'ün bu güzel vatandan götürdükleri çok yazıldı çok çizildi, siz de çok güzel anlatmışsınız, o yıllarda hatta ihtilalin olduğu gün Eskişehir'de, İdari Bilimler Fakültesi öğrencisiydim, banyomuzdaki sobayı yakacak odun veya tahta parçası alamadığımız için çok sık banyo yapamazdık, o hafta heralde yaktığımız kitaplarla hiç yapmadığımız kadar banyo yaptık, yani o yağmurla biz daha bulut olup, dolu olmasına fırsat vermeden hissettik. Sonrası malum bazen bir işkence oldu zindanlarda, bazen de, dolu gibi tepemize yağdı.
Ama asıl önemli olan, o dönemde bile bu kadar yasakçı bir zihniyet olmamıştı belkide..
Kitaplar, şiirler, özgürce yazılsın, özgürce okunsun, yakılmasın, yasaklanmasın, insanlar düşünceleri ve duyguları nedeniyle yargılanmasınlar tutuklanmasınlar diyorum, elbette ilk defa demiyorum, demiyoruz bunu ama malesef gün güne daha kötüye gidiyoruz.
Hatırlatan, uyaran çok güzel bir yazıydı, tebrik ediyor, başarılarınızın devamını diliyorum, bir ihtilal çocuğundan, selam ve sevgilerimle.
UNALAN tarafından 3/27/2011 5:40:55 PM zamanında düzenlenmiştir.