Tayland & Kambocya
Bolum 1
............
Bangkok’a varisimdan bir kac gun sonra usutup hastalaninca, butun planlarim degisti haliyle. Bir de, ustune ustluk, ilk kez astimdan suphelenmeye basladim. Bir sabah oksurukle uyandim ki, nefes de alamiyorum, normal solunum kapasitemin % 20 si kadar bir nefes cekebiliyorum icime , o da hirlayarak ve zorla, sanki nefessizlikten bogulacagimi hissettim. Oralardaki hava kirliligi felaket derecede, sanirim Asya’nin tumu hava kirliligi ile savasiyor, Cin’de de oyleydi, Tayland oyle, hic sanayi olmamasina ragmen Kambocya da oyle. Belki de bu hava kirliligi tetikledi benim astim durumunu, usutmemin uzayip gecmemesi de, oksijen yetersizliginden olsa gerek. Sokaklardaki insanlarin yarisindan cogu, yuzlerinde maske ile dolasiyordu ( ne kadar etkisi var diye merak etmedim de degil hani! ).
Bangkok’da gezilecek guzel yerler var, bir kac tapinak, hele bir tanesi ’ Altin Tapinak’ ki, 24 ayar altindan kubbeleri, catilarinin ince uzak dogu suslemeleri, rengarenkligi, " uyuyan Buda" heykelinin muhtesemligi ( hani kendime bir din sececek olsam, Budist olurum diyordum hep ya,, bu kadar satafatli oluslarini gorunce, onlardan da vazcaydim, insanlar acliktan kirilirken 24 ayar altindan yapilma tapinaklar, ve boyu 30 mt. ye yaklasan uzanmis bir devasa Altin Buda,,,, bana gore degil yaaa .... dedirtiyor insana.
Suda yuzen market deneyimi hos idi. Bangkok’un 80 km kadar uzaginda, bir nehir kenarina gidiyorsun, bir bot kiraliyorsun, soyle agactan yapilma, ince uzun, arkadan motorlu, pervanesi botun kicinin 3 mt gerisinde donen ilginc bir bot, aliyor seni ve kanal kanal olan nehirde, sokak sokak dolasan taksi gibi dolastiriyor. Giderken yanina baska botlar yanasiyor ki, cogunlukla yerli kadinlar botlarinin ici meyve sebze, icecek, hediyelik esya ile dolu ve su ustu pazarliklarla ille de bir sey satiyor iste. Yaklasik 2 saat suruyor su ustu pazar gezisi. Insanlarin nehir kenarina, ama suyun ustune kaziklara kurdugu evlerde yasamalari ilginc geliyor. Ihtiyaclarini da, kayikli seyyar saticilardan gideriyorlar ( bizdeki hoporlor ile sokak sokak dolasan - domatesss sogaaannn - bagirtilarinin sessiz ve kamyonet yerine botla olanini dusun, iste ayni.
Yilbasini Bangkok sehir merkezinde gecirdim. Alisveris merkezlerinin yogun oldugu meydanda, herkesle birlikte geri sayim yaptim ve girdim sizlerden once yeni yila. Aslinda, girdigimiz yeni yilda da bir bok olmadigini farkedip, sizleri arayacaktim hemen, ’ girmeseniz de olur valla ’ diye ama, nasilsa dinlemeyeceginizi bildigim icin, ’ birak girsinler iste, kendileri anlasinlar yaaa’ dedim icimden.
Yilbasi ertesi, Otobus ile Kambocya’ya yola ciktim. Sinir 3-4 saat suruyor, sinirda isleri agirdan aliyorlar ve 5 saati buluyor iceri gecmek. O kadar cok oyaliyorlar ki sinirda, aksam uzeri iceri girip, yine otobusle Siem Reap sehrine gitmek icin daha 4-5 saat yolun oldugu icin, hemen birileri gelip " taksi ile 2 saat suruyor, adam basi 12$ " . Zaten otobus parasini vermisim oraya kadar, cogunluk taksi ile giderken, ben otobusle devam ettim inadina. Soforun bir eli kornada, her on yirmi saniyede bir havali kornaya basarken, hata ettigimi anladim! Otele vardigimda kafam kazan olmustu bile, hani malzeme bulsam, bir asure yapip dagitacagim sevabina!
Ertesi sabah kahvaltimi yapip, bir ’ tuk tuk ’ kiraladim. ( Tuk tuk dedikleri, Tayland ve Kambocya’da temel ulasim araci, bir motorsikletin cektigi romorkta iki kisilik yer var oturmak icin - ben, coluk cocuk 10 kisinin gittigini de gordum onlarda- 20 km ye kadar yerlere onunla gidiyorsun rahatca, zaten sehrin capi da ondan fazla degil Kambocya’nin baskenti Phnom Pehn dahil... Tuk Tuk u gunluk 12 $ a kiraliyorsun, adam seni tapinaklara goturup, bekliyor, sonra alip baska bir tapinaga....
Siem Reap sehrinin 10 km kadar uzaginda bulunan tapinaklar zinciri bolgesine, en buyuk ve en muhtesem tapinagin adi ’ Angkor Wat’ deniyor. Ormanlar icindeki bolgeye yaklasirken, uzaktan gorunen tapinaklarin kuleleri, cevresindeki yapay golleri ile, insan, kendini masal dunyasinda zannediyor hemen. Bir golun ustune kurulu kopruden gecerek Angkor Wat’a giriyorsun, girdiginde, dunyaya ait ruhunu da kapida birakiyorsun sanki. 11. yuzyil ile 13. yuzyil arasinda yapilmis bu bir duzineden fazla tapinaklar, insanoglunun o donemdeki uygarlik duzeyi hakkinda derin dusuncelere saliyor insani birden. Gorsel malzemelerin cokluguna karsin, bunlarla ilgili aciklamalar neredeyse yok kadar az etrafta. Bazi tapinaklarin girisine kisa bilgiler konmus bir kac dilde. Okuyunca, Hindu dinine dair tanimlarin cokca gecmesi sasirtiyor beni ( dukkanda 2 tane Hint’li ogrenci var callisan, onlardan edindigim Hindu dinine ait, tanrilar, efsanelerle ilgili bilgileri goruyorum orada da). Meger, bu tapinaklarin yapildigi donemde, o cografyada Hindu dini egemen, sonrasinda Budizm geliyor ama, tapinaklardaki o guzelim tas oymalari, duvarlardaki rolyefleri bozmadan, hikayesini budizm e cevirecek kucuk degisiklikler yapmislar mimaride. Kumtasi denen bir tas turu kullanmislar yapiminda, taslarin uzerlerinde delikler oldugunu goruyorsun, bu delikler, bu taslarin getirildigi 60 km otedeki ’ Lychee dagi’ ndan oraya fillerle tasimak icin acilan tutamak delikleri imis. Yapilarin estetigi o kadar gorkemli ki, o kaba yontularin, bir kumas gibi, hadi olmadi yumusak bir ihlamur agaci gibi nasil islendigine hayret ediyorsun. Duvarlarin icinde ve disinda, dinsel oykuleri anlatan bir suru kabartma. Bunlari anlamak icin, Hindu ve Budizm dinine ait efsaneleri bilmek sart, yoksa orada gordugun maymunlarin ne anlama geldigini bilmeyince, onlari ormanin bir parcasi sayiyorsun ( oysa ki, maymunlar seytanin dunyada burundugu bir sekil olmus Hindu’larda).. Tapinaklar boyunca yururken, elleri , ayaklari olmayan 5 - 10 kisilik gruplarin degisik aletlerle muzik caldigi golgeliklerden gecerken, onlerindeki kutuya para atmadan gecemiyorsun. Hepsi de, hala, dunyanin en yogun mayinli arazisine sahip olan bu ulkede, hala her yil bir suru insanin mayin kurbani olarak oldugu ve sakat kaldigini anlatiyor, muziklerinde bile huzun hissediyorsun zaten. ( Zulfu’nun parcasi geldi orada aklima - Ellerim yok ki artik, tutun basam yarama- diye ).Cografya ne kadar farkli olsa da, kaderlerin ayni olmasinin kacinilmazligi...
Tapinaklara girmek icin bilet aliyorsun, gunluk bilet; 20$,,, iki ve uc gunluk bilet 40$,,, Kesinlikle 3 gunden asagi surmuyor geziler. Cok genis bir alana yayilmis tapinaklar, yayan gitmenin olanagi yok kesinlikle, o yuzden Tuk tuk kiralamak zorunlu, ona ragmen yine de 3 gune sigdiramiyorsun gezilerini. Orada gunesin dogusu ve batisi da muhtesem oluyor diye duydum, o yorgunluga sabah gun dogumunu izlemeyi gozum kesmedi ( sabah 6 da orada olmak gerekiyor ki, 5 de kalkmak demek bu da...! ) son gunu, gunesin batisina kaldim. O guzelim tapinaklarin tepelerine tirmanip, ufukta batan gunesi izlemek ne kadar hos ise, o tarihin uzerine cikip, kulelerin gittikce yukselen tepelerindeki taslara basarak onlarin ufalandigini ve zarar gordugunu gormek de cok aci idi gercekten.(Unesco dunya mirasi listesine alinip, restorasyonu icin yuzlerce kisinin calistigi bu yere, gereken onemin verilmediginin acik bir ornegi.) Angkor Wat ile ilgili son soz; " Her faninin, olmeden once mutlak gormesi gereken bir yer " diyorum.
(Buraya gitmeyi dusunenler icin bir oneri, gitmeden once internetten ya da kitaplardan bilgi edinmeden gidin illa ki, kafanizda bura ile ilgili bir sey olmasin, hazirliksiz yakalanin o muhtesemlige ve eski bir tahta kopruden gecerken, bastiginiz parcanin kirilip, kendinizi buz gibi derenin icinde bulmanin saskinligiyla islanin dusler aleminde.)
Siem Reap’te 5 gun kaldiktan sonra, otobusle baskent Phnom Penh’e vardim. Otobus garaji sehrin hemen yaninda, yine bir tuk tuk kiralama ve sehre varis, yaklasik 20 dak, suruyor. Oteller cok ucuz, klimali ve gorece temiz bir otel 20 $ civarinda geceligi. Sehrin eglence merkezi, ’ Riverside" ( nehir boyu) denilen kisminda. Nehir boyunca uzanan genis bir yuruyus alani, yuzlerce motorsikletli , nehir kenarindaki kisa duvar uzerine kizli erkekli oturmus, yakinsak ask yasiyor nehre karsi. Nehirde gezi turlari, bir kac km otelere gidip gelme 1 saatlik tur 5 $.
Sehrin nabzi bu kiyida atiyor sanki geceleri... Sepetlerde ve tepsilerde binbir tur sey satan saticilar, motorsikletine atlayip, motorsikletiyle gelen kiz arkadasini bekleyen, geldiginde on tekerlekleri birbirine degdirip opusturenler, torunu yasinda kiz ayartmaya calisan captan dusmus yasli batili adamlar, uyusturucu fisildayan olmadi genc ve guzel kiz oneren pezevenkler, rusvet koklayan polisler, giyimi ve bakislariyla ’ mal ’ oldugunu anlatan fahiseler, kiyida balik tutan yasli insanlar... Tum ulkenin panayir yeri sanki Phnom Penh sehrinin Siem Reap nehri boyu. Orada da bir Nazim Hikmet yazsaydi, " memleketimden insan manzaralari ’ diye baslardi anlatmaya sanki!
Ertesi gunu, Tuk tuk’cumun onermesi ile, ’ yuzen koy" e gitmeye karar veriyorum. Sehrin disinda bir yere goturup birakiyor beni. Bir bot kiralamak icin bedelini odeyip bir fis aliyorum, asagi iskelelerde bir suru ince uzun, agac botlar var kiclarinda motor takili. Birisine yonlendiriyor beni memur kahya... Icerde motorun direksiyonunda bir kaptan, bir de cevreyi anlatan cok genc bir mihmandar var yari ingilizce konusabilen, ’ papa ’ diye hitap ediyor bana! Nehir boyu gitmeye basliyoruz, her iki yakada, sular ustunde yuzen evler basliyor, kimisi variller uzerine kurulmus, kimisi suda yuzen kalaslara...Evlerin verandalarinda saksi cicekleri, kucucuk kumeste tavuklar, hatta motorlarin gecmesi ile dalgalanan evin verandasina konmus kafeste domuz bile vardi! Bir kac tane bakkal gordum yuzen evlerde, kayiklarla gelip alis veris yapiyorlar, onumdeki turist gezdiren bir motordan, giderken yanina yanasan baska bir motora, elindeki sepetle atlayan bir kiz gordum saskinlikla,,,, birazdan, giderken benim motora da atladi elindeki sepette kutu bira , kola vs var onlari satiyor, hic icesim olmamasina ragmen, onun o motorlara giderken atlayisindaki kivrakligina saygimdan aldim, murettabata da ismarladim haliyle... Once su ustunde kurulu satis yapan hediyelik esya dukkanina ugradik, yanindaki kafeslere kapatilmis su ustu timsah ciftligine, ortada havuz olarak yapilmis yerde, sirt sirta yuzen kedi baliklarina yem attik, tam o sirada kizin biri boynuna asili koca bir pitonla yanima geldi, ’ resim cekmek ister misin bunu boynuna asip ’ diyerek, eline biraz para verdim, ’ al yanimdan gotur hemen, bu da bedeli olsun ’ diyerek gonderdim. Hemen yani basinda kirtasiye bakkal karisimi bir yer vardi su ustunde nazli nazli salinan, oraya gittik, benim genc mihmndar ; " Papa, burada su ustunde okul var, cocuklar hep mayin kurbanlarinin cocuklari, hepsi oksuz ve yetim, onlara yardim etmek istersen, buradan defter kalem alabilirsin, giderken oraya ugrariz, verirsin ’ dedi. Aldim ben de, ustelik ora sartlarinda fiyatlari da pahali sayilir. Birazdan o okula ugradik,,, Su ustunde salinan bir okul tuhaf geliyor elbet temeli sadece deprem sirasinda sallanip, ustune bir de coken okullara alismis bir ulusun insani olarak. Ogretmenle, kit ingilizcesi ile konusmaya calistim, defter ve kalemleri verdim, cocuklarin defterlerine baktim ( biraz da utandim bunlari yaparken, sanki milli egitim mufettisiyim de! ) . Matematik defterine bakarken beynimde bir simsek cakti birden; bizim dukkanda calisan Kore’li ya da obur Asya’lilarla sayilar uzerinde konusurken cok karistirdiklarini, sifirlar icin parmakla saydiklarini gorup anlam veremezdim, ornegin onbin demeleri gerekirken, yuzbin demeleri, yok yok bir milyon galiba,,,, sonra da tutar parmak hesabi yapmalarinin nedenini orada gordum, sayisal sistem yuzluk sistem degil, yani bizdeki gibi uc sifir ( nokta) yerine, binlik sistem kullaniyorlar ve her dort sifirdan sonra nokta koyuyoarlar ve degerler o sekilde kafalarinda sekilleniyor ( Cin sistemi imis bu), o cocuklar da noktalam kapasitemin % 20 si kadar bir ardi, ilginc geldi bana. Bu tur cok turist ziyareti olmali ki, cocuklar cok aliskin bakiyorlar sinifa giren bir yabanci ya!
Bu evler tamamen su ustunde kurulu, kiyi ile baglantisi yok, her evin onune bagli kayiklar var, yasli basli kadinlar bile kayik kullaniyor az otedeki bakkaldan bir sey almaya gitmek icin. Evlerin kanalizasyonlari hemen altina atiliyor, camasirlar o suda yikaniyor, cocuklar o sularda yuzuyorlar, bulasiklar icinde ayni su kullaniliyor. O yuzden de, sitma ve hepatit B nin yayginligini yadirgayamiyorsun.
Otelimin yakininda bir lokanta var, genellikle kahvalti ve aksam yemegimi orada yiyorum. Sahibi orta halli ingilizcesi ve aydin kafali olmasiyla sohbetlerimizde cok zevk veriyor bana.
Kahvalti ederken, her sabah ikiserli grup halinde turuncu giysileri ve ellerinde bagislari topladiklari sepet, boyunlarina astiklari ve bagislanan paralarin kondugu ( din adamlari paraya el surmezmis cunku, ya da comezler, tam bilemiyorum hala) bir metal kap ile gelip dukkanin onunde duruyorlar, adam calisan cocuklardan birine para veriyor, garson cocuk, onlarin yanina gidiyor, ayakkabilarini geride cikarip, onlerine variyor ve parayi atiyor kabin icine, sonra da diz cokuyor, din adamlari da, sesli bir sekilde bir dua ediyorlar onunde diz cokmus adama,,, Ben de her sabah para veriyorum onlara, ilk sabah ritueli bilemedigim icin, kahvalti masamdan kalktim, elimdeki parayi onlerindeki kaba koydum ve basimla selamlayip geri donuyordum ki, bana da dua okumaya basladilar ne onlar bildi ne yapacaklarini o an, ne de ben, gidip yerime oturdum, ertesi gun geldiklerinde ben yine ayni seyi yaptim, onlar sustu bu kez, bir dua alacagim var budist lerden, lokantaci arkadasima soyledim!
Bu kadar yoksullugun icinde, insanin gozune batan cok tuhaf bir sey var sokaklarda. Nerdeyse her 3 veya 4 arabadan biri Lexus veya Audi Q7 marka... Fabrikalari sanki bu ulkeye % 90 iskonto ile satmislar. Avustralya’da bile bu kadar gormedim bu arabalari. Benim lokantaci ile bunu konusuyoruz, fiyatlari 300.000 $ imis tanesinin! Zaten yollar daracik ve motorsikletten, Tuk tuk tan gidemiyorlar bile, uzun yol desen, otobusle gelirken gordum, 80 km hiz yapmak bile buyuk basari o daracik ve motorsiklet dolu yollarda. Insanlarda ne tur bir ego var ki, bir yanda aclik sinirinda yasayip, kendi kanalizasyonlarinda yikanan, camasir yikayan insanlarin cogunlukta oldugu bir ulkede bu kadar para verip alabiliyorlar, Isin bir yonu de, bu kadar parayi nasil buluyorlar? Arkadasim in anlatmasi, ulkede; ordu, hukumet ve is adamlari bir birlik olusturmus ve ulkeyi yiyorlar, hem de hapur hupur yiyorlar, Hukumet te belli bir yeri olanlar, orduda ust duzeyde olanlar, polisin ust duzeyi, politikada belirli seviyenin ustu, yolsuzluk carkini o kadar acikca ceviriyorlar ki, tuk tuk ile giderken yanimdan gecen , henuz plakasi bile takilmamis Lexus un arka caminda kocaman bir yaziyi okuyunca kucuk dilimi yutuyordum ; " corruption is bullshit" ... ( Yolsuzluk teranedir ) . Bir de acikca alay ediyorlar, demek ki kendilerini cok guclu goruyorlar ( Bizim - Netekim pasa’yi animsadim o yaziyi okuyunca; ’ iskence var diyorlar, inanmayin, onlarin hepsi terane" demesini).
Bunlari konusurken arkadasimla, " bizde, bugdayin iri kirilmasindan elde edilen urunle yapilan bir pilav vardir, sizin kirsal kesimin ana yemegi pirinc gibi, bizim de bu bulgurdur. Bunun taze pismisi makbuldur ama, buyuk bir tencerede pisirir ve ertesi gunu de yemek istersen, yine biraz su katip, yeniden pisirirsin biraz, hala kaldiysa belki yine su katarsin, yani bulgur cok su kaldirir deriz. Sizde de , bu sosyal adaletsizlik oldukca, sizin toplum, daha cok Pol Pot kaldirir gibi geliyor bana. Kendisi ve babasi da bir Pol Pot magduru olan arkadasim yuzume bakti, ben onu anlamadim ama, onun beni anladigindan eminim.
Ertesi gunu, 1975 - 1979 yillari arasinda ulkede yonetimi ele geciren Mao’cu Pol Pot yonetiminin insanlik disi uygulamalarinin somut gostergeleri olan ’ Olum tarlalari " ve iskencehaneye cevirdikleri " S 21 " adini verdikleri baskentin en buyuk lisesini gormeye gittim. Oralarda gorunen seyler, insan yureginin kolay kaldiracagi seyler degildi. Tarlalardan cikarilmis toplu mezarlardan alinan yuzlerce kafa tasi, koylu giysileri, kadin ve cocuklara ait esyalar, bu tarlalarin bulundugu yere koca bir anit kule yapmislar, camdan yedi katli, ve her katta insan kemikleri, S 21de sorguladiklari ve iskenceden getirdiklerini buralara getirip toplu katliamlar yapmislar. Giriste asili yazilarda; " Kambocya soykirim muzesi " diye yazilanlari gorunce, bu tanimin buraya uymadigini dusundum. Cunku, olduren de, oldurulen de ayni ulkenin insani, etnik ya da dinsel bir ayrimcilik nedeniyle bir katliam soz konusu degilken neden ’ soykirim ’ dediklerini anlayamadim. Zira ayni tur seyler, bu kadar acimasizca olmamasina ragmen ikinci dunya savasindan sonra Rusya’ da yapildi, tamamen politik nedenlerle yapilmisti. Kambocya’ da konusabildigim kisilerden doyurucu bir yanit alamadim bu konuda, soru isareti hala kafamda asili bir kasap cengeli gibi.
Olum tarlalarindan, S21 sorgulama merkezine gidince,her biri 4 katli, 3 bloktan olusan okulun tum siniflarinin ufacik odaciklar halinde bolunup hucrelere cevrildigini, bazi siniflarda magdurlara ait resimleri, sorgulama seklini gosteren resimleri, sorgulayicilarin karsilarindakine bakis acilarini belirten oraya ait duvardaki tercume talimatnameyi okuyunca ne kadar acimasiz olduklari acikca belli oluyor. Pol Pot yonetimi iktidara gelince parayi ortadan kaldirmislar, pazarlar kapanmis, butun dinsel yerler yasaklanmis,okullar kapatilmis, ’ yabanci ’ sayilabilecek her sey devrime karsi gelme sayilmis, butun sehirliler, bir kac gun icinde kirsal yorelere gonderilmis, koca baskent, 4 gun sonra hayaletler sehrine donusmus. Iktidari koylulerle devirdikleri icin, sehirlileri dusman olarak gostermisler ve gonderildikleri yerlerde, pirinc tarlalarinda, sulama kanallarinda acliktan, sitmadan, hastaliklardan kimine gore bir milyondan biraz fazla, kimine gore 2 milyon olmus, oldurulmus, toplu katledilmis. Nufusun yaklasik 8 milyon oldugu dusunulurse, her 4 kisiden biri, rejimin kurbani olmus. 1979 da Vietnam ordulari girerek Pol Pot yonetimini devirmisler, Tayland sinirina dogru kacan Pol Pot’culara, Amerika , Tayland ve Cin silah ve lojistik yardimi yapmis Vietnam’a karsi savasmalari icin, dolayli olarak Rusya ile savasiyorlar diye!
Kamil Alparslan
19.01.2010
YORUMLAR
akıcı heyecanlı bilgilendirici yabancı tanımadığımız bir kültürü ülkeyi satırlarında bize gezdiren bir yazı teşekkürler yazıyı okurken oraları canlı olarak görüyormuşum gibi hayalimde canlandırmaya çalıştım şu soruya tekrar cevap verdim gezenmi çok bilir okuyanmı bence gezip gören bilir gördüğü yerleri bizlere yazıları ile anlatan yazarları sayesinde bizlerde bilgi ediniyoruz bu eğitici öğretici bilgiler için saygı ve teşekkürler
selamlar hayat:))
hamdolsun Allahıma türkiye de yaşıyorum...uzak doğu cezbeden bu denli som altın heykelleri, şaşaalı mabetleri paraya el sürmeyen ama yan cebime pardon tepsime koy diyen din adamları kanalizasyon yok temizlik yemek anlayışı belkiyokluğun getirdiği dürtüyle börtü böceğe yönelmiş diz boyu yoksulluk çocuk işçiler küçük kadınlar...
çook uzak aklıma hafsalama sığdıramıyorum
ama öyle gerçekçi anlatmışsınız ki gezmiş kadar oldum.doğa belki biraz daha bakir kalmış ancak insan tam bir metea...
bölüm bir devamı gelir mi acaba
belki kanguruları anlatırsınız şaka bir yana gerçekten güzel samimi bir anlatımdı
teşekkürler selamlar en az siz kadar dostça...