- 749 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DİKTATÖRLERİN YIKIŞI
Ortadoğu’da Değişim Rüzgârları
(Ortadoğu ve Emperyalist Devletler)
Yasemin Devrimi: Tunus ve Cezayir:
Ortadoğu’da meydana gelen halk ayaklanmaları, sınırları itibariyle Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Türkiye, komşularının içinde bulunduğu ortamdan bir an evvel kurtulması yönünde ciddi girişimlerde bulunuyor; ancak ülke liderleri Türkiye’nin bu teşebbüslerini iç işlerine karışmak olarak nitelendiriyor. İşin esasına bakıldığında, isyanlarla çalkalanan ülkelerin işsizlik, yoksulluk ve eğitim gibi bir takım ciddi sorunların girdabında olduğunu görebiliyoruz.
Meydana gelen olaylara bakıldığında; Tunus’ta meydana gelen halk ayaklanmasının fitilini seyyar satıcılık yapan bir Tunuslu ateşlemiştir. Üniversite mezunu genç, zabıtaların arabasına el koymasına tepki olarak üzerine benzin dökerek kendini yakmıştır. Üniversiteli bu genç, Tunus’ta diplomalı işsizler isyanının kahramanı olarak kayıtlara geçmiştir. Bu ayaklanmalar kısa sürede Cezayir’de sirayet etmiştir. Olaylar büyüyerek tüm ülkeyi sarmış, işsizler ile emniyet güçleri karşı karşıya gelmiştir. Bu olaylarda verilen rakamlara göre Tunus’ta dört kişi ölürken, Cezayir’de kılıç kuşanarak halk ayak-lanmasına katılan elli kadar genç, restoranları ve mağazaları yağmalamıştır. Her ne kadar ölüm olayları küçültülerek bildirilse de, AA’nın verdiği bilgiye göre olaylarda ölenlerin sayısı yirmiden fazla olmuştur.
Tunus ve Cezayir’de meydana gelen eğitimli insanların ayaklanması, yönetimde bulunan liderleri zor durumda bırakmıştır. Teknik anlamda düşündüğümüzde isyanı başlatan sebepleri şöyle izah edebili-riz.
a-) Yolsuzluk iddiaları: Yetmiş yaşındaki Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali, hatırlanacağı üzere 1989 yılında iktidara gelmiştir. Tunus halkı, başkanlarının ülke sorunlarıyla yeterince ilgilen-mediğini, sosyal adaleti sağlayamadığını ve yolsuzluk yaptığını düşünmüştür.
b-) First Lady Leyla Bin Ali’nin lüks içinde yaşadığı halk tarafından hoş görülmemiştir. Zira Leyla Bin Ali, ülkesinde ayakkabı koleksiyoncusu olarak tanınmıştır. Halk, kendileri sefalet içinde yüzerken, yönetimde bulunanların lüks içinde yaşamalarına ayaklanarak tepki göstermiş ve yönetimin bir an evvel değişmesini amaçlamıştır.
c-) Yaşları yetmişin üzerinde olan despot liderler, halkı üzerinde yoğun baskı uygulamıştır. Bu baskı, halkı isyana yönelten en önemli sebeplerdendir.
d-) Tunus’ta halkın %65’i, Cezayir’de ise %75’i otuz yaş altındadır. İlginçtir; Tunus’ta üniversite me-zunlarının sayısı nüfusun %44’ü’dür. Cezayir’de de durum buna benzemektedir.
Yasemin Devrimi ve Mısır:
Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin halk ayaklanması sonucunda 23 yıllık iktidarını bırakıp kaçmasına sebep olan devrimin adıdır. Tunus’ta meydana gelen bu ayaklanmalar, domino etkisi göstererek Mısır’a sıçramıştır.
Hüsnü Mübarek:
6 Ekim 1981 yılında Enver Sedat silahlı saldırı sonucunda öldürülmüştür. Bu olay sonucunda Hüsnü Mübarek iktidar koltuğuna oturdu. Mübarek, göreve gelir gelmez Arap ülkeleri ile olan ilişkilerini yenilemeye ve geliştirmeye çalıştı. Lübnan, 1982 yılında İsrail tarafından işgal edilince; İsrail ile olan yakınlaşmayı bir süreliğine askıya aldı. 1987 yılında halkın %97 oyunu alarak altı yıllığına tek-rar iktidar koltuğuna oturdu. İsrail yanlısı politikası yüzünden 1989 yılında Arap Birliği’nden men edilen Mübarek, İsrail karşıtı tutumu sayesinde yeniden birliğe alındı. Merkez Kahire’ye taşındı. Hüsnü Mübarek, 1987, 1993, 1999 ve 2005 yıllarında muhalefetin olmadığı seçimlerde arka arkaya dört kez göreve seçildi.
Despot idaresi ve gayri adil politikaları yüzünden Mısır halkı, Tunus ve Cezayir olaylarından ilham alarak hükümete karşı ayaklandı. Bir anda halkı karşısında gören Cumhurbaşkanı mübarek aldığı ani bir kararla halkın sokağa çıkmasını yasakladı. Bu yasak tüm ülkeyi saracak şekilde genelleştirildi. Başkent Kahire’de meydana gelen olaylarda, ilk günde beş kişinin hayatını kaybettiği, yaralanan-ların sayısının ise 1030 olduğu haberlerde yer aldı. Süveyş Kentin’de 13 kişinin öldüğü, 75 kişinin de çeşitli yerlerinden yaralandığı yine haberlerde bildirildi. Bir başka kent olan Dimyat’ta binlerce, Port Said’de ise on binlerce kişi eylemlere katılmıştır. Eylemciler, Ulusal Demokratik Parti’nin parti binasını ateşe verdiler. Luksor’daki gösterilere on beş bin eylemcinin katıldığı bildirilmiştir.
Bir çığ gibi büyüyen halk isyanını bastırmak için askeri zırhlı birlikler şehirlerde dolaşmaya, isyancı avlamaya başladılar. Askerler, halka zarar vermezken; polis güçlerinin halka ateş açması sonucunda yüzlerce insan cesedi sokakları doldurmuştur. Pek çok insanın hayatına mal olan bu isyan, ordunun duruma hâkim olmasıyla duruldu. Bu zamana kadar, Mısırlı pek çok iş adamının ülkeyi terk ettiği de gelen bilgiler arasındaydı.
Mübarek’in tahtı isyanlarla sarsılırken, ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, İsrail, Arap Birliği liderleri ve daha pek çok ülke liderleri Mübarek’i telefonla arayarak sivil halka zulüm yapılmamasını ve bir an evvel halkın isteklerine cevap verecek reformlar yapmasını istediler.
Halk tarafından istenmeyen adam ilan edilen Hüsnü Mübarek, kan ve gözyaşına rağmen halen iktidar koltuğunda…
Yasemin Devrimi ve Libya’da Halk Ayaklanması:
Muammer Kaddafi, dünya kamuoyunda ‘çatlak” ve “dengesiz” bir lider olarak bilinir. Ülkesinde tam kırk iki yıldır saltanat sürüyor. Libya’nın doğusunda bulunan halk, Muammer Kaddafi’yi iktidara gel-diği günden beri içine sindirememişti. Diğer Arap ülke liderleri gibi Kaddafi de ülkesinde despot bir yönetim sergilemiş, demir yumruğu altında halkını acımasızca ezmiştir. Bu ezilişe sessizlik, kırk iki yıl sonra başkaldırışa dönüştü. Libya’da hürriyet meşalesi Bingazi’de ateşlendi ve dalga dalga ülke-nin geneline sıçradı. İsyancılar için bu başkaldırış, ölüm-kalım meselesi olmuştur. Ezilen halk, amaçlarına ulaşmak için sokaklarda devlet güçleriyle vuruşa vuruşa ölmeye hazırdılar. Bu başkaldı-rış, diktatörün koltuğunu terk etmesine kadar süreceğe benziyor. Halk isyanlarına karşı diktatör Kaddafi, paralı askerleri de devreye sokarak, kendisine yıllarca sabır gösteren halkını kurşunlatacak kadar gözünü kararmış durumdadır. Yaşı yetmişin üzerinde olan bu ihtiyar diktatör, Hava Kuvvetleri-ne emir vererek Başkent Trablusgarp’ı bombardıman altına almıştır. Bu insanlık dışı vahşet karşı-sında iki Libya Pilotu uçaklarıyla Malta’ya iltica etmiştir.
Halkı ve Ordusu tarafından hoş görülmeyen Diktatör Kaddafi, ordusuna güvenmediği için üçlü bir mekanizme geliştirmiştir. Yıllardır bu mekanizmayı halkı üzerinde bir baskı ve korku aracı olarak kullanmış, iktidarlığını uzun yıllar muhafaza etmiştir.
İşte o mekanizma:
* Propaganda Eksenli Silahlı, Devrim Komiteleri Teşkilatı
* Asayiş Eksenli Cemahiriye Emniyet Teşkilatı
* Askeri Eksenli Ulusal Güvenlik Taburları
Kaddafi’nin, ülkeyi aile bireyleriyle birlikte yönettiği biliniyordu. Aile boyu yönetim, halkı canından bezdirmiş durumdadır. Libya halkı, ülke yönetiminde temsil edilme hakkına sahip değildir. Dolayısıyla Kaddafi sonrasında Kaddafi ailesinden bir yöneticinin koltuğa oturması ihtimali muhalif güçler tarafından hesap ediliyor ve bu yönetime de baş kaldıracaklarının sinyallerini veriyorlar.
Kaddafi Hanedanının ülkeyi nasıl bir zihniyetle yönettiğini görmek istersek:
* Hiçbir yasal dayanağı olmayan, Mafya tarzı çalışan, tamamen keyfi davranan, kapalı devre rejim çeteleri.
* Eli silahlı milis güçleri. Silahlarını kullanma konusunda inisiyatif tamamen kendilerindedir.
* İşkenceci infaz polis gücü: Herhangi bir Libya vatandaşını devrim adına açık veya gizli sorgulama ve gerektiğinde infaz etme yetkisine sahiptir.
* Kaddafi, kendi aşiretlerinden oluşan, halka karşı tamamen amansız yakın koruma görevlileri.
Halk isyanlarına karşı Türkiye’den gelen seslere alaycı ifadelerle cevap veren Kaddafi ve oğlu, ülkelerini İngilizlere ve Türklere bırakmayacaklarını haykırdılar. Bu cüretin, bu umursamazlığın Kaddafi’nin paralı askerlerine ve yakın korumalarına olan güveninden kaynaklandığını söylemek herhalde yanlış bir tespit olmaz.
Yasemin Devrimi, Libya’da rejimi değiştirecektir. Bu kaçınılmaz sonu az-çok hisseden Kaddafi, şu sıralar tam anlamıyla kâbuslar görmektedir. Sonunun, Saddam Hüseyin’e benzeyeceğini düşünüyor. Rejime başkaldırı Doğu Libya’dan başlamış, büyük bir hızla Kaddafi rejimi yıkmak üzere dalga dalga ülkeye yayılmıştır. Gözünü iktidar hırsı bürümüş olan Kaddafi Hanedanı, koltuğunu korumak pahasına paralı askerlerine “kelle başı pirim” vaadinde bulunması, vahşetin sınır tanımadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Buraya kadar mercek altına aldığımız bu gelişmeler aslında ezen ile ezilenin hak mücadelesidir. Zulüm, bidayete kadar devam edemez. Hak, her ne şekilde olursa olsun mutlak surette tecelli edecektir.
Sırtlan Dişini Gösterdi:
Dünya siyasetini dikkatle izleyenler şunu çok net göreceklerdir. ABD ve BM’ler İslam coğrafyalarını birer birer ele geçirip, nimetlerin üzerine çöreklenmek istemektedirler. Bu emperyalist isteğin hareket noktası, Batılı ülkelerin enerji sıkıntısıdır. Haçlı ruhunu her an muhafaza eden emperyalist batılılar, hedef seçtikleri ülkenin kötüye giden iç durumlarını lehlerine çevirmekte oldukça mahirdirler. Halkı isyan eden ülkelere demokrasi vaadiyle; ittifak güçleri BM kararını beklemeden harekete geçmişlerdir. Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden olan başta ABD, İngiltere, Fransa havadan, karadan ve denizden Libya’yı bombardıman altına almışlardır. İlk belirlemelere göre bu saldırıca pek çok sivil hayatını kaybetmiştir. Oysa emperyalist haçlılar, sivillerin öldürüldüğünü ileri sürmüşlerdi.
Birkaç güne kadar BM, nihai kararını açıklayacak. Saldıran emperyalist devletler sayısı oldukça artacaktır. NATO ülkesi olan Türkiye, BM gücüne iştirak etmeyeceğini, Müslüman kanının dökülmesine seyirci kalmayacağını açıkladı. Ancak lojistik destek verebileceğini basın yoluyla dünya kamuoyuna deklere etti.
Ortadoğu’nun, Avrupa devletleri arasında birer birer paylaşılacağı çok önceden planlanmıştı. Bu planın adı BOP’tur. Projeye göre yeni bir dünya düzeni kurulacak, Yemen sınırından Çin sınırına kadar pek çok ülke sınırı değişecektir. Bu haliyle proje, Kuzey Afrika ülkelerinin tamamını, Türkiye’yi, Rusya’yı, Türk Cumhuriyetlerini, Ermenistan’ı, Ukrayna’yı ve Gürcistan’ı kapsamaktadır. İşte, Ortadoğu topraklarında meydana gelen rahatsızlıkların temelinde bu gerçekler yatmaktadır. “BOP, artık işlerlik kazanmıştır “ diyebiliriz.
Kuzey Afrika ülkeleri, Osmanlı idaresindeyken, her türlü dış baskılardan emin bir şekilde yaşıyorlar-dı. 1. Dünya Savaşı yıllarında, Osmanlı idaresine karşı İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar vs desteklen-miş; hatta Osmanlı, Araplar tarafından sırtından hançerlenmiştir. Bu tarihi gerçekler tüm Arapları kapsamamış olsa da nihayetinde böyle bir ihanet yapılmıştır. Kim bilir, belki de Araplar, ihanetlerinin bedelini ödüyorlar.
Bu emperyalist oyunlar bozulur mu şimdiden kestirmek zor ama gelişmeler karşısında ciddi önlemler alınmazsa beklenen son mutlak olur.
Halit Durucan
YORUMLAR
Türkiye de bu bop denilen sınırların değişimi için dedir. Bu değişim belki yarın belki yarından da yakın......