- 1041 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nil’den Kur’an Esintileri
Afrika, sıcak bir ülke olmasının yanında aylarca yağmur almaz. Bundan dolayı, bu büyük kıtanın pek çok yeri kuraktır. Ülkenin o bölümleri çöllerle kaplıdır. İşte, Mısır’ın sağı ve solu da bu durumdadır. Mısır’da da aslında çok az yağmur yağar. Ama orada yağmura pek ihtiyaç yoktur, çünkü Nil ırmağı boydan boya ülkenin ortasından akar gider.
Nil nehri Mısır için hayat demektir. Nil sayesinde insanlar tarım yapabilmekte, ekinlerini sulayabilmektedirler. Ayrıca, bütün canlılar gibi insanlarda bu muhteşem nehirden ihtiyaçlarını giderebilmektedirler. Fakat, bunun haricinde Mısır ve Mısırlı için çok daha farklı bir öneme haiz olan bir başka hadise yine vardır ki, işte onu anlayabilmek öyle sanıyorum ki en az onlar kadar Mısırlı olmayı gerektiriyor. Söz konusu mesele: Kur’an Tilaveti!
Yukarıda ifade edilen, hayat kaynağı olan su, maddi anlamda nasıl güncel bir ihtiyaç ise, işte, Mısır için “Kur’an ve Kur’an Tilaveti”de manevi anlamda o kadar büyük bir ihtiyaçtır. Orada insanlar Kur’an sesleriyle uyumakta ve aynı sesle uyanmaktadırlar. Çünkü, orada bu muhteşem nağme asla sukuti makamına geçmemektedir. Bu, öyle bir nağmedir ki, Müslüman aleminin en fazla değer verdiği ve yine bıkmadan, usanmadan okuduğu İlahi kitap olan Kur’an’ın nağmesidir. O’nu okuyan her mü’min, manevi olarak O’ndan büyük bir feyz alır ve iç dünyasında ruhen bir rahatlık hisseder.
İnanan her insan, Kur’an-ı Kerimi bizzat kendisi okuduğu gibi güzel okuyan bir takım Hafız efendilerden de dinlemeyi asla ihmal etmez. Hele bu kişi, ismini meşhur hafızlar arasına yazdırmış bir Kur’an okuyucusu ise o zaman dinlenilen o tilavet apayrı bir mahiyet kazanır. Çünkü o okuyucu, Kur’an’ı manasına göre okumakta ve okuduğunu yaşayabilmektedir. İşte, bu yönüyle, böylesine derin bir tilavet elbette ayrı bir enginlik kazanacaktır.
Kur’an tilaveti deyince akla ilk gelen Mısır coğrafyası ve o coğrafyanın yetiştirdiği ender hafızlardır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu coğrafyanın sinelerde derin bir iz bırakmış hafızı, merhum Abdulbasit Abdussamed’tir. Kendine has üslubuyla tilavet dünyasına altın harflerle ismini yazdırmıştır. Öte yandan, Mustafa İsmail, Sıddık el-Minşevi ve bugün yaşayan efsane olarak kabul edilen Dr. Ahmed Na’ina gibi okuyucular Kur’an Tilavetinin Mısırlı muhteşem temsilcileridir. Başlı başına ekol sahibi olmuş bu şahsiyetler son asra büyük damga vurmuş ve Kur’an-ı Kerimi güzel okumaya istekli yerli ve yabancı milyonlarca hafızı etkisi altına almışlardır. Onların okuyuşlarında derin bir hava bulunmaktadır. Onları dinleyince insan, sanki Kur’an yeniden nazil oluyormuş gibi hissetmekte ve adeta kendinden geçmektedir.
Mesela Mustafa İsmail, öylesine enfes okuyuşlar sergilemiş ki, falsosuz fiyaskosuz, adeta Kur’an’ı ilmik ilmik dokumuştur. O, ne makamdan ne de tecvid kaidelerinden ödün vermeden Kur’an’ı fıtratına göre okumuştur. Öte yandan, Mustafa İsmail Kur’an okurken, insanlar, sanki Kur’an yeniden nazil oluyormuş gibi düşünerek kendilerinden geçerlermiş. Saatlerce okunan Kur’an tilaveti yanında cemaatten tek bir fire verilmemesi bile bunun en açık kanıtıdır.
Mustafa İsmail, Kur’an tilavetinde adeta bir doruk noktasıdır. Fakat, bu bağlamda tek okuyucu değildir. Yukarıda isimlerini zikretmiş olduğumuz Abdussamed, Minşavi, Na’ina ve yine devrin önemli okuyucularından Muhammed Rıfat, Kamil Yusuf Behtimi gibi okuyuşları kendine has, başlı başına ekol sahibi olmuş bu okuyucularda, Mısırın asrı titreten Karileridirler. Ahmed Na’ina üstadımız hariç, bizzat kendilerini dinleme şerefine eremediğimiz diğer kutupları ümit ediyoruz ki, ahret aleminde, Rabbimizin katında daha orijinal bir şekilde dinleriz. Allah onlardan ebediyen razı olsun.
İstanbul tavrı Tilavet üzerine küçük bir analiz:
Öte yandan, Türk okuyucularda kendine has, adına İstanbul tavrı dedikleri bir üslupla Kur’an-ı okumaktadırlar. Ancak, hemen belirtelim ki bu üslup, İlahi kelamı kendine yakışır bir şekilde icra etme noktasında çok vasat kalmaktadır. Kur’an harflerini aşırı bir şekilde çıkarmış olmanın ötesine geçememektedir. Bu üslubun takipçisi bir okuyucuyu dinlediğinizde kendinizi sanki saygı duruşunun yapıldığı bir ortamda hissedersiniz. Bu coğrafyada böylesine ilginç bir okuyuşun gelişmesinde birçok sebep vardır, biz burada onlara girmeyeceğiz. Dediğimiz gibi, Kur’an-ı anlamı itibariyle pek fazla sunamadığı içindir ki, bu tilavet tavrı insanlar tarafından rağbet görmemekte ve yer yer eleştirilere maruz kalmaktadır. Ancak, ülkemizin çok zor şartlar altında kaldığını ve Kur’an okuma bakımından nice yasaklı seneler geçirdiğini düşününce bu bağlamda çalışmış ve çalışmakta olan okuyucularımıza başarılar diliyoruz. Allah, onlardan da razı olsun.
Son olarak şunları ifade etmek gerekmektedir: Kur’an-ı Kerimi sadece lafzıyla okumak yeterli olmamaktadır. O’nun musikisinin vereceği hava, mutlaka anlamının havası olmalıdır. Anlamını bir noktada hissedebilmek, O’nun kendine özgü bir tarzda okunmasına bağlıdır. İşte, söz konusu bu tarzında, yukarıda isimlerini zikretmiş olduğumuz okuyucularda bulunduğunu ifade ederek, sizleri o değerli okuyuşları dinlemeye ve İlahi Kelamın havasını derinden teneffüs etmeye davet ediyoruz.
Merhum Akif’imizin şu sözleri bu bağlamda hitamuh-u misk olsun:
Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan Kur’an’ın,
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz ma’nanın,
Ya açar Nazm-ı Celil’in, bakarız yaprağına;
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!
Nurullah Dağ
İstanbul - 19.03.2011
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.