- 877 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
UMUTSUZLUĞUN ÖYKÜSÜ (5)
İlçelerindeki tek odalı toprak sıvalı,beyaz toprak badanalı evde üç yıl ortaokul yıllarını geçirmişlerdi.Odalarının bir köşesinde kışın yakıp ısınmak için tezekler yığılmıştı.Evin bir köşesinde anasının yaptığı köy yufkaları,onun hemen yanıbaşında da yiyecekleri erzaklar,tahta bavul içindeki giysileri,çaylarını ve yemeklerini yapmak için;yandığında insanın kulaklarını sağır edecek kadar gürültülü gazocağı bulunuyordu.Toprak döşemenin üzerine serilmiş ince bir kilimin üzerinde akşam yatacakları yün döşek ve yün yorganları yayılmıştı.
Sobalarını yakmak için tezeklerinin kalmadığı,bu yüzden üşümemek için aynı yatakta birbirlerine sarılarak yattıkları soğuk kış gecelerini,gaz paraları olmadığı için yakamadıkları gazocaklarını,kahvaltılarını yapamadan aç aç okula gittiklerini,küflenipte yemedikleri yufka ekmekleri tekrar yediklerini unutmak mümkünmüy dü?
Hani köyün alt tarafından geçen,yazın kuruyupta kışın coşan birbirine paralel akıp,Ankara-Kayseri soşesinde birleşen dereler vardı ya;Derman’la Altın’ın yaşamlarıda bu dereler gibi birbirine paralel gidip sonunda kesişeceklermiydi?
UMUTSUZLUĞUN ÖYKÜSÜ (6)
Sıgarasını ciğerlerinin içine derin derin çektikten sonra yine yarısına kadar içip kültablasının içine bastırarak söndürdü.Vakit ikindiye yaklaşmış olduğu halde acıktığını hissetmiyordu.Günde iki pakete yakın içtiği Maltepe sıgarası O’nu doyurmuyordu sanki.Haplarını düzenli aldığında iştahı açılıyordu ama o zamanda kiloları artıyor,iyice hareketsizleşiyordu.
Anasının kapıyı açıp içeri girdiğini duymamıştı bile.Kadın içeri girdiğinde sası sası kokan odanın içerisi sıgara dumanından göz gözü görmüyordu._Ah!oğlum,şu pencereyi açıp havalandırsaydın bari,hiç mi canın içinde yok_diye söylendiysede oğlunun onu duyduğu bile yoktu.Pencere ve kapıyı sonuna kadar açtı._Acıkmadın mı?_diye sordu Altın’a .Mercimekli bulgur pilavı pişirse,yanınada biber turşusu koysa yufka ekmekle yermiy di acaba?diye düşündü,bu düşüncesini oğluna belli etmeden,artık mutfak olarak kullandığı tandır evine yöneldi kapıyı açık bırakarak.
Anası odadan çıktıktan sonra can dostunu tekrar ateşledi.Ciğerlerine kadar derin derin çektiğinde nikotinden sararmış parmaklarıyla gözyaşlarını siliyordu.Bunlar sadece bir iki damla gözyaşlarıydı.Ah!bir hıçkıra hıçkıra ağlayabilseydi...Ah!bir avazı çıktığı kadar bağırabilseydi.Belki o zaman biraz ferahlayacaktı.Havadaki başı boş dolaşıp duran yağmur bulutlarını kıskanıyordu.Bu yüzden onlara imreniyordu için için...Çünkü onların dertleri,kederleri yoktu.Olsa bile içlerini boşaltıyorlardı.Bugün olduğu gibi...Yarın da olacağı gibi...Sicim sicim boşaltıyorlardı...Bulutlar paylaşımcıydılar...Denizlerle,ırmaklarla,toprak anayla paylaşıyorlardı.Çünkü dertler yalnız çekilmezlerdi...paylaşılmalıydı...Altın’ın gözlerinden iki-üç damla yaş ancak döküldü ve yatağına tekrar uzanarak dalıp gitti...
Derdem Erdem
YORUMLAR
Ölümden başka herşeyin bir çaresi mutlaka vardır.
Küçücükde olsa bir umut ışığı... Hayat bir çok insana adil davranmıyor.
Kimi boğazda villalarda otururken,
kimileri bir göz odaları olduğu için şükrediyor.
Kaleminize sağlık...
Not: Mercimekli bulgur pilavı, turşu, yanında da yufka :) Ben yerim